
	 
	
	                 
	NERMİN ER’İN KUÇULARI
	     
	Dördüncü büyük kentin belediye başkanının kentin kaymasını durduramadığını, 
	hazine sandığının en değerli parçalarının, Kozahan, Ulucami, Muradiye, 
	Yeşil’in kenar mahalle durumuna gelişini engelleyemediğini yeni yeni idrak 
	ediyoruz. Tasarlanmış, üzerinde düşünülmüş mekanlar kazanma peşindeki kent 
	batıya göçüyor. Yeni, özgün sanat eseri görmek isteyenler de öyle. 
	
	
	     
	Asfalt deresinden karayelin estiği yöne doğru akıyorum aracımla. İlk göz 
	ağrımız olan Tower çolak kaldığından beri Geçit Kavşağı’ndaki tek 
	gökdelenimizin gölgesinden ilerleyip Balat’ta şık sitelere ulaşıyorum. 
	Kareler, dikdörtgenler üst üste konmuş; araçlar yer altına, havuzlar onların 
	tepesine kondurulmuş. Bekçi kulübesi, kedi barınağı yerli yerinde: mekan 
	santimi santimine paylaşılmış.  
	
	     
	Nilüfer Belediyesi on yıllara yayılan zaman diliminde Beşevler-İhsaniye’den 
	başlayarak Ataevler ve Özlüce doğrusal hattında kültür mekanları açmış, 
	batıya akacak suyun yolunu hazırlamıştı. Pandemiden çıkıştaki canlanma 
	döneminde bu kez Balat’a, kentin İstanbul’a en yakın kültür merkezini açtı 
	ve burayı daha çok çağdaş sanata ayırdı. Özel girişimle açılan İmalat-hane 
	ve Ninecim Sanatevi’yle birlikte sanatın ağırlık merkezi iyiden iyiye kentin 
	batısına kaydı. Sanayi Bölgesi içinde galeri açılmasını yadırgayanlara 20. 
	Asır başında teknolojik gelişmelere övgüler düzen sanat akımlarını 
	hatırlatıp, Büyükşehir Belediyesi’nin kentin tarihi merkezinde, 
	Zindankapı’da Güncel Sanat’a ayılmış bir galeri açmasındaki soru 
	işaretlerini bir başka yazıya bırakıp konumuza gelelim.
	     
	2022’de hizmete giren Meteor I Balat Kültürevi’nde tek bir sanatçıya 
	ayrılmış ilk sergi cumartesi günü açıldı (kültür merkezinin adında iki 
	kelime arasına kısa çizgi değil de çubuk konmasına soru işareti bırakarak 
	hızla devam edelim). Heykel bölümü mezunu olmasına karşın farklı dallarda 
	eserler üretmiş, yirminci sanat yılını süren Nermin Er, çizim, video ve 
	yerleştirmeleriyle izleyici karşısına çıktı. İz, çizgi, ışık, kağıt 
	temelinden yola çıkarak üretilmiş eserlerin ağırlıkta olduğu göze çarpıyor. 
	Çizgi çizgi, çubuk çubuk üst üste koyarak üretilen, mekan hissi veren bu 
	eserlerde birkaç yerde açıklıklara, boşluklara varılıyor, örneğin mavi 
	havuzlara. Doğrusal hatların ağırlıkta olduğu eserleri dengelemesi açısından 
	bunların karşısındaki duvarda yuvarlak hatlı, soyut eserlere “Gökyüzü 
	Notları” başlığıyla yer verilmiş. Yatay konumlanmış artı işaretlerine 
	benzeyen derin rölyef, çubuk üstüne çubuk, kare üstüne kare konarak 
	oluşturulan yapıların etrafımızı doldurması, dikey bloklara istiflenmiş üst 
	üste hayatlarımıza bir gönderme gibi. Videolardan birinde ekran küçük 
	bölmelere ayrılmış ve her bir bölmede monoton, mekanik görüntüler peşi sıra 
	döngüye alınmış. Bu iş, kentin çok sayıda parçaya, uzmanlık alanına 
	ayrılmış, karmaşık, monoton ve boğucu doğasını hatırlatıyor. “Günler 
	Üzerimize Yığılıyor” başlıklı iş de aynı minvalde, kent hayatının biteviye 
	döngülerinin sonsuza uzanan çizgide tekrarlanmasının bunalttığı bireyi 
	imliyor. Büyük bir doğal taş üzerine konmuş oldukça küçük bir konut maketi, 
	megapolde minyatürleşen, belki de Kafka’nın böceğine dönüştüğünü hisseden 
	bireyin ruh hali belki de; “Aynı Anda Başka Bir Yerde” başlığıyla sunulmuş. 
	Bunalan bireye küçük kaçış bahçeleri, minik hoşluklar da yok değil. Birkaç 
	işte minik köpek maketleri görüyoruz, elimizi uzattığımızda kuyruk 
	sallayarak yanımıza gelecek gibiler.
	     
	Platon’un hepimizi aynı gölün çevresindeki kurbağalara benzetmesi gibi 
	sanatçılar da bir asırdır aynı havuzun kıyısında dolanıyor, benzer temaları 
	vurguluyorlar: doğamıza uygun ortamlardan koparılıp kentlere mahkum edildik 
	ancak kentlerin rutin devinimi, yetişilemeyen hızı ve zorunluluklar ağı 
	nevrotik bireyler yaratıyor. Uyaran bolluğuna maruz kalan birey kabuğuna, 
	konutuna çekiliyor, tepkisizleşiyor. Nermin Er günlük hayat boğuntularına 
	direnmek için kış güneşinin aydınlattığı minik bahçeler kuruyor, havuzunu, 
	köpeğini ekliyor. Bedenlerimiz iktidarın yarattığı düz hatlı kentlerde hızla 
	ilerlerken pek bir şey göremese de yüreklerimize dağ koyaklarında çiçeği 
	böceği koklayarak yürüyeceği patikalar açıyor. Presin düzleştirerek 
	öldürdüğü kağıda insanın ağırlığını koyuyor, oylum ve derinlik katıyor, onu 
	hayata tekrar dahil ediyor. Çünkü kıvrımlarından arındırılmış bir yürek 
	hiçtir.
	
	                                     
	Alper Can- 18 Ocak 2024