Bursa’nın Araba Ressamı: Enver Ertaban



Bursa'da Sosyal Hayat

Karoseri Yapımcılığı





 

                                                                                                         Murat Ertürk

    Enver Ertaban, 1926 yılında Bursa’nın Muradiye semtinde doğar. İlkokulu bitirdikten sonra Sanat Okulu’na gider, bir buçuk yıl eğitim gördükten sonra okulunu bitirmeden ayrılır. Önce demircilerin yanında körükçülük, daha sonraları tenekecilik ve ibrişim işlerinde çalışır. Kurtarel (1989)’e göre, renkli at arabalarını görüp özenmesi üzerine, oturduğu semtte bir ressamın yanında çalıştığını bildiği arkadaşından kendisinin de aynı yerde çalışması için istekte bulunur. 1939 yılında henüz 13 yaşında iken Cumhuriyet Caddesi’nin sonunda bulunan Eski Tahal Han olarak da bilinen Galle Han’da boyama ve süsleme çalışmaları yapan ticari ressam Numan Balıca’nın yanında çırak olarak çalışmaya başlar. Merzifon'da yaptığı ve yirmi dört

                                                         Numan Ballıca

 ay süren askerliği ay süren askerliği boyunca resimleme de yapar. Öyle ki, komutanının isteği üzerine topları arazi rengine boyar, başarılı bulunur ve ödül olarak üç ay izine gönderilir. Komutanınca Ressam Enver unvanı ile çağrılır. Askerden döndükten sonra mesleğe olan ilgisi daha da artar. Müessesesinde üretilen at arabalarını süslemesi için ustası Numan Balıca’nın çağrılması üzerine, Adapazarı’na gider ve altı ay boyunca burada çalışır. Yazıcı (1993)’nın yaptığı röportajda, Adapazarı’na gittiğinde işlerin çok yoğun olduğunu, arabaların sıraya girdiğini, herkesin üzerinde uzmanlaştığı bir görevi olduğunu ve günde on beş araba resimlediklerini belirtir. Aynı yılın sonlarına doğru Bursa’ya dönen Ertaban, Galle Han’da at arabası imalatçısı Mehmet Dalçın’ın dükkânında resimleme çalışmalarına başlar.
    Enver Ertaban, 1980 yılında Tabakhaneler bölgesi olarak geçen, günümüzde Gaziakdemir Mahallesi’nde Dr. Rüştü Burlu Caddesi üzerinde 1. İhtiyar Sokak’ta kendi dükkânını açar. Zamanının at arabası ve fayton üretim merkezi olan dükkânı hâlâ yerindedir. Bu dükkânda at arabalarının yanı sıra, kamyon kasası ve fayton süslemeleri de yapan Ertaban, kış aylarında azalan iş yoğunluğu fırsat bilerek tabela ve araba plakaları yazar; evlerde ahşap malzemeden üretilen tavan, kapı ve pencereleri boyar. Yalnız dükkânında çalışmakla kalmaz, Bursa’nın ilçelerine at arabası, İstanbul’da Adalar’a fayton resimlemeye de gider. Fırçalarını yılda bir İstanbul’a giderek Cağaloğlu’ndan alır, boya tedarikini ise aynı handa bulunan Aktar Burhan Altaban’dan sağlar. Ertaban için, boyamada en zevkli ve esas iş resimlemedir, çünkü ona göre astar, macun ve boyama sıradan bir iştir. Resimlerinin konusunu, çiçekler, böcekler,
kuşlar, dağlar, ovalar ve denizlerin oluşturduğunu; bu resimleri yaparken düş dünyasında gezdiğini ve bir aracın resimlemesini beş günde bitirebildiğini belirtir.

 Ertaban, 1989 yılında TRT için çekilen ve Tanju Kurtarel’in yönetmenliğini yaptığı Araba Resimleri adlı belgeselin birinci bölümünde yer alır. Tabakhaneler bölgesindeki dükkânında yapılan röportajda, çıraklığının başlangıcında işe, bir at arabasının oklarını boyamakla başladığını belirtir. Hâlihazırda üzerinde çalıştığı bir at arabası üzerinden resimleme sürecine yönelik bilgiler veren Ertaban, at arabalarını resimlerken sahibinin özelliklerini dikkate aldığını, onu yansıtan figür ve motifler eklediğini söyler. Çırakların verilen ücreti beğenmediğinden yalnız çalıştığını; oğullarının arada sırada astarlama, macunlama ve boyamada yardımcı olduğunu ancak, resimlemeyi her zaman kendisinin yaptığını belirtir. Ertaban, araba resimlerine yurtdışından da çok ilgi olduğunu Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nden ziyaretçilerin geldiğini söyler. Yücebaş (2014)’a göre, at arabası imalatçısı İbrahim Babik’in dükkânı, günümüzde oğlu Mustafa Babik tarafından işletilmektedir. Mustafa Babik, arabaların boyasının ve süslemesinin çok önemli olduğunu, renk ve desenlerinin yöreye göre değiştiğini, arabanın rengi ve desenine göre ustasının kim olduğunun anlaşılabildiğini vurgular.
    Resimlenmiş bu araba parçalarına bakıldığında, Ertaban’ın kendine özgü üslubu oldukça belirgindir. Ertaban, peyzaj resimlerinde ve süslemelerde, yüzey üzerine önce açık renkleri sürdükten sonra hızlı bilek hareketleri ile detayları girdiği, en son ışıklandırma yaptığı görülebilmektedir. Yine yukarıdaki örnekte, bölünmüş araba yüzeyinin orta kısmına peyzaj resmi, sağda ve solda kalan kısımlara ise çiçek süslemesi şeklinde bir kompozisyon uyguladığı görülür. Araba Resimleri başlıklı belgeselde, Ertaban’ın bu tür kompozisyonları resimlemeye başlamadan önce planladığı, resimlemeye geçmeden evvel, has boyası atılmış ahşap yüzeye tebeşir ile eskiz çizmesinden anlaşılmaktadır. Ertaban resimlerini, arabanın yapısından kaynaklanan düz yüzeyleri birer tuval gibi kullandığı sınırlı ve oldukça küçük bir alanda yapar. Genelde araba üzerinde resiml enmemiş bir alan bırakılmadığı, arka plandan ön plana doğru katman katman boyanan resimlerin, bilek hareketlerinin önem kazandığı vuruşlarla oldukça rahat bir şekilde, hızlıca ve genelde bir kerede tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bursa’da bulunan Anadolu Arabaları Müzesinde birçok araba ve fayton içerisinde Enver Ertaban’ın resimlediği örnekler de bulunmaktadır. Müzenin Mustafa Babik tarafından sağlanan Derin Esebey ve Tabla türü at arabalarında da Ertaban’ın kendine özgü üslubu görülebilmektedir. Esebey türü at arabaları, adını Bursa’nın İsabey Köyü’nden alan ve Bursa’nın sulak ovaları için yapıldığından büyük çaplı tekerlekleri ve yüksek kasaları olan, ayrıca tablaları üzerindeki süslemeleri ile sanat değeri taşıyan arabalardır. Boyadığı bazı arabalarda koyu mavi bir zemin üzerine renkli çiçek süslemelerinin yanı sıra, “Bursa Eski Tahal Mehmet Dalçın” şeklinde araba imalatçısının adı ve imalat yeri gibi bilgileri fırça ile yazdığı görülür. Ertaban’ın kişiye özgü resimleme yaptığı bilindiğinden, büyük ihtimalle bir meyve satıcısı için yaptığı düşünülen resimleme, oldukça zengindir. Araba üzerinde meyve resimlerine, peyzajlara ve çiçek süslemelerine yer verilmiş, hiç boş yer bırakılmayacak şekilde arabanın resim yapılabilecek bütün yüzleri değerlendirilmiştir. Ertaban’ın yaklaşımında, özellikle ağaçlarda belirgin olarak görülen detaylardan kaçındığı, ana renkleri tercih ettiği, renkleri karıştırmadığı ve perspektif kurallarını önemsemediği görülür. Bu yaklaşım, naif olarak nitelendirilebilir. Naif yaklaşım, “mesleki bir eğitim görmemiş ressamlarca üretilen ve çocuksu bir betimleme anlayışı” olarak tanımlanabilir. Sanatsal temele dayalı olmayan bu anlayış, tamamen bireysel içgüdülerle ya da sezgilerle kurgulanmaktadır. Nas (2005)’a göre boyama işlemindeki en önemli nokta, boyanacak desenlerin önceden belirlenmemesidir. Boyama sırasında belirlenen desenler, araba yüzeyine kalemle çizilmeden doğrudan arabaya boyanır ve desen seçimi ile kompozisyonu at arabasını boyayacak boyacı ustası tespit eder. Fotoğrafçı Erdal Yazıcı, 1992 yılında yayımladığı “Bir Yaprak Dökümü Öyküsü: Kaybolan Zanaatlar” başlıklı kitabında günümüzde kaybolan zanaatların bir örneği olan araba ressamlığına örnek olarak Enver Ertaban’a da yer verir. Kendisinden araba ressamı olarak bahsedildiği kitapta, Ertaban’ın tuvalinin arabalarının tahtaları olduğu vurgulanır. Burada sanatkâr, arabanın yapısından kaynaklanan oldukça küçük ve sınırlı düz yüzeyleri bir tuval gibi kullanarak sıradan bir arabayı esere dönüştürmeyi hedefler.

                     

    1993 yılında Erdal Yazıcı’nın İlgi Dergisi’nde yayımlanan yazısında Ertaban ile yapılmış genişçe bir söyleşiye yer verilir. Söyleşide resimlemeye nasıl başladığından, askerlik görevinden ve resimleme sürecinden bahseder. Ertaban, yalnız kendisine getirilen arabaları resimlemekle kalmaz, at arabası satın alıp gerekli düzeltme, boyama ve resimlemeyi yaptıktan sonra sattığından bahseder, ancak belediyenin at arabalarını kente sokmamasının ve asfalt yolların artmasının işlerini azalttığını belirtir. Erdal Yazıcı tarafından çekilen fotoğraflarda Ertaban, bir at arabası resimlemesi üzerinde çalışırken görülür.

             
    Ertaban, 1952 yılında evlenir ve bu evlilikten Şaban, Şadiye ve Erol adlı üç çocuğu olur. 6 Ocak 1999 tarihinde vefat eder ve Bursa’da Alacahırka Mezarlığı’na defnedilir.

Yazarın Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi 2020; Cilt: 26, Sayı: 44: 83-89 'deki makalesinin bir bölümüdür.