1903-1992 Çankırı’da doğdu. İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü’nü bitirdi. Kabataş ve Galatasaray Liselerinde
öğretmen olarak çalıştı. İlk şiiri 1923 yılında yayımlandı. Halk Edebiyatı
geleneklerine bağlı ve hece ölçüsünde şiirler yazdı. Yurt güzellemeleriyle
tanındı. Yazdığı yurt güzellemeleri şiirlerinde Erzurum, Eğin, Ilgaz,
Isparta, Bursa, İstanbul, Konya illerini çeşitli özellikleriyle tanıttı.
Şehir edebiyatımızın güzel örneklerin) verdi. Olgunluk dönemi şiirlerim
Varlık ve Türk Edebiyatı dergilerinde yayımladı.
|
|
Turgut Çelik
Sanayici,
sanatsever ve şair Orhan Ete’nin erken yitirilmesiyle Bursa kentinin sanat
odağı olan Gönlüferah otelinin kapıları ülke sanatçılarının yüzüne çarpılmış
oldu. Orhan Ete görgülüydü. Sade, alçakgönüllü, duyarlı bir kişiliği vardı.
Orhan
Ete (1930-1994) Liseyi Galatasaray Yisesi'nde, yüksek öğrenimini
İngiltere'de Manchester Üniversitesi kimya bölümünde tamamladı. Bursa
Fransız Kültür Derneği, Rotary Club, Skal Clup, Bursa Atlı Spor Kulübü gibi
birçok kurumda kurucu üyelik ve başkanlık yaptı.
Gönlüferah oteli Çekirge’nin son
durağında, Hüsnügüzel’in bitişiğinde, piste inmeye hazırlanan bir uçak
görünümüyle, sanatçıların konakladığı, antik eşyaların her hafta açık
arttırmaya çıkarıldığı bir kurumdu. Geniş bahçesiyle, aydınlık iç
mekanlarıyla, çok amaçlı salonlarıyla Bursa’nın yüz akı, görkemli bir kurum.
Bu otelin ticari ve turistik boyutu elbette önemli. Ne var ki bizi en fazla
sanata, sanatçıya kucak açtığı Orhan Ete’li yıllar etkilemiştir. Genz bir
insan olarak sanat meclislerindeki sofra adabını, bir şarkıyı, türküyü
yorumlama ve dinleme nezaketini orada öğrendim. Orada şiir okunurken araya
girmek şöyle dursun, şiirle ilgisi olmayan en küçük bir jest, bir mimik bile
toplantıdan dışlanmayı gerektiren ağır bir suçtu. “Güverte” adını taktığımız
en üstteki bağımsız ek salonda camlardan sadece gökyüzünü görebiliyorduk.
Bayımızın üzerindeki yıldız tarlasını izlerken en ünlü ağızlardan şiirler,
şarkılar dinliyorduk. Bir eser bitinceye kadar çatal bıçaklara el
sürülmezdi.
Bir defasında yaşlı konuk
Zeki Ömer Defne
kocaman bir dosyayı önüne koydu. İlkin istek üzerine “Eller” adlı ünlü
şiirini, sonra da “Ziller çalacak” adlı şiirini okudu. Taş kesilmiş
dinliyorduk. Hoca iyice coştu. Heyecanı çoktan komaya girmiş, titrek bir
sesle, aralıksız okuyordu. Akşam yemeği yemeden gelmiştik. Önümüzde bir tek
kuş sütü eksik. Acı içinde bekliyoruz. Hoca şiir okumanın yanı sıra akademik
bilgiler de veriyor. Kendi şiirlerinden sonra Divan Edebiyatının ünlü şairi
Ahmedi’ye geçiyor: “Sabuh içmedi gündüz çemende gül ruhsar” dizesi gelince
“sabuh” sözcüğünün anlamını açıklıyor. Sonra “güzel sebep bulma” sanatını
değişik örneklerle açıyor. Hiç acelesi yok. Ağır ağır, sindire sindire
yapıyor bunu. Bir bakıma sanatın sabır işi olduğunu vurguluyor sanki. Bir
ara susar gibi oldu. Derin bir nefes aldık. Yanılmışız, meğer yeni şiirini
bulmak niyetiyle eğilmiş, sayfayı çevirmek için parmağını yalıyor. Bu uzun
şiirini de ya sabır diyerek dinledikten sonra yemek faslı ancak
başlayabildi. Açlıkla terbiye olmuştuk o akşam.
Şarkı yorumlayanlar, şiir okuyanlar içinde
gençler de vardı. Orhan Şaik Gökyay,
Bekir Sıtkı Erdoğan gibi ustalar, bu
gecelerin sürekli konukları oldukları için bizim gibi gençlerin şiir okuması
da dinlemesi de ağır bir sorumluluktu. O gecelerde genç bir şair, ancak
kendisine sürekli ısrar edilirse büyük zorlama sonucunda bir denemesini
okurdu.
Orhan Şaik Gökyay Galatasaray Lisesi’nden
Orhan Ete’nin hocasıydı. Ete, şiirlerini okumadan evvel her defasında Orhan
Şaik’ten, Bekir Sıtkı’dan, Zeki Ömer Defne’den yüzü kızararak defalarca özür
dilerdi. Her ay Gönlüferah’ta en az yüz sanatçıyı ağırlayan bu nazik insan,
aramızda bir garip derviş gibi, sığıntı gibi otururdu. Gönlüferah
gecelerinin kültür sanat, incelik dolu birliktelikleri, köklü değerlerin
odaklaşmasından kaynak alıyordu.
Kimlerle yüzleşmedik o gecelerde…. Safiye
Ayla, Müzeyyen Senar,
İnci Çayırlı, Recep Birgit, Emel
Sayın, Ziya Taşkent, Zekai Tunca gibi yorumcular, Kadri Şençalar, İsmail
Baha Sürelsan, Prof. Alaeddin Yavaşça, Melahat Pars, Sadi Hoşses, Yusuf
Nalkesen, Cinuçen Tanrıkorur, Prof. Selahattin İçli, Ferit Sıdal, Avni Anıl,
Erdoğan Berker, Yıldırım Gürses, Erdinç Çelikkol, Burhan Durucu gibi
bestekarlar.
Rahmetli Ziya Taşkent’in uzun bir akorttan
sonra Ferit Sıdal’ın da yardımıyla yaylı tamburunu yola getirmesi, sonra da
Emrah’ın ölümsüz şiirinin bestelenmesiyle ortaya çıkmış olan “Ağla şimden
geru, var garip garip…” hicaz şarkısını hem çalıp hem yorumlaması unutulacak
gibi değil.
Kent dışından gelmiş ünlü şair ve
bestekarların sofrada bulunduğu bir akşam şair
Cemal Safi daha oturum başlamadan
önüne konulan bir nottan sonra: “Hemen Ankara’ya hareket etmem gerekiyormuş”
diye tutturmaz mı! Orhan Ete, Safi’nin şiir okumasını çok severdi. Kalması
için çok ısrar etti. Devreye o günlerin gözde bestekarı olan Zekai Tunca
girdi, gene olmadı. Cemal Safi “imkansız” diye kestirip attı. Zekia Tunca
sitemkar bir şekilde: “O zaman senden imkansız adlı bir şiir istiyorum”
dedi. Cemal Safi’nin Zekai Tunca tarafından bestelenmiş ve bir şarkıya meyan
olmuş o ünlü şiirinin “Seni görmem imkansız, rüşalarım olması..” dizesi
Gönlüferah doğumludur.
Bursa’da Orhan Ete ile birlikte Gönlüferah
‘rönesans’ hareketi Pınarbaşı’na gömüldü. Bursa sanat tarihi, şimdi oradaki
kederli, simsiyah serviler sayesinde nefes almaya çalışıyor.
Orhan Ete için büyük dostum, şef bestekar
Erdinç Çelikkol’dan bir isteğim var. Bu erdemli şairi, bu
emsalsiz iş adamını özel bir gecede, nağmelerle kitlelere hatırlatmak!
Değilse, Gönlüferahlı, Orhan Eteli rüyalarım bir vicdan azabı gibi beni
sürekli takip edecektir…
Bursa Defteri, sayı 22(2004)’den kısaltarak
alınmıştır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Gönlüferah Buluşmaları
Şair Halil
Soyuer'in bu konudaki anıları şöyle: Orhan Ete, Gönlüferah oteline
hemen hemen her ay bizi davet eder, toplardı. Şiir ve müzik ırmağı içinde
iki gün yüzer dururduk. Otelin üst salonu o gece bize ayrılırdı. Genellikle
İstanbul’dan Zeki Ömer Defne, Orhan Şaik Gökyay, Prof. Dr. Selahattin İçli,
Dr. Alaeddin Yavaşça, Şair Hüseyin Tansever, ses sanatçısı Serap Mutlu, İnci
Çayırlı, Perihan Altındağ Sözeri, Müzeyyen Senar hatta Safiye Ayla,
İzmir’den bestekâr Avni Anıl, Ankara’dan Hayati Vasfi Taşyürek, Cemal Sâfi,
Osman Babuşcu, Ziya Taşkent ve ben katılırdık. Gelemeyenlere öylesine
üzülürdü ki. İstanbul’dan Bekir Sıtkı Erdoğan da o günlerde Gönlüferah’ta
olurdu. Bizlere Bursa’daki sanatçı ve şairler de katılırlardı. Erdinç
Çelikkol yönetimindeki saz heyeti hazır beklerdi. Şairler şiirlerini, ses
sanatçıları şarkılarını okuyarak geceye katılırlardı. Sohbetlerin en cömerdi
bu gecelerde olurdu. Bursa’yı, Bursa’daki dost sıcaklığını, Gönlüferah
sohbetlerini çok severdi. Onun için hemen her ay Gönlüferah’ta buluşurduk.
Bir sohbet sırasında da bestekâr Avni Anıl’a takılmış “Bestelerinizde biz ne
zaman sıra alacağız” demişti.
BURSA ŞAHANLARI ya da Öz Evlâttan İleri
İki Adam Yine Gönlüferah’lı sabahlardan birisinde,
kahvaltı yapıyorduk. Masamızda Prof. Dr. Selâhattin İçli, Hüseyin Tansever,
Orhan Ete, Avni Anıl, Serap Mutlu Akbulut ve Erdinç Çelikkol da vardı.
Hocamız Zeki Ömer Defne, o gür sesiyle “bir dakika beni dinleyecek misiniz”
diye sormuştu. Sustuk ve kulağımızı hocamıza verdik. O gece yazdığını
söylediği şiirini bize okumuştu.
İki omzumdan iki gök şahan uçurdum
Hangi şikârın peşindeler ki şimdi? Bir yad yolda, bir körü izliyor
gibiydim Ben geliyorum demiyor ki tehlikeler Yürüyordum gözlerim hep
yolda idi.
Bursa’da buldum yiten şahanlarımı İki kanattı, biri
imândan bir aşktan Biri Kerbelâ biri Pencap’tan iki simge İki can ki
koldan kanattan ileri
Uçurdular uçamadıklarımı Çıkardılar yedi kat
göğün üstüne Geleceğim ne güzeldi, gördüm döndüm İndim yere yazıldılar
kütüğüme İki evlât ki öz evlâttan ileri.
Şiirinde öz evlâttan ileri iki evlât dediği, şair Hüseyin Tansever ile
Galatasaray Lisesinden öğrencisi, Gönlüferah Oteli’nin sahibi tekstilci
Orhan Ete. Bunlarda Orhan Ete, Hocamızdan önce Amerika’da geçirdiği kalp
ameliyatı sonucu öldü; Hüseyin Tansever de Hocamızdan bir yıl sonra Hakk’ın
rahmetine kavuştu. Orhan Ete, bir keresinde hocası
Zeki Ömer Defne’yi Bursa’ya yazdığı bir şiirle davet etmiştir. Soyuer’in
aktardığı şekliyle bu şiirli davetiye: “Zeki Ömer Hocamız, bir gün Ankara’ya
gelmişti. Buluştuğumuzda cebinden bir şiir çıkarıp okumuştu. Orhan Ete yazıp
yollamıştı. Zeki Ömer Hocamız, Orhan Ete’nin Galatasaray Lisesinden
öğretmeniydi.
Başkadır Bursa’da baharın tadı Gelin de beraber
tadalım Hocam Susadı sohbete gönül susadı Yine bir iki tek atalım
Hocam
Sabah şafak vakti bülbülü dinle Akşam demli çayla Yeşil’de
ezan Sonra şiirinle coştur bizleri Beraber olmaya doyulmaz ozan
KAR KUŞATMASINDA ULUDAĞ VE ILGAZ Halil Soyuer’in Zeki
Ömer Defne ile ilgili bir anısı, bize Kar Kuşatması şiirinin yazılış sebebi
ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. “Ömrüm boyunca ben
sabahları erkenden kalkarım. Güneşi üstüme doğurmam desem, doğrudur. Zeki
Ömer hocamızla da bir çok şehirde otellerde beraber kaldık. Meğer o da
erkenden kalkarmış. Ben ne zaman odadan lobiye inmişsem Hocamızı hep ya
gazetesini okurken ya da kahvesini içerken bulmuşumdur. Bir kış günü yine
Gönlüferah’ta kalmıştık. Gece geç vakitlere kadar şiir ve müzik faslı devam
edip gitmişti. O gece masamızda Sadun Aksüt ile Perihan Altındağ Sözeri de
vardı. Ertesi sabah aşağıya indiğimde Hocamızı göremedim. Acaba
rahatsızlandı mı diye resepsiyona gidip sormuştum. Hoca erkenden gitti
dediler. Gece kar yağınca, Hoca endişeye düşmüş. Altmış yıllık eşi Zehra
Hanım yalnız kalmasın diye, Yalova üzerinden İstanbul’a dönmüş.”
Zeki Ömer Defne, “Kar Kuşatması” şiirini, muhtemelen o sabah erkenden ve
kimseye haber vermeden otelden ayrılması üzerine yazmıştır. Zira şiirin
muhtevası talebesi Orhan Ete’ye otelden erken ayrılış sebebini izah eder
gibidir. Hoca gençlik yıllarındaki sıtma nöbetlerini ve zorlu kışları
hatırlamış, Uludağ ile Ilgaz dağları arasında bağlantı kurmuştur. Bu şiirde
Çankırı ve Bursa birlikte yer almıştır.
Kaynak:
http://imaret.cansaati.org/wp/2017/01/20/zeki-omer-defnenin-hic-yayimlanmamis-iki-siiri-2/
|