|
|
|
Söyleşen: İrem Güner (Ocak 2024)
Kendinizi tanıtır mısınız?
Bu alanda yolculuğunuz nasıl başladı?
Bursa Orhangazi Çakırlı Köyü doğumluyum. 1980’li yıllarda üniversite
eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. İstanbul’da teyze oğlunun kuyumcu
atölyesi vardı. Orada kuyumculuk ve maden işleme teknikleri öğrendim.
Ardından müzik aletleri yapımına ilgi duymaya başladım. Rahmetli
Etnomüzikolog Oruç Güven’in ‘Müzik ile Tedavi’ isimli programı vardı. Türk
müziği ile tedaviyi inceledim ve müzik aletleri yapmaya yöneldim. İstanbul
büyük bir kültür havuzu. Topkapı Sarayı Müzesi’ni çok sık ziyaret ederdim.
IV. Murad’ın tahtını çok seyrettim. Bu da sedefkarlık alanına yönelmeme
vesile oldu. İşin duayenleri ile çalışma fırsatı buldum. Çalışmalar
sonucunda bir rebab -Orta Asya'da kullanılan, çeşitli biçimleri olan telli
bir çalgı türü- yaptım ve Amerika Florida’da Müzik Enstrümanları Müzesi’nde
hala sergilenmekte. Takılar, aynalar, kaşık ve bıçaklar, mücevher kutuları
da üretmeye devam ediyorum. İstanbul’dan Bursa’ya gelme
serüveninizden bahseder misiniz?
Çalışmalar için Bursa’ya gelip gidiyordum. Osman Gazi Türbesi’nde epeyce
dökülmüş sedef işlemeli bir korkuluk vardı. Bunun restorasyonunun
yapılabileceğine karar verdim ve rölöve çalışmasını yaptım. Türbenin
fotoğraflarını çektim. İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü’ne teslim ettim.
Kabul edildi ve iki yıl süren restorasyon için Bursa’ya geldim. Burada
kalmak istiyordum ve yerleştim. Bu sırada İstanbul Yavuz Sultan Selim
Türbesi, Afyon Mevlevihanesi’nin eşyaları gibi başka restorasyonlarda da
bulundum. 2000’den beri buradayım. Erken dönem Bursa’da mimari eserlerde
geometrik çalışmalarla ilgili araştırmalar yaptım ve bunların herkes
tarafından öğrenilebilmesi için kitap projeme odaklandım. Erken
dönemden kastedilen nedir? Neden odak noktanız geometri oldu?
Geleneksel sanatlar ahilik kültürü ile ilişkilidir. Tasavvuf, hikmet
geleneği çerçevesinde pozitif bilimlerle ilişkilidir. Ben de erken Osmanlı
ve Selçuklu dönemini araştırdım. Erken dönem Bursa, Orhan Gazi’den
başlamaktadır. İbnü’l Arabi okulundaki geometri öğretisi hikmet öğretisi ile
örtüşür. ‘Bursa’daki Eserlerin Geometrik Arka Planındaki Hikmet Öğretisi’
diye bir kitap hazırladım. ‘Hangi eser, hangi sembolik dille ilerliyor?’
bunu içeriyor. Geometri bir dildir. Ve İbnü’l Arabi geometrik dilin üzerine
birtakım anlamlar yüklemektedir. Buna da ‘Varlık Dairesi’ deniyor.
Çalışmalarınızda da sıkça kullandığınız ‘Varlık Dairesi’ kavramı
neyi ifade ediyor? Varlık Dairesi,
1990’lardan itibaren popüler kültür ile adı ‘Yaşam Çiçeği’ olan motiftir.
1402 yılında Yıldırım Bâyezid’in emri ile Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet
Ustaya yaptırılmıştır. Arka planında İbnü’l Arabi’nin geometrik hikmet
öğretisi vardır. Buna göre, varlık öncelikle daire idi. Bu daireden sonra
yaratılmış ilk şekil eşkenar ve eşit açılı olan üçgendi. Aslında bu bir
kültürel kodlamadır. Belki çok ilginç ama ahiler bu yolu tercih etmişler.
Tasavvuf geleneği geometriyi bir düzenleme geleneği haline getirmiş.
Tespitleriniz arasında buna benzer başka hangi kodlar bulunuyor?
En yakınımızdaki örnekle başlayalım. Koza Han
kapısının bordürüne bakılırsa, bir Kayı damgası olduğu görülür. Uzun tuğla
ile işlenmiştir. Buna ‘malakari’ denir. Pirinç Han’ın kapısında da ‘Ya
Fettah’ diye anılan 8 yıldız var. Modüler sisteme uygun hale getirmek, alt
yapısındakini gün yüzüne çıkarabilmek için çalışıyorum. Yaptığım tüm sedef
işlemelerinde de bunların izleri var. Aynanın üzerinde varlık dairesi olması
gibi. Ulu Cami minberinde ise kuyruklu yıldız sembolü bulunuyor. Yeşil
Türbe’de iki devlet mührü var. Bu mühür aynı zamanda Anadolu ve Rumeli
beylerbeyinin odasına işlenmiştir. Aynı gelenekle daire metaforu şeklinde
altılı metot uygulanmıştır. Bu da önemli bir çalışma. Devlet
mührü ne demek? Barışı sağlamak anlamına
geliyor. Peki, neden Yeşil Türbe’de var?
Çünkü Osmanlı’nın ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Mehmet’tir. Fetret
devrini sonlandırmış; barışı, huzuru sağlamıştır. İşaretleri iyi takip
etmemiz lazım! Tüm bu bilgiler ışığında bizlere iletmek
istediğiniz asıl mesaj nedir? Günümüzde
düşünmekten uzaklaşıldı. Baktığımız şeyleri görmüyoruz. Halbuki hiçbir şey
rastlantısal değil; geometri gibi. İnovasyon yaparak sıçrama yaşayan
toplumlara bir bakın. Bizim geleneksel diyerek, beğenmediğimiz, ötelediğimiz
kültürümüzü onlar ‘bulanık mantık’ olarak kullanıyor ve ilerliyorlar.
Acaba bunlar ‘gerici tema’ mı? deniyor. Hikmetin ilerisi gerisi olmaz ki.
Kültürümüzü yok saydık. Kendi sistemimizi öğrenebilirsek çocuklarımız için
daha güzel bir gelecek hazırlayabiliriz. Çalışmalarım iş dünyasının da
dikkatini çekmeye başladı. Ayrıca vurgulamak isterim ki; dilbilgisi, mantık
ve geometri öğrenilmeli ve aralarında bağ kurulmalıdır. O zaman Güney Kore
gibi sıçrama yakalayabiliriz. Eğer çalışmalarım hakkında daha ayrıntılı
bilgi edinmek isterseniz internette ‘ANKA Sanat Galerisi’ olarak aratarak
ulaşabilirsiniz. Ve kesinlikle amacım reklam değil, kültürel aktarıma
katkıda bulunabilmektir.
https://www.yenidonem.com.tr/yazarlar/irem-guner-141/kulturune-sahip-cikan-milletler-ilerler-19918?fbclid=IwAR2h8_rSbXJkcC_56LnhcBUWaHAh6IdXFhiN-lHq5p1h_RkNre2J8i4RvoA
'den kısaltarak alınmıştır
|