AHMET AYKANAT

Bursa'nın Kültür İnsanları

Anadolu Karikatürcüler Derneği

   

   1950 yılında Alaşehir, Delemenler köyünde doğan sanatçı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi felsefe bölümü mezunudur. 1976 yılından sonra Orhangazi’ye yerleşen sanatçı, burada hem öğretmenlik hem de karikatür sanatçılığını sürdürdü. 1990 yılından sonra Bursa Hakimiyet gazetesinde günlük karitatürler çizmeye başladı. 1992'de öğretim görevlisi olarak katıldığı Bursa Uludağ Üniversitesi'nde, Eğitim Fakültesi öğrencilerine felsefe ve oluşturduğu programlarla uygulamalı karikatür dersleri vermeye başladı. Karikatür eğitimciliğine 2000 yılında emekli olduktan sonra da devam eden Aykanat, Bursa'da ilkokullarda ve Beşevler Gençlik Merkezi atölyelerinde çalışmalarına devam ediyor.
   
İlk karikatürünün 1969'da yayınlanmasından beri birçok yerel gazetede çalışan sanatçının karikatürleri dünyanın bir çok yerinde dergi ve gazetelerde yayınlanmıştır. 2007 yılından beri kurulmasına öncülük ettiği Anadolu Karikatürcüler Derneği'nin başkanlığını yürüten Aykanat'ın, üç karikatür albümü ve 50'den fazla uluslararası yarışma ve festivalde başarıları bulunmaktadır.

                                            

          “Küfürle güldürmek, acizliğin göstergesidir” 

                                                       (Bursa Hakimiyet gazetesinde 21.3.2010'da yayımlanan söyleşidir.)

   Dünyanın en büyük gazetelerinden The Guardian'ın Türkiye çizeri olan Ahmet Aykanat, şimdiye kadar çizdiği karikatürlerle 40 tanesi uluslararası olmak üzere toplam 60 tane ödüle layık görüldü. Kendi ülkesinden çok yurtdışında ödül alması ise ayrı bir ironi...

                                                                                                         Sevginar OSMANOĞLU

   Aykanat, 1970'lerden, yani Aziz Nesin gibi yazarların "Gırgır" dergisinde çizdiği dönemden başlayarak, şimdilerde "Leman" ve "Penguen" gibi dergilerde çizen karikatürcülerin değişen mizah anlayışını anlatıyor. "Küfüre başvurmak, zorlanmadan kaynaklanan bir şey, çünkü kişi espri bulamadığı zaman küfüre başvurur" diyen Aykanat, eskiden herkesin evine karikatür dergisi girdiğini, ama günümüzde bu dergilere sadece gençlerin prim verdiğini vurguladı.

Aynı zamanda Bursa hakimiyet gazetesinin çizeri olan Ahmet Aykanat, toplumun küfüre neden güldüğünü, karikatür dergilerinin "popüler" olma savaşını, Tayyip Erdoğan'ın çok konuşulan mizah anlayışını ve daha pek çok şeyi keyifli bir dille anlatıyor.
Karikatürcülüğe ne zaman başladınız?
İlk karikatürüm 1969'da yayınlandı. O zamanlar "Günaydın" diye bir gazete vardı, onun "Ustra" ekinde çıkmaya başlamıştı.
Şimdiye kadar nerelerde çizdiniz?
Birçok yayın organında çizdim. Yaklaşık 10 yıl kadar Bursa hakimiyet'te, 6 sene Hürriyet Gazetesi'nde çizdim. Şimdi tekrar Bursa hakimiyet'te çizmeye başladım. Aynı zamanda The Guardian gazetesine de çiziyorum.
The Guardian'da çizmeye nasıl başladınız, siz mi onları buldunuz, onlar mı sizi buldu?
Onlar beni buldu. Dünyada yayınlanan karikatürlerimi takip etmişler ve benimle çalışmak istemişler. Beni ilk aradıklarında "Sizden Papa'nın Türkiye ziyaretiyle ilgili bir karikatür çizmenizi istiyoruz" dediler. Daha sonra da benden adres, banka hesabı, kimlik bilgileri gibi bilgiler istediler. Türkiye'deki önemli olayları çizip onlara yollamamı istediler. Şu an ben, The Guardian'ın Türkiye'deki çizeriyim.
Sizin için çok büyük bir referans olsa gerek?
Tabii ki, bir Türk karikatürcünün The Guardian'da eserinin çıkması harika bir olay.
Şu ana kadar herhangi bir karikatürünüzden ceza aldığınız ya da size dava açıldığı oldu mu?
Hayır. Ceza almam ben. Neden derseniz, bir karikatürcü sansürünü her zaman kendisi yapar. Yani nereden ne çıkabileceğini bilir. O yüzden şimdiye kadar başıma hiç öyle bir şey gelmedi.
                   
KÜFÜRÜ KULLANMADIĞIN ZAMAN İNSANLAR GÜLMÜYOR
Karikatür dergilerinde gazetelere nazaran daha küfürlü bir dil kullanılıyor. Dergi çizerleri, gazete çizerlerine göre dil açısından daha mı özgür?
Küfür etmek özgürlük değil! Küfür etmek özgürlük olsaydı eğer, o zaman bütün dilimizi küfüre çevirirdik. Hepimiz özgürüz derdik, her lafın arkasına küfür getirirdik. Bu doğru bir şey değil. Küfüre başvurmak, zorlanmadan kaynaklanan bir şey, çünkü kişi espri bulamadığı ya da çok sıkıştığı zaman küfüre başvurur. Bu yanlış. Bence o karikatür dergilerinde küfürün kullanılmaması, Türkçe'nin doğru kullanılması, dilin bozulmaması gerekir.
Eskiden karikatür dergileri nasıldı, yine bu kadar küfür ve argo içeriyor muydu?
Önceden böyle değildi. 1970'li yıllarda yayınlanan "Gırgır" dergisinde o zamanlar küfür yoktu. Aziz Nesin gibi isimler Gırgır'da yazıyorlardı. Kalite yüksekti, ama belli bir süre sonra herhalde çizerlerin pilleri bitti. İşin içine ufak ufak küfürler, pornografi girmeye başladı. Böyle olunca da hem okuyucu kaybettiler hem de okuyucu profilleri değişti. Mesela eskiden evlere karikatür dergisi gelirdi. Ama şimdi piyasadaki hiçbir karikatür dergisini kimse evine almıyor, çocuklarına göstermek istemiyor. Şimdi bu dergileri artık sadece gençler, ergenlik çağındakiler ya da üniversite öğrencileri okuyor.
Toplum olarak küfüre çok gülen bir milletiz biz de; sinema da olsun dergiler de olsun...
Şimdi, insanın bir gülme ihtiyacı vardır. Eğer sen gülme ihtiyacını gerçek mizahla, yani içinde zeka kırıntısı taşıyan karikatürler veya esprilerle gideremezsen, bu ihtiyacını küfürle kapatmaya çalışırsın. Ama bu çok kalitesiz bir şey. Mesela piyasada rekor kıran Recep İvedik filmlerindeki küfür sahneleri size komikmiş gibi geliyor, ama aslında bu bir acizliği gösteriyor. Yani yazarın, senaristin oradaki yetersizliğini gösteriyor. Bir Aziz Nesin küfür yazıyor muydu? Bir Muzaffer İzgü, bir Erhan Tığlı... Şimdi insanlara bunu sunduğun için onlar da bunu doğru bir şey zannediyor, "mizah budur" diye koşullanmış oluyor, ondan sonra da onu istiyor. Küfürü kullanmadığın zaman da gülmüyor. Yani bir karikatürcünün insanları küfürle güldürmesi, onun zekasının değil acizliğinin göstergesidir.
Genç nesil karikatürcüler biraz daha kolaya mı kaçıyor o zaman?
Alışkanlık. Mesela kitap fuarlarında Leman'ın Penguen'in standlarında uzun kuyruklar oluşuyor, sırf onlardan bir imza alabilmek için. Müthiş popülerleştirilmiş bir şey var. Doğru karikatürü veremediğin zaman, toplum, o küfürlü, basit, bayağı karikatürleri, karikatür zanneder ve kuyruklara girer. Ama o karikatürcüler cesaret edip bir sergi açamazlar. Neden? Çünkü asacak bir şeyleri yok. Anca o dergide çıkanları bir kitap haline getirip tekrar satarlar, yeni bir şey yapmazlar. Tişört yapıp satarlar, bardak yapıp satarlar...Amaç güya sanat ürününü bir mal haline getirmek. Ve özellikle bu üniversite gençliği çılgınca bu yanlışlığın peşinde gidiyor. Oysa gençler bunu yapacağına sanat eserlerini takip etse, felsefe okusa, kendini geliştirse hiç onlara ihtiyaç duymaz.

BİR BESMELE YAZ BÜTÜN SİYASİLER ALIR
Geçtiğimiz günlerde Ertuğrul Özkök köşesinde Bülent Arınç'la aralarında geçen bir konuşmayı yazmış. Tayyip Erdoğan Arınç'a demiş ki; "Bir gün kravatlarımızı çıkarıp, korumaları bırakıp Leman'a Penguen'e gidelim" Gerçekten giderler mi sizce?
Şöyle yorumlayabiliriz; popüler olan şeylere ilgi gösterilir. Popüler ne varsa, bunlar bunun peşinde. Yani bunların ziyaretinin amacı da bu. Bakın, biz demokratiğiz, mizaha hoşgörüyle bakıyoruz gibi şeyler söyleyebilirler. Tamamen bir kullanma! Derginin de reklamı oluyor. Size bir örnek vereyim; mesela Erdoğan'ın kedili karikatüründen sonra Penguenciler, Tayyipler alemi diye bir çizim yaptılar, sonra mahkemeye verildiler ve 5 bin lira kadar bir ceza aldılar. Ama o hafta tirajları bir kaç kat arttı ve o cezanın 10 katı para kazandılar. Düşünsene, şimdi bir de Tayyip'in Penguen'i ziyaret ettiğini ve onların dergilerindeki artışını!
Penguen'e yarayacak bir şey olacak yani?
Tabii. Yani bunun sanata, karikatüre hiçbir katkısı yok. Tamamen karşılıklı anlaşma durumu. Popülerlikten kaçınmak lazım.
Şimdiye kadar mizaha en hoşgorüyle bakan, destek veren siyasi kimdi ya da var mıydı?
Hiçbirisi.
Bu kadar mı vahim?
Bu kadar vahim. Çünkü gerçek anlamada karikatüre destek veren kuruluş görmedim. Kültür Bakanlığı'nın birtakım çalışmaları var, ama devede kulak kalır. Şimdiye kadar karikatüre ciddi anlamda destek veren bir kurum ya da kişiye rastlamadım, böyle birisi de zaten yok! İşte Özal, karikatürü satın almış, bilmem ne yapmış...
Evet, Turgut Özal hakkında hep mizaha en sıcak bakan siyasi diye konuşulur, doğru değil mi?
Yalan! Turgut Özal, bir kere birisinin karikatürünü satın almış, bütün basın orada. Benimkini neden almıyor, ben de sürekli çiziyorum. Herkesten alsın o zaman. Ben yıllardır sergiler açıyorum, bir tanesi satılmadı. Nerede bu siyasiler? Ha, ben kötü karütürcü müyüm? Hayır, değilim. Kendi şartlarımda en iyilerden biriyim. 60 tane ödül, az değil, 40'ı da yabancı. Ama ebru yazarsan, eski yazı yazarsan o tabloları alıyorlar. Bir besmele yaz, tamam, çok güzel satıyor onlar. Ama içinde özgürlük olan sanatlar, devlet tarafından desteklenmiyor. Benim eserim kötü mü? Değil. Kötü olsa zaten The Guardian'da yayınlanmaz! Fakat dediğim gibi hep göstermelik. Buna aldanmamak lazım.
Peki, birisini ya da bir düşünceyi çizerek eleştirmek yazarak eleştirmekten daha fazla bir ifade özgürlüğü mü sağlıyor?
Yok. Şimdi toplum düşünmez, inanır. Toplum, böyle oturup düşenen bir varlık değil. Karikatürün kullandığı birçok simge var. Mesela diyelim ki; Amerika'daki özgürlük anıtı. Amerika'da yapılan bir hürriyetsizliği anlatmak için hemen onu koyarsın, biraz da terazisini bozarsın, bir şeyler yaparsın ve böylece simgelerle çok hızlı bir anlatım ortaya koyarsın. Yoksa bir karikatür, sayfalarca yazıya bedel diye bir şey söylemek yanlış bence. Aynı konuyu yazıyla da anlatırsın, ama karikatürün tadı başka olur.

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 28/09/22