|
|
Falih Rıfkı Atay
Şehirde ilk rast geldiğimiz Bursalı
bize: “İlk önce Yeşil’i görmelisiniz!” diyor. Anadolu tabiatında ve Türk
sanatında Bursa’nın hususiyetini, bu renk ismi kadar hissettirebilecek bir
kelime bulmak mümkün müdür?
Yeşil tabiat ortasında Bursa servisi, başka bir
renk gibi göze çarpıyor. Öyle zannedilir ki, servinin nescinde, topraktan
havaya doğru, iptidai ve ham renk bir nevi tasfiyeye uğramıştır. Bu servi,
İstanbul servisi gibi, kökleri cesetlerle sarılmış ve akşam üstü ölmüş
olanların karanlık sesleriyle konuşan korkunç kabristan ağacı değil; gül
gibi, menekşe gibi mevsimde doğup ölen bir mevsim ağacıdır.
Falif Rıfkı Atay
(1894-1971)
Ve zannedilir ki, Yeşil Türbe’nin rengi, eski
Bursa baharlarının, ölümsüz özüdür. Bütün Bursa baharları, mevsim ve
güneşin en güzel saatinde, renklerini toplayıp türbenin üstünde
bırakıyor.
Kabristanı bir bahçe gibi, bir bahar mesiresi
gibi ferahtır ve Yeşil Türbe’nin içinde çıplak yeşil sandukaların başına
oturduğum vakit beni, muzlim bir murakabe değil, bahar sabahı, gölgeli bir
kır çeşmesinin seddi üzerindeki tahayyül sardı. Ölüm gerçekten bir uyku ve
huzur mudur, diye düşünüyordum. Ve ölüm yeşil ve serin çinilerin arasında
bana korkularını, ağrılarını, ıstıraplarını ve iskeletini gösteren bir
kabus değil, yeşil ve şeffaf bir deniz rüyası gibi geldi. Ne güzel ölüm saati
idi. Acaba bu mukaddes gafleti bir daha tadabilecek miyim?Zira o an, hayatta
hiçbir usanç, gına ve tiksintisi olmayan genç bir Zaire, ölümün her türlü
zeval, gurbet ve firkat endişelerinden azade, hayattan daha sevimli
göründüğü, bir şevk anı idi.
1923 “Eski Saat” ten
|