İhsan Üren (1939-2014)
|
|
Melih Elal
"ÇİFTE
PERÇİN
Bırak göğsün
Denizle dolsun
Ben denizi severim
böylesi daha iyi
değil mi?
Çifte sevgi,
çifte perçin.
"( 1 )
Üren'in bu şiiri 1956
yılında Edirne'de çıkan Damla
drgisinde yayımlanır. İlk kitabı Sevmek Mevmek'in son şiiri olan "Çifte Perçin", şairin yayımlanmış ilk
şiiridir.
Çorlu’da yaşayan Resmiye
Hanım ile çiftçilik yapan Eyüp Üren'in 24 Ağustos 1939'da bir oğulları olur.
Adını İhsan koyarlar. O yıllarda baba Eyüp Üren geniş topraklara sahiptir ve
çiftçilikle uğraşmaktadır. Çevrelerinde daima topraklarında çalışan, onlara
yardımcı olan insanlar vardır. İhsan da bu ortamda rahat bir çocukluk dönemi
geçirir. Oysa, İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır ve ülke sıkıntı içindedir.
Özel sohbetlerinde doğumum
İkinci Dünya Savaşı'na denk düşer demesi, Nuri Demirci'ye onun için yazdığı
"İnsan Abi" adlı şiirinde "... / sen değilsin İhsan Abi, 2. Dünya
Savaşının sebebi / Çorlu'nun epey batısında kalır çünkü /
Danzig'de başlayan korku tüneli" (2) dizelerin yazdırmıştır.
İkinci Dünya Savaşının
hemen sonrasında, 1946'da Çorlu'da ilkokula başlar. Yıllar sonra;
"Yılan gömlek değiştirdikçe
gençleşirmiş!
Talihsizdir kentlerim
benim;
gençleştikçe çirkinleşir.
Nerde Servili Kahve'nin;
çınar ağaçları?
Mor salkımlı sokaklarım
nerde?
Lady Montagu'nün anlattığı:
Havuzlu saraylar,
nerde şiir yazılı
tavanlar...
Sinan'ın hamamını yıktılar
söylevlerle!
Bizans surlarını da
yürüttüler
Taşmektep Şucaeddin' i
koydunsa bul yerinde!
Azizim, söyleyin hele;
Hangi canavar,
yer geçmişini böyle!"(3)
dizeleriyle anlatacaktır o günleri. Şücaettin
İlkokulu, o yıllarda, daha eski yılların Taşmektep'inde eğitim ve öğretim
vermektedir. Yıllar sonra bu Taşmektep, bulunduğu yerden sökülüp 500 metre
ileriye taşınacak, eski yerine de günümüzün Çorlu Belediye binası
yapılacaktır.
İhsan, ilkokulda haşarı ama
çalışkan bir çocuktur. 1951 yılında eski bir paşa konağında hizmet veren
Çorlu Ortaokulu'na kaydolur. Okuma merakı, özellikle de dergilere düşkünlüğü
bu dönemde başlar.
O
günleri anarken "Bizim evimizde Kur'an'dan başka basılı tek şey nüfus
kağıtlarımızdı.Oysa babam bana okuduğu kitaplardan söz ederdi; nereden
bulup nasıl okuduğuna şaşırıp kalırdım. Ortaokulda öğretmenlerimiz çok
güzel bir ortam hazırlamıştı bize, her sınıfta seviyeye uygun kitaplık
vardı, okul kitaplığından ayrı olarak. Okul kitaplığı kapalıydı, çünkü
Demokrat Parti'nin kapattığı Halkevleri'nin kitapları oraya hapsedilmişti"
(4) der. Sınıf kitaplıklarında 250-300 kitap vardır. İhsan bunların tamamına
yakınını okur. Bir gün öğretmenlerinden biri, Atatürk'ün Nutku ile
ilgili bir ödev verir. Nutuk da sadece okul kütüphanesinde vardır.
Okul müdürüne yalvarır yakam, kütüphaneyi açtırır. Nutuk'u ararken,
Hasan Ali Yücel döneminin beyaz kitaplarıyla karşılaşır. Nutuk
incelemek bahanesiyle bu kitapları da okumaya başlar. Böylece farkına
varmadan, bilinçlenmeye, estetik beğenisini geliştirmeye başlar.Derken
ortaokul biter. Hayalinde Deniz Lisesi'nde okuyup kaptan olmak, dünyayı
dolaşmak vardır. Belki de bu hayal, okuduğu farklı dünyaları anlatan
kitaplardan kaynaklanmaktadır. İstanbul'a gelir, Deniz Lisesi'nin
sınavlarına girer kazanır. Gel gör ki, gözlerinde problem vardır, gözlük
kullanmaktadır. Sağlık nedeniyle elen ir. Baba Üren, varlıklı bir çiftçidir.
Oğlunu Kabataş Lisesi'ne yatılı olarak yazdım. İhsan, her gece yatakhanenin
penceresinden Boğaz'ı seyretmekte, hayaller kurmaktadır. Açık denizlerde,
farklı diyarlarda olmak varken buradadır. Üstüne üstlük bir güzele
tutulmuştur. 29 Ekim tatili imdadına yeti§ir. Kabataş'a başlayalı bir buçuk
ay olmuştur. Çorlu'ya gider. Annesi Resmiye Hanım, nasıl lsa yerine
yerle§ti, artık düşüncesini değiştirmez diyerek, Balıkesir İlköğretmen
Okulu'ndan gelen, giriş sınavlarına çağrı mektubunu İhsan'a verir. Oysa
İhsan düz lisede okuma meraklısı değildir. İleride seçeceği mesleğini
şimdiden bilmek, ona göre hayatını düzenlemek istemektedir. Ya kaptan
olacaktır ya da öğretmen. Gelen yazıyı dikkatlice okur, özenle saklar.
Çorlu'dan Kabataş Lisesi'ne diye yola çıkar, okula gelir. Bir gün sonra
vapurla Bandırma'ya, oradan da Balıkesir'e gider. Sınavda başarılı olamaz,
yedekler listesinde adı çıkar. Öfkeyle İstanbul’a döner, pılısını pırtısını
toplar, bir araba tutar, Çorlu'ya döner ve eşyalarını evlerinin önüne yığar.
YıI 1955'tir.O yıl okula
gitmez ama okumayı sürdürür. Edebiyat dergilerini keşfeder, alıp okumaya,
böylece güncel edebiyatı izlemeye başlar. Bir gün öğretmen okulundan
mektup gelir. Yedekler listesindeki öğrenciler Çanakkale'de açılan yeni
öğretmen okuluna alınacaktır. Soluğu Çanakkale'de alır.Çanakkale İlköğretmen Okulu, kentten 37 kilometre
uzakta, Kizazlı $beldesinde orman içindedir.
" Okulun edebiyat öğretmeni hangi kitapları okuduğunu sorar Üren'e... İhsan'sa
okumanın ötesinde şiir de yazmaktadır, aşk şiirleri. Okuduğu kitaplası
sıralamaya başlar Mehmet Aydın'a... Öğretmen önce inanamazl içerikleriyle
ilgili bir sorgulama başlatır, evet, doğrudur, okumuştur İhsan bu
kitapları...
Ne çılgınlıklar
yapmazlar ki bu okulda! 37 km yolu yürüyerek Çanakkale’ye gider
arkadaşlarıyla sinema seyretmek için. Üren, her kente inişinde kitapçıları
dolaşır, edebiyat dergilerini toplar da döner okula. Bir yandan da
şiirlerini yollar dergilere. Bu yıllarını, Mehmet Aydın'ı şöyle anlatır
Üren: “Çanakkale İlköğretmen Okulu Kirazlı'da, kentten 37 km uzakta,
ormanlık bir alanda kurulmuştu. Yatılı okuyordum, bol para geliyordu.
Harcayacak yer yoktu. Ayrıca Mehmet Aydın gibi iyi bir edebiyat öğretmenimiz
vardı. Mehmet Aydın'ın en önemli özelliği, öğrencilerine okuma sevgisi
aşılamasıdır. Bu sevgi bende vardı. O, öğrencilere kitap önerdikçe atlayıp
Çanakkale'ye gidiyor, sıcağı sıcağına indirimli kitap alıp kendi kitaplığımı
da varsıllaştırıyordum. Yüzlerce öğrencinin içinde biz üç kişi açıktan para
kazanıyorduk; bir arkadaş ayakkabı boyacılığı, bir başka arkadaş
fotoğrafçılık, ben de kitapçılık yapıyordum. Mehmet Aydın'ın önerdiği
dergiler de işe böylece karıştı.” (5) 1955'te Edirne'de çıkan Damla,
"Çifte Perçin"i yayımlar. Onun ardından İstanbul'da çıkan magazin ağırlıklı
Yelpaze’de birkaç aşk şiiri çıkar. Şiirlerinin yayımlanması şevk
verir genç şaire, daha da sıkı sarılır şiire. Mezun oldukları yıl, 19571958
döneminde, ilköğretmen okulu Çanakkale'ye taşınır. Artık Çanakkale'deki
yerel gazetelerde de yazı ve şiirleri yer almaktadır.
1958'de okul biter.
Tayin bekleyişini Çiğ Bir Çığda:
“Haziran sonunda, sınav
ayında Boğaz'da
Söylenceler denizinde, sorular okyanusunda
neden, niçin, nasıllara
batmış yüzüyorum.
Gurbet ki benim en zayıf
yanım,
bir gurbet köşesine;
birkaç güne kalmaz,
öğretmen atanacağım.
Nasıl bir gelecek bekliyor
beni,
ergenlik sivilcelerim mi
gençlik kaygılarım?
Sorularımı bırakıp kıyıda,
söylenceler denizine
dalıyorum.”i (6)
dizeleriyle anlatır. İlk
ataması Mardin Nusaybin’e çıkar. Mardinlinin Sesi gazetesinde yazılar
yazmaya, şiirlerini yayımlatmaya başlar. Bu süreci uzun sanmayın sakın,
yirmi gün kadar sürer Mardin macerası. Çünkü hedefi Gazi Terbiye'ye
girmektir.
Bir gün Mardin'e gider.
Daha maaşını almamıştır. Dayanamaz bir kitapçıya dalar. Kucak dolusu kitap,
dergi alır, tüm parasını tüketir. Nusaybin'e döner, üç gün aç oturur. Maaşın
verileceği yoktur, yüzünü kızartır, bir lokantaya gider, işte nüfus kağıdım,
ben burada öğretmenim, param yok, karnımı doyurmak istiyorum, der bir
çırpıda. Oysa orada lokantada yemek yiyenlerin büyük bölümü, hesabı
aybaşından aybaşına ödemektedir. Üç gün aç kaldığına mı, şimdiye dek bunu
akıl edemediğine mi hayıflansın bilemez. Bu yaşananlar, farklı ortamlar,
farklı insanlar Üren'i olgunlaştırır. Mardin'i "Tanrı soluğu değmemiş
yerlere gittim" (7) dizesiyle anlatır. Görev yeri Nusaybin, Mardin onun
gözünde aşktır:
"Yeşil, Mardin
aldatmışçasına
Senin gözlerine gitmiş
çokça
Merhaba de kalbim
Merhaba Mardin.
"(8) diye selamlar Mardin'i
ve kalbindeki sevgiliyi...
30 Ağustos 1958'de Nusaybin Sıtma Savaş Derneği'nde
yangın çıkar.
Yardım edeyim, evrakları
kurtarayım derken Üren'in saçları yanar. O da kafasını sıfır numara tıraş
ettirir. Bu sırada Gazi Terbiye'nin sınavlarına çağırılır. Mülakatta
kafasını sorarlar anlatır. Mizansen düzenlediğini düşünerek elerler. Üren
Çanakkale İlköğretmen Okulu'nu ikincilikle bitirmiştir, üzülür, Nusaybin'e
dönmez. Böylece öğretmenlik macerasının birinci bölümü yirmi günde son
bulur. O yılı yine boşta geçirir okuyup yazarak. Ertesi yıl Bursa Eğitim
Enstitüsü'nün Türkçe Bölümü'ne başlar. Rastlantıya bakın ki, Mehmet Aydın da
bu okula atanmıştır; yeniden öğretmeni olur. Bir yıl sonra da, yani 1960'ta
Aydın, artık şiirlerin kitaplaştırma zamanı geldi, der. Baba Üren'e mektup
yazılır, para gelir. Gerisini oğul Üren'den dinleyelim: "Ah, o Bursa'daki
tektekçi Rıfat, kahveci Mehmet, kitapçı İbrahim'e borç takıntıları... İlk
elden onları ödemem gerekiyordu. Ben de öyle yaptım. 'Yeterli hazırlığım
yok' deyip kitap çıkarmak için aldığım parayı bir güzel yedim!" (9)
İşte böyle! Kitap
çıkamaz. 1956'da başlayan şiir yolculuğu 1961 'de son bulur. Bu dönem
-1956-1961 - içinde Edirne, İstanbul, Çanakkale, Mardin'de çıkan dergi ve
gazetelerin dışında; Karabük Postası'nın sanat ekinde, Ankara
Ekspres gazetesinde, Bursa'da Yörı dergisinde şiir ve yazılar
yayımlar.
Öğretmenlik ve evlilik
şiirlerine bir süre ket vurur. 1961'de Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun
olur ve Kayseri Bünyan'a tayin olur. O sıralar yine aşıktır. Aşkını
"Şımarık güneşlere çiçek yetiştirirsin / Ellerimi uzanan bir çiçek
adın / Sonra bana gelleri bellemiş adımların / Bir gel -
iki gel - üç gel/Bursa elli kadın" (10) dizeleriyle dile
getirir. Öğretmeni Mesture Hanım'la evlenmeye karar verirler. Bir yandan da,
bir an önce askerliğini yapmak istemektedir. Mesture Hanım'ın doğum günü
olan 2 Ağustos 1962'de evlenirler. Evliliklerinin on beşinci gününde askere
alınır. Polatlı topçu okulundayken Çanakkale'ye tayini çıkar. Eşi de
Çanakkale'de öğretmendir. 1963 sonunda kızları Esin doğar. Kıbrıs olayları
nedeniyle terhisi uzar, atama işinde bir karışıklık yaşanır, dört ay boşta
gezer. 1964'te Çanakkale Yenice'ye tayini çıkar. Askerlik sonrasında da
eşinden uzaktadır. Bu arada ikinci çocukları Altan 1965'te doğar. 1967'de
Çanakkale merkeze eşinin yanına atanır. Böylece beş yıl sonra aile bir araya
gelir. Artık işler rayına girmiştir, tekrar şiire döner, ama pek verimli
olamaz bu döneminde. Sözü edilen 1969-1973 dönemidir. Şiirlerinin çoğu
Çanakkale imzalıdır. 1973'te Bursa'ya atanırlar. Türkçe öğretmenliği 1980
Eylül'üne değin sürer ve öğretmenlikten ayrılır.
1974-1979 arası şiirde
suskunluk dönemidir. Politika yaşamında ağır basar, şiiri ihmal eder.
1980'de öğretmenlikten ayrılınca baba ocağı Çorlu'ya gider ve kitapçı
dükkanı açar. Artık özlediği yaşama dönmüştür, şiirler birbiri ardınca
gelmeye başlar. Ki bu dönüşün verimleri, bu yazının yazıldığı bugün de
sürmekte.
İhsan Üren'i Mudanya'daki yazlığı (kaynak: www.ihsanuren.com)
Şiirleri de birikmiştir.
Sonunda Mart 1990'da ilk şiir kitabı Sevmek Mevmek'i yayımlar. İlk
şiirlerinin yer aldığı bu kitapta, 1956-1958 arasında yazılan şiirlerde
Garip şiirinin, daha çok da Orhan Veli'nin etkisindedir. "Ben takvime
bakmam / Sana bakarım" (11) derken. 1959'dan başlayarak anlam
kapanır. ikinci Yeni etkisine girmiştir artık. "Ay vardı, natürmort
yıldızlar ağlardı" (12) diye seslenmektedir okuruna.
Sevmek Mevmek'te
yaşamının ipuçlarını da
görürüz. "Senin Denizlerin"de iz bırakan mavi etekli bir kadın, "Yapı"da
yeni satın alınan ev şiirinin konusunu oluşturur. 1956-1960 arasında yazdığı
şiirlerinde izlek aşktır. Sevgilileri betimlerken heykelden (Senin bu
dillerin midir mermer / Örenler altında uyuyan güzel -s. 27),
resimden (natürmort yıldızlar -s. 37), müzikten (Noktürn -s.
42), mitolojiden (Afrodit’e Köpük karardı küreklerimiz -s.15) söz
etmeyi ihmal etmez. Diğer sanat alanlarına da yabancı değildir Üren.
Kitaplarında özenle seçilmiş resimlerle, desenlerle karşılaşırız hep.
Kasım 1990'da yayımlanan
Harman Yangını toplumsal izleğin öne çıktığı ikinci şiir kitabı şairin.
Aynı yıl içinde iki kitap birden yayımlaması yılların birikiminin de bir
göstergesi. Harman Yangını, "Çünkü" ve "Yokuştur Yolu Aşkın" alt
başlıklarını taşıyan iki bölümden olu§ur. "Çünkü" bölümü aynı adı taşıyan,
şairin de dünyaya bakışını yansıtan; "Yücel yücel diye çırparsın kanadın
/ Ey gönül kuşum, / Onlarsa yuvasında uzayın. /
Sıyrılabilirsen küfünden / bir kez ortaçağın, / Senin de
yediveren olacak / İNSAN BAYRAGIN." (13) dizeleriyle başlar. Bu
bölümde toplumsal içerikli şiirler ağırlıktadır. Üren, Harman Yangınında,
başlangıçtan kitabın yayın tarihi olan 1990 yılına değin üç ayrı dönemde
yazdığı şiirlerini tematik sıralamayla yayımlar. Aynı tutum, eşi emekli
resim öğretmeni Mesture Üren'e (Yerli) adadığı ve sevi izlekli şiirlerini
topladığı "Yokuştur Yolu Aşkın" bölümünde de sürdürülür.
Üren'in bir başka
özelliği de şiirlerinin sonuna yazılış tarihi ve yerini
eklemesidir. Böylece şair, şiir serüvenini izleme
olanağı verir bizlere. 1973'te Çanakkale'de Türkçe öğretmenliği görevini
sürdürürken, ne olduysa yaşlandığını duyumsar:
"Yaşam yapraklarına dadandı
fırtına
Gel ölçülü ol der yürek
Gözler bir kez çevrildi mi
içe
Kurşun ağırlığı çöker
bedene." (14)
der. Oysa daha 34 yaşındadır. Belki de bu toplumsal
kargaşanın getirdiği bir duygudur. Toplumun acılarını kendi acısı,
sıkıntılarını kendi sıkıntısı bilir. Örneğin toplumsal çalkantı sırasında
bir dostunu yitirir. "İda dağlım, / gömütlükteki kitapçı/
Dardanosoğlu Yılmaz dostum" (15) diye seslenir; kör olası terör bir
!bilim insanını, bir güzel insanı, Cavit Orhan Tütengil'i sooak ortasında
kurşunlayınca; "Işığın, sevginin erlerini, / Bilimin harmanını
yaktın! / Toplumun azığını savurdun,! verdin yele. /
İleniyorum işte / -Ey sütü kara! / Çiçek olsun elin, /
uzanma daha harmanlarımıza" (16) dizeleriyle onu vuranlara "Çiçek
olsun elin” diye ilenir. Çalışmaktan, üretmekten yanadır Üren.
"Gün yirmi dört saat
inancınla olacaksın,
onu giyinip kuşanacak,
onu çıkarmadan yatacaksın.
Kalıcı olmak istersen,
gün yirmi dört saat deseler
de
inanmayacaksın"
(17)
dizeleri ne gızel yansıtır bu duygularını. 1990'da ilk
kitabını yayımladığı sıralarda Bursa'ya dönmeyi de düşünmektedir artık. O
sıralarda Nahit Kayabaşı la İstanbul'da yüksek öğrenimini yapmakta ve zaman
zaman da Çorlu'ya Üren’in yanına gitmektedir. Hayalinde Bursa'da bir dergi
çıkarmak vardır. Üren de dergilerle yoğrulmaktadır. Hemen hemen ülkede
yayımlanan edebiyat dergilerinin tümünü almaktadır. Kayabaşı’nın önerisine
mali destek verir ve Mayıs 1990'da Biçem yayımlanmaya başlar. Böylece
Üren'in dergi destekçiliği dönemi başlar. Biçem 12 sayı sonra Eylül
1992'de yayın yaşamına son verir.
Biçem'e
destek verdiği sırada,
1991'de Üren, Bursa'ya yerleşir ve! Mayıs 1992'de Bilge Zakkum'u -
yayımlar. "Deli Karı" aflı şiirinde; "Ege kıyılarından söktüm / bu
zakkumu, / Boyu bir karıştı, / toprağı bir avuç./ Getirip
diktim,-
/ Mudanya'daki bahçeye
/ Poyraza kapalı / güneşe açık bir yere. / İki yıl tek
parmak uzamadı, / Bilmiyorum dibinde neler oldu?" (18)
dizeleriyle bir zakkumdan söz eder. Birkaç sayfa sonra" 1979-80 yıllan...
Aliağa Rafinerisi dolayları... İzmir yolculuğu dönüşü, özel otomobili
durdurup kıyıdan birkaç zakkum fidanı söktüm toprağıyla birlikte. Amacım
Mudanya'daki yazlığımın bahçesine dikmekti. Sonra unutulup aylarca arabanın
bagajında kaldı fidanlar. 'Atalım şunları, kurumuştur' dediler, atamadım.
'Yaprakları yeşil, yaşıyor, deneyelim bakalım' deyip diktim onları.
Zakkumlardan biri ne kurudu, ne de büyüdü. İki yıl direndi... Bu
söylediklerim 1980 baskı dönemine denk düşüyordu. Zakkum bugün iki metre
boyunda" (19) sözleriyle kitabın adına bir açıklık getirir. Çiçek onun için
baskı ve direncin simgesidir. Baskı; "Ey zakkum! / ilk kez senin
bilgelerin açıkladı / Güneş tutulmasını bu ülkede. / Oysa bunlar;
/ Özgür sabahlarımızı çiğneyip / Güneşimizi kararttılar. Üşüdüm.quot;
(20) dizelebiyle yansıtılırken; "bırakır direnç tohumunu. / Zaman
mıdır, ölüm? / Söyle Bilge Zakkum?" (21)
anlatımıyla direnç baskın çıkar. Bilge Zakkum kim }i? Belki de İhsan Üren'in
ta kendisi...
Kitap iki bölümden oluşur.
"BIlge Zakkum " , aynı zamanda ilk bölümün de adıdır. 12 Eylül sonrası
baskıların içten içe yansıtıldığı, giderek direncin oluştuğu şiirler
toplamıdır. İkinci bölüm "Kal Daha" adını taşır ve sevi şiirlerinden bir
demet sunar bizlere... Üren'in Çorlu ile Bursa arasındaki gelip gitmelerini
ve hasretini de öğreniriz bu yolla... Belki de yaşanan platonik bir aşkı!..
Üren, bu kitabının ardından
Balkan Türkleri üzerine yaptığı araştırmaları ve onlardan derlediği
bilmeceleri kitaplaştırarak Tanıklarıyla Balkan Türklerinden Bilmeceler
adıyla yayımlar.
Şair birikimini hızla
kitaplaştırmaktadır artık. Bir yandan da şiir üretmeyi sürdürür. İşte Mart
1993'te yayımlanan Kirli Cam; "İlkyaz Kırıntıları", "Masal", "Sipahi"
bölümlerinden oluşur. "İlkyaz Kırıntıları"nda Kirli Cam'ın ardından
yaşamın ilkyazına bakar. "Sulu, buruk, serin / Çalınmış bir kiraz
tadındaydı / es geçilmiş ilkyazlarım" (22) der.
"Masal" bölümündeyse
Çanakkale'den Çorlu'ya geçmişine gider. O günlerin özlemini, sıkıntılarını,
gözlemlerini dizelerine sığdırır. "Sipahi ise sekiz bölümlük -belki de
şairin kendi- geçmişten günümüze atını süren bir öfkeli insandır. Öfkesi ve
kaygısıysa şiire dairdir. "Kalemimi verdim şiire / -Yak onu dedi,
/ elmas yarat külünden, / sevgilinin kulağına olsun küpe." (23).
Üren, Bursa'ya yerleştikten
sonra, çağcıl edebiyata yönelik her türlü girişime destek vermeye başlar.
Biçem'in yayınını sürdürememesi, Üren'i üzmektedir. Şiir eleştirmeni
Ramis Dara da çoktandır Bursa'dadır, yeni bir dergi çıkarmak ve edebiyata
Bursa'dan müdahil olmak isteğindedir. Üren'in maddi desteği, Dara'nın
edebiyat dünyasına yönelik örgütlemesi ve Nahit Kayabaşı'nın sahipliğiyle
Bursa'daki Hilmi Haşal, Nuri Demirei, Ali Aksoy, Mustafa Durak, Mehmet Ali
İnan, dışardan Zerrin Koç, İbrahim Yıldız gibi sanat çevrelerinin desteğiyle
Mayıs 1993'te Yeni Biçem yayımlanmaya başlar. 18. sayıdan sonra Nahit
Kayabaşı dergiden ayrılır. Dergiyse düzenli olarak yayınını 72 sayı
sürdürür ve Nisan 1999' da kapanmak zorunda kalır. Bu 72 sayı boyunca
Yeni Biçem'in kağıdını İhsan Üren temin eder.
Üren, Ağustos 1995'te
Çiğ Bir ÇıĞ'ı yayımlar. Kitap, "Çiğ Bir Çığ", "Azimetin Nereye
Türkiye?", "Gülce'ye Güzelleme" bölümlerinden oluşmaktadır. Yüksek tansiyon
doksanların başında şairi yoklamaya başlar. Niran 1994'te yazdığı "Golgota"
adlı mensur şiirde "Serebral dolaşım bozukluğum; damar basıncım, damar
tıkanıklığım... Çizgileri bozulmuş, silinmiş taş bir plak; susan engin
çalkantısız deniz mi olacak beynim?" (24) diye yakınır sayrılığından.
Yaşamının muhasebesini yapmaya başlar; sonra da kitabına ad olan "Çiğ Bir
Çığ" adlı şiirinde: "İşte dostum, koynumda böyle mayalandı ölüm; /
çiğ bir çığ gibi yüklenip üstüme, / çizgisini o gün çekti
yüzüme." (25) diyerek ölüme meydan okur. "Azimetin Nereye Türkiye"de,
Sivas kıyımından anne ve babasının ölümüne, yaşadığı acıları anlatır. "GüIce'ye
Güzelleme"yse bu sıkıntıdan sıyrılma gayretidir. Çiğ Çağ'ın bir an önce
çevresinden uzaklaşması dileğidir, torunu Gülce'yle gelen...
1997 Ocağında yayımladığı
Gözyaşı Şişesi'nde acılar yumağı içindedir. Gözyaşı şişesi dolup
taşmıştır Üren'in. "Üşüyen Ev"de "Üşüyorum, / duymadım altı aydır
insan soluğu. / Bozulsaydı keşke musluklarım; / hiç olmazsa
damlaların sesini duyar, / varlığımın bilincine varır, avunurdum.
/ Geçmişi soluk yapıp üflesem avuçlarıma, / ısınır mıyım?"
(26) diye yakınır.
Üç ay sonra 1997 Nisanında
Japongülü Gibi'yi yayımlar. Burada 1995-1997 diliminde yazdığı
haikularını toplar.
1997 Mayısında Yeni
Biçem'den ayrılan Nahit Kayabaşı, Nuri Demirci, Haluk Cengiz Düşlem'i
çıkarırlar. İhsan Üren bu dergiye de ekonomik destek verir. İki yıl
süresince hem Yeni Biçem'i hem de Düşlem'i destekler.
Düşlem de Nisan 1999'da 24. sayıda yayın yaşamını tamamlar.
Üren, 1998'in Temmuzunda Yaşamdan Savrulan'ı
yayımlar. Kitaptaki şiirler, adı gibi savrulmaları anlatır. Kah bu parkta
çocukluğa dönüştür, kah yıllar önce yitirilen bir ressam arkadaştır.
Kısacası savrulmalardır.
Üren, aynı zamanda iyi bir
şiir müfettişidir. Yayımlanan bütün şiir kitaplarına ulaşıp okumaya çalışır.
Mehmet H. Doğan'ın 1993 yılından 2001 yılına değin sürdürdüğü Şiir
Yıllık'larının iyi bir izleyicisidir. Bu yıllıklarla ilgili
izlenimlerini her yıl düzenli olarak yayımlamıştır. Bununla yetinmemiş,
yetmiş kadar dergiyi izleyip tarayarak, yılın yüz şiirini ve yirmi beş
şairini kendi ölçütleriyle belirleyerek 1998 yılından başlayarak
Şiirimizde Ufuk Turları düzenlemeye başlamıştır. 1998 Ufuk Turu'nu
Yeni Biçem'in, 1999-2002 Ufuk Turları'nı Aktalpa'nın eki olarak
edebiyat dünyasına sunmuştur.
2000 yılında yayın yaşamına
başlayan ve halen yayımını sürdüren Akatalpa'nın da kağıdını temin
edeni ve gerektiğinde mali destek vereni İhsan Üren' dir.
2002 Kasımında iki şiir
kitabi birden yayımlamıştır şairimiz. Milenyum Haikuları, Japon Gülü'nün
bir tür devamıdır. Sis Zaman Düş Zaman'sa şairin dostlarına
adanmış şiirlerinde ortaya çıkan düşlerdir. Gelin bu düşleri ve şairin
yaşamındaki yolculuğumuzu onun Akatalpa' da yayımlanan son şiiriyle
bitirelim ve nice yaşlara, nice yeni kitaplara İhsan Üren diyelim.
"Z - ÇIKINTISINDA
DİRENGEN KADIN
Parasız yatılı okul
öğrencisi sivil bir şair,
27 Mayıs 1960
Devriminden bir gece önce yazdığı bu şiiri, kendisine "Etikçi" diyen büyük
şair Ece Ayhan'ın anısına armağan eder.
Öyle ise yenildim ordusunun
kumandanı,
şemsiyen göklükte deniz ağacı.
Paralel martıların düşeş
aklığı ıssız.
Övgülerin çıtkırıldım
dudaklılığı;
Direngen kadın
anahtar çıkıntısız.
Bursa 26 Mayıs 1960
(27)
(1) İhsan ÜREN, Sevmek
Mevmek, Ekin Öğrenci Pazarı Yayınları, Bursa, Mart 1990, s.46
(2) Akatalpa,
Nisan
2002, Sayı 28, s. 1
(3) İhsin ÜREN, "Kentim", Gözyaşı Şişesi, Suteni
Yayıncılık, Anoara, Ocak 1997, s. 37
(4) İhsan ÜREN, "Dilmn Kanaularıyla", Biçem, Mayıs
1992, Sayı 8, s. 7
(5) İhsan ÜREN, "Dilin Kanatlarıyla", Biçem, Mayıs
1992, Sayı 8, s. 7
(6) İhsan ÜREN, "Çiğ Bir Çığ", Çiğ Bir Çığ, Suteni
Yayıncılık, Ankara, Ağustos 1995, s-16
(7) İhsan ÜREN, "Seni Hiç Sevmedim", Harman Yangını,
Ekin Öğrenci Pazarı Yayınları , Bursa, Kasım 1990, s. 75
(8) İhsan ÜREN, "Sesim Bura Mardin", Harman Yangını,
Ekin Öğrenci Pazarı Yayınları, Bursa, Kasım 1990, s. 62
(9) İhsan ÜREN, Sevmek Mevmek, Ekin Öğrenci Pazarı
" Yayınları, Bursa, Mart 1990, s. 3
(1O) İhsan ÜREN, "Bursa Elli Kadın",
Sevmek Mevmek, Ekin Öğrunci Pazarı Yayınları,Bursa, Mart 1990, s. 24
(12) İhsan ÜREN, "Ayaz Ay Yaşayalım", Sevmek Mevmek,
Ekin Öğrenci Pazarı Yayınları, Bursa, Mart 1990, s. 37
(13) İhsan ÜREN, "Çünkü", Harman Yangını, Ekin Öğrenci
Pazarı Yayınları, Bursa, Kasım 1990, s. 4
(14) İhsan ÜREN, "Yaşlanmak", Harman Yangını, Ekin
Öğrenci Pazarı Yayınları, Bursa, Kasım 1990, s. 52
(15) İhsan ÜREN, "Çanakkale'de Yüreğim", Harman Yangını,
Bursa, Ekin Öğrenci Pazarı, Yay., Kasım 1990, s. 26
(16) İhsan ÜREN, "Harman Yangını", Harman Yangını,
Ekin Öğrenci Pazarı Yayınları, Bursa, Kasım 1990, s. 31
(17) İhsan ÜREN, "İnanç", Harman Yangını, Ekin Öğrenci
Pazarı Yayınları, Bursa, Kasım 1990, s. 40
(18) İhsan ÜREN, Bilge
Zakkum, Biçem Yayınları, Bursa, Mayıs 1992, s. 16
(19) İhsan ÜREN, Bilge
Zakkum, Biçem Yayınları, Bursa, Mayıs 1992, s. 20
(20) İhsan ÜREN, Bilge
Zakkum, Biçem Yayınları, Bursa, Mayıs 1992, s. 21
(21) İhsan ÜREN, Bilge
Zakkum, Biçem Yayınları, Bursa, Mayıs 1992, s. 24
(22) İhsan ÜREN, Kirli
Cam, Repta Yayınları, Bursa, Mart 1993, S. 7
(23) İhsan ÜREN, Kirli
Cam, Repta Yayınları, Bursa Mart 1993, s. 45
(24) İhsan ÜREN, Çiğ Bir
Çığ, Suteni Yayıncılık, Ankara Ağustos 1995; s. 21
(25) İhsan ÜREN, Çiğ Bir
Çığ, Suteni Yayıncılık, Ankara Ağustos 1995, s. 21
(26) İhsan ÜREN, Gözyaşı
Şişesi, Sutcni Yayıncılık, Ankara, Ocak 1997, s. 55 (27) Akatalpa,
Aralık 2002, Sayı 36, s. 5 |