KORUNMUŞ DOĞAYI BEKLERKEN               

 

 

         
                                                                                     Oğuz Kanbir'in 25.9.2006'da yayımlanmış yazısıdır.

Herkesin üzerinde uzlaştığı gibi Bursa Türkiye’nin en güzel coğrafi konumuna sahip şehirlerinden biridir. Bu nedenle (hadi günlük ağızla söylemeyelim); “vücuduna Bursa’nın kaplıca suyu değen, bir daha bu şehri terk edemezmiş”

          Şehir, mitolojide tanrıların evi sayılan Mysia Olympos’unun yani Keşiş dağının yani Uludağ’ın kuzeyine yayılmış; bağrını da Marmara denizinin bereket ve sağlık getiren havasına açmıştır. Dünyanın en güzel zeytini, en güzel kara inciri ve en güzel şeftalisi, en vitaminli böğürtleni bu topraklarda yetişir.

          İşte bu şehri görebilmek için  evden kaçan Evliya Çelebi’yi babası bile haksız bulmamıştır!

                                                                         ****

          Rivayet o ki, rüyasında peygamberi gören Evliya Çelebi “şefaat ya Resullallah diyeceğine hoş bir dil sürçmesiyle “seyahat ya Resullallah” deyince soluğu yollarda alır.  

          1640’da ilk seyahatini Bursa’ya yapar. Uludağ’a çıkar. Bir ay kadar gezer, tozar ve yazar. İzinsiz yaptığı Bursa seyahatinin tedirginliğiyle döndüğü İstanbul’da babasının; “ hoş geldin Bursa seyyahı, sefa getirdin” demesiyle rahatlar. Affedilmiştir. Daha sonra tüm yolculuklarını seyahatname isimli esrinde toplayacaktır.

          Çelebi muhabbetçidir. Uludağ’a yaptığı gezi sırasında “koyun kadar kar kurtçukları” gördüğünü söyler. “E, yani o kadar da değildir be Çelebi, alt tarafı kurtçuk bunlar” diye düşünen okuyucusunu gülümsetir. Erzurum’da “damdan dama atlarken havada donan kedi” hikâyesi onun güçlü hayal gücünün, özgün anlatım tarzının göstergesidir.

          Çelebi’ye göre Bursa’nın havası, suyu, meyvesi güzeldir. O nedenle kızları ve erkekleri de güzel olan memlekette insanlar uzun ve mesut yaşarlar.

                                                                     ****

         Bursa, Evliya Çelebi’nin seyahatinden beri aynı coğrafyadadır. Ama ne yazık ki şehir aynı şehir değildir. Elbette büyümüş, yayılmıştır. Ama sağlıksız bir şişmanlık, obezite sorunu vardır. Bursa ovasındaki dereler, artık fabrikalar hangi renkte atık bırakırsa, o renkte akıyor. Leş gibi kokuyor. Üstelik, bu derelerden alınan sular tarımsal sulamada kullanılıyor. Böyle yetişen meyve sebzeler de afiyetle tüketelim diye bizlere sunuluyor.

        Onca tepkiye karşın; Uludağ da kış turizmi yapılacak para kazanılacak diye su havzası üzerine oteller kuruluyor. Bursa ovasına inen dağ suları artık ne temiz ne de pak! B.k püsür akıyor.

         Trafik keşmekeş halinde, insanların ömrünü törpülüyor. Neredeyse Evliya Çelebi’den beri aynı genişlikteki yollara karşın bir buçuk milyona dayanan şehir nüfusu başlıca stres kaynağı durumundadır. Bu sitenin yazarlarından Suat Şenocak’ın da değindiği gibi kamu hizmetlerine gelen zamlar zaten ülkenin en pahalı şehirlerinden sayılan Bursa’yı iyice “yaşanmaz” kılıyor.

          Çelebi şimdi gelse Bursa da bir ay kalsa; o rüyayı gördüğüne de evden kaçtığına da bin pişman olmaz mıydı?

                                                                  ****

          Ancak her şeye karşın bu coğrafya hala göz kamaştırıcıdır. Bursa seçkin konumuyla hala gözde bir şehirdir. Çetin Altan’a uyup “enseyi karartmayalım” dersek, umutlanabiliriz. Belki hep beraber sorumluluğumuzu bilirsek; tüketici olmakla yetinmezsek “yeşil inci” efsanesi sürebilir.

          Nilüfer’in Atatürk Kent Ormanı umutlanmak için iyi bir neden olabilir. Nilüfer Belediyesi tarafından rehabilitasyonu yapılan ormanlık alan şehir için gerçek bir kazanımdır. Orhaneli yolu üzerinde, kültür parkın 4 katı büyüklüğünde 140 hektarlık bir alanda dinlenme ve rekreasyon merkezi olarak hazırlanan “Atatürk Kent Ormanı” yeşil Bursa’nın sıfatını parlatacaktır.

          Anlaşılan metropolleşen Bursa da gelecekteki övüncümüz bu tip korunmuş doğa parçaları olacaktır.

 

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 09/05/10