Tamer Uysal
Sevgilim
bir kaşı eğik bursa ikindisiydin sen
(Ahmet Uysal)
Ahmet Uysal'ı seviyorum. Bana hep yakın bir şair gelmiştir. Yakınlık cismani
hale de gelmiştir. Ölümünden kısa bir süre önce şiirlerinden tanıdığım
Ustayla en son katıldığı kitap fuarı Bursa'da karşılaşmamızda vesile
olmuştu. Bir kitabını imza için uzattığımda (Acının Gümüşü) başka bir
tanesini de hediye olarak sunmuştu bana (Eylül Ebruları)...
Bursa'ya emeği geçmiş bir eğitimci idi. Bursa'da görev yaptığı sırada da bir
edebiyat dergisi (Düşlem) çıkarmış çocuk kitapları yazmış değerli bir şair
ve yazardı. Kendisini hem de yazdıklarım dolayısıyla ismen tanıyordum. Böyle
bir ustayla karşılaşmışım, daha büyük mutluluk olabilir miydi benim için...
yağmur: güz görümlüğüdür
orada. kadınlar: böğürtlen kokusuna bürünmüştür. mahfel: şiir sözlüğü
yazdığım mekândır. güzaltı: şiir avlusudur. bursa: aşk yerine geçen
şehirdir. çekirge:ebruli bir gömlektir. maksem: orada söz yağmur olur.
sevgili: dağın öte yüzüdür. sokaklar: ömrümü çelmiştir.
Bursa'yı
Bursa yapan kaç şair kaç şiir vardır ki. Voltaire'i büyük bir mürşit sayan
yaşadığı ve dünyaya hediye ettiği kent hala kendi adıyla anılır. Ona sunulan
büyük bir vefakârlık ve saygı misali. Ya bizde. Bir taş parçasına kazılı bir
iz bile yoktur. Oysa hayatı ebedi kılan ve balkıyan o şehrengizvari dizeler
varken... Hala eksik tarafının iliklerine kadar işlediği bu sebeple
varlığından yokluğundan şüphe duyarak sahiplendiğimiz geçmiş... Onu yarına
taşıyacak kitapların o bir çiçek gibi sararıp solan yapraklarında mı
saklanmalı? O zaman bundan dolayı ne diye müştekiyiz ne diye sızlanıp
duruyoruz ki. Artık ne zaman şehirde dolaşsam bir şiir dizesi takılıp
kalıyor aklıma eski zamandan...
Şehir şiir
olmadan hangi yüreği titretir. Setbaşı, Yeşil, Tahtakale... Bir mahal
hüviyeti olmaktan öte kaç mana ifade ederdi ki. İşte Ahmet Uysal Bursa için
böyledir. O Bursa'yı yeniden ören bir yürek işçisi gibi. Adı ve yüzü
taşlardan oyulmasa da o yüreği ve şiiri ile ebedi belleğimizde.
ömrümü çelmeseydi bursa
unuturdum o sokakları kalmazdı kaçamak günlerden bu ıslak gül kokusu
da
ısırılmış elmaların tadı
gizli sıyrıklar dudağımda dolaşıp durmazdı ürpertisi sularda, kuruyan
otlarda
rüzgârlı taş avlular,
serin çınar gölgeleri aramazdım göçü yıktığım şehirlerde bir orman
kadar ıssızdım
bursa’yı sevdim ya, sanki
kırgın bir aşk acısıyla sürüklenip gidiyorum yırmi yıldır oradan oraya
yağmurlu bir güz akşamı
dönecekmiş gibi bursa’ya
Bahar yeşil
elbisesini giydiğinde en tazesinden, çınarlar daha bir heybetli sokaklar mis
gibi akasya kokar Bursa'da. İlkbaharla yaz aylarının tadını çıkartmak için
gidilecek müstesna bir köşe, en çekici yerlerden birisi Setbaşı’dır
Bursa’da. Karın yağması ve Uludağ'dan yaz boyu eriyerek buradaki dereden
akıyor olması bu mekândaki farklılığa bir renk daha da bir güzellik katıyor.
Serin mi serin en ferahından, Gökdere ile çevresi. Devasa bir paludaryum
sanki kesinlikle korunması gereken bir güzellik. Öyle saklı cennet falan da
değil: Şehir betonlaştırıldıkça şehir için değeri kat kat artan adeta
ormandan bir parça koparılmış da buraya konmuş gibi duruyor. Yakın zamanda
kaybettiğim babam DSİ’de işçi idi. Ankara Yolu’ndaki bölge müdürlüğüne
taşınmazdan önce çok emeği geçmişti buralara. El bebek gül bebek
yetiştirdiği fidanları hala görür gibi oluyorum. Bir serası vardı. Küçükken
ziyaret ederdim. Şimdi Tabipler Lokali’nin hemen karşı sırasında Atatürk
İlköğretim Okulu’nun yanı başında bir girişi vardır. En son bir dostla
girmiştim DSİ'nden kalan tek iz orası, DSİ lokali de oradadır. Yeşilini
koruyan eski Bursa'dan hala izler taşıyan saklı bir güzellik gibi Setbaşı
semti.
Ve Mahfel
Çay Bahçesi. Hep cıvıl cıvıl. En son gidişlerden birinde orada oturacak yer
bulamayınca civardaki kafelerden birinde soluklanmak istemiştik de
konuşmalarımıza kulak veren çevreden bir esnaf bizim yoğunluktan şikayet
ettiğimizi duyunca haklı olarak “Bursa'nın en güzel yeri” demişti. Cafeler
işini bilen işletmecilerin günbegün Bursa'daki kalabalığı paraya tahvil
etmek için uğraştığı, masa sandalyelerle donattığı, dere boyunca yeni katlar
çıkarttığı bir eğlence mekânına dönüşüyor.
"Şiir şairin yüreğidir”. Mutlaka. Kaç şaire uğrak yeri kaç şairin yüreğine
şiir uçurmuştur Mahfel. Tanıyıp sevdiğim ama yakın zamanda da kaybettiğimiz
eğitimci şair Ahmet Uysal da “Bursa: Benim Ütopyam" adlı şiirini aşığı
olduğu Bursa şehri ve Mahfel için yazmıştı:
bursa: benim ütopyam,
hayal ülkem benim!
zaman kırıkları topladığım
leylâk rengi şehir!
yosun kokusu biriktiren
evlerin evim olsaydı!
yağmurunla ıslanan ince
yaz yolların yolum olsaydı!
mahfilde içilen sabah
kahvesinin buğusuna karışsaydı yüzüm.
setbaşı köprüsünden, kar
sularına düşürseydim yazdığım şiirleri.
İleriki bir tarihte kafe ve benzeri
yerlerin artacağını, Gökdere boyunca Temenyeri’nden başlayarak Demirtaş'a
kadar bu bölgenin kentin mesire yeri haline dönüşeceğini görür gibi
oluyorum. Önceki belediye yönetimlerinin buraya özel önem vermeleri boşuna
değildi. Şimdikiler ise bunun kaymağını yemekle meşguller. Irgandı köprüsü
ve çevresi de başka güzellik tabi. Temenyeri tarafı bambaşka… Yok öyle çakma
taşlardan beyhude suyu akıtmak. Saçma, habesle iştigal sahte şelale yaparak
parayı saçmak. Ünlü Gezgin boşuna dememiş: "Bursa velhasıl sudan ibarettir”
diye…
söz yağmur olur bursa’da
maksem’den yeşil’e doğru savrulur gider rüzgârla
her gece gökdere’yle
öpüşür mahfel kahve’nin oralarda nice şairle görülmüştür
tahtakale’nin eski evleri
gibi sokulur sisli sokaklara kozahan’da inceltir ipeğini
98’de bir güz günü
bursa’ya uğradım da gördüm şiirin yağmur olduğunu
*
* *
*
erguvan buğusu sokaklar kaldı bana o
şehirden
acemler’de kükürtlü vaktine soyunan
masumiyet
koza han’da ağırca taşı zamanın
ıslak, ıtır kokusu sürünen ahşap evler
hüsnü züber’le girilen külliyeler avlusu
erguvan buğusu yağmurlar kaldı bana o
şehirden
Hiç unutmam
bir gün Alanya dönüşümde Antalya terminalinde bir genç otobüste yanımdaki
koltuğa oturdu, kız arkadaşı Bursalıymış. Tanışma faslımızdan sonra güzel
sohbetle Bursa'ya kadar geldik. Pencereden gördüğü palmiyeleri göstererek
"Buranın palmiyeleri çok küçük" dedi gülümsedim, "Onlar buraya özgü değiller
ki, nasıl Antalya'nın palmiyeleri güzelse Bursa'da da çınarlar vardır böyle"
dedim.
Her zaman
şaşarım ve aklım bir türlü almaz İnsanlar eldekinin kıymetini bilseler
öbürkülerde olana değer verirler miydi? Bu herhalde bir çeşit meraktan
kaynaklanıyor ya da özentiden, farklı görünmekten. Komplekslikten de
olabilir kim bilir? Boşuna taş yerinde ağırdır dememişler. Palmiyelerden söz
ediyorum: Fomara'daki İtalya’dan ithal edilen palmiyelere dikkatlice baktım
geçen. Seneler geçti halbuki. Kimi tıfıl kalmış kimi biraz daha iri. Bir ara
da yapay ışıklı palmiyeler vardı.
Basına yansıyan haliyle Trabzon ve Urfa'da sorun olmuştu bu
palmiyeler. Bursa'da da vardı böyle bir furya. Bir palmiyelerimiz eksikti
neyse ki erguvan daha popüler oldu ve palmiye konusu unutuldu gitti. Ondan
önceki belediye yönetimi lale düşkünü idi. Şimdikiler ise kamelyalara kafayı
taktı gibi, ne yapacakları hiç belli olmuyor...
Ahmet
Uysal’ın Bursa şiirlerinde Bursa’nın dünü dışında geçmişe dair hiçbir
tarihsel övgü abartısı, hamasi nutuk ve vaaz yok.
Hayatından öncesi sadece Bursa’ya dair, kendine ait bir yaşanmışlık
ve bugün var.
Ahmet Uysal’ın şiirlerinde Bursa sanki büyük bir çiçek bahçesi
ve her şiir bu şehre bir güzelleme gibi.
Leylak rengi şehir, Itır kokusu, gül kokusu ve erguvan buğusu gibi tamlama
ile betimlemelerde de görüldüğü gibi Bursa şehri çeşitli çiçek ve kokularla
özdeşleştirilir. Bu renkler mor diken, mor renk, mor zambak, mor ikindi ve
Bursa moru ile gül, leylak ve erguvan’da odaklanır. Bilhassa gül, şairin
nerdeyse Bursa’yla ilgili yazdığı şiirlerde ilk akla gelendir. 30 şiirin
12’sinde de kullanılmıştır. Kızıl
alev gül, Böğürtlen kokusu ve şarap rengi de bu çiçekli Bursa tablosunu
oluşturan farklı renklerdir. Az da
olsa menekşe ile nilüfer de şiirlerde yer bulmuş, Bursa’yla bütünleşen genel
olarak ifade edici bir renk olan yeşil ise çınar ve Yeşil Türbe’de bir
ayrıntı olarak kalıyor.
Leylak
rengi Bursa şiirlerindeki dizelere bakınca Ahmet Uysal’a özgü bir renk
sayılabilir. Kiminin Bursa’nın tarihsel ve mistik simgelerinden saydığı
erguvan 6 şiirde yer almış ve 1 şiirdeki başlıkta kullanılmıştır. Leylak da
5 şiirde kullanılmış ve 1 şiirin başlığıdır.
Itır sadece 2 şiirde kullanılmış. Gül ise 12 kez kullanılmasına karşın
hiçbir şiirin adına konulmamıştır.
Bir aşk sembolü olarak şairdeki yeri de başka gülün. Çok aklına geliyor ama
başlık olarak bir değer görülmüyor yine de. Çınar da öyle. Çınar, Bursa’daki
bitki sosyolojisi içinde önemli yer tutmasına rağmen şair için en azından
Bursa şiirleri içinde pek bir şey ifade etmiyor. Çınar gölgesi, ıhlamur
dalları, çilek ve kestane ile birlikte yine de toplam 6 şiirde kullanıyor
çınarı Ahmet Uysal.
Buğu, koku ve sis şairin sık sık kullandığı metaforlar arasında. Erguvan
buğusu, toprak buğusu, sabah
kahvesi buğusu. Itır kokusu, yağmur kokusu, gül kokusu. Sisli sokak…
Yağmur imgesi şair için adeta Bursa kimliğinin ve ikliminin en önemli
parçası. Kent ona bürünmüştür adeta. Yağmur dinginlik sessizlik kapalılık
çağrıştıran bir doğa olayı. Halbuki Bursa’nın sıcağı nemi ve lodosuyla
işareti verilen yağmur soğuk karanlık ve bir hüznü çağrıştırmaz. Bir Akdeniz
güneşi gibidir o da. Ilık ılık atışır sis ve buğu olur toprakta karışır.
“Erguvan Buğusu”, “Bursa’da Sisli Bir Sokak” ve “Söz Yağmur Olur Bursa’da”
da…
Yağmur 2 şiirin başlığı, 13
şiirde kullanılmıştır. Bursa şiirleri kitabında en çok kullandığı
sözcüklerden. Çakıl taşlar, taşlı yollar, kükürtle ovalamak, kükürt serpen
geceler, kum saati, dağ yolu, ırmak yolu, yeşil mavi vitray gibi, Bursa’yla
içselleşmiş onu ifade eden belli başlı ögelerden biri sayılıyor.
Bazı tamlamalar da geçiyor. Bakır kızılı, Bursa ipeği, Bursa ikindisi gibi.
Ve kitabın
ana teması, kitaba adını veren Bursa. “Bursa”yı tam 12 şiirde başlık olarak
kullanmış Ahmet Uysal. Şairin anılarında yer almış tanıdık semtler, Bursa’ya
ait öteki mekânlar bildiğim hiçbir şairde bu kadar bir arada
kullanılmamıştır. Ahmet Uysal kitaptaki şiirlerde Bursa’yı her eski semti,
sokağıyla beraber adeta
rengarenk bir kilim gibi dokuyor: Setbaşı ve köprüsü, Kükürtlü, Yeşil ve
Yeşil Türbe, Koza Han, Acemler, Tahtakale, inebey, Arap Şükrü, Hüsnü Züber
Konağı, Çekirge ve Hüsnügüzel, Maksem Yolu
ile Mahfel Kahvesi ve Gökdere. Sonra Bursa’yla bütünleşen tarihsel
mekânlar; Cumalıkızık köyü, İnkaya Çınarı, Nilüfer Kavşağı. Daha uzakta
Mudanya ve İnegöl ilçeleri, bunlardan söz ediyor.
Uludağ Bursa Şiirleri’nde pek isim olarak yer almasa da buna karşılık dağ
yolu orman ifadelerinde geçiyor.
Şair dostlar da unutulmamış. Başta Nâzım Hikmet’i anıyor. Sonra Bursa’ya
özgü şairlerin de adları geçer: Nahit Kayabaşı, Selami Üney, Ahmet Necdet ve
Metin Güven.
Ahmet Uysal’ın kitaptaki sayısı 30 olan şiirlerinin birkaçına tarih
düşülmüş: 1992, 1998, 2000, 2006 diye. Bursa bilhassa 1990 sonrası büyük bir
değişime uğradığından (hatta her yıl küçük bir il eklenen nüfusuyla)
Bursa’yı yurtsayan Bursa’yla
hemhal olmuş bir şairin kentteki
bu olumsuz değişmeyi işlememesi mümkün mü?
Kitabı
tamamlayan bir kaynak olarak 7 Mart 2001 tarihli bir konuşma metni de
kitabın sonuna eklenmiş. Bu metinle aklımızda kalan boşlukları da
doldurabilmiş oluyoruz: N. Mahzun Doğan, “Bursa adında ütopik bir kenttir
onun şiirindeki. Zaman zaman yitirilmiş güzellikleriyle, nostaljisiyle
yüklüdür. Bursa dizeleri.” derken, Fahrettin Koyuncu, “Hayatı insanlar
kadar, mekânlar da anlamlandırıyor. Evimiz, sokağımız, köyümüz, kentimiz var
ve biz bu mekânlara dayanıyoruz yaşarken… Geniş mekanlarda, kentlerde
yaşıyorsak, bu mekânların bir alanına, bir sokağına daha çok bağlanıyor,
burayla bütünleşiyoruz. Ahmet Uysal da ‘Bursa’da Sisli Bir Sokak’ adlı
şiirinde bir kent parçasıyla, sisli bir sokakla bütünleşiyor.” diyor.
Ahmet Uysal
konuşma metnine şu dileği düşmüştü: “Bu şiirler gün gelir
‘Bursa’ya Şiirler’ adıyla
kitaplaşırsa, hayal ülkeme bir şiir yazımı daha yaklaşacağımı sanıyorum.” Ve
bu hayali gerçeğe dönüştüren, şiirlerin basımında emeği geçenlere teşekkür
sunulmuş. İhsan Üren’e, Ahmet Günbaş’a, Hilmi Haşal (editör)’a Alp
Yayınları’na; Fehmi Enginalp’e ve tüm emekçilerine teşekkürler…
|