ŞAİBE VURAL'IN ANILARI

Hasretlik Bursa

                                                                         
                                                                                    Söyleşen belirtilmemiş (1999)

Doğum tarihinizi ve doğum yerinizi öğrenebilir miyim?
1912 yılında Çekirge'de doğmuşum, babamın evinde. Fakat babam Çanakkale'de şehit olmuş. Ben onu bilmiyorum iki yaşındaymışım.
Doğduğunuz evi hatırlıyor musunuz? Neredeydi?
Hatırlarım. Eskici Bayırı'ndaydı. Şimdi apartmanlar dikildi oralara. Eskici Bayırı'nda, Eskici Oğulları'ndan Seydi Ali Baba'nın eviydi.
Başka evler vardı değil mi Çekirge'de o zamanlar?
Vardı tabii. Sıraylaydı evler o zaman büyük amcamızın evi, onun altında başka evler. Şimdiki muhtarın oturduğu ev.
Anlattığınız yer vaktiyle bir köy müydü efendim?
Vallahi onu bilemeyeceğim çocuğum. Yalnız ben buraya öğretmen geldiğim zamanda onbir bin
(11.000) nüfusu vardı Çekirge'nin. 1950 senesinden bahsediyorum.
Biraz çocukluk yıllarınızı anlatır mısınız.
Çocukluğumu anlatmaya taa Yunan’ın girişinden başlayayım. Ben 8-9 yaşındaydım Yunan girdiğinde. Bizim o zamanki evimiz Küplüce Sokağı’ndaki ahşap evlerden biriydi. Annem pencerelere yorgan gererdi, dışarıya ışık sızmasın diye. Onlar atlarla, kadanalarla geçerken sanki bize bir şey dürtüvereceklermiş gibi gelirdi. Rum komşularımız vardı, onlarla iyi geçiniyorduk. Ama Yunanlılar geldiğinde korktuk. Çekirge’ye yayıldılar, doldular. Pazar akşamları çok gürültülü geçerdi, korkardık. Çocukları annelerimiz bir yere salmazdı. Evimizin altında açıklık bir yer vardı. Orada toplanır evcilik oynar, top oynar, vakit geçirirdik.
Düşmanın Bursa’ya girişini hatırlıyor musunuz?
Hatırlıyorum tabi. Girişini de, gidişini de iyi hatırlıyorum. Giderken daha kötüydüler. Yunanlıların inzibat askerleri vardı. Gelir kapıya dayanır, tavuk isterler, yumurta isterlerdi. E bizde yok ki, ne vereceğiz. Evimizde erkek yok çünkü. Onlar gittiler, hemen sonra atlılar geldiler. Atlarından inip yukarı kata çıktılar, evi aramaya başladılar. Annemin sandıkta neyi varsa aldılar. Babamın altın kösteki saatini de almışlar. Ben de can havliyle, ay anneciğim babamın saatini almışlar, diye bağırdım. Bana, sus yoksa dumanı boşaltırım, dedi, göğsüme mavzeri dayadı. Diğerleri evi ararken bir tanesi başımızda bekliyordu. O ara bir gürültü oldu. Annem bir şey patladı sanmış, orada bayıldı. Ama sıkmadılar. Sonra bir daha geldiler aramaya. Kazakların ceplerini bile aradılar. Fakat bu defa gelenler Çerkez çetesiydi. Annem çantasını getirip, bunu da arayın, dedi. Aradılar ama bir şe bulamadılar, bir şeyimiz kalmamıştı. Başlarındaki adam, kalanları da Kemal’e verirsiniz, dedi.
Bu son bahsettikleriniz Çerkez çeteleri değil mi?
Evet, evet. Hatta onlardan biri dedemin tanıdığı imiş. Dedem Kahveci Emin köylerden gelenleri ağırlarmış, onlarla ilgilenirmiş. İşte o adamlardan biri dedemin ağırladığı adamlardan biriymiş. Bile bile gelip evimizi soydular. Onlar hep Türk ordusu Çongur (Yiğitali Köyü) üstünden inecek diye bekliyorlardı. Ama Türk ordusu İnegöl tarafından indi. Bütün ovayı sardı. Hiçbir tanesi gidemedi. Önce Abdal Köprüsü'nü havaya uçurdular. Ondan sonra da Demir Köprü'yü patlattılar. Mudanya'ya kaçmayı umuyorlardı. O sırada da burada bir ekip kurulmuştu. Rumca bilen Süleyman Ağabey diye biri vardı. O ekibin başıydı. Süleyman Ağabey onlara “Ne duruyorsunuz Mustafa Kemal geldi, Kemal geldi” deyince atına binen kaçtı, atına binen kaçtı, Yakamadılar, tutuşturamadan gittiler. Ondan sonra köprü de patladı hepsi de mahvoldu gitti.
Onlara burada yardımcı olan yeriler var mıydı?
Bilmiyorum. Ama burada bizim koşularımızdan çoğu Rumdu. Giderken anası Lefko çocuğuna “Sakın üzülme Panavut, Yunan babamızda ekmek çook, para çook, dedi. Beraber Atina'ya gittiler.
Eski komşularınız Yunan askerleriyle birlikte buradan ayrıldılar mı?
Ayrılıp gittiler. Bir tane kalmadı. Mustafa Kemal'den korktukları için kaçıp gittiler. O zaman işte bizim yerli Türkler de Rumların eşyalarını yağma ettiler. Evler eşya doldu. Sonra tekrardan geldiler bütün evleri taradılar, Rum eşyalarını aldılar. Oradan gelen göçmenlere vermek için hepsini aldılar.
Tabii savaş ertesinde karşı taraftan da Türk göçmenler geldi.
Evet mübadele yapıldı. Keçeli Oteli Parnak adında birinindi, bağları falan vardı. Hepsi yandı gitti. İspilandit Oteli'ydi şimdiki hastanenin adı.
Hangi hastane?
Askeri Hastane. Önceden orası İspilandit Oteli'ydi. Çok güzel bir kızı vardı. Piyano çalardı. Biz
çocuklar gider oturur onu dinlerdik.
Demek ki Çekirge o zaman büyükçe ve epeyce de gelişmiş bir yerdi?
Bir Adapalas vardı burada, Dr. Apistoli'nin iki hamamı vardı. Sonra Cumhuriyet Oteli oldu. Atatürk Latife Hanım ile balayına buraya geldi. Bitişiğimizde kaldı. O zaman benim vali olan kardeşim altı aylıklı, beyaz çorapları ve rugan pabuçları vardı. Atatürk'ün şoförü kardeşimi çok severdi. Hep Atatürk'ü görmek için oradan buraya gelirdik.
Hangi okula gittiniz burada?
1. Murat. O zaman Hüdavendigar Enas Mektebi’ydi burası. Yani kız okuluydu. Burada ilkokulu bitirdim. Sonra öğretmen okuluna gittim ve öğretmen oldum.
Çekirge'den Bursa'ya neyle gider gelirdiniz?
Atlı arabalar vardı. Tek atlı, tarik arabaları vardı, onlarla gider gelirdik. Bizim karşı komşumuzun
tek atlı arabası vardı. Ali Ağabeyle gider gelirdik. Önden sonra otobüsler başladı. Otobüslerde bir kişi üç kuruştu.
Tren var mıydı?
Vardı, dekovil. Mudanya ile Demirtaş arasında çalışıyordu. Ben o zamanlara yetiştim.
Mahallenizde sözlü geçen itibarlı insanlar var mıydı?
Köy ağaları vardı. Onlar gelir giderlerdi. Biri de benim ya eniştemdi. Sonra pehlivanlar vardı.
Bursa'ya öğretmen olarak ne zaman geldiniz?
1950'de geldim Bursa'ya. Çekirge Okulu'nda başladım. Şimdi 1. Murat. O zaman oradaydı okul. Caminin karşısındaydı. Bu sefer burada yaptırıldı okul. 1963'te girdik yeni binaya. Okulun yapımı bitti, Ahmet Vefik Paşa adını verdiler okula ama ben uğraştım değiştirmeye. Ahmet Vefik Paşa'nın tiyatrosu var, dedim. 1. Murat'ın külliyesi varken ve okulun eski adı 1. Murat iken neden o adı vermediniz dedim, epeyce uğraştım. Vali bey beni makamından kovdu. Ben burada vali iken sen bu adı getiremezsin, dedi. (editör notu: 1963’te Fahrettin Akkutlu Bursa valisiydi). Ben de, siz burada vali iken ben bu adı getireceğim Vali Bey, dedim. O vakit burada bir Ömer Bey vardı. O dedi ki, eğer bu okula o adı verdirebilirsen seni alnından öpeceğim. Ben bunun üzerine Vekalet’e mektup yazdım, dilekçe verdim ve gerekçelerimi anlattım. Sonra Ahmet Vefik Paşa adını yeni yapılan başka bir okula verdiler, bizim okulumuzun adını da 1. Murat koydular. Sonra çocuklarla hatıra fotoğrafı çektirdim.
Yani bu okulun adını bir anlamda siz vermiş oldunuz.
Çalışmayı seven bir insandım çocuğum. Çenem dönüyordu o zaman. Adliyede adım ‘muhtar’dı benim. Belediyede sözüm geçiyordu. 1963’te okul açıldı, kaloriferler bir yandı, her taraftan dumanlar çıkmaya başladı. Eyvah, yangın var, dedik, söndürdük kaloriferleri. Orhan Bey isminde bir itfaiye müdürü vardı, ona telefon ettim. Geldiler baktılar ki baca kapalı. Bacayı açtılar, siren de taktırdım onlara. Bayrak direği yaptırdım. Binayı yapan müteahhit ne kadar kırık dökük eşya varsa dolaplara yangın malzemesi diye doldurmuş meğer. Hepsini Orhan Beye yeniden yaptırdım.
Bursa Ovası çocukluk yıllarınızda boş muydu?
Bursa Ovası bütün yeşillikti ve bomboştu. Gelinaldı tarlası derler o tarlalara. Bir Amerikalı Bursa’ya yukarıdan bakmış ve demiş ki, ooo ne güzel belediye reisi ne park yaptırmış ama. Ovayı park zannetmiş adam. Şimdi her taraf ev doldu.
Öğretmenlik dışında başka işlerle ilgilendiniz mi?
Kısa bir süre Halkevi'nde ve Bursa Kadın Kolları'nda çalıştım, sonra onu da particiliğe çevirir gibi oldular, bıraktım.
Konuşmanızın bir yerinde Işıklar Askeri Lisesi öğrencileri ile Kız Muallim Mektebi öğrencilerinin gönül ilişkilerinin olduğunu söylediniz, bununla ilgili bir metin okudunuz. Tekrar eder misiniz.
Öyleydi. Bizim arkadaşlarımızın önemli bir kısmı subaylarla evlendi. Şiiri de şöyle: Sizde yüz, bizde astar/ Sanki bundan ne çıkar/ Anladık, aramızda/ Bir yakınlık var
Söyleşi için teşekkür ederim.

   

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 17/11/25