Hüseyin Genç
Çeki, Orhaneli'ye bağlı küçük şirin bir köy. Orhaneli-Harmancık yolunun 4
km. kadar kuzeydoğusunda bir tepe üzerinde kurulmuş. Etrafındaki tepeler çam
ormanları ile kaplı. Birkaç yerinde buz gibi kaynak suları var. Güler yüzlü
köy halkı çok cana yakın ve konuksever. Gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya
bağlılar. Karakeçili kültürünü yaşatmaya çalışıyorlar.
Şaban Bozkuş ve Osman Güler ile
arkadaşları, Orta Asya'dan gelen atalarının kendilerine aktardığı gelenek ve
görenekleri yaşatmak ve gelecek nesillere tanıtmak üzere Çeki-Der adıyla bir
dernek kurarak çalışmaya başlamışlar.
13 Mayıs 2007 günü köyde
"Karakeçili Yörük Şenlikleri" adıyla bir kutlama ve anma toplantısı
düzenlendi. Kutlama alanı kekik kokulu Eslik Yaylası. Burada kazanlarla
yemekler yapılarak gelen konuklara ikramlarda bulunuldu. Kurulan yörük
çadırlarında ayran ikram edildi. Bin kişiye yakın bir katılım vardı. Çevre
köylerden, Orhaneli'den, Harmancık'tan, Bursa'dan ve hatta Domaniç'ten
gelenler alanı doldurmuştu. Program, dernek başkanının konuşmasıyla başladı.
Sunucu Enver beyin yöneticiliğinde, halk oyunları ve Karagöz-Hacivat
gösterileri yapıldı. Türküler söylendi. Hep birlikte eğlenildi. Küçücük bir
köyde böylesine güzel bir etkinliği gerçekleştiren dernek yöneticilerini
can-ı gönülden kutlamak gerek. Dernek başkanı Şaban Bozkuş, önümüzdeki
yıllarda daha büyük bir kutlama programı planladıklarını söyledi.
"Orda bir
köy var uzakta. O köy Karakeçili".
Köyün tarihini oldukça
iyi bilen 67 yaşındaki Hacı Ahmet Temel ile tanıştım tören sırasında.
Kendisine sordum: "Bu Karakeçili adı nereden geliyor?"
Sağ elinin, ortadaki üç parmağını
havaya kaldırdı.
"Beyim bu Keçililer denilen Yörükler, esas olarak üç kardeşmiş! Zamanla
çoğalmışlar. Dağlara, taşlara sığmaz olmuşlar! Biri sürüdeki sarı keçileri,
diğeri kızıl keçileri almış. Bizim atamıza da kara keçiler kalmış! Sonra her
biri bir yakaya dağılmış! Ama sürülerine başka cins, başka renk keçi
karıştırmamışlar! Sonra yeniden çoğalıp, dağı, bayırı doldurmuşlar!..
“Peki! Afyon çevresindeki Akkeçililer kim oluyor?
Kimbilir!.. Belki de onlar da üvey kardeşin
torunlarıdır!..”
Gülüştük...
Anlatılanlar bir söylencedir.
Ancak şunu unutmayalım ki, her söylencede bir gerçek payı vardır. Tarihçi
Prof. Halil İnalcık “Söylenceler, gerçeğin başka bir şekilde ifadesidir”
der. Söylenceler, içinde gerçekleri saklar. Akkeçililer de büyük keçili
topluluğundan kopmuş olabilirler!
Aslında bunlar Boz-Ulus denilen
büyük Türkmen/Yörük topluluğundan ayrılmış oymaklardır. Bozkuş ya da İnkaya
Yörükleri olarak da bilinirler.
"İşte bizim hikayemiz böyle" dedi.
"Acaba çevrede daha aşka Karakeçili köyleri yok mu"
dedim.
"Yok. Vardır ama söylemiyorlar" diye yanıt verdi.
"Neden ?" dedim.
"Neden olacak. Yörük olduklarını bildirmek
istemiyorlar herhal! Bundan gocunuyorlar. Göçebe oldukları uçun sıkılıyorlar
beyim! Benim bildiğim; Yörük, yürüyen Türk, Türkmen oturan Türk değil mi?
Bunun neresi kötü? İnsan atasından gocunur mu hiç!
Böyle düşünmeyin! "Hiç gocunacak, sıkılacak bir durum
yok! Sizler Osmanlı İmparatorluğu'nu kuranların soyundan gelen
insanlarsınız. Bu, insana ancak gurur verir. Koca devletin temel direği
oldunuz. Bununla övünün".
Kendisi bana köyün ilk
kurulduğu yer olan Karaköy deresini gösterdi. Burası şimdiki köyün bulunduğu
yerin hemen altında.
Orada hala eski evlerin temelleri bulunuyor. Hemen yakınında bir kaynak var.
Köyün ilk olarak neden burada kurulduğu anlaşılıyor! Köyün Ahmet Vefik Paşa
tarafından iskan edildiğini söylüyor, ancak yılını bilmiyor. Eski
kayıtlarda, köyün kuruluş tarihi 1851 olarak geçiyor. Bu yıllar padişah
Abdülmecid devrine rastlıyor.
Bunlar o yıllarda yazı Domaniç'in
Tevlez yaylasında geçirirler. Kışın ise şimdiki bulundukları yere
dönerlerdi. Domaniç çevresinde hala akrabaları vardır. Şenlikler sırasında,
Domaniç'e bağlı Fındıcak Köyü'nden gelen Ali Güngör adındaki bir akrabaları
ile tanışma fırsatı buldum.
91 yaşındaki Ayşe Bozdemir adlı yaşlı kadın da buraya, yıllar önce
Fındıcak'tan geldiğini söyledi.
Köyün bulunduğu yer ve
çevresindeki binlerce dönümlük ormanlık arazi, İstanbul'da yaşayan bir
Karakeçili büyüğün yardımlarıyla, padişah fermanıyla köye tapulanmış. Bu
tapu, şimdiki köy odasında saklanıyor.
Buraya ilk yerleşenler Ballıoğlu,
Alabaşoğlu ve Esseoğlu obaları. O zamanlar bu obaların reisi İbrahim
Kahya'dır. Köyün kurucusu olarak da bu kişinin adı geçer. Esseoğlu'nun,
Katrancıoğlu diye anılan bir üvey kardeşinin bulunduğu söylenir.
1940 yılında köye gelen araştırmacı yazar Ali Rıza Yalgın'a rehberlik eden
ve bilgi veren M. Ali Aybey, o zamanlar köyün imamlığını da yapmaktadır.
Yine bu araştırma yazısında adı geçen 110 yaşındaki Havva Ana ise
Esseoğulları'ndandır. Torunu Meryem Ertaş ile yörük çadırında görüştük.
Dokuduğu çok güzel kilimleri, heybeleri ve kıl çuvalları gördük.
Günümüzde Çeki köyü adeta terk
edilmiş bir durumda. Eski çatma evler bakımsız ve harap. Köyde sadece
yaşlılar kalmış. Bunlar da 42 hane kadar. Geçimlerini daha çok küçükbaş
hayvancılık yaparak sağlıyorlar. Halı kilim dokuyan da pek kalmamış.
Ekonomik nedenlerden dolayı gençler Orhaneli ve Bursa'ya göç etmişler. Köye
dönmeye de pek niyetleri yok gibi!..
Çekili gençler ya okuyup meslek
sahibi olur ya da okumayıp çobanlık yapmak zorundadır. Başkaca seçenekleri
yok. Çünkü tarım yapmaya uygun arazileri de bulunmuyor. Dağ, tepe orman...
Çeki
köyünde öğrenci olmadığı için okul kapatılmış. Taşımalı eğitim gören de yok.
Anlaşılacağı gibi gençler köyden tamamen kopmuş. 1940’ta 45 hane ve 196
nüfusa sahip bulunan köyde, bugün de aşağı yukarı aynı sayıda insan yaşıyor.
(42 hane) Artan nüfus kentlere gitmiş. Buna rağmen, birkaç kararlı insan,
köyünü, kültürünü ayakta tutmaya gayret ediyor. Baba ocağı sönsün istemiyor.
Kaynak:
http://timeoutbursa.blogspot.com/2012/04/ceki-koyu-karakecili-senlikleri.html
|