Melih Elal
Bugünlerde Bursa ve Bursa’da olmak bir
başka güzel. Çünkü mayıs tüm güzellikleri de yanına alarak geldi. Melih
Cevdet Anday kentimizde, üniversitemizde.
Sanat dünyasının nabzı Uludağ
Üniversitesi’nde, “5. Kültür,
Sanat, Spor Şenlikleri”nde atıyor. Suna
Kan, Gülriz Sururi, Hulki Aktunç, SinaAkyol, Metin And, Mehmet H. Doğan,
Melih Cevdet Anday burada, aramızda.
6 Mayıs Salı sabahı Hulki Aktunç ve Sina
Akyol’u karşılama telaşı içindeyiz. Mustafa Durak ile Ramis Dara akşamüzeri
santral garajda konukları karşılayacaklar. Akşamına da hep birlikte
olacağız. Aklımız bir yandan da aynı gece prömiyeri yapılacak olan Dilek
Öztekin’in Gülriz Sururi ile birlikte hazırladıkları Keşanlı Ali
Destanı’nda.
Buluşacağımız yere (Vamtes) gidiyorum. Bir
süre sonra Hulki Aktunç, Sina Akyol ve eşi Şadiya Hanım, İhsan Üren, Serdar
Ünver, Ramis Dara ve Mustafa Durak geliyorlar… Dostluğa kadeh kalktıktan
sonra koyu bir sohbet başlıyor. İhsan Üren çantasından Akyol’un ve Aktunç’un
hemen hemen bütün kitaplarını çıkartarak imzalamaları için önlerine
uzatıyor. Dara, ilginç bir saptamasından söz ediyor. Akyol ve Aktunç’un
üniversite yönetimince biyografileri istenmiş, Necatigil’in
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nü
açınca iki adın art arda geldiğini görmüş. Çantasından
sayfaların fotokopisini çıkarıyor. Aktunç,
Akyal soyadlı bir yazar ileride aramıza girebilir, diyor.
Geçen
yıl büyük bir kitapçıdan H. Aktunç’un
Istıraplar
Ansiklopedisi’ni, ardından da Mehmet
Yaşın’ın
Soyadınız Balık Burcu’nu
istemiştim. Kitapçı kitapları verirken, şurada bir de yıldız falı ile ilgili
kitap var, demişti. Aktunç’a bunu aktarıyorum, gülüşüyoruz.
Ertesi gün yapılan söyleşide Aktunç sözü
dil açısından titiz olmaya getiriyor. Batıda yazarların beş altı kuşak
öncesine kadar atalarını bildiklerini, bizde ise bırakın beş altı kuşağı,
üçüncü kuşağı bile bilmediğimizi belirterek, ben kendime iki ata seçtim,
bunlardan birincisi Kaşgarlı Mahmut, diyor. İkincisinden söz etmiyor. Bunun
üzerine bir dinleyici ikinci atanız kim, diye soruyor. Dede Korkut, yanıtını
alıyor.
Sina Akyol ise şiiri tanımlarken, şiirden
cımbızla bir sözcük çekildiğinde şiir çökerse, o şiirdir. Çünkü yalın
anlatıma ulaşmıştır. Yalınlıktan anladığım bu, diyor.
8 Mayıs Perşembe günü Metin And illüzyon
üzerine konuşuyor, harika bir üllüzyon gösterisi yapıyor. Ardından da Kısa
Oyun Yarışması sonuçları açıklanıp ödül töreni yapılıyor.
Sonunda muhteşem gün ve dakikalar geliyor.
Melih Cevdet Anday’lı dakikalar. Günlerden 9 Mayıs Cuma. Anday’a Fahri
Edebiyat Doktoru unvanı verilecek Uludağ Üniversitesi ve Eğitim
Fakültesince. Öneri Dara’nın. Dara, üniversitemi seviyorum, diyor, dergideki
yazısında.
Salonda birden bir alkış tufanı oluşuyor.
Herkes ayakta alkışlıyor. Anday ağır adımlarla salona giriyor. Özçelebi’nin
deyişiyle, Cumhuriyet çınarlarından biri ön sıralara doğru yürüyor.
Eğitim Fakültesi dekanı Ali Özçelebi,
Dara’nın üniversitemi seviyorum, sözleriyle başlıyor konuşmasına ve siz
öğrenciler de böyle düşünmelisiniz, biz bu ortamı sağlayacağız sizlere
diyerek bitiriyor konuşmasını.
Mehmet H. Doğan konuşmasında Anday’ı
anlatıyor ve şair, romancı, oyun yazarı, düşünür diye tanımlıyor onu.
Düşünür yanının ağır bastığını, tüm şiirlerini topladığı kitaba bir
sözcükten oluşa bir ad seçtiğini,
Sözcükler
dediğini belirtiyor.
Konuşmanın ardından Şiir ve Sevgi Kulübü
Anday’ın şiirlerinden seçmelerden oluşan tek kelimeyle mükemmel bir dinleti
sunuyor. Mustafa Durak da Anday’ın
Ludingirra’nın
ilk sayısında yayımlanan son şiirini “Homeros Böyle Derdi”yi okuyor.
Ardından törene geçiliyor. Anday, Fahri
Edebiyat Doktoru unvanını aldıktan sonra, ben de öğrenci olup bu
üniversitede okumak isterdim, diyor.
Ben de üniversitemi seviyorum. Melih Cevdet
Anday’ın edebiyat doktoru olduğu üniversite nasıl sevilmez.
Yazarın Yeni Biçem dergisi, Haziran 1997
sayısındaki yazısından kısaltılmıştır.