Özcan Ece, Selâmi Üney ile mülâkat yapar.
Selâmi Üney ve şiir ve tiyatroyla nasıl tanıştığını anlatır. Şiire nasıl
başladığını anlatır:
“Ece- Şiire kaç yılında başladınız?
Üney- 1956 yılında başladım.
Ece- İlk şiiriniz nerde yayınlandı ve
adını söyler misiniz?
Üney- İlk şiirim cesaretim olmadığı için
yada edebiyat dünyasını tanımadığımdan 1956 dan 1957 ye kadar hiçbir yere
göndermiye cesaret edemedim. Fakat 1958de ilk şiirim olarak kabul ettiğim
‘JUL SEZAR’ Hakimiyet gazetesinde yayınlandı.
Ece- İçinize bir sevinç heyecan geldi mi?
Üney- Hemde nasıl o günkü gazeteden tam on
tane satın aldım fakat beni en çok sevindiren gazeteye başka bir şiir
götürdüğüm zaman sayın yazı işleri müdürü Mustafa Tayla ak saçlı bir beye
beni göstererek işte gazetemiz sanat sayfasında şiiri çıkna genç. Benimle
tokalaşan memleketçi şair Osman Atilla'ydı. Beni de Bursalı genç bir şair
olarak Osman Atilla’nın çağrıldığı sanat dostlarının düzenlediği şiir
gecesinde şiir okumamı istedi. Beni sevindiren en çok bu oldu. O gece sayın
İhsan Sabri Çağlayangil, İsmail Gerçeksöz, Sadrettin Çanga, beylerin
tebrikleri benim için büyük şeref olmuştu. Unutamıyorum.
Ece- Peki o zaman hangi şiirinizi
okumuştunuz?
Üney- KEZBAN adlı şiirimi.”
Tiyatroya nasıl başladığını da anlatır:
“Ece- Tiyatroyu seçmenizde en büyük etken nedir?
Üney- “Anna Frank”ın Hatıra Defterinin
etkisi büyük oldu. O oyunda oynayan Yalın Tolga’nın türkçe öğretmenimiz
Muzaffer Alper hanımın davetlisi olarak dersimize katılması ilginç oldu
benim için.
Ece- Tiyatroya ne zaman girdiniz?
Üney- 1960 da çocuk tiyatrosuna sınavla
girdim. İşte başlangıç o oldu…”[1]
Anna
Frank’ın Hatıra Defteri oyunu Bursa’da
1957-1958 sezonunun dokuzuncu oyunu olarak Nisan 1958’de sahnelenir. Peter
Van Dean rolünde Ankara’da Oytun Şanal rol alırken, Bursa’da Yalın Tolga
oynar.
Selâmi Üney 1965 yılında Sevgi Hanım ile evlenir. 1969 yılında Özlem ve 1977
yılında Özge adında iki kızı doğar. Evlendiği zaman Emirsultan Mahallesi
Gelir Sokak 19. numaradaki evden ayrılır. Önce eski Burç Sineması’nın arka
tarafında yer alan bir evde yaşar. Bir süre sonra buradan çıkar. Sezai
Üney’in tam olarak yerini hatırlayamadığı bir evde daha kalır. Daha sonra
Çobanbey Caddesi’nde bir evde yaşar. Sonrasında uzun yıllar boyunca
Sakaldöken Caddesi’nden çıkarken sol taraftaki evde kalır (eski noterin
evi).
1968 yılında Yol-Su-Elektrik’in 2. Bölge
Müdürlüğü’nün İdare bölümünde çalışmaya başlar, on beş yıl sonra 1983
yılında emekli olur.
Selâmi Üney beş şiir kitabı yazar:
Seni
Özlüyorum (1961),
Angela’ya
Son Mektup (1969),
Kent Ölgünü
(1973),
Aydınlık Şarkılar Söyleyelim
(1977),
Yaşamak Öylesine Güzel ki
(1985).
Sahneye İlk Adım :
Pollyanna
Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Ragıp Haykır’ın
öncülüğünde Çocuk Tiyatrosu kurma çalışmalarına 1960 yılının ilk aylarında
başlanır. Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü de destek verir. 1960-1961 sezonunda
Eleanor Porter’in yazdığı ve Haldun Marlalı’nın yönettiği Pollyanna 26 Mayıs
1960’da Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda sahnelenir. Oyuna büyük ilgi olunca
Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmeye devam eder. Selâmi Üney Tom
rolündedir.[2]
Tavtati Kütüpati
1960 yılının Mayıs ayında
Bursa Liselerinden Yetişenler Cemiyeti ya da
diğer adıyla Gençlik Tiyatrosu kurulur. Tiyatro
Tavtati
Kütüpati adlı oyunu Bursa Erkek Lisesi
öğrencilerinin düzenlediği sanat gecesi dolayısıyla Çelebi Mehmet Ortaokulu
salonunda sahneler. İstanbul’da faaliyetini sürdüren ve Genco Erkal’ın da
aralarında bulunduğu Genç Oyuncular’ın yazdığı oyunu okulun Türkçe öğretmeni
Necmettin Özdamar yönetir. Halûk Şahin’in “Bursa’da
Modern Bir Oyun Tavtati Kütüpati”
başlıklı yazısından öğrendiğime göre oyuncu kadrosu: Taner Arnaz, Celâl
Bayraktar, Aykut Sözeri, Çetin Gövez ve Fuat Alyanak’tan oluşur.[3]
Bursa Ansiklopedisi’nin
4. Cildinin 1615. sayfasında yer alan oyuncu kadrosu ise Halûk Şahin, Selâmi
Üney, Aykut Sözeri, Celal Bayraktar ve Ozan Çetin Gövez’dir. Oyunla ilgili
yazı kaleme alan Haluk Şahin kendisinin rol aldığından bahseder. Selâmi
Üney’in de adı yoktur. Yaşamak Öylesine Güzel ki
adlı şiir kitabının sonunda yer alan özgeçmişinde oyunda rol aldığı
yazılıdır.[4]
Leylek Sultan
Ayrıca 1960-1961 sezonunda Haldun Marlalı’nın hem
yazıp hem de yönettiği
Leylek Sultan
adlı çocuk oyununun provası 1961 yılının Şubat ayının sonunda Bursa Devlet
Tiyatrosu’nda başlar.[5]
Benim düşüncem, oyunun Mayıs ayında prömiyer yaptığı yönündedir. Mustafa
Özcan’dan edindiğim oyun broşüründe, Selâmi Üney Hekimbaşı rolündedir.[6]
Fare Kapanı
Türk-Amerikan Kültür Derneği Tiyatro Kolu 1961
yılının Mart ayından itibaren Agatha Christie’in yazdığı ve Aykut Demirel’in
yönettiği
Fare Kapanı
oyununu 24 Haziran 1961’de Çelebi Mehmet Ortaokulu Salonu’nda sahneler.[7]
Aykut Demirel oyunu yönetmek için Haldun Dormen’in kurduğu Dormen
Tiyatrosu’ndan ayrılarak Bursa’ya gelir. Erol Akyüz’ün “Fare
Kapanı ile Gelen Kıvançlı Müjdeler”
başlıklı yazısından öğrendiğimize göre oyuncu kadrosu Nilüfer Çağlayan,
Halil Öztaş, Seniha Akçalar, Selâmi Üney, Erkan Ekiner’den oluşur.[8]
Görkem Oyuncuları
Bursa’daki eski tiyatroculara Selâmi Üney’i
sorduğum zaman Bursa Devlet Tiyatrosu’nda rol aldığı oyunları anlatırlar.
Selâmi Üney’in kurduğu Görkem Oyuncuları hatırlayan kişi azdır. Bu nedenle
Görkem Oyuncuları diğer adıyla Görkem Tiyatro Topluluğu’nu kurması,
sahnelenen oyunları ve tiyatronun kapanmasını elimdeki yeni bilgilerle,
ayrıntılı olarak anlatmak istiyorum.
Selâmi Üney, Görkem Oyuncuları’nı kurduğu zaman
daha 22 yaşındadır. Askerden yeni dönmüştür. 1 Mart 1962 tarihli
Yeni Ant
gazetesinde
“Bursa’da
Amatör Tiyatro Topluluğu”
başlıklı yazısında
“Geçenlerde ‘Görkem’ adı altında böyle bir teşebbüse geçtim. Tabii hemen düş
kırıklığına uğradım.” der.[9]
Yani tiyatroyu
1962 yılının Şubat ayında kurmuştur. Amatör tiyatrodur. Aynı gazetede
yayımlanan 2 Temmuz 1962 tarihli yazısının başlığı
“Köye Doğru
Tiyatro”dur.[10]
Birkaç ay içinde amatör tiyatrodan köyde tiyatro oyunu sahnelemeye konusuna
gelir. Bu değişim nasıl oldu? Bu soruya Bursa Oda Tiyatrosu bölümünde cevap
vereceğim. Aynı gazetede 5 Temmuz 1962’de yayımladığı
“Aydın ve
Tiyatro” başlıklı yazısında şehrimizin
aydınlarını göreve çağırır:
“Tiyatro
ülkemizde artık köylere inmelidir. Onun amaçlarını köye oyunlar götürerek
göstermelidir.”[11]
Bu düşünceyi ilk olarak 1930’lu ve 1940’lı
yıllarda Bursa Halkevi Temsil Kolu ve 2000’li yıllarda ise Bursa Şehir
Tiyatrosu gerçekleştirir. Merkez köylere gidilmesi kolaydır da merkezin
dışındaki ilçelere gidip oyun sahnelemek bugün bile ciddi anlamda
organizasyon ve para gerekir. Selâmi Üney’in cebinde para, arkasında onu
destekleyen bir kurum yoktur.
Selâmi Üney Mart ayından Temmuz ayına kadar
düşünür makale yazar, kendi kendine tartışır ve yine makale yazar.
Düşüncelerini çevresindekilerle ve gazetede tiyatroseverlerle paylaşır.
Artık icraat vakti gelmiştir.
Ali Bilgiç (sağda) ile Yenişehir'de (1974)
Kovulanlar
Görkem Oyuncuları Armağan Yıldız’ın fotoğraf
stüdyosundaki çocuk atölyesini prova yeri olarak kullanır. Selâmi Üney,
“On
beş gün içerisinde”,
İki Sıkılgan
oyununu uyarlar ancak kadın oyuncu bulamadığı
için oyun sahnelenemez. Kadın oyuncuların
“Son
günlerde evlerinden gönderilmedikleri öğrenilince”
umutsuzluğa düşer. “Fakat birdenbire güç alarak”
bir ay sonra tek başına
Kovulanlar
oyununu teyple İnegöl Sanat Şöleni’nde sahneler.[12]
İnegöl İdmanyurdu Spor Klübü’nün davetlisi olarak
İnegöl’e giden Görkem Oyuncuları ikinci oyun olarak Cahit Atay’ın yazdığı,
Selâmi Üney’in yönettiği tek perdelik
Pusuda
oyunu “Büyük bir davetli kitlesi önünde”
14 Temmuz 1962’de açık havada
“Başarı ile”
sahnelenir.[13]
Oyuncular: Vahit Tulis (Ağa) Selâmi Üney (Dursun), Yalçın Gülbiz (Yaşar) ve
Ali Bilgiç.
Pusuda
Görkem
Oyuncuları İnegöl’den sonra Yenişehir’de oyun sahnelemek için Bursa’dan yola
çıkar. Oyunun Yenişehir’de sahnelendiği kesin tarihi tespit edemedim. 21
Temmuz 1962 Cumartesi günü sahnelenmiş olabilir. Emin değiliz. Koyunhisar
Köyü’ne geldiklerinde akıllarına hiç beklemedikleri bir olay olur.
Birim Özgür’ün kaleme aldığı
“Görkem
Oyuncuları Koyunhisar Köyünde”
başlıklı yazının yayımlanma tarihi 24 Temmuz 1962’dir. Unutulmaması gereken
bir yazıdır. Tamamını yayımlıyorum:
“Burası
bir köy. Bursa’nın şirin köylerinden biri. Her günkü doğal, çilekeş yaşamını
sürdürüyor. Güneş morumsu dağların ardında yitmek üzere. Şosenin iki yanında
birkaç çayevi ve birkaç kırık sandalye ve peyke.. Yorgun kişiler. Günün
yorgunluğunu, bitkinliğini; demli, yürekleri gibi sıcak çayı yudumlayarak
gidermeye çalışıyor. Gözler donuk eller nasırlı. Büyük bir gürültüyle
ardında bir toz kümesi bırakarak şoseden gelip geçen otobüslere, bilinçsizce
bakıyorlar.
Hava kararmak üzere. Sığırlar yorgunluklarını
sırtına vurup ağır ağır köye doğru yollanıyorlar. Bir otobüs Musa’nın
kahvesi önünde yavaşladı, durdu. Kahvedeki bütün gözler tek noktada
birleşti. Arabadan dört kişi indi. Ağır ağır kahveye doğru yürüdüler. Tatlı
ve yumuşak bir dille “Selamun aleykum ağalar” deyip, kahvenin sağ yanında
küçük bir masanın çevresinde kümelendiler.
Bunlar Bursa’nın ülkücü gençleri, Görkem
oyuncuları. Köylülerle çarçabuk kaynaştılar. Köylülere “bir tiyatro
topluluğu olduklarını, bundan böyle köy köy gezerek, yurt gerçeklerini
yansıtmaya çalıştıklarını ve gerçek tiyatronun bu olduğunu” uzun uzadıya
anlattılar. Kahvedeki bütün kişiler oyuncuların yöresinde toplanmış, çeşitli
konular üzerinde konuşuyor, şakalaşıyor; çay üzerine çay demleniyordu.
Gece…
Köyün alanı tıklım tıklım. Kadını, kızı, çoluğu
çocuğu. Hepsi orada. Az sonra oyun başlayacak. Oyunun adı “Pusuda” Cahit
Atay’ın yazdığı, daha önce İstanbul, Bursa ve Eskişehir de oynanan ve
tümüyle bizden doğan bu oyunu “Görkem Oyuncuları” şimdi oynayacaklardı.
Oyun başlıyor. Köy meydanında yalnızca ezici bir
köy ağasının (Vahit Tulis); saf bir köy çocuğu Dursun’un (Selâmi Üney);
ülkücü bir Türk aydını Yaşar’ın (Yalçın Girbiz)[14]
sesi çıkmıyordu. Ağaçlara asılı iki Lüx ile aydınlanan meydan. Çoluğu
çocuğu, genci ile yaşlısı ile Koyunhisar köyü soluğunu kesmiş “Pusuda” yı
seyrediyordu. Çünkü bu oyun beni, seni, Ahmet Ağa’yı, Mehmet Ağa’yı
yansıtıyordu bütün çıplaklığıyla.
Oyun bitiyor. Oyuncular ürkek, yalnızca
yüreklerinde mutlulukla giyinmeye giderken bütün Koyunhisar kendilerini
çılgınca alkışlıyor. “İşte bizim durumumuz bu” diyorlardı.
Kahvedeyiz. Her akşam ki hali. Yalnız biraz daha
neşeli. Konuşmalar hep aynı yerde birleşiyor. “Tiyatro iyi şey. Sağ olsun
Görkem oyuncuları?”
Yavaşça bir masaya yaklaşıyorum. Şişmancana, 40
yaşlarında birine, az şekerli kahvesini içerken şöyle sordum: Düne değin
tiyatroyu nasıl tanıyordum? İlgin ne dereceydi? Şu andaki düşüncen?
-Adım Mustafa Savaş. Tiyatroyu, zurnayla göbek
atılan, çingen kızların çıplaklığını satıp halkı kandırdıkları ve ahlâk dışı
bir yuva olarak bilirdim. Bu yüzden ilgim yoktu. Fakat bu akşam ki oyun
fikirlerimde çok büyük değişiklik yaptı. Demek Tiyatro bu! Bundan sonra
Tiyatroya gideceğim, çünkü tiyatro bizim dertlerimizi dile getiriyor. Bunu
Görkem oyuncularına borçluyum.
Bu sırada esmer, kuru yağız bir genç söze
karıştı:
-Adım Abdullah Kır. Bugüne kadar gördüğümüz
tiyatro gençlerin ahlâkını bozmaktan başka bir işe yaramıyordu. Halbuki bu
akşam gördüğümüz oyun bizi çok etkiledi. Bu köylerimizde her zaman olagelen,
köy ağalarının fakir tabakları nasıl ezdiklerini, nasıl tutsak gibi
kullandıklarını canlandırıyordu.
Bizim konuşmamızı ilgiyle dinleyen 45-50
yaşlarında zayıfça, yanık yüzlü bir köylü de şunları söyledi:
-Adım mı? Mehmet Durmuş. Tiyatro deyince içimde
küfürler geçerdi. İlgim tiksintiden öteye geçmiyordu. Fakat bu akşamki
oyundan çok ders aldık. Gelmeniz çok işe yaradı.
Yavaşça kulağıma eğildi: “Oyunumuz çok ilgi
gördü. Kadınlar bile vardı!”[15]
Ali Bilgiç gazeteciliğe gönlünü kaptırıp elli
yılını bu işe harcamadan önce tiyatroya ve şiire gönlünü kaptırmıştı. O
akşam Ali Bilgiç de Koyunhisar Köyü’ndedir. Tiyatronun sufle, çevre
düzenlemesi, aksesuar ve efektinden sorumludur. Ali Bilgiç kaleme aldığı
“Anılarla Selâmi Üney” başlıklı
yazısında, o gece yaşananları anlatır:
“Bir akşamüstü Bursa’dan yola çıkıp
Yenişehir’e 15 km. uzaklıktaki Koyunhisar Köyü’nde konaklıyoruz. Tiyatro
yapmak istediğimizi söylediğimizde, yüzümüze biraz garipsi bakıyorlar ama
yine de “parasız” olduğu için engel olmuyorlar. Yatsı namazı sonrası köy
kahvesinin önündeki meydanda “Pusuda” oynanıyor. Köylüler memnun. Köy
kahvesinde gelsin çaylar, gitsin kahveler derken, sohbet koyulaşıyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, biz konaklayacak yer düşünürken, sıska bir
jandarma uzatmalısı, iki jandarma eri ile kahveden içeri girip bize
yöneliyor. Suçumuzun ne olduğunu bile söylemeden; bizi alıp, Koyunhisar’ın
yaklaşık 10 km. ilerideki Kabaçınar (şimdiki adı Selimiye) köyü karakoluna
götürüyorlar. Kaymakama telefonla ulaşmak istememiz sürekli engelleniyor.
Koyunhisar muhtarı telefonun arızalı olduğunu, karakol komutanı ise bu
saatte kaymakamı rahatsız edemeyeceğini ileri sürüyor. Geceyi karakolda,
jandarma eri nezaretinde yayan olarak yola koyuluyoruz. 10 km. yürüdükten
sonra bir araç sahibi halimize acıyıp bizi Yenişehir’e kadar getiriyor.
Hükümet konağına kadar Yenişehir’in tek ana caddesinden geçirerek
götürüyorlar. Neyse ki jandarma erlerinin “kelepçe takmaya zorunlu” ısrarını
Selâmi tatlı dili ile çözümlüyor. Ben de Yenişehir’li olduğum için onların
bizi daha gerisinden yürümeme izin veriyor.
Hükümet Konağında ilçe Jandarma
Komutanından bir ton zılgıt yedikten sonra, komutanı güçlükle ikna edip,
durumu kaymakama bildirmesini sağlıyoruz. Haliyle daha önceden tiyatro
yapacağımızdan haberi olan kaymakamın odasından gülerek çıkan biz oluyoruz.
Kaymakamın muhtarla yaptığı telefon konuşmasından suçumuzu öğreniyoruz:
“Ağalığa karşı olmak…”[16]
Tiyatrocuların gözaltına alınmaların nedeni
yazılı iznin olmayışıdır. 18 Haziran 2016’da Yenişehir’e gidip, Ali Bilgiç’e
54 yıl önce yaşanan bu olayı sordum:
“Temmuz
1962’ydi. Görkem Oyuncuları’yla köylere gitmiştik. Köyler de oyun sahnelemek
istediğimizi Yenişehir Kaymakamı Metin Sayar’a söylemiştik. O da sözlü
olarak izin vermişti. Biz de bu söze güvenerek Bursa’dan Yenişehir’e
giderken Yenişehir’e 11 kilometre kalmıştı. Koyunhisar köyünde indik.
Kahveye gittik. Haber verdik köylülere yatsı namazından sonra Pusuda oyununu
sahneleyeceğimizi söyledik. Oyuncular Vahit Tulis, Yalçın Gülbiz, Selâmi
Üney’di. Ben efektleri yaptım. Pusuda oyununu Koyunhisar köyünde doğal
ortamında sahneledik. Oyunu bütün köy meydanda seyretti. Köyün muhtarı biz
kahvehanedeyken gidip bizi jandarmaya şikâyet etmiş. Muhtar “burada böyle
adamlar var” demiş. Oyun zaten kısa bir oyundu. Oyun bitince yeniden
kahvehaneye gittik. Biz kahvehanedeyken jandarma geldi. Uzman Çavuş izin
kâğıdı sordu. İzin kâğıdımız yoktu. İzni sözlü olarak almıştık. Görkem
Oyuncularıyla “Pusuda” oyununu köyde sahneleyince bir gece Selimiye Köyü
Jandarma Karakolu’nda yattık.”
Gazetede gözaltıyla ilgili birçok haber yer alır. Sonrasında olay bir
şekilde çözülür.
Yeni Ant
gazetesinde yer alan haberden öğrendiğime
Kaymakam
Metin Sayar’ın hüsnü kabûl göstermesi üzerine,”
Pusuda
oyunu Yenişehir’de 28 Temmuz 1962 Cumartesi günü yeniden sahnelenir.[17]
Selâmi Üney
Acı Gerçek
başlıklı yazısında yaşadıklarını dile getirir:
“Görkem
Oyuncuları olarak Koyunhisar köyünde ülkücü arkadaşlarımla birlikte PUSUDA
adlı oyunu oynadıktan sonra geceyarısı Kabaçınar jandarma karakolunda
suçlular örneği sabahlamamız!. O da yetmemiş gibi 19 kilometre yol
yürüyerek; Yenişehir’e iki jandarmamızın arasında bize bakan gözler arasında
yer almak. Ne yazık ki jandarmayla aramızı bozan kişiler bu ülkenin
ilerlemesini güçleştirmekle devam edecekler.”[18]
Kötü olayın sonucunda gazetede iyi bir haber yer
alır:
“Bakanlıkça ülkücü gençlere gerekli yardımın yapılması istendi,”
ve
“Halk eğitiminin de dikkatini çeken gençlerin bu olayı Ankara’ya duyurulmuş
ve vekâletten gelen bir yazıda ülkücü gençlerle gerektiği şekilde
ilgilenilmesi istenmiştir. Öğrenildiğine göre Halk Eğitim (Merkezi)
tarafından bir tiyatro kolunun kurulması ve gençlere ödenekten yardım
edilmesi üzerinde çalışılmaktadır.”
denilmiştir. Görkem Oyuncuları’na herhangi bir yardım yapılıp yapılmadığını
kesin olarak öğrenemedik. Gazetede, Görkem Oyuncuları
“Yılmadıklarını ispat ediyor” denir.
Oyun 2 Ağustos 1962’da Demirtaş’a bağlı İsmetiye köyünde
Pusuda
oyununu sahnelenir. Gazetede yer alan
haberde
“gençler, köylüler tarafından çılgınca
alkışlanmışlardır.” denilir.[19]
Pusuda
oyunu Ağustos ayının başında Erdek şenliklerinde sahnelenir.[20]
Yeniden
Kovulanlar
Ergin Özgü’nün
“Görkem Oyuncularıyla Konuşma”
başlıklı yazısından öğrendiğime göre, Görkem Oyuncuları Bursa Belediyesi’nin
düzenlediği 1. Bursa Festivali kapsamında 7 Eylül 1962’de Selâmi Üney’in
yazıp yönettiği Kovulanlar
oyununu Kültürpark’taki Emirgan Çay Bahçesinde sahneler.[21]
Oyun sahnelenirken Sezai Üney de sahne arkasında abisini seyreder. Oyun 30
dakika sürer. Ancak o gün öyle bir şey yaşıyorlar ki, genç tiyatrocuların
hayalleri yıkılır.
“Oyun
birdenbire durdu sahnedeki oyunculardan Yalçın Gürbüz ağlamaklı gözlerle
mikrofona geldi “alkışlarınıza ve bize güveninize teşekkür ederiz, oyunumuz
bitmedi fakat anlayışsızlığın neticesinde oyunu kesmemizi söylediler. Biz
buraya sanat aşkı içinde geldik diğer ekipler gibi parada almıyoruz amacımız
gerçek tiyatroyu tanıtmak” gencin gözeri doldu, halk alkışlıyordu
duygulandım işte vurguncu tutum yine iyi niyeti yeniyordu ama gençler
(yılmayacağız) diyorlardı. Halk anlıyor, halk sevecek bu tiyatroyu halkın
sağ duygusu güçlüdür akla karayı ayırd etmesini bilir diyorlardı. Selâmi
Üney, arkadaşlarının yanaklarından öpüyor onları teselli etmeye çalışıyordu,
başardık başardık çocuklar mutsuzlanmayın halk bizi sevdi.. yavaş yavaş
olacak bu işler dediğini işitiyordum.
Selâmi Üney’in yanına yaklaştım hayrola kardeşim
bu iş nasıl oldu diye sordum.“Efendim
biliyorsunuz ki biz yalnız insanı insan yapan nedenleri gerçek tiyatroya
göstereceğimize inanıyoruz. İşte Almanlar okullarından önce tiyatrolarını
kurdular. Oyunumuzu kesenler İstanbul’dan gelen organizatörmüymüş neymiş
bilet başına para alıyormuş galiba halk davul sesini duymayınca içeriye
girmiyor diyor, anlatamadım o anda para için canını verecek olan adama o
anda festivalde nelerin yapıldığını çünkü para hırsı öyle gözünü bürümüş ki
sağa sola davulu hızlı vurun diye seslenip duruyor.”
Görkem Oyuncuları bir daha oyun
sahneleyemez.
Bursa Oda Tiyatrosu
1960’lı yılların en önemli tiyatro olayı Bursa Oda Tiyatrosu’nun
kurulmasıdır. 1962 yılında kurulan Türk Kültür Derneği’nin 1963 yılının adı
Halkevi olarak değiştirilir. Bursa Oda Tiyatrosu da önce Türk Kültür
Derneği’ne bağlı olarak faaliyete başlar, sonrasında Bursa Halkevi Oda
Tiyatrosu adını alır.
Tiyatronun kuruluş çalışmaları 1962 yılının Mayıs
ayında bir grup genç başlatır. Selâmi Üney de bu grubun içindedir. 13 Mayıs
1962’de Yeni Ant
gazetesinde yayımladığı “Bursa’da
Oda Tiyatrosu”
başlıklı yazısında üç soru yöneltir: 1)
Bursa’da bir
Oda Tiyatrosu gerekli midir, niçin? 2) Bu Tiyatronun amacı ne olmalıdır?
3)
Tiyatro için
en uygun bulduğunuz yer sizce neresidir ve bu yer şimdiki durumu ile yeterli
midir?
Sorulara Emin Canpolat, Yalçın Kaya, Ataol
Behramoğlu, Hasan Ceyhan, Metin Taştan cevap verir. Selâmi Üney soruları ve
cevapları gazetede yayımlar.[22]
Selâmi Üney Oda Tiyatrosu kurulması fikrinin peşini bırakmaz. 1 Haziran 1962
tarihli
Oda Tiyatrosu
başlıklı yazısında Eskişehir Oda Tiyatrosu’nu örnek gösterir.[23]
Selâmi Üney Yaşamak Öylesine Güzel ki adlı şiir kitabının sonunda yer alan
özgeçmişinde
Fareler ve İnsanlar
oyunun rol aldığını yazılıdır. Ancak elimdeki oyunda rol aldığıyla ilgili
bilgi yoktur. Bursa Oda Tiyatrosu’ndan ayrıldıktan bir süre sonra daha önce
bahsettiğim Görkem Oyuncuları’nı kurar. Kendi yolunu çizmeye çalışır. Görkem
Oyuncuları’ndan sonra Bursa Oda Tiyatrosu’na geri döner. Ch. Vildraç’ın
yazdığı
Sonsuz Yolculuk
oyununun provalarına 1962 yılının Ekim ayında
başlanır. Oyunun yönetmenliğini Selâmi Üney üstlenir.[24]
Bu oyun öğrenemediğim bir sebeple sahnelenmez.
Ankara Yılları
Bursa Ansiklopedisi’nin 4. Cildinin 1674.
sayfasında Selâmi Üney’in Eylül ayında Ankara’ya gittiği yazılıdır. Ancak
Selâmi Üney o sırada Bursa Oda Tiyatrosu’nda
Sonsuz Yolculuk
oyununu yönetmektedir. Ankara’ya Kasım ayında
gitmiş olabilir. Ankara’da
Robenson Ölmemelidir
ve
Çalıkuşu oyunlarında rol alır. Devlet
Tiyatroları ile ilgili bölümde adı geçen iki oyundan bahsettiğimiz için
burada ayrınca değinme gereği durmuyoruz. Ansiklopedi de bir süre Ankara
Meydan Sahnesi’nde çalıştığı yazılıdır. Selâmi Üney’in
Yaşamak
Öylesine Güzel ki adlı şiir kitabının
sonunda yer alan özgeçmişinde Ankara Meydan Sahnesi’nde
Romanoff’a
Juliette oyununda rol aldığı
yazılıdır. Hangi rolde yer aldığıyla ilgili elimde bilgi yoktur.
Bursa
Ansiklopedisi’nde, Suat Taşer’in
Yeditepe dergisinde Selâmi Üney için
“Tiyatro için hayatını mahvettin, ne oldu?”
başlıklı bir açık mektup yayımladığı bilgisi yer
alır. Ancak derginin hangi sayısında yer aldığı belirtilmediği için dergiyi
bulup okuyamadım. Bu nedenle de mektupta başka neler yazıldığını bilmiyorum.
Ancak ansiklopedi de yer alan şu cümle Selâmi Üney’in hayatının özeti
gibidir:
“Parasız, sıkıntılı, ancak mutlu bir yaşam
sürüyordu artık.”
İstanbul Yılları
Sezai Üney’den öğrendiğimize göre Ankara
Meydan Sahnesi’nde çalıştıktan sonra İstanbul’a gider.
Selâmi
Üney’in şiir kitabının sonunda yer alan özgeçmişinde
Münir Özkul Tiyatrosu’nda
General Çöpçatan
oyununda çalıştığı yazılıdır. Hangi rolde oynadığıyla ilgili elimde bilgi
yoktur. Adı geçen oyun
15-16
Mayıs 1964’te Tayyare Sineması’nda sahnelenir.[25]
Sezai Üney abisinin Münir Özkul’u İnegöl’e getirdiğini söyledi. Ancak
tarihini hatırlayamadı, tiyatronun Bursa’ya turne yaptığı yıl olabilir.
Selâmi Üney Münir Özkul Tiyatrosu’ndan
sonra İzmit Bölge Tiyatrosu’nda çalışır. 1964-1965 sezonunda çalıştığını
tahmin ediyoruz. Şiir kitabının sonunda yer alan özgeçmişinde
Sultan
Gelin oyununda rol aldığı yazılıdır.
İstanbul’da son olarak Küçük Sahne Ulvi
Uraz Tiyatrosu’nda çalışır. Burada özgeçmişinde
Hababam
Sınıfı ve
Altın Yumurtlayan Horoz
oyunlarında rol aldığı yazılıdır. Sezai Üney abisinin Ulvi Uraz
Tiyatrosu’nda çalışırken Galatasaray Lisesi’nin yan tarafındaki aralıkta üç
kişiyle birlikte kalır. Bu kişiler tiyatrodan oyuncu arkadaşlarıdır. Ancak
adlarını kesin olarak tespit edemedik. Selâmi Üney 1966 yılında Bir Ateşim
Yanarım filminde rol alır. Aynı yıllarda Sezai Üney de yaz tatillerinde
abisinin yanına gider. Beş yıl sonra, 1967 yılında Bursa’ya döner.
Yeniden Bursa Oda Tiyatrosu’nda
Bursa Ansiklopedisi’nin 4. Cildinin
1618. sayfasında yazarını tespit edemediğimiz
Ormanda
adlı oyunun provalarının yapılmasına rağmen
sahnelenemediği bilgisi yer alır. Selâmi Üney’in şiir kitabının sonunda yer
alan özgeçmişinde oyunu yönettiği yazılıdır. Bu bilgiyi doğrulayamadım.
Ana Hanım Kız Hanım
Bursa Oda Tiyatrosu 1967 yılının Mart
ayında ODTÜ Tiyatro Şenliği’ne ikinci kere katılır. Şenliğin amacı şöyle
açıklanmıştır:
“Tiyatroyu Halkın Ayağına Götürmek”[26] Bu
amaç ile Selâmi Üney’in Köye tiyatro götürme düşüncesi birbirine çok
yakındır. Cahit Atay’ın yazdığı
Ana Hanım Kız Hanım
adlı oyunun yönetmenliğini Selâmi Üney üstlenir. Tiyatro oyunu ODTÜ Tiyatro
Şenliğinde sahneler ve ödül kazanır.[27]
Halk Eğitim Merkezi
Bursa Oda Tiyatrosu 1968 yılında
Halkevi’nin elinden alınarak Halk Eğitim Merkezi’ne verilir. Selâmi Üney
önce Sabahattin Kudret Aksal’ın yazdığı
Kahvede
Şenlik Var adlı komedisini yönetir.
Oyun 20-21-22 Ocak tarihlerinde protokole, 1 Şubat’tan itibaren halka
sahnelenir. Oyuncular: Salih Coşkun, Filiz Başar, Ertuğrul Artan, Erdoğan
Egemen ve Muhittin Korkmaz’dır.[28]
İki ay sonra Oda Tiyatrosu’nda İbrahim
Zeki Burdurlu’nun yazdığı
Kim, Kimdir, Kimbilir?
oyunu 20 Mart 1971’de prömiyer yapar. Oyuncular:
Nurten Demirel, Nur Duymaz, Ahmet Bozkurt, Muhittin Korkmaz, Orhan Korkmaz,
Necmi Zeybel’dir. Ayrıca aynı gün Nazım Kurşunlu’nun yazdığı
Dışardakiler oyunu sahnelenmeye
başlamıştır.[29]
Her iki oyunun yönetmeni de Selâmi Üney’dir.
Kim,
Kimdir, Kimbilir? oyunu Oda
Tiyatrosu’nda sahnelenen son oyun olmuştur. Tiyatro adını değişir. Halk
Eğitim Tiyatrosu kısaca HET adını aldı. Bu tarihten itibaren Oda
Tiyatrosu’nda değil Eğitim Araçları Merkezi Gösteri Salonu’nda oyun
sahnelemeye başlanır. Turgut Özakman’ın yazdığı
Ocak
oyunu 20 Kasım 1971’den itibaren sahnelenmeye başlar. Selâmi Üney bu oyunda
hem Tarık Baba rolünde oynar hem de oyunu yönetir.
Bursa Eğitim Araçları Merkezi Başkanlığı
Tiyatrosu
Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Bursa
Devlet Tiyatrosu arasında yapılan anlaşma sonucu 1959 ve 1960 yıllarında
Leylek Sultan ve
Pollyanna
oyunları sahnelenmişti. Bursa Devlet Tiyatrosu
müdürü Ragıp Haykır müdürlükten ayrıldıktan sonra çocuk tiyatrosu devam
etmemiştir.
1967 yılında, Ertuğrul Seyhan’ın Milli Eğitim
Müdürlüğü sırasında çocuk tiyatrosu için çalışmalar yeniden başlamış, 1968
yılında
Leylek Sultan
oyunu sahnelenmiştir. Adı, İlk Çocuk
Tiyatrosu’dur. Ne yazık ki bu çalışmanın da devamı gelmemiştir. Bursa İl
Milli Eğitim Müdürü Ertuğrul Seyhan’ın kızı Aytül Seyhan Dursunoğlu’nun (d.
1959) dediğine göre, Setbaşı İlkokulu’nda 3. Sınıf öğrencisi Elif adında
arkadaşıyla Kraliçe ve Baykuş rollerini dönüşümlü oynar. Dursunoğlu, gala
gecesi baykuş rolündeymiş. Baykuş, ezberi uzun, ancak kostümlü bir rol
olduğu için kostümün içinde kimin olduğu belli olmayan bir roldür. Kral
rolünde ise Tayfun İrfan (diş doktoru İsmail İrfan’ın oğlu) rol alır.
Rejisör ise öğretmen Ayhan Bilgin’dir.
15 Mart 1966-1972 yılları arasında Bursa
İl Milli Eğitim Müdürü olan Ertuğrul Seyhan, eski Halkevi binasının arka
tarafındaki Yeni Marmara Sineması’nın Eğitim Araçları Salonuna dönüştürülme
sürecini, Çocuk Sineması’nı ve tiyatronun kurulmasını anlatmıştır. “Hayatım”
başlığı altında yazdığı (toplam metin 7-8 sayfa) konuyla ilgili bölümü kızı
Aytül Seyhan Dursunoğlu, 18 Aralık 2022’de e-postayla göndermiştir.
“Göreve
başladığım günlerde, Heykel karşısındaki Müdürlük Binası'nın zemin katında
bulunan Marmara Sineması kapandı. Kültürel faaliyetler için salona şiddetle
ihtiyaç vardı, bu fırsatı kaçırmadım; hemen teşebbüse geçip salonun Milli
Eğitim Müdürlüğü'ne tahsisini sağladım. Diyebilirim ki; yaptığım en hayırlı
işlerden ilki; bu salondur. Salonu aldık ama salon perişan halde. İçeri
girdiğimizde bacaklarımızı pireler sardı. Salonu kullanılır hale getirmek
için bir kuruş bile ödenek yok. Vali Celalettin Ünseli'nin muvafakatini
alarak, belki de Türkiye'de ilk ve son olarak stadyumdaki 19 Mayıs
gösterilerini paralı yaptım. Muhalefet gazetesi, aleyhime neşriyata başladı
‘Milli Bayram paralı olur mu'’ diye. Biz yaptık ve o günün parası ile kırk
küsur bin lira toplandı. Bu paranın küsuratını, amatör sporculara harcanmak
üzere, Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü'ne bıraktık. Geri kalan para ile,
salonun badana-boyasını, sahnesini ve kolçaklı koltuklarını yaptırdım.
Sahnenin perdesini, Öğretmenler Bankası yaptı. Salonu, Eğitim Araçları
Başkanlığı'na devrettim. Bir de; Eğitim Araçları Derneği kurdum.
“Bir gün;
Gemlikli hemşehrim ve aziz dostum Necmi Yazıcıoğlu beni sinemaya davet etti.
Eşimle gittik. Esas filmden önce Yaşayan Çöl adında çok enteresan bir
belgesel film gösterildi. Çok beğendim. Necmi Bey'den bu filmi 15 günlüğüne
bana vermesini istedim. Ne yapacağımı sordu; ‘bir çocuk sineması açacak ve
seninle rekabete girişeceğim’ dedim ve niyetimi açıkladım. Memnuniyyetle
kabul etti. Bir şahsın sinema makinesini kiraladım, girişi 10 kuruş ve
öğrencilerin yüzde onu parasız olmak üzere, Çocuk Sinemasını faaliyete
geçirdik.
[Aytül Seyhan Dursunoğlu’nun notu: Hatırladığım kadarıyla, O dönemde
Heykel-Çekirge dolmuşları 1 kişi 50 kuruştu.]
Çocuklar ve öğretmenler bundan son derece memnun oldular. Salon, günün her
saati dolup boşalıyordu. Derneğe gelir de sağlanıyordu.
Baktım ki
sinema büyük bir ihtiyacı karşılıyor, Eğitim Araçları Başkanlığı'na bir
sinema makinesi almaya karar verdim. Fakat yeter paramız yoktu. Eğitim
Araçları Başkanı İsmail İrfan
[Aytül Seyhan Dursunoğlu’nun notu: Benim notum;
İnoksan'ın sahibi Coşkun İrfan ve Diş Doktoru Tayfun İrfan'ın babaları]
ile İstanbul'a gittik. Beyoğlu'nda sinema makinesi satan bir mağazaya
girdik. Sahibine maksadımızı açıklayıp, bize taksitle makine verip
veremiyeceğini sordum ve ilave ettim; ‘şayet kabul ederse bizzat kendimin
senet vereceğimi'’ söyledim. Sahibi iyi insanmış, ‘Senet de istemem, bu
hayırlı işe benim de katkım olsun, münasip göreceğiniz taksitle verdim
gitti’ dedi. Makineyi alıp döndük. Yine Necmi Bey'e müracaatla, bir Deniz
Belgeseli temin ettim. Makinenin parasını ödedik ve bu yolda faaliyetimiz
devam etti. Okulların müsamereleri, gösterileri, kültürel toplantıları hep
bu salonda yapılıyordu.
Çocuk
Sinemasından sonra, bir de Çocuk Tiyatrosu açmaya karar verdim. Sahneye
koyduğumuz ilk eser, Leylek Sultan idi. Kızım Aytül ve İsmail İrfan'ın oğlu
(şimdi diş doktoru) idi. Rahmetli öğretmen Ayhan Bilgin rejisörlük
yapıyordu. Gala Gecesi'ne Vali Ertuğrul Ünlüer de katılmıştı.
Bursa'nın
fetih yıldönümü merasim ve gösterilerle kutlanmaya başlamıştı. O haftayı,
kültürel bir etkinlikle zenginleştirmek istedim ve fethi takip eden haftayı;
‘Bursa Büyüklerini Anma Haftası’ olarak ilan edip faaliyete geçtik.
İstanbul'dan davet ettiğimiz pek çok profesör gelip bir bir Bursa'da
yetişmiş büyük insanları tanıttılar. Halk bu toplantılara büyük ilgi
gösteriyordu. Masrafları kurduğumuz dernek karşılıyordu. Mevlid yazarı
Süleyman Çelebi'nin de tanıtılmasını istedim. Prof. Abdülkadir Karahan'ı ve
Hafız Hacı Nusret Yeşilçay başkanlığındaki mevlidhanları davet ettim.
Memnuniyetle geldiler.
Bu anma
toplantılarının dışında, fırsat buldukça İstanbul'dan ve Ankara'dan
konferansçılar getiriyorduk. Bunlardan bazıları; Fransız Akademisi üyesi
İslam Alimi Pakistanlı Muhammed Hamidullah idi. Tercümanlığını Prof.
Abdülkadir Karahan yaptı. Konusu ‘İslam'da Eğitim’ idi. Prof. Ahmet Ateş,
Ord. Prof. Süheyl Ünver, Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan.”
1979 yılına geldiğimizde Bursa Milli Eğitim
Müdürlüğü çocuk tiyatrosu için yeniden çalışmaları başlatır. Bu sefer adı,
Bursa Eğitim Araçları Merkezi Başkanlığı Çocuk Tiyatrosu’dur. Tiyatronun
yöneticisi Selâmi Üney’dir. İlk oyun olarak Selâmi Üney’in yazdığı ve
yönettiği
Şakacı Palyaçolar
oyunu 3-12 yaş çocuklar için 14 Ocak 1979’dan itibaren her Cumartesi ve
Pazar günleri Eğitim Araçları Salonu’nda sahneleneceği açıklanır.[30]
Selâmi Üney çocuk oyuncularıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapar: “Küçüklerin
eğitimlerini amaçladık. Bugüne kadar Bursa’da küçük çocukların sıkılmadan
takip edecekleri ve bir şeyler öğrenebilecekleri bu tür bir kuruluş yoktu.
Eserimin ilgi görmesinden memnunum.”[31]
Selâmi Üney, “Bursa Eğitim Araçları
Merkezi Başkanlığı Çocuk Tiyatrosu Yönetmeni” unvanını kullanmaya başlar.
Ancak Eğitim Araçları Merkezi Başkanlığı Çocuk Tiyatrosu uzun ömürlü olmaz.
Bir yıl sonra kapanır.
Bursa Yeni
Tiyatro
Selâmi Üney Bursa Devlet Güzel Sanatlar
Galerisi’nde
Merhaba İnsanlar
adlı deneysel gösteri yapar.[32]
11 Mart 1984’te kurulan Bursa Yeni Tiyatro’nun amacı çocuk oyunu
sahnelemektir. Tiyatro ekibi Selâmi Üney, Adnan Tunalı, Cevat Kurtuluş, Adem
Gerçek, Cengiz Tongur’dan oluşur. Tiyatronun sahibi Adnan Tunalı, sanat
danışmanı ise Selâmi Üney’dir.
İlk oyun olarak Selâmi Üney’in yazıp
yönettiği
Şakacı Palyaçolar
oyunu sahnelenir. Oyunun müziğini Adem Gerçek, çevre düzenini Adnan Tunalı
yapar. Tiyatro iki yıl sonra kapanır. Selâmi Üney aynı oyunu İnegölspor’un
desteğiyle İnegöl’de 3-10 yaş arası çocuklara 10 Ekim 1986 saat 10.00’dan
itibaren Belediye Düğün Salonunda sahneleneceği gazetede haber olarak yer
alır. Haberde Bursa Yeni Tiyatro adı geçmez. Demek ki, Bursa Yeni
Tiyatro’dan ayrılmış, İnegöl’de oyunu bağımsız olarak sahnelenmiştir.
Devlet Tiyatroları’nda
Devlet Tiyatroları’nın internet sitesinin
arşiv bölümüne baktığımızda 1962-1963 sezonunda Devlet Tiyatroları Çocuk
Tiyatrosu Bölümü’nün sahnelediği, Frederich Forster’in yazdığı ve Raik
Alnıaçık’ın yönettiği Robenson Ölmemelidir çocuk oyununda bir nöbetçi
rolündedir.
1971-1972
sezonunda, Bursa Devlet Tiyatrosu’nda
Batak
oyunu sahnelenirken Selâmi Üney “Tiyatro
ve Mahir Canova 1972!” başlıklı yazı
kaleme alır. Yazısında önemli bir ayrıntı yer alır. 1963 yılında Ankara’da
Üçüncü Tiyatro’da sahnelenen
Çalıkuşu
oyunuyla profesyonel olduğunu yazmıştır. Oyunun yönetmeninin ise Mahir
Canova’dır.[33]
Ancak bu oyunun broşüründe Selâmi Üney’in adı yoktur. Selâmi Üney yazısında
hangi rolde oynadığını belirtmemiştir.
Bursa Devlet Tiyatrosu
Bursa Devlet Tiyatrosu’nun 1971 yılında yerleşik kadroya geçmesi Selâmi
Üney’in hayatındaki dönüm noktasıdır. Çünkü artık profesyonel oyuncuların
arasındadır. Sanatçı kadrosunda yer almasa da, yevmiyeli oyuncu olarak
oyunlarda rol alır.
1971-1972 Sezonu
1971-1972 sezonunda Baıllet ve Gredy’nin yazdığı,
Raik Alnıaçık’ın yönettiği
Kaktüs Çiçeği
oyunu 31 Aralık 1971’de prömiyer yapar. Selâmi
Üney’in rolü Cochet’tir. Niyazi Menteş “Kaktüs
Çiçeği” başlıklı yazısında Selâmi
Üney’i över:
“Bursa’nın
yetiştirdiği Selâmi Üney, acaip makyaj görüntüsü dışında, dev san’atçılara
ayak uydurmakta kusurlu olmadı, olamazdı da zaten. Her halde, içi tiyatro
aşkıyle yanan bizim Selâmi’mize güvenleri olmasa idi yöneticilerin, böyle
bir rolü O’na vermekte tereddüt ederlerdi.”[34]
Selâmi Üney aynı sezon bir oyunda daha rol alır.
Galip Güran’ın yazdığı ve Mahir Canova’nın yönettiği
Batak
oyunu 15 Nisan 1972’de prömiyer yapar. Selâmi Üney’in rolü Saim’dir. Şevket
Şenlet “Yeni
Tiyatro Sezonunda Batak” başlıklı
yazısında Selâmi Üney’i eleştirir:
“Bir aile doktoru rolündeki Selâmi Üney,
önemli hastasını muayeneye geldiğinde sadece tansiyonunu almakla yetindi.
Birkaç kere elindeki ateş ölçmeye yarayan dereceyi ayarladığı halde
kullanmadı. Hastalığın teşhisi kendi tarafından bilinmiş olmasına rağmen
hastasına tam anlamıyla yaklaşarak onu ikna edecek tavsiye ve ricalarda
bulunmadı. Bu bakımdan görevini tam yapmadı.”[35]
1972-1973
Sezonu
Bir sonraki sezon William Shakespeare’in yazdığı
ve Âli Cengiz Çelenk’in yönettiği
Hırçın Kız
oyunu 1 Ekim 1972’de prömiyer yapar.
Selâmi Üney’in rolü Hortensio’dur. Melih Vassaf’ın kaleme aldığı
“Bursa’nın
Hırçın Kızı” başlıklı yazıda şöyle
denir: “Hortensia’da Selâmi Üney, Trania’da Tahsin
Konur geleceği başarılı oyuncular olduklarını gösterdiler.”[36]
İnegöl’de yayımlanan
Altıeylül
gazetesinde, Altıeylül adıyla imzalanmış, “Devlet
Tiyatrosu Genel Müdürü Sayın Cüneyt Gökçer’in Dikkatine”
başlıklı yazı yayımlanır. Yaşar Faruk İnal’ın
yazdığını düşünüyorum. Yazıda, Beyhan Hürol için
“Hırçın,
şirret Katherina rolünde nefis bir oyunla taktirleri topluyor,”
Yalın Tolga için “Petruchio
rolünde unutamıyacağımız bir oyun çıkarıyor,”
Selâmi Üney ve Emin Gümüşkaya için de
“Sert, haşin, kavgacı Petruchio’nun
karşısında Horotensiyo rolünü oynayan Selâmi Üney ise ‘Ben de varım’
derecesinde başarılı. Rolünü benimsemiş vaziyette. Kibar, nazik ve duygulu
Hortesio ile Selâmi Üney üzerinde durulması gereken bir sanatçı Bursalı genç
değerlerden Emin Gümüşkaya da öyle.”
Beyhan Hürol ve Yalın Tolga kadrolu oyunculardır. Yazı da, yevmiyeli
oyuncular Selâmi Üney ve Emin Gümüşkaya’nın kadroya alınması istenir.[37]
Yaşar Faruk İnal ise “Bursa
A. Vefik Paşa Tiyatrosu’nda Bir Oyun Hırçın Kız ve Selâmi Üney”
başlıklı yazısında Selâmi Üney ve Emin
Gümüşkaya’yı öne çıkarır ve
“bu genç değerler unutulmamalıdır”
der.[38]
Aynı sezon bir oyunda daha rol alır. Oyunun adı
Meraki’dir. 25 Kasım 1972’de prömiyer yapar. Molière’in yazdığı oyunu Ahmet
Vefik Paşa uyarlar ve Ekmel Hürol yönetir. Selâmi Üney Sıtkı rolündedir.
Niyazi Menteş
Merakî
başlıklı yazısında “Selâmi
Üney’in kendine has yaratıcı gücüne hayran oldum.”
der.[39]
Kahraman Atılgan da
Merâki ve Görüşler
başlıklı yazısında
“Selâmi
Üney bize şunu ispat etti ki, az sözlü rollerde bir aktör başarılı olabilir,
aşırı olmayan şirin oyunları, Karagözü getirişi, hattâ kâtip sahnesindeki
orkestraya uyuşu, onun uzun zamandır bu işi yaptığını gösteriyordu.”[40]
1973-1974
Sezonu
Sezonun ilk oyunu İsa Coşkuner’in yazdığı ve
Nihat Aybars’ın yönettiği
Hep Vatan İçin
oyunu 1 Ekim 1973’te prömiyer yapar. Devlet Tiyatroları’nın internet
sitesindeki arşiv bölümünde Binbaşı Refik rolünde Kenan Işık ile birlikte
rol aldığı yazılıdır. Aynı sezon Ahmet Kutsi Tecer’in yazdığı ve Âli Cengiz
Çelenk’in yönettiği
Köroğlu
oyunu 28 Ekim 1973’te prömiyer yapar. Selâmi Üney Kâhya rolündedir. Necati
Akgün’ün
Köroğlu
başlıklı yazısında Selâmi Üney için “Selâmi
Üney, Kahya’da renkli, oldu.” der.[41]
1974-1975
Sezonu
Bursalı tiyatroseverler, Selâmi Üney’i Reşat Nuri
Güntekin’in yazdığı, Necati Cumalı’nın oyunlaştırdığı ve Mahir Canova’nın
yönettiği
Çalıkuşu
oyununda seyreder. Oyun 28 Ekim 1974’te prömiyer yapar. Bursa Devlet
Tiyatrosu’nun 50. Yıl kitabında Yaşlı Misafir rolünde yer aldığı belirtilir,
ancak Devlet Tiyatroları’nın internet sitesinin arşiv bölümünde bu rolde
Kâmil Ünlü’nün adı geçmektedir.[42]
Aynı sezon Nazım Kurşunlu’nun yazdığı ve Âli Cengiz Çelenk’in yönettiği
Evler ve İnsanlar oyunu 14 Aralık
1974’te prömiyer yapar. Selâmi Üney Fahir rolündedir.
1976-1977 Sezonu
İki sene sonra Bursa Devlet Tiyatrosu’na döner.
Bursa Devlet Tiyatrosu’nun 50 Altın Yıl kitabında 1976-1977 sezonunda
Ephraim Kıshon’un yazdığı ve Kenan Işık’ın yönettiği 17 Aralık 1976’da
prömiyer yapan
Bir Tavsiye Mektubu
oyununda Yaakov Prager rolünde yer alır. Necip
Artan’ın
“Bir Tavsiye Mektubum Var”
başlıklı yazısında Selâmi Üney hakkında şu yorumu yapar: “Yaakov
Prager rolünde (Selâmi Üney) her zaman takdir ettiğimiz oyun gücü ve sahne
Hâkimiyetini bir kere daha ortaya koydu.”[43] Devlet
Tiyatroları’nın internet sitesinin arşiv bölümünde bu rolde Kurtuluş
Şakirağaoğlu’nun adı geçmektedir.
1977-1978
Sezonu
Bursalı tiyatroseverler 1977-1978 sezonunda
Selâmi Üney’i Namık Kemâl’in yazdığı, Kenan Akyüz’ün sadeleştirdiği ve Âli
Cengiz Çelenk’in yönettiği Gülnihal oyununda seyreder. Oyun 8 Ekim 1977’de
prömiyer yapar. Kara Veli rolünü Ahmet Uğurlu ile birlikte paylaşır. Necip
Artan
Gülnihal
başlıklı yazısında Selâmi Üney’i takdir eder: “Selâmi
Üney, ihtiyar bir mezarcı idi. Lehçesindeki ustalığı ile hareketlerini en
tabiî şekilde yerine getirdi. Ayrı alkışlara mazhar oldu.”[44]
1980-1981 Sezonu
Selâmi Üney bu sezon artık yirmi yıllık
oyuncudur. İlk olarak Adnan Giz’in yazdığı ve Yalın Tolga’nın yönettiği
Sokullu Ne Yapmalıydı? oyununda Hasan
Ağa rolünde sahnede yerini alır. Oyun 15 Ekim 1980’de prömiyer yapar.
Ardından John Van Duruten’in yazdığı ve Nurtekin Odabaşı’nın yönettiği
Annemi Hatırlıyorum oyununda Bay Hyde
rolündedir. Oyun 29 Kasım 1980’de prömiyer yapar. Üçüncü olarak Ahmet Kutsi
Tecer’in yazdığı ve Yalın Tolga’nın yönettiği Köşebaşı oyununda Bekçi-Didon
Sakallı rolündedir. Oyun 27 Şubat 1981’de prömiyer yapar. Necati Akgün’ün
Köşebaşı başlıklı yazısında Selâmi
Üney için “Bekçi
ve sakallı mimar da ‘Selâmi Üney’ kusursuzdu.”
der.[45]
Son olarak da Devlet Tiyatroları’nın internet sitesinin arşiv bölümünde yer
alan broşürden öğrendiğimize göre yine aynı sezon sahnelenen İsmail
Kılınç-Önder Paker’in yazdığı ve Feyha Çelenk’in yönettiği Elmadaki Barış
adlı çocuk oyununda Tostombol rolünde yer alır. Oyun 29 Mart 1981’de
prömiyer yapar.
1984-1985 Sezonu
Recep Bilginer’in yazdığı ve Yalın Tolga’nın
yönettiği Yunus Emre oyunu 26 Şubat 1985’te prömiyer yapar. Oyunun ilk
kadrosunda yer almaz. Hacı Bektaş-ı Veli rolündeki Coşkun Orhon’un
vefatından sonra yerine geçer. Mehmet Okur’un
“A.V.P
Tiyatrosu’nda Yunus Emre’de Başarı ve Burukluk İç içe idi”
başlıklı yazısında bu durum açıklanır:
“Hele
tiyatro çevrelerinde derin bir acı bırakarak aramızdan ayrılan Coşkun Orhon
(merhumun) yerine kısa zamanda hazırlanıp Hacı Bektaş-ı Veli’yi temsil eden
Selâmi Üney ile yine acısı nedeni ile rolünü sürdürmeyen Hikmet Orhon’un
yerine pek kısa bir süre içinde hazırlanıp “Ana Kadın” ı yüklenen Gülyüz
Tolga’yı hayranlıkla izledik.”[46]
Yeniden
İstanbul’da
1984-1985 sezonunda İstanbul Devlet
Tiyatrosu’nun (Atatürk Kültür Merkezi Oda Tiyatrosu) sahnelediği Sevim
Burak’ın yazdığı ve Can Gürzap’ın yönettiği
Sahibinin
Sesi oyununda Doktor rolünde yer alır.
Sezai Üney ağabeyinin 1983 yılında emekli olduktan sonra yeniden İstanbul’a
gittiğini Akbank’ın reklâmında rol aldığını söyledi. Emekli olduktan sonra
yeni yeni para kazanmaya başlar. Bir ayağı sürekli İstanbul’dadır.
İstanbul’da Bursa’dan oyuncu arkadaşı Emin Gümüşkaya ve Ahmet Uğurlu ile
aynı evde kalır.
Son Oyun
1960 yılında Bursa Devlet Tiyatrosu’nun çocuk oyunlarıyla başlayan yirmi
yedi yıllık macera 1987 yılında yine Devlet Tiyatrosu’nun bir oyunuyla sona
erer.
1986-1987 sezonunda İlhan Tarsus’un yazdığı ve
Yalın Tolga’nın yönettiği
Biga-1920
oyununda Hâkim rolündedir. Oyun 27 Mart 1987’de prömiyer yapar.
Özlem Üney
Selâmi Üney’in vefatını anlatmadan önce kızı Özlem’in anlattıklarını size
aktarmak istiyorum. Ona babasını sorduğumda,
sanki yarayı deşer gibi oldum. Buna mecburdum. Çünkü bu bilgilerin
yayımlanıp gelecek kuşaklar için kayda geçmesi gerekiyor.
Özlem Üney’e babasının nasıl biri olduğunu
sorduğumuzda “Babam melek gibi bir adamdı. Sakin ve sessizdi. Dört-beş
sürekli görüştüğü arkadaşı vardı. Babam için ailesi ve çocukları önemliydi.
Hayatının özeti üç kelimeydi:
“Sevgi, Barış ve Dostluk”
dedi. Babasının her gün Mahfel’e gittiğini, orada hem kendisiyle hem
de herkesle birlikte olduğunu, şiirlerinin yüzde 90’ını Mahfel’de yazdığını
söyledi.
Üney ailesinin Setbaşında yaşadığı ev küçüktür. Bir yatak odası bir de salon
ve büyük bir balkonu vardır. Selâmi Üney’in kendisine ait ayrı bir çalışma
odası yoktur. 1970’lerin son yılları ve 1980’lerin ilk yıllarında Selâmi
Üney’in en büyük yardımcısı kızı Özlem’dir. Oyunu çalışırken teksti kızına
verir. Kızı karşısındaki kişi olur. Eğer evde uygun yer veya vakit
bulamazlarsa parka gidip birlikte çalışırlar. Selâmi Üney kızını Bursa
Devlet Tiyatrosu’nun kulisine götürür. Halk Eğitim Merkezi’nde sahnelenen
Şakacı Palyaçolar
oyununda kızına da rol verir.
Daha küçük
yaşta kızının tiyatroyla tanışmasını ister. Özlem Üney babasının Cüneyt
Gökçer’i beğendiğini ve Bursa Devlet Tiyatrosu eski müdürü Âli Cengiz
Çelenk’ten sohbetlerde bahsettiğini özellikle belirtti.
Özlem Üney’in 1980’li yılların
başında Sakaldöken caddesindeki evde yaşadığı ve hâlâ unutamadığı bir olay
vardır. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonraki günlerden biridir. Bir
akşamüstü Selâmi Üney eve gelir. Acelesi vardır. Hemen salondaki halıyı
kaldırır. Ahşap döşemeyi söker. Kütüphanesindeki kitapları ahşap döşemenin
altına yerleştirir ve döşemeyi kapatır. Halıyı tekrar yerine koyar. Koltuğa
oturup “Çok şükür” der. Özlem Üney kendisi evdeyken polis baskını olmadığını
ancak babasının onu sık sık Emirsultan Mahallesi’nde yaşayan babaannesinin
yanına bıraktığını, belki o günlerin birinde eve baskın yapıldığını bu
nedenle de babasının tedirgin olabileceğini söyledi.
Özlem Üney babasıyla Devlet
Güzel Sanatlar Galerisi’ndeki sergilere ve sinemaya gittiğini söyledi.
Sinemayla ilgili ilginç bir anısı vardır. Hayatında ilk defa sinemaya
gidecektir. 1983 yılının son ayları olabilir. Selâmi Üney kızını Tayyare
Sineması’nda gösterilen Metres filmine götürür. Başrollerde Türkân Şoray ve
Can Gürzap vardır. Özlem Üney filmi seyredince şaşırır babasına
“Biz böyle
bir filme neden geldik?” diye sorar.
Selâmi Üney’in cevabı ise
“Kızım bunlar hayatın gerçekleri. Bunları senden
saklamanın anlamı yok. Ne kadar erken yaşta öğrenirsen ve bunları benimle
veya annenle görürsen daha az zarara uğrarsın.”
Özlem Üney, babasının Köy Hizmetleri 17.
Bölge Müdürlüğü’nde daire amiri olduğunu, bazen babasıyla birlikte daireye
gittiğini, öğle yemeğinde mandalina verildiğini, mandalina pahalı olduğu
için sadece orada yiyebildiğini söyledi. Babası kendi mandalinasını da
kızına verir, babasının arkadaşları da kendisine mandalina verince elinde
beş-altı tane olunca çok mutlu olur.
Selâmi Üney emekli olduktan sonra Yapı
Kredi bankasının reklâmında rol alır. Reklâmda babasının uçaktan indiğini bu
durumun onlara çok farklı ve güzel geldiğini söyledi. Bir Ramazan’da Ankara
TRT’ye program çekimine gittiğini, Ramazan çekimlerini evde televizyon
olmadığı için aile komşuya gidip televizyon setreder.
Selâmi Üney vefat ettiğinde kızı Özlem Üney 18 yaşındadır. Kardeşi Özge ise
11. Selâmi ve Sevgi Üney’in arasında son yıllarda bazı sıkıntılar olur.
Selâmi Üney ve kızı Özlem 1980’li yıllarda Emirsultan Mahallesi’ndeki evde
yaşar. Özge Üney annesiyle kalır. Özlem Üney, babasının annesine âşık
olduğunu -adeta Mecnun gibi- ancak son yıllarda eşiyle yaşadığı sıkıntıların
sağlığını olumsuz etkilediğini söyledi. Aynı yıl üniversiteyi kazandığını
ancak babasının ölümü aileyi maddi olarak sıkıntıya soktuğu için
üniversiteye gidemediğini, iş yaşamında tek başına ayakta durabilmişse bunun
nedenini babasının ona küçük yaşta verdiği özgüven olduğunu da söyledi.
Perdenin
Sonu
Selâmi Üney hayatı boyunca doktor yüzü görmez. Vefatından altı ay önce kalp
rahatsızlığı ortaya çıkar ve Sosyal Sigortalar Hastanesi’nde tedavi görür.
Vefatından bir gün önce kalp krizi geçirir. Gazetede Selâmi Üney kalp krizi
geçirdi diye haber yer alır. Sezai Üney abisinin yanında kalır. Annesi
hastanede durmak ister. Sezai Üney eve gider. Ertesi gün Selâmi Üney
kahvaltı yaparken peynir parçası yere düşer. Alayım derken, bir kere daha
kalp krizi geçirip annesinin kollarında vefat eder. Tarih 24 Ağustos
1987’dir.[47]
Emirsultan Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Pınarbaşı Mezarlığı’nda
toprağa verilir. Ölümünden sonra
Gazeteci Niyazi Menteş
“Bir Selâmi Üney Vardı Bu Kentte” başlıklı yazı
kaleme alır:
“Selâmi
Üney öldü.
Setbaşı köprüsünden geçemeyecek!
Bursa’yı dizelerinde dile getiremeyecek!
Ama içimizde ebediyete kadar yaşayacak!
Şair Selâmi... Tiyatro ustası Selâmi...
İnsan Selâmi olarak...”[48]
Ersin
Beyhan
Arkadaşı Ersin Beyhan’a Selâmi Üney ile
nasıl tanıştığını ve son günlerini sorduğumda şunları anlattı:
“Selâmi abi ile 1977 yılında tanıştık.
1978 yılında evlendim. Eşim Nuray’ın halasını oğluydu. Selâmi abi sakin ve
sabırlıydı, Pollyanna gibiydi. Mahfel’e gider arkadaşlarıyla sohbet ederdi.
1980’li yıllarda Yol-Su-Elektrik’ten emekli oldu.
Selâmi abi ayağına yorganına göre uzat atasözünü söyler, sonrada ‘Benim hiç
yorganım olmadı ki’ derdi.
Kalp krizi
geçirince hastaneye ziyaretine gittim. Selâmi abi ‘Ersin
artık bedava yaşıyorum. Kaç sene yaşarsam yaşayacağım’ derdi.”
Adem Gerçek
Adem Gerçek’e Selâmi Üney’in nasıl biri
olduğunu sorduğumda şunları anlattı:
“Selâmi abi hiç kimseyle kavga etmezdi. İçe kapanık, sessiz sakin biriydi.
Kimseye kötülüğü olmazdı. İyi bir insandı. Bursa Yeni Tiyatro’nun kadrosunda
bende vardım. Tiyatronun yeri Çancılar çarşısından aşağıya inerken fırının
oradaki handa peynirciler vardı. Tiyatro hanın ikinci katındaydı. Selâmi abi
vefat ettikten annesi Selâmi abinin Yaşamak Öylesine Güzel ki adlı şiir
kitabını hediye etti.”
Hafize Gün
5 Ocak 2018’de Adranos Otel’de Selâmi Üney etkinliği yapıldı. Konuşmacılar
Nevzat Çalıkuşu ve Muhsine Arda’ydı. Hem Selâmi Üney’in şiirlerini okudular
hem de tahlil ettiler. Konuşmalar bittikten sonra anılar anlatıldı.
Dinleyicilerden Hafize Gün de iki anısını anlattı.
Bir.
1980’li yılların başında
Köşebaşı
oyunuyla turneye çıkılır. Anadolu’yu bir uçtan diğer uça dolaşılır. Selâmi
Üney yevmiyelidir. İki kızına hediye almak ister ancak cebinde parası
bittiği için alamaz. Hafize Gün akrabalarıyla sohbet ederken yanına gelir,
kulağına kendisiyle konuşmak istediğini söyler. Hafize Gün masadan kalkar.
Selami Üney kızlarına hediye almak için para ister. Hafize Gün önce
“Olmaz”
der. Sonra ikisi birlikte hediye alır. Selami Üney
“Parasını bir hafta sonra vereceğim.”
der. Bir şeyler olur. Hafize Hanım bir yerlere gider bir türlü görüşemezler.
Yaz gelir geçer. Bir gün Hafize Hanım Mahfel’in önünde geçerken birisi
seslenir. İçeri girmez. Çünkü Mahfel o yıllarda kafe değil gerçekten
kahvehanedir. Mahfel’de sadece erkekler oturur. Selami Üney arkasından
gelir.
“Bütün yaz cebimde parayla gezdim”
deyip parayı verir.
İki. Selami Üney hastalanır. O günlerde
Hafize Hanım’ın tiyatroda provası vardır. Birisi Selâmi Üney’in hastaneye
kaldırıldığını söyler. Hafize Hanım tiyatrodan hastaneye telefon eder.
Selami Üney
“Hafize dünya işlerini bitiremedin mi? Ben
ölüyorum.” der. Öğleden sonra Selami
Üney’in vefat ettiği haberi gelir.
Zafer
Algöz’den Anı
Selâmi
Üney’in vefatından iki yıl sonra Erdal Özdür, Zafer Algöz ile
“Zafer’den Zafer’e” başlıklı mülâkat
yapar. Zafer Algöz, Selâmi Üney ile ilgili anısını anlatır:
“ ‘Biga 1920’
isimli oyunu oynuyorduk. Rahmetli Selâmi Üney, Hâkim’i oynuyor. Ben
savcıyım. Bir toplantı sahnesinde Emin Gümüşkaya’da sahnede. Rolü de Anzavur
Ahmet Paşa.
Emin abi, oyunun bir yerinde (Siz, ne dersiniz, Hâkim Bey?) diye rahmetli
Selâmi Abi’ye soru yöneltiyor. Ancak Selâmi Abi’den ses seda yok. Rahmetli o
anda uyuyup kalmış oturduğu yerde. Emin abi baktı uyandıramıyor birden
sesini tonunu yükseltip (Evet Selâmi) diye bağırdı oyun da. Selâmi abi,
birden irkildi, uyandı ve repliğini söyledi, perdeyi kapattık. Birinci sahne
sonuydu bu olay. Kuliste gülmekten hepimiz kırıldık geçtik, unutamıyorum
rahmetli Selâmi abinin bu halini.”[49]
Kaynakça
Akgün, Necati “Köroğlu”,
Bursa’nın
Sesi, (1 Kasım 1973).
---,
“Köşebaşı”,
Bursa’nın Sesi,
(2 Mart 1981).
Akyüz, Erol “Fare Kapanı ile Gelen Kıvançlı
Müjdeler”,
Yeni Ant,
(27 Haziran 1961).
Altıeylül,
“Devlet
Tiyatrosu Genel Müdürü Sayın Cüneyt Gökçer’in Dikkatine”,
Altıeylül,
(25 Ocak 1973).
Artan, Necip “Gülnihal”,
Doğru
Hâkimiyet, (12-13 Ekim 1977).
---, “Bir Tavsiye Mektubum Var”,
Doğru
Hâkimiyet, (2 Nisan 1978).
Atılgan, Kahraman “Merâki ve Görüşler”,
Millet,
(28 Kasım 1972).
Ayvaz, Ülkü, “Amatör Tiyatromuza Bir Bakış”,
Duvardan Gelen Sesler, 1986, Cem
Yayınevi: İstanbul, s. 14-22. (Sanat Emeği Dergisi, Mart 1979, Sayı: 13).
Bilgiç, Ali “Anılarla Selâmi Üney”,
Anılarda
Bursa, (haz. Muvaffak İnan), 2005, s.
203-
206.
Beyhan, Ersin “Selâmi Üney 48 Yaşında”,
Hâkimiyet,
(24 Ağustos 1988).
Gürata, Salim (1989):
Eskişehir Belediye Tiyatrosu,
Devlet Tiyatroları İç Eğitim Dizisi: Ankara.
Ece, Özcan “Selâmi Üney ile Tiyatro ve Şiir
Üzerine Konuşma”, Altıeylül,
(13 Aralık 1973).
İnal, Yaşar Faruk “Bursa A. Vefik Paşa
Tiyatrosu’nda Bir Oyun Hırçın Kız ve Selâmi Üney”,
Polisin
Sesi, (8 Şubat 1973).
Menteş, M. Niyazi
“Kaktüs Çiçeği”,
Haber, (2
Ocak 1972).
---, “Merakî”,
Haber,
(27 Kasım 1972).
---,“Bir Selâmi Üney Vardı Bu Kentte”,
Hâkimiyet,
(25 Ağustos 1987).
---, “Selâmi Üney ve Kişinin Seveni Olması Ne
Güzel!”,
Bursa 2000,
(1 Haziran 1997).
Minareci, Melih “Çok Yönlü Sanatçı… Selâmi Üney”,
Bursa’nın Sesi, (23 Mart 1986).
Okur, Mehmet, “A. V. P. Tiyatrosu’nda Yunus
Emre’de Başarı ve Burukluk İçiçe idi”,
Bursa’nın
Sesi, (12 Mart 1985).
Özdür, Erdal “Zafer’den Zafer’e”,
Hâkimiyet,
(13 Ocak 1989).
Özgür, Birim “Görkem Oyuncuları Koyunhisar
Köyünde…”,
Yeni Ant,
(24 Temmuz 1962).
Şahin, Halûk “Bursa’da Modern Bir Oyun Tavtati
Kütüpati”,
Yeni Ant,
(30 Mayıs 1960).
Şenlet, Şevket “Yeni Tiyatro Sezonunda Batak”,
Bursa’nın Sesi, (8 Ekim 1972).
Üney, Selâmi
“Bursa’da Amatör Tiyatro Topluluğu”,
Yeni Ant,
(1 Mart 1962).
---, “Köye Doğru Tiyatro”,
Yeni Ant,
(2 Temmuz 1962).
---, “Aydın ve Tiyatro”,
Yeni Ant,
(5 Temmuz 1962).
---, “Bugüne dek, Kentimizde Kurulan Amatör
Tiyatro Toplulukları”,
Yeni Ant,
(10 Temmuz 1962).
---, “Acı Gerçek”,
Yeni Ant,
(31 Temmuz 1962).
---, “Bursa’da Oda Tiyatrosu”,
Yeni Ant,
(13 Mayıs 1962).
---, “Oda Tiyatrosu”,
Yeni Ant,
(1 Haziran 1962).
---, “Tiyatro ve Mahir Canova 1972!”,
Haber,
(30 Nisan 1972).
Vassaf, Melih “Bursa’nın Hırçın Kızı”,
Sinema,
Sayı: 5, (13 Kasım 1972).
“Tiyatro”, Bursa Ansiklopedisi,
(yay. haz. Yılmaz Akkılıç) C. 4, Birinci Baskı, Bursa, (2002) s. 1608-1625.
50 Altın Yıl Bursa Devlet Tiyatrosu,
Bursa: Osmangazi Belediyesi, 2008.
Not:
Araştırmayı yaparken Muhtar (Sezai) Üney 28 Aralık 2016’da Mahfel’de ve aynı
gün telefonla Ayşe Üney ile; Özlem Üney ile 2 Haziran 2017’de Nâzım Hikmet
Kültürevi’nde, Adem Gerçek ile 2 Aralık 2016’da Güzelyalı’daki Kültür
Sarayında ve Ersin Beyhan ile 24 Mayıs 2017’de Çakırhamam’daki Emekliler
Kahvehanesi’nde görüştüm.
Selâmi Üney 4 Ekim 1964 tarihli Yeni Ant
gazetesinde “Adamın
Tiyatroya Dönüşü” başlıklı yazı kaleme
alır. Adam, Selâmi Üney’dir.
Aradan sekiz ay geçti. Onu soğuk, ayazlı bir
Ankara gecesinde tanımıştım. Seviyordu Tiyatroyu. Yalnızdı, yalnızlığında
kekremsi bir hüzün vardı. “İçelim” dedim bu akşam. Kareliye gittik. Şiir
okudu. Tiyatrodan söz ettim.
Onu salt tiyatrocu olarak tanımıştım oysa şiiri,
öyküyü, resimi, ayrı ayrı değerlendiriyor, anlıyor ve seviyordu. Çok yönlü
olması onu bana daha çok sevdiriyordu. Evet aradan sekiz ay geçti. Onu o
geceden sonra görememiştim. Tiyatroların biriyle turneye çıkmıştı.
Birbirimizden uzaklaşmıştık. Onu arıyordum. Bundan on beş gün önce askerlik
görevini bitirdiğini, Ankara’da olduğunu söyledi bir arkadaş.. Konuştuk;
doluydu. Gözlerinde mutlu bir yarın görüyordum. Biraz daha şişmanlamış,
saçları dökülmüş, çok şeyler söylemek istediği belliydi. Doluydu, boşalması
gerektiğine inanıyordu. Tam 8 ay sahneden uzaklaşmak. Ölümdü. Yeniden çaba
istiyordu. Güç istiyordu. Onunla nasıl dostça konuşabilirdim.
Boşalabilirdik. Kareli’ye gittik. Değişen bir şey yok sanki.. Aynı masa, loş
ışıklar, Radyoda hafif batı müziği.
“Doluyum” dedi. Onuncu dubleyi masaya bırakırken,
sonra, kısık ve romantik bir sesle anlatmaya başladı. Arada da “Dinliyorsun
değil mi?” diye soruyordu.
Tiyatroyu seviyorum ağbi! 5 yıldır onun ekmeğini
yiyordum. Sonra askere. Geldik. Düşünüyorum ağbi. Anam “memur ol” Babam
“Evlendirelim, mürüvvetini görelim” der.
Çok dertliyim ağbi. Yüreğimi operatöre açtırsalar kocaman mangal gibi
Tiyatro sergisi çıkar. Bir şeyler yaptık. Kendimi boşlukta hissediyorum.
Eski Tiyatroma döndüm ağbi. Kadro dolmuş turneye çıkıyorlarmış. Kötü
mevsimde terhis oldum ağbi! Kocaman seviyorum Tiyatroyu. Sarhoş değilim
ağbi, Tiyatroya da adam kayırmacılığı sokmuşlar. Gidersin seni anlamazlar ya
da anlamak istemezler, dedim ya ağbi. Adamsız olmuyor bu işler. Kahroluyorum
sanata da bunu sokmuşlar. Kötü, çok kötü. N’aparsın, sülâlede benden başka
tiyatrocu çıkmamış ki! Kestirme yol varken, bizim gibi kişilere dolanmak
düşüyor. Biraz yıpranıyorsun ama teselliyi bizim gibi yetişen tiyatrocuların
hayatını okumakta buluyorum. Sorma ağbi! Ha bak sarhoş değilim. Dinliyorsun
değil mi? Sahneye çıkmak, oynamak tiyatroculuk değil, onu tozuyla, kahrıyla
sevmek demek v.s.
Sükselik, züppelik yapılsın diye
kurulmamış. Okumuyorlar ağbi, daha doğrusu okumuyoruz. Herkes bir şey
biliyorum sanıyor, oysa Tiyatro ağbi, Tiyatro, dinliyorsun değil mi? Sarhoş
falan değilim! İçimi sana boşaltıyorum.
Sakın gazetende yazma ha! Bozulurum başlarsın “genç bir oyuncunun
yıkılmışlığı” diye sakın ha işte böyle ağbi Tiyatro) diyemedi masanın
üzerine başı düştü kül tabağı ve önündeki bir duble votka döküldü,
kaldırdım. Dışarıya çıktık, kolu omzumdaydı. Bakanlıklara doğru yürüdük.
Yazma dediği halde yazdım ne yapayım kendimi alamadım.
Selâmi Üney’in Tiyatroyla İlgili Kaleme Aldığı Makalelerin Künyesi (79 yazı)
---,
“Çocuk Tiyatrosu Kurulurken”,
Yeni Ant,
(3 Mayıs 1960).
---, “Gençlik Tiyatroları”,
Yeni Ant,
(1 Şubat 1962).
---, “Devlet Tiyatrosundaki Bu Ayın Oyunu
OCAK”,
Yeni Ant, (16 Şubat 1962).
---, “Yenişehir’i Aydınlatacak Yeni
Tiyatro”,
Yeni Ant, (26 Şubat 1962).
---, “Beklediğimiz-Yönetmen”,
Yeni Ant,
(28 Şubat 1962).
---, “Bursa’da Amatör Tiyatro Topluluğu”,
Yeni Ant, (1 Mart 1962).
---, “Devlet Tiyatrosunda Bu Ayın Oyunu:
Mor Defter”,
Yeni Ant,
(14 Nisan 1962).
---, “Tiyatro Ortamı”,
Yeni Ant,
(18 Nisan 1962).
---, “Bu Ayın Yeni Yayınlarından: Leylek
Sultan”,
Yeni Ant,
(7 Mayıs 1962).
---, “Bursa’da Oda Tiyatrosu”,
Yeni Ant,
(13 Mayıs 1962).
---, “Oda Tiyatrosu”,
Yeni Ant,
(1 Haziran 1962).
---, “Köye Doğru Tiyatro”,
Yeni Ant,
(2 Temmuz 1962).
---, “Tiyatro da Kişilik Kurmak ya da
Kendini Düşünmek”,
Yeni Ant,
(4 Temmuz 1962).
---, “Aydın ve Tiyatro”,
Yeni Ant,
(5 Temmuz 1962).
---, “Bugüne dek, Kentimizde Kurulan
Amatör Tiyatro Toplulukları”,
Yeni Ant,
(10 Temmuz 1962).
---, “Acı Gerçek”,
Yeni Ant,
(31 Temmuz 1962).
---, “Sanât ve Toplum”,
Yeni Ant,
(8 Ekim 1962).
---, “Seyirci ve Oyuncu”,
Yeni Ant,
(22 Ekim 1962).
---, “Bölge Tiyatroları”,
Yeni Ant,
(22 Şubat 1963).
---, “Türk Tiyatrosu”,
Yeni Ant,
(4 Şubat 1964).
---, “Çil Horoz ve Oktay Rıfat”,
Yeni Ant,
(6 Mayıs 1964).
---, “Profesyonel Tiyatro Oyuncusu ile
Amatör Tiyatro Oyuncusu”,
Yeni Ant,
(29 Eylül 1964).
---, “Tiyatronun Amacı”,
Yeni Ant,
(2 Ekim 1964).
---, “Birazda Bizden Tiyatro”,
Yeni Ant,
(3 Ekim 1964).
---, “Adamın Tiyatroya Dönüşü”,
Yeni Ant,
(4 Ekim 1964).
---, “Millî Tiyatro Üstüne ve Kültür
Bakanımız”,
Bursa’nın Sesi,
(22 Eylül 1971).
---, “Tiyatro ve Mahir Canova 1972!”,
Haber, (30 Nisan 1972).
---, “Bursa Sanat Severi ve Bizim Ahmet
Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu”,
Bursa’nın Sesi,
(25 Mayıs 1972).
---, “Tiyatrodan Ezgi: Bir Dekorun
Yıkılışı”,
Bursa’nın Sesi,
(19 Ekim 1973).
---,, “Hâlâ Batı Tiyatrosu Eğilimi”,
Altıeylül, (29 Ağustos 1974).
---, “Otuz Beş Yıl Tiyatroda Olmak”,
Doğru Hâkimiyet, (19 Şubat 1975).
---, “Devlet Tiyatrosu 25. Yıldönümü”,
Diyorlar ki, (26 Şubat 1975).
---, “Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nda
“İnkılâb-ı Muhabbet” Başarıyla Oynandı”,
Millet,
(1 Şubat 1977).
---, “Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’na
Toplu Bir Bakış”,
Doğru Hâkimiyet,
(30 Eylül 1978).
---, “Çocuk Yılı’nın, Çocuk Tiyatrosu
Üzerine Düşündürdükleri”,
Bursa Hâkimiyet,
(17 Ocak 1979).
---, “Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü
Demirel’in Başarısı”,
Başkent,
(14 Mart 1979).
---, “Bursa’da Bir Tiyatro Olayı Ne Zaman
Yaratılacak?”,
Doğru Hâkimiyet,
(16 Ekim 1981).
---, “Tiyatro’nun Halk Eğitimindeki Önemi
ve Kültür Bakanımızın Müjdesi”,
Doğru Hâkimiyet,
(22 Ekim 1981).
---, “Yeni Yıl...”,
Doğru
Hâkimiyet, (30 Aralık 1981).
---,
“75. Yaşında Bursa’nın Tiyatro Alanında Yetiştirdiği Koca Çınar Şükrü
Serener”, Doğru Hâkimiyet,
(13 Ocak 1982).
---, “Tiyatro Sözü Nereden Geliyor”,
Doğru Hâkimiyet, (15 Ocak 1982).
---, “Ragıp Haykır’dan Yalın Tolga’ya
Kadar Bursa’da Tiyatro Çalışmaları”,
Doğru
Hâkimiyet, (7 Nisan 1982).
---, “Tiyatromuz”,
Doğru
Hâkimiyet, (31 Mayıs 1982).
---, “Devletin Özel Tiyatrolara Yardımı
Üzerine”,
Doğru Hâkimiyeti,
(2 Ağustos 1982).
---, “O Seyircinin Alkışı Var Ya”,
Doğru
Hâkimiyet, (23 Ağustos 1982).
---, “Ankara Halk Tiyatrosu Yönetmeni ve
Oyuncusu Erkan Yücel ile Konuşma”,
Doğru Hâkimiyet,
(15 Eylül 1982).
---, “Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu
Perdelerini Açtı”,
Doğru Hâkimiyet,
(8 Ekim 1982).
---, “Türk Tiyatrosu ve Sineması Bir Büyük
Oyuncusunu Kaybetti”,
Doğru Hâkimiyet,
(15 Ekim 1982).
---, “Devlet Tiyatrosundaki Hakan Güneri
Adlı Genç Oyuncuya Dikkat”, Doğru Hâkimiyet,
(18 Ekim 1982).
---, “Yeni Tiyatro Mevsiminde Yalın Tolga
ile Yaptığımız Konuşma”, Doğru Hâkimiyet,
(20 Ekim 1982).
---, “Köşe Kapmaca”,
Doğru
Hâkimiyet, (27 Ekim 1982).
---, “Yıldırım Önal’ı Arkadaşı Yalın Tolga
Anlatıyor”,
Doğru Hâkimiyet,
(27 Ekim 1982).
---, “Bursa’da Hızlı Bir Değişim
Görüyoruz”,
Doğru Hâkimiyet,
(19 Kasım 1982).
---, “Çok Yönlü Sanatçı Suat Taşer’i de
Kaybettik”,
Doğru Hâkimiyet,
(22 Kasım 1982).
---, “A. V. P. Devlet Tiyatrosu Işık
Uzmanı Adnan Açıkdüşünenler İle Konuşma”,
Doğru Hâkimiyet,
(1 Aralık 1982).
---, “Okullarda Tiyatro Çalışmaları”,
Doğru Hâkimiyet, (15 Aralık 1982).
---, Sanatçılar ve Sanatseverler Devlet
Güzel Sanatlar Galerimiz Açıldı”,
Doğru Hâkimiyet,
(29 Aralık 1982).
---,
“Bursa’da 20 Yıl Önce 20 Yıl Sonra Tiyatro”,
Doğru
Hâkimiyet, (10 Ocak 1983).
---,
“Turgut Tüfekçibaşı ile Şiir ve Çocuk Oyunları Üzerine Bir Söyleşi”,
Doğru
Hâkimiyet, (12 Ocak 1983).
---,
“Sarı Naciye”,
Doğru Hâkimiyet,
(14 Ocak 1983).
---,
“Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu’nda Bayan Rejisörler”,
Doğru
Hâkimiyet, (17 Ocak 1983).
---,
“Televizyonda Paydos ve Yalın Tolga”,
Doğru
Hâkimiyet, (24 Ocak 1983).
---,
“Pollyanna ya da 23 Yıl Önce”,
Doğru
Hâkimiyet, (28 Ocak 1983).
---,
“Belediyemizin Sanatsever Halkımıza Hizmeti”,
Doğru
Hâkimiyet, (31 Ocak 1983).
---,
“Fantastik”,
Doğru Hâkimiyet,
(10 Şubat 1983).
---,
“Bursa’da Kültür ve Sanat Evi”,
Doğru
Hâkimiyet, (7 Mart 1983).
---,
“Devlet Tiyatroları ve Turgut Özakman”,
Doğru
Hâkimiyet, (15 Nisan 1983).
---,
“Su Gelince”,
Doğru Hâkimiyet,
(25 Nisan 1983).
---,
“Tiyatro Sezonunu Kapanışı Nedeniyle A.V.P. Tiyatrosu Müdürü Yalın Tolga ile
Konuşma”,
Doğru Hâkimiyet,
(27 Nisan 1983).
---,
“Çocuk ve Gençlik Tiyatroları”,
Doğru
Hâkimiyet, (2 Mayıs 1983).
---,
“Çılgın Yenge Bursa’ya Geliyor”,
Doğru
Hâkimiyet, (20 Mayıs 1983).
---,
“Bursa’ya Kazandırılan Önemli Tesis Açık Hava Tiyatrosu”,
Bursa’nın
Sesi, (16 Temmuz 1983).
---,
“Bursa Kültür Park ve Açık Hava Tiyatrosu”,
Doğru
Hâkimiyet, (30 Temmuz 1983).
---,
“Kitap Çıkarma ve Tiyatro Yapma İsteği”,
Doğru
Hâkimiyet, (10 Ağustos 1983).
---,
“Cumhuriyetin 60. Yıldönümü Devlet Tiyatroları’nda Türk Oyun Yazarları”,
Doğru Hâkimiyet,
(26 Ağustos 1983).
---,
“Yüz Üç Yıl Önce Ahmet Vefik Paşa’nın Kurduğu Bursa Tiyatrosu”,
Doğru
Hâkimiyet, (5 Eylül 1983).
---,
“Anılarımı Tazeleyen Bir Oyun Hababam Sınıfı”,
Doğru
Hâkimiyet, (12 Eylül 1983).
---,
“Karagöz ile Hacıvat’ın Mutluluğu”,
Doğru
Hâkimiyet, (29 Eylül 1983).
---,
“Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nda Sezonun İlk Oyunu: Makine”,
Doğru
Hâkimiyet, (28 Ekim 1983).
OYUNCU-YÖNETMEN-ŞAİR
SELÂMİ ÜNEY’İN ÇANTASININ İÇİNDEN NELER ÇIKTI?[50]
UĞUR OZAN ÖZEN
Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nda çalışan
Selâmi Üney’in kızı Özlem Üney, babasının çantasından bahsetmişti. 13 Temmuz
2017’de çantayı almak için yanına gittim. Yüksel Akyüz’ün yazdığı
Mahfel
kitabında Selâmi Üney’in Mahfel’e geldiğinde yanında küçük deri çantanın
olduğundan bahsettiği için küçük bir çanta olduğunu düşünmüştüm. Bu başka
bir çantaydı. İçinde bir ömür vardı.
Özlem Üney’e teşekkür ettikten sonra bir an önce
eve gidip çantanın içindekileri incelemek için hızla yürümeye başladım.
Nilüfer metro İstasyonuna gelmiştim ki içimdeki merakı yenemeyip çantayı
açtım. İlk gördüklerim fotoğraflar ve üstüne resim çizilmiş kartonlardı.
Kartonların bir kısmının üstüne Selâmi Üney’in kendi yazdığı veya onunla
ilgili kaleme alınan yazılar yapıştırılmıştı.