|
|
Şaban Akbaba
Sanki suçlu bir kent Bursa. Ayıplı, kusurlu… Çünkü neredeyse bütün tarihi
boyunca sürgün yeri olarak kabul edilmiş. Bu buruk olgunun bazı temel ve
öznel nedenleri şunlar olabilir:
* Bursa’nın, Osmanlı başkenti İstanbul’dan sürgünlerin kolayca yerine
ulaştırılabileceği, İstanbul’a hem uzak hem yakın Orhaneli, Keles gibi kuş
uçmaz, kervan geçmez yerlerinin olması.
* Bursa sürgünlerinden bazılarının bir biçimde yolunu bulup sürgünlüklerini
torpilleyerek kent merkezinde kalmayı başarabilmiş olmaları.
* Bursa’da yerleşim koşullarının uygun olması.
* Toplumsal-kültürel yapısındaki çeşitlilik.
Bütün bu nedenlerledir ki Bursa’ya paşa da sürgün edilmiştir, toplumcu
düşünürler, bilim insanları ve çiftçiler de; fahişeler, hırsızlar da sürgün
edilmiştir kaptanıderyalar, patrikler, Kırım hanları, Mekke şerifleri,
tasavvufçular da… Bu olgunun, Bursa öznelindeki ayıplı nesnel yanının
suçluları, çoktan göçüp gitmişler bu dünyadan. Onlar için en kötüsü;
adlarını, sanlarını da yanlarına alarak gitmiş olmalarıdır. (Dipnot: En son
Bursa sürgününün failleri hariç; onlardan bazıları benim gibi yaşıyorlar
çünkü.)
Ermeniler ve Yahudilerle başlatılan, Osmanlı’nın sonunda kendi
Danışmanları’nı da (Orhaneli’de adı “Danışman” olan beş köy vardır) sürgün
etmesiyle süren, Nâzım’ın hapislikleri ve Aziz Nesin’in sürgünlüğüyle doruğa
ulaşan bu işlevi onu ulusal yazınımızla da bütünleştirmiştir.
Orhan zamanında Ermeniler ve Yahudiler, Fatih Sultan Mehmet döneminde
Rumlar, İkinci Beyazıt zamanında yine İspanyol Yahudileri (Sefaradlar),
Tanzimat ve Cumhuriyet döneminde Kırım’dan, Kafkaslardan, Balkanlardan
gelenler isteklerine bakılmaksızın Bursa’ya yerleştirilmiştir.
Bireysel sürgünlerin de önemli bir mekânı olmuştur Bursa.
Yazın insanları dışında birçok bilgin, yönetici ve devlet adamının Bursa’ya
sürgün edildiğini görüyoruz. Fatih’in oğlu, ünlü sürgün Cem Sultan’ın
ölüsünden Fatih’in muhasiplerinden şair Ahmet Paşa’ya, vezirlerinden Sinan
Paşa(İznik’e)’dan Sultan Abdülaziz döneminin Maliye ve Eğitim Bakanı Mehmet
Nevres Paşa’ya, Gazi Osman Paşa'nın ikinci oğlu Damat Kemaleddin Paşa’dan
kendi kazdığı kuyuya düşen ünlü hafiye başı Fehim Paşa’ya kadar… Atatürk'ün
Bursa'da doğan manevi kızı pilot Sabiha Gökçen de İkinci Abdülhamit
tarafından Bursa'ya sürgün edilen vilayet başkâtibi Hafız Mustafa İzzet'in
kızıdır… Yazın ve sanat insanlarına gelince…
Döneminin en büyük ve hatta belki de tek toplumcu düşünürlerinden Simavna
Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin de ünlü Bursa (İznik) sürgünlerindendir. Sultan
İkinci Beyazıt’ın oğullarından, halk yanlısı Musa Çelebi’nin tahta geçmesi
üzerine, ona yakınlığıyla bilinen Şeyh Bedrettin kazaskerliğe tayin edilir.
Ancak diğer kardeş Çelebi Mehmet varlıklı sınıfın çabası ve Bizans’ın
yardımıyla bütün kardeşlerini yenerek Osmanlı İmparatorluğunun başına
geçince Şeyh Bedrettin’i 1000 akçe aylıkla ve ailesiyle birlikte İznik’e
sürgün eder. (1413) Oysa Şeyh Bedrettin zamanının en önemli ve tanınan
düşünürlerinden biri olarak, Varidat, Meserretü’l Kulûb, Letâ’ifü’l-İşârât,
Câmi’ül Gusûleyn gibi çağına tanıklık eden ve geleceğe ışık tutan yapıtların
sahibidir.
Bursa sürgünleri arasında başka kimler yok ki… 17.yüzyılın en önemli
tasavvufçularından Niyazi Mısri, kendisi de bir şair olan Kanuni döneminin
şair Baki’si de Bursa sürgünlerindendir. Abdülhamit döneminde Süleyman
Nazif, Mevlânazade Rıfat, gazeteci Hüseyin Avni, divan şairi Haşmet gibi
sürgünler bunların tanınmışları.
İlk Türk gazetesi Tercüman-ı Ahvâl’i(1860) çıkaranlardan biri olan Agah
Efendi (1871), şair-yazar Süleyman Nazif, ressam Ferik İbrahim, Mevlânazade
Rıfat; II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine karşı verdikleri savaşım
yüzünden Bursa’ya sürgün edilmişlerdir.
Ve yalnızca Bursa Valisi olarak bilinen, Osmanlı’ya üç kez sadrazamlık
yapmış, üç kez azledilmiş, sürgüne gönderilmiş, Bursa valiliğini bir
sürgünlük görevi olarak yerine getirmek zorunda kalmış, Bursa’nın yazın ve
tiyatro tarihinde çağdaş bir dönüm noktası işlevi veren Ahmet Vefik Paşa…
Bursa, Cumhuriyet döneminde de sürgün yeri oldu.
Öykü ve roman yazarı Orhan Kemal 1939’da "Maksim Gorki ve Nâzım Hikmet
kitapları okumak", “yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik”
suçundan yargılanıp beş yıl ceza almış, Kayseri ve Adana’daki cezaevlerinden
sonra Bursa cezaevine gönderilmiş ve burada üç buçuk yıl kalmıştır.
Bursa’nın ünlü sürgünlerinden biri de Aziz Nesin’dir. Aziz Nesin, Türkiye'ye
Amerikan yardımını içeren Truman Doktrini aleyhinde yazdığı, yayımlanmamış
bir yazı yüzünden 10 ay hapis, Bursa’da geçirmesi koşuluyla 3 ay 10 gün
sürgün cezasına çarptırılmıştı (1947).
Ama en ünlü sürgünü Nâzım’dır Bursa’nın. Çünkü 1940 yılının sonlarında
Çankırı cezaevinden Bursa’ya gönderilir ve 10 yıl yatar Bursa
hapishanesinde.
“Memleket toprağındadır kökü
Bedrettin gibi taşır yükü
yatar Bursa kalesinde”
***
“Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum,
hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi”
10 yıl boyunca Uludağ’ı izler demir parmaklıklar ardından ve zaman zaman ona
döker içini:
“Yedi yıldır Uludağ’la göz göze bakışır dururuz
Ne o kımıldanır yerinden, ne de ben
Lâkin birbirimizi yakından tanırız
Gerçekten yaşayan her şey gibi
Kızmasını ve gülmesini bilir
Bazen,
Hele kışın, hele geceleri,
Hele rüzgâr kıbleden estiği zaman …”
21. yüzyıla girmek üzereyken Bursa’nın bir yazın emekçisi sürgünü de Şaban
Akbaba oldu. Bir ayrımla; o Bursa’ya gönüllü gelmiş, ama Bursa içinde iki
kez sürgün yemişti. Birinci sürgünü, Osmanlı Danışmanlarının sürgün yeri
olarak bilinen Orhaneli’nin bir köyünden diğerineydi. Deliballar’dan
Eskidanişmend’e… Nedeni, şiir yazması, Orhaneli Göynükbelen Çilek
Festivali’nde okuması ve diğerleriydi. İkinci sürgünü, Orhaneli’nin kuş
uçmaz kervan geçmez köylerinde sekiz yıl süren sürgünlük döneminden sonra
yine gönüllü olarak tayin isteyip beş yıl görev yaptığı Gemlik Narlı
köyünden, önce Mustafakemalpaşa’nın Karaköyü’ne, sonra Gemlik’in Şahinyurdu
ve Muratoba köylerineydi. Bu sürgünlük zincirinin; Gemlik’te öğretmen
sendikacılığını (Eğit-Sen) başlatması, Narlı’daki mevsimlik (alevi) orman
işçilerine sahip çıkması, bu işçilerle yaptığı röportajının (Yunus Nadi
Yayımlanmamış Röportaj dalında başarı ödülü alarak) Bursa Olay Gazetesi’nin
Yeni Gün ekinde yayımlanması gibi görünen birkaç nedeni vardı.
Görünmeyenlerin yanında görünen bir neden de şuydu: Ödül duyurusunu iyi
niyetle haberleştiren Olay Gazetesi, “Şaban Akbaba, Gemlik’in Marmara Denizi
kıyılarındaki alevi köylerini ve oralardaki yaşantıyı yazdı,” diye ikinci
başlık atınca, Gemlik’in kıyı köyleri “Şaban Akbaba bize “alevi” demiş, “Biz
alevi değiliz!” diyerek ayağa kalkınca olaya tuz biber ekilmişti.
İbret-i âlem I: Mezarlıklar vazgeçilmezlerle doludur. Yaşadığı dönemde
kendini vazgeçilmez sanarak çeşitli türden iktidarlarına, saltanatlarına bir
biçimde zarar verebileceklerini düşündükleri muhaliflerini,
beğenmediklerini, çevresinden uzaklaştırarak kurtuluşa ereceğini sanan
egemenlerin, yöneticilerin esemesi okunmuyor şimdi. Ama onların o an
yanlarından, yakınlarından uzaklaştırdıkları, bu yüzden acılar çeken
sürgünlerin destanlaşmaları sürüyor.
İbret-i âlem II: Dipnota dairdir… Son Bursa sürgünü benim. Beni, yani bir
köy öğretmenini köyden köye sürgün ettirebilmek için gecelerini gündüzlerine
katanlardan bazıları bu ülkenin yönetiminde bile görev aldılar. Birileri ne
yazık ki aramızda değiller, aramızda olanların bir zamanlar şunu, bunu, onu,
beni bir kalemde sürgün ettirmeye yetecek kudretteki isimleri yavaş yavaş
silinip giderken benim toplumsal bellekteki yerim genişliyor.
Kaynak:
www.gastebursa.com- 2.7.2010
|