2022'de Müzelerimizin Ziyaretçi Sayıları
İznik'in 2019'da seçilen belediye başkanı Kağan Mehmet Usta:
"1. ve 7. Konsül'ün toplandığı Ayasofya'nın cami yapılmasını Ortodokslar
protesto ediyorlar. Artık buraya gelmiyorlar. Her yıl 40-50 bin yabancı
turist gelirken, geçen yıl sayı 2 bin bile olmadı. Oysa biz 300 binlerden,
500 binlerden konuşmamız lazımdı!.. " (Yüksel Baysal ile
söyleşisinden /www.yenidonem.com.tr /4.5.2019)
"Bazı illerin turizmin adını bile bilmediği yıllarda turistikkentte
Bursa.Bayramlarda, yılbaşı tatillerinde ödümüz kopardı, dostlar Bursa
otellerinden yer isteyecekler, nasıl bulacağız diye" (Yavuz Bubik, Bir
Avuç Bursa, s. 55)
|
|
|
Yüksel Baysal
Türkiye’nin altın yumurtlayan
tavuğu turizmdir. Ülkemize gelen turist sayısı her yıl artarak devam ediyor.
En son açıklanan rakamlara göre yurdumuza gelen turist sayısı 36 milyon
civarında… Gelir de 25 milyar dolara yaklaştı. Çok kısa zamanda Türkiye 50
milyon turist, 50 milyar dolar turizm hedefini yakalayacak gibi görünüyor.
Gerçi turist başına yapılan harcama miktarı çok düşük; 600 dolar bile değil…
Turizm uzmanları bu rakamın mutlaka bin doların üzerine çıkartılması
gerektiğini söylüyorlar. Yine de turizm alanında ülkedeki gelişmeler genel
anlamıyla olumlu, ya Bursa? Kentimiz bütün değerlerine karşın ne yazık ki,
turizm fakiri bir kent…
Geçtiğimiz ay Bursa turizmini
masaya yatıran önemli bir zirve gerçekleştirildi. Katılması beklenen
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay
zirvede yoktular. Bu kentin geleceğini ilgilendiren o toplantıda
bulunmadılar. Yani yine biz çaldık, biz oynadık! Neyse… Zirvede en gerçekçi
konuşmalardan birini BTSO Meclis Başkanı İlhan Parseker yaptı. Parseker ,
Eyfel Kulesi’ni yılda 6 milyon turist ziyaret ederken, Bursa’nın geçtiğimiz
yıl 1 milyon turist ağırladığını söyledi. Sanırım Parseker, yatak sayılarını
baz alarak konuşmuş olmalı… Çünkü TÜİK’in 2011 yılı rakamlarına göre
Bursa’ya gelen turist sayısı 296 bin 536 kişi… 2012 yılında bu rakamın daha
o düzeye çıkması olanaklı görünmüyor. UNESCO adayı bir kent için felaket bir
rakam!
Kayak turizminin başkenti Uludağ… Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
döneminin canlı izlerini taşıyan bir tür açık hava müzesi olan İznik…
Doyumsuz güzellikte Gölyazı… Kaplıcasıyla ünlü Mustafakemalpaşa
Tümbüldek… Kurtuluş Savaşı’nın ilk zafer anlaşmasının yapıldığı Mudanya
ve onunla ismi özdeşleyen Mütareke evi… Dünyanın en güzel şelalelerinden
biri olan Mustafakemalpaşa ilçe sınırları içinde bulunan Suuçtu… Rum
kültürünün izlerini taşıyan, deniz sevdalılarının mekanı Trilye… Dağ ve
kamp turizminin merkezi Keles Kocayayla… Kaplıcalarıyla ünlü, çevre
güzelliğiyle harika bir yer olan İnegöl Oylat… Osmanlı’nın kurucu
liderleri Osmangazi ve Orhangazi Türbeleri… Celal Bayar’ın anıt mezarının
bulunduğu, Gemlik Körfezi’ni tepeden gören Umurbey… Muradiye semtinde
bulunan Muradiye Külliyesi… Dünyada örneği olmayan Yeşil Cami…
Osmanlı’nın ruhani lideri Emir Sultan… İslam dünyanın en önemli
yapılarından biri olan Ulu Camii… Çekirge’den ovayı selamlayan Murad
Hüdavendigar Türbesi… Ahşap evlerin güzelliğini yansıtan Kale Sokak…
600 yıllık Osmanlı köyü Cumalıkızık… Osmanlı’nın ilk ticaret merkezleri
Koza Han, Pirinç Han, Geyve Han, Tuz Han, Fidan Han, Emir Han… Bütün
bunların toplamı bir milyon insanı bile çekmiyorsa, buraya, bu kente
getirmiyorsa, bir sorun var, hatta bin sorun var demektir! Önce onu
arayıp bulmamız lazım.
“Bursa yeryüzünde bir
turizm cennetidir” Şimdi sizi biraz gerilere
götüreceğim. 1960’lı yıllara… Elimde 1965 yılında İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi Talebe Derneği’nin yayınladığı “Bursa 1965” adlı bir
yıllık var. “Ekonomik ve Turistik Özel Sayı” alt başlığı altında
yayınlanan dergi-yıllıkta, Bursa’nın tarihsel gelişimi, coğrafi konumu,
tarımı, hatta basını ayrıntılı bir şekilde inceleniyor. Yayında o dönemki
Bursa’nın ulaşımı bile ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Yıllığın bence en
ilgi çekici bölümlerinin başında turizmle ilgili değerlendirmeler geliyor.
Aşağı yukarı bu yazıda yapılan değerlendirmeler ve analizler, günümüz için
de geçerli gibi görünüyor. Bakın neler söylenmiş Bursa ve turizm konusunda:
“Bursa, turizmin umumiyetle tarihi tetkiklere inhisar ettiği devirlerde bile
İstanbul’dan sonra Türkiye’nin en çok seyyah celbeden şehirlerinden biriydi.
Bugünkü turizm anlayışı içinde ise turistleri Bursa’ya çeken belli başlı
dört mevzu vardır. Bunların birincisi Uludağ’dan gelen kaplıca suları olup,
sağlık ve eğlence bakımından pek çok ziyaretçi çeker. İkinci olarak, Osmanlı
İmparatorluğu zamanındaki ehemmiyetinden dolayı Bursa, Türkiye’nin en
dikkate değer tarihi merkezlerinden biridir. Üçüncü nokta, Bursa’yı
çevreleyen dağlar ve vadilerin, zengin bitki çeşitleri ve koruluk bölgeleri
ile çok güzel manzaralı olmasıdır. Bursa’ya turist çeken dördüncü husus
bilhassa Uludağ’ın ortaya koyduğu spor imkanlarıdır.”
Kaynak: Bursa'da Zaman, sayı 5: 76-77
TURİZME TURİST KALMAK
Dr. Ceyhun İRGİL
Kentler canlıdır ve her canlı gibi
doğar , gelişir, yaşlanır… Kaynakları ve doğası tüketilirse ölürler. Kenti
doğuran ve geliştiren insanlar öldürür. Yaşadığı kente ve çevreye bilinçsiz
bir mirasçı gibi acımasız ve savurgan davranan toplumlar, kendi kentlerinin
ölümü ile kendi yaşamlarının da felaketlerini yaşarlar. Kentini, ovasını,
doğasını, kurbağasını yağmalayan, tüketen toplumlar nasıl yaşayacaklar?
Kentlerin misyonu ve vizyonu olmalıdır. Her kentin kendine ait öyküleri
olmalıdır. Kentin yaşayanları kentin öykülerini yaratır ve anıları ile
zenginleştirir.
Kendi öyküleri olmayan kentler, beton yığınları içinde barınan
insanlardan oluşur. Sabah betondan çıkar, akşam betona gelir, yatar kalkar
ve toprağı sadece ölünce görürüsünüz. Kendi toprağını yağmayan kentliler,
farkında olmadan sularını, ağaçlarını, kuş yuvalarını ve aslında yaşamlarını
yağmalıyorlar. Kentinin tarihine sahip çıkmayan kentliler aslında anılarını,
belleklerini siliyorlar. Bellekleri ve geçmişi yaşamayan kentlerde yaşayan
kentlilerin zombilerden ne farkı var? İnsan olarak anılarınız olmadan
değeriniz olamaz… Anılarınız belgelenmeden, kayda geçirilmeden yaşarsanız
gerçek ölümlüsünüzdür. Anılarını ve belleklerini korumayan kentlerin,
başkalarını cezbeden ne özellikleri olabilir? Kendi kentinizde, “sen ben
bizim oğlan” yaşamı ile kendinizi ve kentinizi ancak “idame” ettirirsiniz.
Sessiz, soluksuz, renksiz bir yaşam… Kentin zenginleşmesi, canlanması,
gelişmesi ve yaşaması(!) için dışarıdan konuklara, ziyaretçilere ihtiyaç
vardır. Han ve hamamların olabilir… Bu hanlarda kim kalacak? Hamamları kim
kullanacak? Biz bize ne kadar büyüyebilir? Büyümek için ziyaretçileri bu
kente nasıl getireceğiz?
Fotoğraf: İzzet Keribar
Önce karar vermeliyiz. Bu kentin ana fikri
nedir? Sanayi mi? Turizm mi? Tarım mı? Sanat mı? Herkesin farklı bir görüşü
olabilir. Ancak bu tercihlerin arasında en renkli, keyifli, temiz, sağlıklı
olanı turizmdir… Turizm kenti olacaksanız; önce hoşgörülü, misafirperver ve
hizmeti her çeşidi ile sonuna kadar ayrımsız, devamlı sunan bir kent
olmalısınız. Tercihiniz turizm ise; önce zihinsel olarak muhafazakâr
olmayacaksınız… Başka kentten, başka ırktan, başka dinden, başka cinsten her
tür insana, topluma karşı saygılı, anlayışlı olacaksınız. Kentine gelenleri
misafirleri yargılamayacaksın, sorgulamayacaksınız… İşin gücün tüm derdin
gelen konukların bu kentten mutlu ve iyi anılarla ayrılması olacak… Otelini,
lokantanı, hamamını, hastaneni, yollarını, sokaklarını, taksilerini turizm
için hazırlayacaksın. İşin özü hizmet sektörü olduğuna göre, kente gelecek
konukları ağırlayacak bürokratını, otel personelini, esnafını, taksi
şoförünü, lokanta personelini, halkını eğiteceksiniz… En önemlisi bu kentin
insanları, gelen her misafirin bu kent için bir kazanım olduğu bilincinde
olacak. Gelen turiste yargılamadan, sorgulamadan sevgi ve saygı ile
misafirperverlik gösteren kentli, her turistin kendisi ve kenti için bir
kazanç olduğunu bilecek. Her kentli, esnaf, bürokrat turizme inanacak.
“Hanların, hamamların olmuş neye yarar” bunlarda ağırlayacak misafirin
olmayınca?
Kaynak: Bursa'da Zaman, sayı 5: 74
|