|
|
Nevzat Çalıkuşu
Yeşil mahallesiyle ülfetim;
Vicdan
ablamın bu mahallede terzilik, nakış, kanaviçe işleri yapan ve öğreten
Kebire Hanım teyzenin kurslarına katılması ile başlar. 1960’lı yıllar…
Kebire Hanım teyzenin atölye olarak da kullandığı yer Müze’nin mezar taşları
bölümünün yanındaki Karınca deresi üzerinde kurulu tahta köprünün öbür
yanındaki büyükçe evdi.
Çırak kızların cıvıltılarıyla şenlenen evin
caddeye bakan bölümündeki dükkanda Kebire
teyzenin kocası,
eşinin
hünerli elleriyle meydana getirdiği yapma
bebekler i ve
başka hediyelik
eşyaları satardı. Şahane kostümlü çeşitli
bebekleri vitrinde izlemek çocuk muhayyilemde değişik çağrışımlar yaratırdı.
Bu bebeklerin müşterileri de yine Bursa ve Yeşil’in o günkü yerli-yabancı
ziyaretçileri olurdu. Müze’nin arkeolojik dönem parçaları daha sonra
Kültürpark’a taşınınca Yeşil bölümü ‘Türk-İslam Eserleri Müzesi’ adını aldı.
Karınca Deresi de üzeri kapatılarak Namazgâh’tan Boyacı Kulluğu köprüsüne
kadar yol olarak bağlandı. Bu arada yolun sol tarafındaki yazlık Rüya
Sineması ile sağ kısmındaki Boyacı Kulluğu köprüsüne bitişik eski
Reji(tütün) binası da tarihe karıştı.
Şerif Artış İlkokulu’nu bitirdikten sonra
yazıldığım Çelebi Mehmet Ortaokulu’na gidiş-geliş güzergâhım da Yeşil
Mahallesi’nden geçiyordu. Meydancık Fırını’nın yanından başlayan dik yolla
kırk merdivenlere ulaşır, her seferinde merdivenin kırk tane olup-olmadığını
sayarak yukarı çıkar, Yeşil Camii’nin avlusundan geçerek okulun yolunu tutar
ve aynı şekilde geri dönerdim. Bu dönemde de Yeşil Camii ve türbesinin
ziyaretçilerinin artarak sürdüğünü görebiliyordum. AET (Avrupa Ekonomik
Topluluğu) temsilcilerinin ziyaretlerini otobüslerine astıkları AET yazılı
plakalardan anlayabiliyordum. Elli yıldan fazla oldu onlar hala ülkemizde
misafir olarak ağırlanıyorlar, bize de Avrupa’ya gitmek istediğimizde vize
uyguluyorlar ne yazık ki. Sadece AET kısaltması AB’ye(Avrupa Birliği’ne)
dönüştü. Her neyse kısacası, yüzyıllardır yapılan Bursa ziyaretlerinin son
elli yıldaki seyr-ü seferine ben Yeşil Mahallesi’nde tanıklık ettim.
1960-1970 yılları arasında Yeşil
Mahallesi’nde ilk turistik dükkânlaşmalar da başlar. Yeşil İmaretinin olduğu
mekanda Savaş Özdoğan, Yeşil Türbe’nin yanıbaşında
Meliha-Vahdet Ertekin çiftine ait dükkânda
Cihan Borçbakan, müzeye karşı bir dükkânda Somer Özdoğan ve Yeşil Camii
bahçesinde bir camekan içinde yaptığı el yapımı ağaç eşyaları satan İbrahim
abi ilk fark ettiğim hediyelik eşyacılardır. Bu İbrahim abi dediğim zat
Yeşil Camii’nin bahçe temizliğini her gün meccanen yapar, daha sonra kendi
el işlerini üretip-satardı. Ben seksenlerde Yeşil’de turistik eşya ve kitap
işine başladığımda İbrahim abinin camii avlusundaki son zamanlarına denk
geldim ve camekânındaki son eşyaları dükkanımda değerlendirmek için satın
aldım. Yeşil’de dükkânlar çoğaldığı için O da kendini emekli edip yıllardır
kapalı duran Yıldırım Bayazıt Han’ın türbesini gönüllü olarak açıp-kapamağa
ve temiz tutmağa hasretti. İşte bu İbrahim abi gibi insanlar sayesinde
tarihi mekânlarımız bugünlere mezbelelik olmadan gelebilmiştir. Muhtemelen
şimdi rahmetli olan İbrahim ağabeyin şahsında bütün toplum gönüllülerini
saygı ve sevgiyle analım.
Delikanlılık yılarımızda Yeşil Kahveleri en
çok vakit geçirdiğimiz mekânlar arasındaydı. İki adet kahveden doyumsuz
Bursa ovası manzaraları izlenirdi. Kahvelerin birini Yeşil Mahallesi’nin
yarım asır muhtarlığını yapan İsmail Akpınar, diğerini –daha sonraları esnaf
kefalet kooperatifi ve kahveciler odası başkanlığı da yapan- Ali Osman
Kantar işletirdi. İkisi de şimdi rahmetli oldular. Muhtar İsmail Akpınar’ın
işlettiği bölüm bir ara eski Mahfel’in işletmecisi Pehlivan lakaplı Rıdvan
Bey’ce çalıştırılır, daha sonra şimdiki sahiplerince yeniden yapılandırılır.
İsmail Akpınar son zamanlarında metruk haldeki Yeşil İmareti’nin bir
bölümünde hem muhtarlığını yapar hem de çay ocağı işletirdi. ‘Garson Basri’
namıyla tanınan zat Kantar’ın kahvesinde çalışırdı. Bir orkestra şefi gibi
kahvehaneyi çekip çeviren Basri abi, nezaketi ve terbiyesiyle bana biraz
eski tekkelerde kahve nakipliği yapmış gibi gelirdi. 28 Temmuz 1972 tarihli
bir günlük-şiirimde “Yeşil Kahveleri”ni şöyle anlatıyorum: “Yeşil
kahvelerinde bir bütün gün. Hatta gece yarısına dek. Sonuç
kendi halinde
bir
şiir: YEŞİL
KAHVELERİ…Canım Yeşil Kahveleri
/ Ve Garson Basri’nin
/ Şiir şiir, mısra mısra / Dökülen
‘çaaay ‘ sesi …O ne heybetli
bağırıştır
yarabbim / Duyanın dili bir karış dışarıda
/ O ne leziz bir çaydır ki / Bursa’nın tadını sunmakta…O muhabbet, o
arkadaşlık / Doyumu imkansız bir manzara / İnsan hayat kelimesinin /
Manasına
varmakta…Canım Yeşil Kahveleri /
Garsonuyla, çayıyla /Cana yakın arkadaşlığıyla / İnsana mutluluk saçmakta.”
Garson Basri
‘çaaay’
diye bağırmağa başladığı andan itibaren
eller havaya kalkar, O bu arada çay içmek isteyen elleri göz ucuyla sayar ve
en sonunda da yekünü söylerdi.
Melodik
bir çay seslenmesiyle ulaşılan sonuç kahvehanedekiler tarafından alkışla
karşılanırdı. Sözgelimi ”Çaaaaaaaaaaaay
kırkbeşş” ve gelsin alkışlar. İşte böylece
şenlikli ve canlı bir atmosfer yaratan adamdı Garson Basri. Taklitçileri –
söz gelimi İsmail Akpınar’ın kahvesinde çalışan Şuayip dahil- hiçbir zaman
O’nun seviyesine ulaşamadı. Ondan sonra o çay söyleme seremonisi bitti,
sadece hatıralarımızda kaldı.
Bu arada Yeşil Mahallesi’nin iki
Basri’sinden daha sözetmem gerekiyor. Onlardan biri Bahçe Çıkmazı’nda oturan
şair Basri Gocul ‘dur ki benim yetişmeme çok katkısı olmuştur. Diğer Basri
de mahallede berberlik yapan ve daha çok şair Selâmi Üney ‘le ahbap olan
bestekâr Basri Gümra’dır. Ben ilk edebi dostluklarımı da –Mahfel’in
yanısıra- Yeşil kahvelerinde kurdum, edebiyatçı arkadaşlarımı da burada
edindim. Edebiyatçı arkadaşlarımla Yeşil Kahveleri’nde geçirdiğim zamanlar
tuttuğum günlüklere yansıdı. Bu cümleden olarak 17 Mayıs 1975 tarihli “Yeni
Nilüfer” başlıklı günlüğümle devam ediyorum:
“Güzelim
bahar ve güzelim Yeşil. Bursa’lı olup da Yeşil’i sevmemek olur mu? Bahçe
kahvelerinden ovayı seyredip de duygulanmayan şair düşünülebilir mi? Şair
Selâmi Üney ve bugün tanıştığım şair Mehmet
Kuru ile Yeşil kahvelerinin o minarelerle mistisizme ovayla romantizme
ulaşan duygu potasında kaynaştık. İkinci Yeni’den 1960 kuşağından, Nobel’den
son dönem Türk edebiyatından geçtik. Konuşmalarımızın doğrultusunda ilgi
çekici bileşimler, çakışmalar oluştu. Ve kararlaştırdık akşam alacası ovayı
kaplarken ‘Yeni Nilüfer’i çıkarmayı. Nereden nereye. Bir masadasın ve
masanın çevresindekilerle yürek yüreğesin.
Bundan güzel bir şey olur mu? Duygularım
karanlığın basmasıyla daha da coşuyor. Âdeta içim içime sığmıyor. Ah bir
uçabilsem. Neredesin kutsal dua? ‘Şazem’!!!”
31 Mayıs Cumartesi-1975 tarihinde “Anılarda Görmek”
başlığıyla yazdığım günlükte de “Yeşil Kahveleri”nin yolunu tutmuşum.
Buyurun o günlükten ilgili kısmı okuyalım:
“Mahfel’de Üney’le buluşuyorum.
Çıkaracağımız derginin ötesini berisini konuşmamız gerekiyor. İlk sayı için
hazırladığı malzemeyi veriyor bana. Güneşin sersemleten yakıcılığı sıkıntı
getiriyor içimize. Kaçıyoruz Yeşil kahvelerinin serinliğine. Püfür püfür
esen tatlı rüzgâra kaptırıyoruz kendimizi. Ulvi Uraz, Sennur Sezer, Ataol
Behramoğlu ve Yaşar Faruk İnal’la ilgili anılarını anlatıyor Üney. Anıların
içinde tiyatro ve edebiyat dünyamızdan birçok ad yer alıyor. Epeyce
konuştuktan sonra kalkıyoruz. Tamirine girişilen Yeşil Medresenin yanından
geçerken ıhlamur ağaçlarından yayılan bayıltıcı kokular genzimizi yakıyor.
Dizeler mırıldanıp gülüşüyoruz. Evden çıkarken elime tutuşturulan fileye bir
şeyler dolduruyorum. Mütevazı bir pazar faslından sonra evdeyim.”
Seksenli yılların başında çekirdek ailemle
Yeşil Mahallesi Akyokuş Sokak’ta bir eve yerleştik. Daha önce Selimzade
Mahallesi’nde kurduğum Sanat Kitabevi’ni de Emir Caddesi’ndeki Nilgün
Apartmanı’nın altındaki dükkânlardan birine taşıdım.
Böylece daha önce güzergâh semtim olan
Yeşil’i yerleşik semtim olarak yaşamağa başladım. Şimdi onarılıp yeniden
imaret olan yapı o zaman Savaş Özdoğan tarafından işyeri olarak
kullanılıyordu. Savaş abi daha sonra Yeşil Kahvehanelerinin yanındaki
gazeteci Murad Emrî‘nin antika evinde sürdürdü ‘Sultan Turistik’i. Lakin
yapı son zamanda yangın geçirdi. Çinileri talana uğrayan Yeşil Türbe ve
Yeşil Camii köklü bir onarım bekliyordu. Şimdi onarılan iki eser de
ziyaretçilerle dolup taşıyor(Şu günlerde drenaj çalışmaları sebebiyle Yeşil
Camii ziyaret edilemiyor).Yeşil Hamamı o zaman işlevini sürdürüyordu, şimdi
turistik işyeri. Allahtan ressam Metin Karanisoğlu kültüre-sanata yönelik
bir anlayışla dükkâncılık yapıyor. Ekrem Barışık’ın belediye başkanı olduğu
dönemde Yeşil Türbe’nin arkasından
tünel
açılarak bir yol, tünel çıkışına da bir meydan yapılır. Meydanın çevresinde
de belediye tarafından turistik dükkânlar inşa edilir. Meydan turist
araçlarınca indi-bindi alanı olarak kullanıldığından burada canlı bir çarşı
meydana gelir. Daha önce saydığım hediyelikçilere yenileri eklenir. Yeşil
Türbe’nin yanındaki yapıları satın alan Kertik ailesi kompleks bir turistik
işletme meydana getiririrler. Belediyenin yaptığı dükkânların kiracıları da
gümüşçü Sabri Karasungur, kıravatçı Ayhan, ‘Tempo’ adlı dükkânını buraya
taşıyan Cihan Borçbakan, PTT şubesi,
‘Sanat Kitabevi’ni buraya taşıyan Nevzat
Çalıkuşu, tekstil ürünleri satan Can-Necip-Şenol-Hasan kardeşler, ‘Topkapı’
adlı dükkânını Kapalıçarşı’dan buraya taşıyan kakma ve bıçak sanatkârı
Abdülkadir Sür, Meral (daha sonra Leman ve Emel )hanımlar olur. Daha önceden
hediyelik eşya işine başlayan Muzaffer Ekinci ve evlatları Zafer, Hamdi ve
Mustafa daha sonra antikacılığa ve şark kahveciliğine yönelir.
Bakırcı
Muzaffer Usta işini oğlu Ekrem ‘le sürdürür. Geçenlerde kaybettiğimiz
İnegöl’lü Rafet Bircan; oğulları Sedat ve Selçuk’la birlikte 1980 sonrasında
antika eşya ve onarımı işleriyle Yeşil’in yaşamına karışırlar.”Dayı” lakaplı
eski eşya işiyle uğraşan Hüseyin Yılmaz da ömrünü burada tamamlar. Yeşil
Mahallesi‘nde unutulmayan esnaflar arasında bu mahallede antikacılığa
başlayan “Minyatür” adlı dükkanın işletmecisi Mehdi Kamruz ile ‘Bursa İpek’
adlı müesseseyi meydana getiren Erdinç-Erdal Şentürk kardeşleri de anmak
gerekir. Halen Kamruz Aynalı Çarşı’da, Şentürk’ler Kozahan’da çalışmalarını
sürdürüyorlar. Halıcılar Kara Murat, Seyit, halı onarımcıları Bülent, Erkan,
Derviş batikçi Atilla Sarıefe,
Carlos
Turgay, eski eşyacı Hippi Ahmet, fotoğrafçı Riza, hediyelikçi Metin,
kırtasiyeci Ali ile Uğur, terzi Sezai, bakkal Şemsi, kahveci Erol, berber
Rıdvan, manav Namık, fırıncı Şani kompozisyonu tamamlayan diğer kişilerdir.
Yeşil Taksi durağı esnafını, hamamcı Halil’i, pastacı Mehmet Yalın’ı,
tuhafiyeci Ahmet ‘i, kamyoncu Boşnak Hasan İnal’ı, Çelikpalas’tan emekli
olup Borçbakan’ın yanında çalışmağa başlayan Menteşe köylü Halim Ülker’i ve
rehber- öğretmen Necdet Hakgüden’i de unutmayalım. Ne yazık ki Erdem Saker
döneminde turist otoparkının Türk-İslam Eserleri Müzesi’nin arkasına
alınmasıyla Yeşil ve civarında oluşan turistik sirkülasyon değişime uğradı
ve sona erdi.
Yeşil Mahallesi’ni, buradaki
tarihi eserleri ve kahvehaneleri ziyaret eden sanatçı ve yazarların haddi
hesabı yoktur. Biz şimdi burada Yeşil Mahallesi’ni mesken tutanları, bu
mahallede oturanları bilebildiğimiz kadarıyla hatırlayalım. Rahmetli
edebiyatçılar Murad Emrî,
Namdar Rahmi Karatay (bkz.
Notlar), Basri Gocul, Selami
Üney, İbrahim Ünal Taşkın, Melih Elal, belediyeci-yazar Mustafa Kuşdil,
ressam Muzaffer Genç, Meliha Ertekin, müzisyen Yıldırım Gürses, oyuncu
Hüseyin Kutman, tv programcısı Şemsettin Şen;
yaşayan
sanatçı ve yazarlardan değişik dönemlerde Yeşil
ve civarında oturmuş olanlar
Haluk
Şahin, Abdullah Şahin, Basri Gümra, Doğan Şenmızrap, Erdal Özdür, Bülent
Erdik, Haluk Çetin, Fatih Sarmanlı, Gülderen-Atilla Sağlam, Rafet Öztan,
Zuhal Kişin Köseoğlu, Bilal Kot, Mustafa Efe, Denizhan Özer, Nihat Küçük,
Güney Özkılınç, akademisyen Ersin Kuşdil
ve
bu satırların yazarı ilk aklıma gelenlerdir. ‘Seyyar Tayyar ‘ tiplemesiyle
ün kazanan oyuncu Emin Gümüşkaya ile “Çaycı Hüseyin” olarak tanınan oyuncu
yeğenim Alparslan Özmol ve Karagözcü Hüseyin Bağlar da hemen Yeşil’e komşu
olan İncirli-Meydancık çocuklarıdır. Hayırsever işadamı Kamil Sarıaydın
Yeşil Sağlık sokaktan, Şerif Artış da İncirli’dendir. İkisi de okul
yaptırmış saygın isimlerdir. Ayrıca çok sayıda öğretim üyesi de geçici
sürelerde Yeşil mahallesinde yaşamını sürdürmüştür. Şair-yazar Mücahit Koca
arkadaşlarıyla Yeşil’de kurduğu “SUR” kitabeviyle adeta bir mektep
oluşturmuştur. Bu mektepten yetişenler arasında kitabevi çalışanlarından
yazar Mustafa Armağan, şair İbrahim Ünal Taşkın, karikatürist Hasan Aycın
isimleri sayılabilir. “Sur”un müdavimlerinden rahmetli şair İbrahim Ünal
kısa bir süre Emir caddesinde kendi adına bir kitabevi çalıştırmıştır.
Keza
benim Sanat kitabevim de çeşitli kültür-sanat etkinliklerinde bulunur.
Kitap-dergi yayımları gerçekleştirir. İhsan Deniz’in yönetiminde şiir
dergisi “İpek Dili” burada hayata geçirilir. Halen ben Bursa’da olamasam da
“Sanat Kitabevi “ tabelam; dostlarımı, tanıdıklarımı selamlar. Yeşil
Mahallesi ile bir şekilde bağ kuranlar oradan, o efsunlu havadan
kurtulamazlar. Dönüp dolaşıp yine orada bir soluk almağa gelirler. Yeşil
Mahallesi’nde hayat sürüp gider.
NOTLAR
Namdar Rahmi Karatay : 1896’da
Kütahya’da doğmuştur. İlköğrenimini Kütahya’da orta öğrenimini 1915’te
Konya’da tamamlamıştır. Aynı yıl Karahisarısahip (Afyon) lisesinde
tarih-coğrafya öğretmeni olarak göreve başlamıştır. Paris’te Etude
Superior’da yüksek öğrenim yapması için gönderilmiş ve 1927’de mezun
olmuştur. Konya Sultanisi’nde felsefe öğretmeni olarak çalışan Namdar Rahmi
Bey, enerjitizm felsefesinin güçlü bir temsilcisi olmuş, Fikret Naci Baştak
ile Konya Enerjistizm Felsefe Okulu’nu kurmuştur. 1925-1929 arasında Yeni
Fikir dergisinde enerjitizm felsefesinin savunusunu yapmışlardır. Felsefi
görüşü yüzünden ağır tenkitlere uğrayan Namdar Rahmi Bey, bir süre Milli
Eğitim Bakanlığı’nda görev yapmak zorunda kalmıştır. Daha sonra Konya’ya
dönmüş ve çeşitli okullarda görev almıştır. 1930’da Bursa Erkek Lisesi’ne
atanmıştır. 1932’de İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda Mustafa Kemal’in
başkanlığında toplanan Türk Dil Kurultayı’na katılmış ve bir konuşma
yapmıştır. 1942’ye kadar görev yaptığı Bursa’da, Uludağ dergisinde
yayımladığı yazılar ile Bursa’da kültür ve edebiyat çalışmalarına önemli
katkıları olmuştur. 1942’de Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü’ne, 1947’de
İstanbul Çapa Kız Enstitüsüne atanmıştır. Bir süre sonra sağlığının
bozulması üzerine görevden ayrılarak İzmir’e yerleşen Karatay, 1953’te vefat
etti. Felsefî Meslekler Vokabüleri, Namık Kemal ve İdealizmi, Yazma Derleri,
Paris Mektupları, Geçti Bor’un Pazarı adlı kitapları yayımlanmıştır.
Namdar Beyin bir yazısı burada
|