Mihaliç'ten Karacabey'e

Karacabey'de Tiyatro

Karacabey'de Ulu Bir Çınar

Karacabey Çiftlikleri

Bursa'nın İlçeleri

Bursa'da Sosyal Hayat

   
                                                                                        Şaban Yalazı

     Mihaliç’in Osmanlılar yönetimine girmesinden sonra bölgeye Türk aileleri getirilerek yerleştirilmiş ve ilçenin yönetimi Osman Bey’in silah arkadaşlarından Emir Karaca Ali’nin sülâlesine bırakılmıştır.
    1352’de Orhan Bey’in oğlu Şehzade Süleyman Paşa’nın Rumeli’ne geçmesiyle başlayan fetihler ve Karesi vilayetinde göçer Araplı Aşireti’nin Rumeli’ne sürülmesiyle başlayan Türkleştirme çalışmaları daha sonra Osmanlı Devleti’nin başşehrinin Edirne olmasını gündeme getirdi. Sınırlarını Rumelinde genişleten Osmanlı Devleti için İstanbul’un fethedilmesi kaçınılmaz olmuştur. Gerek fetih hazırlıklarında gerekse fetih sonrası Fatih Sultan Mehmet’in yanında Karacabey’i hep görüyoruz. İlçemize adını vermiş olan bu kahramanı daha iyi tanıyabilmek için özetle şunları söyleyebiliriz.
    Tarihte üç Karaca Bey ile karşılaşıyoruz. Bunlardan birincisini, Yıldırım Beyazıt`ın oğulları Emir Süleyman, Musa Çelebi, İsa Çelebi ve Çelebi Mehmet taht kavgası yaparlarken Emir Süleyman`ın yanında görüyoruz. Karaca Bey, Edirne`yi kuşatan Musa Çelebi`nin kuvvetleri ile bütün gün harbeden Emir Süleyman ile birlikte gece karanlığından istifade ile İstanbul`a doğru kaçmakta iken, diğerleri (Kara Mukbil, Oruç Bey…) ile beraber Düğüncüler Köyünde köylüler tarafından öldürülür. (1410/1411).     İkinci Karaca Bey, 1444/847 yılında Varna Savaşında, Hünyadi Yanoş(Jan Hünyad)'un saldırısı sırasında sağ kanada kumanda ederken şehit düşmüş olan Anadolu Beylerbeyi`dir.

    Üçüncüsü ise, ilçemize adını veren ve Fatih Sultan Mehmet’in şehzadelerinden Alaaddin’in annesinin kardeşi olduğu için “Dayı” lakabı ile anılan Karaca Bey, aynı devirde yaşamış ve Beylerbeyliği yapmış öteki Karaca Bey ile sıkça karıştırılmaktadır.

       

    Dayı Karaca Bey İstanbul’un fethinden sonra da, yine Rumeli Beylerbeyi olarak, birçok savaşlarda bulundu. Hicri 860 yılında, Fatih Sultan Mehmet ile beraber Belgrat muhasarasına iştirak etti. 13 Haziran 1456`da başlayan muhasarada, ordusunun başında hayatını hiçe sayarcasına savaşıyordu. Kalede yer yer gedikler açılmıştı. Fatih`in alnından ve dizinden muhasarayı idare edemeyecek derecede yara aldığı çatışmalarda, bir top mermisi Dayı Karaca Bey’i ordusundan ebediyen ayırdı. Ertesi sabah ordu Karaca Bey’in açtığı deliklerden şehre girdi. Fatih, Dayı Karaca Bey’den boşalan Rumeli Beylerbeyliğine Sadrazam Mahmut Paşa’yı getirdi. Ordu şehre girmiş iken, şehrin yardımına yetişen Jan Hünyad içeri girmiş ve Türk kuvvetlerinin dağınıklığından istifade ederek onları bozmuş, çok şehit verilerek geri çekilmeye mecbur kalınmıştır. Tarih-i Ebül-feth (s.72) yazarı Dursun Bey, mağlubiyetin nedenini “Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Bey’in teklif ettiği planın kabul edilmemesinde” buluyor. Çünkü, kuşatmanın üçüncü günü toplanan divanda, bir kısım kuvvetle Tuna`nın karşı tarafına geçerek kaleyi kurtarmak için gelecek olan Macar kuvvetlerini, hisarın karşısına gelen bölgede karşılamayı teklif eden Dayı Karaca Paşa`nın fikrine Rumeli akıncıları ile sancak beyleri muhalefet etmişlerdi. Bazı vezir ve beyler de Tuna`nın karşısına, Macaristan tarafına geçilerek Jan Hünyad (Hünyadi Yanoş)`ın yolunun kesilmesi fikrini, Belgrad`ın daha fazla dayanamıyacağına inandıkları için lüzumsuz bulmuşlardı. Aşık Paşa-Zade de bu olayı şöyle yazıyor: "Dayı Karaca Paşa Rumeli`nin Beylerbeğisiydi, Hünkara ider (eydür), devletlü Sultanım ben kuluna destur vir Tuna suyun öte geçeyim, hisarın karşısında oturayım der; Rumeli beyleri razı olmalıdır anın içün kim, Belgrad feth olıcak, bize çift sürmek düşer dediler.." (s.147)
    Şehit Dayı Karacabey, vefatından bir yıl sonra, Mihaliç’e getirilerek vasiyeti üzerine yaptırılan İmaret Camiinin son cemaat revakının sağındaki son kubbenin altına defnedildi. Kayıtlarda bir adı da Kurşunlu Cami olarak anılan İmaret Camii 860 Hicri yılında Belgrat’ta şehit düşen Rumeli Beylerbeyi, Büyük Emîr (Emir-ül Kebir), Abdullah oğlu Dayı Karacabey hatırasına, vasiyeti üzerine ailesi tarafından, Murad Han oğlu Sultan Mehmed devrinde, 861 Hicri yılında (1457’de) yapılmıştır. Bu bilgileri, camiin cümle kapısının üzerinde bulunan ve çok güzel bir sülüsle, mermere işlenmiş kitabeden öğreniyoruz. Kitabede şöyle yazıyor. “Devletlü Sultan Murad Han oğlu Muhammed zamanunda, Abdullah oğlu, Allah’ın mağfiretine sığınan şehit ve Büyük Emîr Karacabey tarafından, bu yapı ebediyete kadar ayakta kalsın temennisiyle, 861 Hicri yılında inşa ettirilmiştir”.
    Bağrında böylesine bir kahramanı misafir ettiği için, Meşrutiyet’in ilânından sonra, 1910 yılında Bursa kökenli Edirne Mebusu (Milletvekili) Şeref Bey’in girişimleri ile Mihaliç’in adı Karacabey’e çevrildi. Bununla ilgili olarak Sadrazam’dan İçişleri Bakanlığına gönderilen 30 Nisan 1329 tarihli talimatta şöyle denilmekte:
“Daire-i Sadaret Tahrirat Kalemi’nden Dahiliye Nezareti Celilesine,
    Hüdavendigar Vilayeti’nde MİHALİÇ kasaba ve kazası ünvanının KARACABEY namına tahvili hakkında 17 Nisan 1329 tarihli ve 274 numaralı tezkire-i Aliyeleri üzerine tanzim ve takdim olunan irade-i seniyye layihası imzayı Hümayun-u Padişahi ile tahvilat bulunarak maslak(?) sureti lafiyen esra kılınmakla infazına ve icab eden devairede (dairelerde) malumat itasına himmet.”
                                       Kaynak: http://www.belgeseltarih.com/mihalicten-karacabeye/        

------------------------------------------------------------------------------------------------ 

Karacebey de Yaşamış ya da Doğmuş Ünlüler

Dayı Karacabey: Fatih Sultan Mehmet'in en güvenilir ve cesur komutanlarındandır. İlçeye adı verilen bu değerli Osmanlı Komutam savaş taktikleriyle öne çıkmıştır. Silivri ve Kumburgaz'ı fethetmiş, Bursa ve İstanbul'da çarşı ve hanlar yaptırmıştır.  Ölümünden sonra ilçeye getirilerek, kendi yaptırdığı imaret ve caminin avlusuna defnedilmiştir.

Uluabat'lı Hasan: İstanbul'a adımını atan ilk Türk askeridir. Yiğit Yeniçeri askeri Hasan, bir elinde Osmanlı Sancağı, bir elinde palası, İstanbul'un Aya Romanos Kapısı surlarına tırmanır ve sancağı burçta dalgalandırır. Aldığı ok yaralarıyla şehit düşer.

Başhekim Hasan Efendi: Osmanlı Devleti'nde 1692-1693 yıllarında başhekimlik görevinde bulundu.

Hızır Dede (Çoban Şeyh): Asıl adı Mehmet'tir. Kendini dine adayan Çoban Şeyh, ayakları kötürüm olunca Bursa'ya göçer. Burada tasavvuf çalışmalarını sürdürür ve ünlü evliyalardan Üftade'yi, henüz 10 yaşındayken yanına mürit alır ve yetiştirir. Keramet sahibi bir Anadolu evliyası olarak anılır.

Mustafa Fehmi (Gerçeker):1873 yılında Karacabey'de doğdu. Eğitime önem veren ailesi, rüşdiyeyi bitiren Mustafa Fehmi'ye dedesi Seyit Ahmet Efendi'den ders aldırır. Dedesinin vasiyeti üzerine İstanbul'da öğrenimine devam etmeyi ister. Babası pek istekli davranmaz ve ilçe müftüsüyle görüşür. Müftü, babasına "İstanbul'a göndermeye ne gerek var, gelsin benim medresemde okutayım" yanıtını verir. Bu söze, Mustafa Fehmi, mücadeleci yapısıyla karşı koyar: "İstanbul dönüşümde ben müftüyü okuturum".

 Mehmet Tevfik Gerçeker (1898-1982): Mustafa Fehmi'nin oğludur. Danıştay 9. dönem başkanlığı, Anayasa Mahkemesi başkan vekilliği ve Diyanet İşleri Başkanlığı görevlerinde bulundu.

Hurşit Efe: Yunanlılar'ın Karacabey'deki zulmüne tepki gösteren Danişment köylüsü Efe, giderek büyüyen çetesiyle kaçan Yunanlılar'a büyük kayıplar verdirdi.

Dinarlı Yusuf Hüseyin Pehlivan: Dinar göçmeni olarak Karacabey'e yerleşti. ABD'de başarılı güreşleriyle adını duyurdu.

Dinarlı Mehmet Pehlivan: Yusuf Hüseyin'in oğludur. Paris'te birçok rakibinin sırtını mindere yapıştırarak ün kazandı.

Hayati (Ün) Pehlivan (1913-1969): İlçenin Kıranlar köyündendir. İlk kez 1937'de gittiği Kırkpınar yağlı güreşlerinde, 1938 yılında başaltını kazandı. 1939-1942 yıllarında sürekli başpehlivanlık finalinde güreşen Karacabey'in güçlü delikanlısı, karşısında her defasında Kırkpınar'ın en fazla başpehlivanlığını kazanan Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan'ı buldu.

Divan Şairi Haydar Bey: Osmanlı Dönemi. Karacabeyli divan şairidir. Ticaret Mahkemesi hâkimi olup, asıl adı Ali Haydar'dır.

Divan Şairi Meyir Çelebi: 17. yüzyıl Karacabeyli divan şairlerindendir.

Divan Şairi Mustafa Efendi: 17. yüzyılda yaşamış, Karacabeyli bir divan şairidir.

Mehmet Efendi: Gökbilimci. 18. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Karacabeyli bilim adamıdır.

Şeref Çakar: İstanbul Belediyesi'nden şube müdürü olarak emekli olan Çakar, 40 yıldır görev aldığı Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti'nin başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca, bu saygın müzik kuruluşunun koro şefi ve hocasıdır.

Hayrettin Karaca: TEMA Vakfi'nın kurucusu. Dedesi Canbolu Camii imamı, babası, sayyar manifaturacıydı. Aile İstanbul'a taşınır ve tekstil işine girer. Dünyaca ünlü triko ürünleri ve soyadları "Karaca" adını taşımaktadır.

Turhan Özek: (1973-1990) TRT Ankara radyosunda 26 yıl süreyle ses sanatçısı ve tonmaister olarak görev yaptı.

Zeki Sargın: Günümüzün sevilen ses sanatçılarından olup, ilçenin Tophisar Köyü'ndendir.

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 11/12/22