|
|
|
Doç. Dr. Sacit UĞUZ
Osmanlı Devleti’nde ipekçilik sektöründe,
Avrupa’da olduğu gibi, XIX. Yüzyılın ilk yarısında yenileşme ve fabrikalaşma
hamlesi başlamıştır. 1835-1865 yılları arasına rastlayan bu dönemde, Osmanlı
ipekçilik sektörünün yeni teknolojilere kısa sürede ayak uydurduğu
görülmektedir. Bu kapsamda, fabrikada ipek üretiminin Fransa’nın Lyon
şehrinden 1835’te başlamasından kısa süre sonra Bursa’da da ipek fabrikaları
açılmaya başlamış ve hızla çoğalmıştır. Ancak ilk fabrikanın kim tarafından
nerede kurulduğu ile ilgili kaynaklarda çelişkili bilgiler bulunmaktadır.
Fahri Dalsar’a göre; Osmanlı ipekçiliğinin merkezi konumunda olan Bursa’da,
modern teknik ve yöntemlerin kullanıldığı ilk fi latür (ipek ipliği çekimi)
fabrikası 1838’de Muradiye’de Demirkapı yakınlarında Taşçıyan Efendi ile
ortağı Avusturya-Macaristan konsolosu Falkheisen tarafından kurulmuştur.
Donald Quataert ise ilk filatür fabrikasının Fransız Glazial ailesi
tarafından kurulduğunu ancak iflas etmeleri nedeniyle fabrikayı Falkheisen’e
sattığını belirtmektedir. 1324 tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesinde
ise, ilk fabrikanın 65 yıl kadar önce, yani miladi 1843/1844 yıllarına
tekabül eden dönemde, Taşçıyan Ohannes ve Bayoğlu Oseb adlarında iki ipek ve
koza tüccarı tarafından kurulduğu belirtilmektedir. 1325 tarihli salnamede
ise Avrupa’da olduğu gibi buhar gücü ile çalışan mancınıkların kullanıldığı
bir ipek fabrikasının 1845’te Kayabaşı semtinde faaliyete geçtiği
belirtilmektedir. Bu tarihten sonra fabrika sayısında hızlı bir artış
görülmektedir. Burada Avrupa’da kullanılmaya başlanan bu yeni teknolojinin,
Osmanlı Devleti’nde 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde yaygınlaşmış olması
oldukça dikkat çekicidir.
Çalışmamızın konusunu teşkil
eden Namazgâh İpek Fabrikasının da bu dönemde, 1845’te Kayabaşı semtinde
kurulan ilk ipek fabrikasından hemen sonra kurulduğu anlaşılmaktadır. Fahri
Dalsar da bu bilgiyi teyit etmekte ve Namazgah Fabrikasının da aynı yıl
1845’te açıldığını ve Namazgâh caddesinin yukarısında Işıklar Lisesi’ne
giden yolun sağında olduğunu belirtmektedir. Ancak fabrikanın kim tarafından
kurulduğu ile ilgili herhangi bir kayıt bulunamamıştır. Fabrika ile ilgili
olarak tespit edilen bir sonraki kayıt ise 1854 tarihlidir. Buna göre
Namazgâh mahallesinde bulunan ipek fabrikası, Cezayirli oğlu Mıgırdıç’ın
uhdesinde bulunmaktadır. Ancak Mıgırdıç’ın devlete olan borcundan dolayı
hazine-i celile tarafından bu fabrikaların işletmesi, uhdesinde bulunan
diğer iki ipek fabrikası ile birlikte, biri İngiltere diğeri Avusturya
vatandaşı iki kişiye iki yıllığına 150.500 kuruş bedel ile verilmiştir.
Vesikada bu gibi fabrikaların işletmelerinin yabancılara verilmesinin
ileride doğurabileceği sakıncalara değinilmektedir.
Fabrikanın mülkiyeti aynı yıl,
1863’te, Sultan Abdülaziz’in ihsan-ı şahanesi olarak Pertevniyal Valide
Sultan evkafına devredilmiştir.14 Böylece Namazgâh İpek Fabrikası Valide
Sultan evkafına gelir sağlayan çok sayıdaki akardan biri hâline gelmiştir.
Fabrika vakfa geçtiğinde kiracısı olan Avedis oğlu Fethullah’ın her ne kadar
1865 yılına kadar senelik 35 bin kuruş bedel ile işletme hakkı olsa da
fabrikanın yeniden ihaleye çıkarılmasına karar verilmiştir.
Fabrika’nın vakfa geçmesinden
sonra, öncelikle demirbaş eşyalar ve binalar tespit edilmiştir. Buna göre
fabrika binaları; biri 68, diğeri 30 çarıklı iki adet mancınıkhane, kiracı
ve fabrikatörlerin ikametine mahsus 7 odalı bir daire, işçilere mahsus 10
adet yatak odası, 4 katlı büyük bir kozahane, kozahanenin yanında yine
işçilere mahsus tek katlı 9 adet yatak odası ve 2 adet çeşmeden
oluşmaktaydı. Ayrıca eskiden beri fabrikadan geçen ve âb-ı cevher denilen 2
akarsu ile başka bir fabrika-dan kiralanmak suretiyle fabrikaya getirtilen
başka bir su, fabrikanın su ihtiyacını karşılamaktaydı. Bu tespitler
yapıldıktan sonra mevcut kiracı olan Avedis oğlu Fethullah’a eğer bir miktar
zam yaparsa ihalenin yeniden kendisine verileceği tebliğ edilmiştir. Kira
ücreti senelik 40 bin kuruşa yükseltilmek istenmiştir. Fethullah Efendi ise
ödediği kiraya zam yapamayacağını belirtmiştir. Ayrıca fabrikayı daha önce 3
seneliğine kiraladığı için birçok masraf yaptığını, fabrikanın işletmesinin
başka birine verilmesi durumunda zararının büyük olacağını belirtmiştir.
Bunun üzerine yaptığı masrafl ar göz önünde bulundurularak daha önceki
şartlar üzerinden aynı bedel karşılığında fabrika tekrar Fethullah Efendi’ye
kiralanmıştır. Namazgâh ipek fabrikası her ne kadar bir işletmeciye
kiralanmış olsa da vakıf idaresinin, fabrikada işlenmek üzere sağlam ve
hastalıksız koza temin edilmesi ve kaliteli ipek üretilmesi hususunda
hassasiyet gösterdiği anlaşılmaktadır. Zira İpek böceklerinde görülen ve
XIX. yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıkıp oradan bütün dünyaya
yayılan Karataban (Pebrine) ve Baygınlık (Flacherie) hastalıkları, 1855’ten
sonra Osmanlı topraklarına da sirayet etmiştir. İpek kozasının kalitesini
oldukça düşüren bu hastalıklar, ilk olarak Bursa’da görüldükten sonra hemen
hemen bütün Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. Bu süreçte kaliteli ve
hastalıksız ipek böceği tohumu bulmak oldukça zorlaşmıştır. Tohumlar
hastalıksız olduklarına dair düzenlenen sertifikalarla satılmaya
başlanmıştır. Bu durum tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’da da ipekçilik
sektörünü neredeyse bitme noktasına getirmiştir.
Şüphesiz Osmanlı ipekçiliğinin merkezi olan Bursa, bu salgından en fazla
etkilenen yerdir. Bu süreçte Namazgâh İpek Fabrikası için de kaliteli ve
hastalıksız ipek kozası temini oldukça zorlaşmıştır. Yapılan araştırmalarda
âlâ tohum denilen en sağlıklı ve kaliteli tohumun Üsküp ve civarındaki
köylerde üretildiği haber alınmış ve buradan tohum temin edebilmek için
1865’te girişimlere başlanmıştır. İtalya başta olmak üzere Avrupa’ya
satıldığı tespit edilen bu tohumlardan, Üsküp Kaymakamının girişimleri ile
kıyyesi 1000 kuruştan 5 kıyye temin edilmiş, hastalıksız olduğuna dair
senetleri ile birlikte bez torbalar içinde Bursa’ya gönderilmiştir. Bir yıl
sonra da sağlam ve iyi kalite tohum bu sefer Canik Mutasarrıfı Abdülhamid
Ziyaeddin Bey tarafından o havaliden temin edilmiştir. Böylece sağlam
tohumların vakfa ait çiftliklerde çoğaltılması ile elde edilecek kaliteli
kozaların fabrikada işlenmesi ve böylelikle üretilen ipeğin kalitesinin
korunması hedeflenmiştir. Ancak ihtiyacı karşılayacak miktarda kaliteli
kozanın temini hususunda yapılan bu çalışmalar, kısa sürede netice vermekten
uzaktır. Bu nedenle salgının etkileri Bursa başta olmak üzere tüm Osmanlı
ipekçilik merkezlerinde daha fazla hissedilmeye başlanmıştır. Koza
üretimindeki düşüş, Bursa’daki tüm fabrikaları olduğu gibi Namazgâh ipek
fabrikasını da zora sokmuştur. 1866’te fabrikanın işletmecisi olan Fethullah
Efendi bu süreçte yeteri kadar koza temin edilemediği, temin edilebilenin de
fiyatının oldukça yüksek olmasından dolayı zarar ettiğini beyan etmiştir.
Kirasını ödeyebilmek için her ne kadar Valide Sultan tarafının rızası olmasa
da zahire alıp satmak gibi başka işlerle de uğraşmak zorunda kalmıştır.
Avedis oğlu Fethullah, 1867’de
kira süresi bitmeden önce, fabrikanın bakıma ve tamire ihtiyacı olduğunu ve
yapılacak olan tamiratın hasat mevsimi gelmeden bitirilmesi gerektiğini,
aksi takdirde en çok iş yapılacak olan dönemde fabrikanın âtıl vaziyette
kalacağını belirterek tamirat için müsaade istemiştir. Bunun üzerine
fabrikanın müdürü Necip Efendi konu ile ilgili ayrıntılı bir rapor
hazırlamıştır. Raporunda öncelikle fabrikanın tamire muhtaç olduğunu
yineleyen Necip Efendi ayrıca, fabrikanın işletmesine yeniden talip olan
Fethullah Efendi’nin nasipsiz ve şanssız bir adam olduğunu ve kendisinin
vakfa 200 bin kuruş borcu bulunduğunu belirtilmiştir. Ancak fabrikanın daha
fazla yıpranarak zarar görmemesi için tamirat ve tadilatının Fethullah
Efendi’ye yaptırılmak suretiyle kendisine tekrar kiralanmasının uygun
olacağını da rapora ilave etmiştir. Bunun üzerine 49.300 kuruş bütçe
ayırılarak fabrikanın tamiratının yapılması hususunda irade-i seniyye
çıkmıştır. Fethullah Efendi ise fabrikayı tekrar kiralama isteğini
yineleyerek 35 senedir ipek alım satımı ile uğraştığını, bundan başka bir
işinin olmadığını beyan ettikten sonra mahsulün önceki yıldan daha iyi
olacağının anlaşıldığını ve bu nedenle bir önceki yıl uğradıkları zararı
kapatabileceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine fabrikanın Fethullah
Efendi’ye senelik 30 bin kuruşa tekrar kiralandığı anlaşılmaktadır. Ancak
Fethullah Efendi’nin işlerinin yine yolunda gitmediği anlaşılmaktadır. Bir
yıl sonra, 1868’de Fethullah Efendi’nin elindeki bütün parayı önceden satın
aldığı böcek tohumuna verdiği için taksitleri ödeyemediğini, tohumlardan
elde edeceği kozaların satışı ile borçlarını ödeyebileceğini ifade eden bir
yazıyı vakıf idaresine göndermiştir. Ancak devam eden salgından dolayı
yeterli miktarda sağlam koza temin edilememesi nedeniyle Fethullah Efendi
işlerini bir türlü yoluna koyamamış ve borçlarını ödeyememiştir. 1869’da da
fabrikanın işletmesi kendisinden alınmıştır. Fabrikanın işletmesinden kalan
100 bin kuruş kira borcu ile birlikte başka kalemlerden de vakfa borcu olan
Fethullah Efendi ve kefili, 1870’te vilayete çağırılmış ve borçları
ödeyebilecekleri şekilde taksitlendirilmiştir.
Avedis oğlu Fethullah’ın
uhdesinden alınan fabrika, aynı yıl 1869’da Bekdikoğlu Komidas’a
kiralanmıştır. Hazırlanan kira kontratında Komidas; fabrikayı 98 mancınıklı
olarak kozahane ve bilcümle müştemilatıyla beraber 13 Haziran 1869 tarihinde
itibaren 2 seneliğine kiraladığını, yıllık 31 bin kuruştan toplamda 62 bin
kuruş kira bedelini belirlenen tarihlerde 6 taksit hâlinde ödeyeceğini,
öncelikle yıpranmış olan fabrikanın tamiratını kendi bütçesinden
karşılayarak gerçekleştireceğini, iki sene içerisinde oluşacak küçük
tamiratların masrafl arının kendileri tarafından karşılanacağını, ancak
bina, makine ve kazanlarda büyük bir masraf çıkarsa bunların masrafl arının
vakıf tarafından karşılanacağını, demirbaşlarının tespit edilip defterlere
kaydedileceğini, kira müddetinin bitiminde fabrikanın eksiksiz ve çalışır
vaziyette teslim edileceğini taahhüt edilmiştir. Bekdikoğlu Komidas,
sözleşmelerinin yenilenmesi suretiyle uzunca bir süre fabrikayı işletmeye
devam etmiştir. Mevcut vesikalardan 1884’te fabrikanın yıllığı 12 bin
kuruştan 2 seneliğine aynı kişiye tekrar kiralandığı anlaşılmaktadır. Kira
fiyatında görülen düşüşün, salgın nedeniyle ipekçilik sektörünün gerilemesi
ve bunun kiralara olan olumsuz etkisi ile ilgili olduğu söylenebilir.
Fabrikanın Komidas’ın uhdesinde bulunduğu dönemde birçok defa tamiratı ve
yenilenmesi gündeme gelmiştir. Ancak ipekçiliğin içinden geçtiği bu zor
dönemde gelirlerde görülen düşüş tadilat için yeterli miktarda bütçe
ayırmayı da zorlaştırmıştır. Yine de 1872 nisanına kadar tadilat için 100
bin kuruşa yakın masraf edilmiştir. Ancak fabrikanın kozahanesinin
yenilenmesi, işçi odalarının tamir edilmesi ve yeni bir su havuzunun
yapılması gibi büyük tadilatlalar gerçekleştirilememiştir. Yıllar geçtikçe
fabrika giderek harap bir vaziyete gelmiştir. 1880’de fabrikanın elzem olan
tadilatının yapılıp çalışır halde tutulması için 150-160 gümüş mecidiyeye
ihtiyaç olduğu Komidas tarafından ifade edilmiştir. Bu süreçte fabrikanın
işletmesini üstlenecek yeni kiracılar dahi bulmaya çalışan Komidas, çok daha
iyi durumda olan 100 mancınıklı Selim Paşa fabrikasının bile yıllık 8 bin
kuruşa kiralandığını belirterek yapılacak masrafl arın kira için ödediği
miktardan bile fazla olmasından şikâyet etmiştir. Yapılan keşifte ise
fabrikanın, kozahanenin ve diğer dairelerin tamir ve inşası için 36.145
kuruşluk bir masrafın yeterli olacağı rapor edilmiştir. Bekdikoğlu Komidas
1891’de ortağı Köleyan Hacı Minas Ağa ile fabrikayı tekrar kiralamıştır.
Aynı yıl kapsamlı bir onarımdan geçirilen fabrikanın önce kozahanesi ve
fırını ardından da diğer aksamı Papasoğlu Kosti Kalfa tarafından
gerçekleştirilmiştir. 79.200 kuruş tutarındaki masraf ise vakfın bütçesinden
karşılanmıştır. Tamiratın ardından 3 yıllığına 46 bin küsur kuruşa kiraya
verilen fabrika, kiracı ile yapılmış olan kontrat gereği yıllığı 24 lira
mukabilinde Finiks Şirketi’ne yangına karşı sigorta ettirilmiştir.
Fabrikanın çeşitli unsurlarının tamiri 1897 ve 1901 yıllarında da gündeme
gelmiştir. Bu süreçte fabrika ayrıca ödenmeyen vergi borçları yüzünden
yazışmalara konu olmuştur. Belgelerden anlaşıldığına göre, 1890-1897 yıllar
arasında birikmiş 10.488 kuruş, 1893-1905 yılları arasında da birikmiş 7.160
kuruş vergi borcunun ne suretle tahsil edileceği ile ilgili çalışmalar
yapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar bir şekilde varlığını ve faaliyetlerini
sürdürdüğü anlaşılan Namazgâh İpek Fabrikası, Cumhuriyet yıllarını ise
görememiştir. 1922 yılının Ocak ayında Bursa’da etkili olan ve 3 gün süren
lodos fırtınasında büyük zarar gören fabrikanın büyük bir kısmında cam ve
çerçeveler dökülmüş, çatılarındaki kiremitler tamamen düşmüş, böcekhanesi
ise büyük oranda yıkılmıştır. Yapılan incelemede fabrikadan artık istenilen
şekilde istifade olunamayacağı, bu nedenle vakfa gelir getirecek başka bir
mülk alınabilmesi için satılmasının uygun olabileceği sonucuna varılmıştır.
Ancak fabrikaya talipli çıkmaması nedeniyle satılamamıştır. Aynı yıl içinde
kullanılamayacak durumda olan içindeki malzemeler ise hurda olarak 500 lira
bedel karşılığında satılarak elden çıkarılmıştır. Bu tarihten sonra
fabrikanın binaları uzun yıllar âtıl vaziyette kalmıştır. Fahri Dalsar, 1860
yılında çıkan eserinde, fabrikayı Bu fabrika bugün Işıklar Lisesi’ne giden
yolun aşağısında harap bir halde bulunmaktadır şeklinde tanımlamaktadır.
Günümüzde ise kalıntıları tamamen ortadan kalkmış, fabrikaya dair herhangi
bir emare kalmamıştır. Yazarın "Bursa’da
Bir Pertevniyal Valide Sultan Vakfı: Namazgâh İpek Fabrikası" başlıklı
makalesinin bir bölümüdür. Makalenin tümü
burada
|