Soğanlı Botanik Parkı'nın adı "Erdem Saker Botanik Parkı " olarak 
	değiştirildi (Ekim 2024)
	
      
     | 
    
      | 
    
     
	Beş yıl boyunca Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni yönettiniz, bu 
	deneyiminize istinaden hemen soralım, kent idaresinde “para” en önemli unsur 
	mudur?  Para sorun değil, esas olan akıldır. Bakın, bir kuruş para 
	sarf etmeden ve işletmeye açıldığı andan itibaren de para kazanarak otobüs 
	terminalini yaptık. Türkiye’nin en iyi otobüs terminalidir.  Sizin 
	döneminizde bazı eleştiriler olmuştu; proje kapsamını biraz daralttığınız 
	yönünde?   Hayır, bakın anlatayım size: Proje kapsamı biraz değil, 
	resmen onda bire indirildi!..  Neden bu kadar küçülttünüz?  
	Şimdi, Çiller göstermelik bir temel attı.  
	
	
    
	                           
	  
	Neyin temelini attı?
	 154 bin metrekare kapalı alanı olan bir terminalin temelini attı. 
	Bizim terminalin alanı ne kadar biliyor musunuz? 12 bin metrekare! Peki siz 
	bugüne kadar terminalde herhangi bir sıkışıklık gördünüz mü? O projede 600 
	tane tuvalet vardı. Ben her hafta İstanbul’a gidip geliyorum, tuvaletlerde 
	bir kere kuyruk görmedim. Şu anda orada 30-40 tane tuvalet var, 600 tuvalet 
	yok. Eğer 600 tuvalet gerekli olsaydı orada şimdi kuyruk olurdu. Bir 
	maceradan kurtardım Bursa’yı. Benzeri gereksiz büyük projeler Ankara ve 
	İstanbul’da uygulandı ve 10-15 yıl sürdü. Biz ne yaptık, akıl!.. Benim param 
	yok, aklım var. Uluslararası fizibilite yapan bir Türk firmasına bu olayın 
	fizibilitesini yaptırdık.  Fizibilite etüdünden ne çıktı?  
	Bizim inandığımız, liberal ekonomi esasları dahilinde sermayeyi en iyi 
	şekilde kullanmak. Fizibiliteyi yaptık. Fizibiliteyi yaparken yatırımcıyı da 
	riske sokmayacak şekilde bilgiler elde ettik. Adamlar Türkiye’nin bütün 
	taşıma sektörü ile konuştular, anketler yaptılar. Taşıma sektörünün 
	geleceğine ait tahminlerde bulundular.  Otobüs terminalini hiç 
	para harcamadan mı yaptınız?  Etüdü yapanlar sonuçta dediler ki, 8 bin 
	metrekare kapalı alan yeterlidir. “Ya etmeyin” dedim! Önceki yönetimin 
	planladığı 154 bin metrekare(!) nerede, sizin 8 bin metrekare nerede? O 
	halde yüzde 50 de ben arttırıyorum dedim; 8 bini çıkardım 12 bin 
	metrekareye. Bir de şunu dedik, 12 bin metrekare alanın yanına boş alan 
	bırak, kavak dik, geri kalanını planla. 10 yıl sonra genişlerse kavakları 
	keser para da kazanırsın. Diktiler ama bakmadılar. Futbol sahası yapmışlar. 
	Ardından yatırımın miktarını belirledik. Bir yatırımcı bu yatırımı 
	yaptığında nasıl geri alır, ne kadar sürede alır? Yaptıkları senaryolarda 
	ilk 5 yılda yatırımı geri alıyor, ikinci 5 yılda da kar elde ediyor. 10 
	yıllık bir periyotta bu fizibıl yani. 10 yıllık kiralama süresi buradan 
	çıkıyor. İnşaatçılar 24 ayda bu yapılır dediler. Şartnameye koyduk. Eğer 24 
	ay sonunda işletmeye açarsan, ayrıca günlük otobüs giriş çıkış gelirlerinin 
	yüzde 30’u sürekli benim, şartname böyle. Eğer bitiremezsen, geçen her gün 
	için 3 bin dolar ceza alırım. Erken bitirirsen 24 ay sonuna kadar yüzde 
	30’umu almıyorum. Ne para harcadım ben? Kontrolü ben yapacağım dedim, 
	bırakmadım başkasına. Bir tek projeyi ben yaptım, proje de yarışmadır, bir 
	profesörün eseridir. 18 ayda bitirdik.  Tıkır tıkır işlemeye 
	başladı...  18 ayda bitirdik. 6 ay yüzde 30’umuzu almadık. Boykop aldı 
	tamamını. 6 ay sonrasından beri her gün, o günün hasılatı ertesi sabah tık 
	nakit olarak alınır, belediye kasasına girer. Hala da öyledir.  Yerel Gündem 21’i de ilk siz uyguladınız?  
	Yerel Gündem 21 metodunu 
	Türkiye’ye ilk defa Bursa Büyükşehir belediye başkanı olarak ben getirdim. 
	Dünyanın karşı karşıya olduğu çevre sorunlarının, merkezi hükümetlerin 
	yapacağı işlerle çözüme ulaşmasının mümkün olmadığı görülmüştü. Ancak öyle 
	metotlar geliştirilmeliydi ki, bu işe mutlaka halk da dahil edilmeliydi. 
	İşte Yerel Gündem 21 metodu buydu. Halkla beraber, yerel yönetimlerin el ele 
	verip çevreyle ilgili çeşitli sorunların çözümünü aramasıydı. Ama aslında 
	biz olaya biraz daha “çevrenin” dışına çıkarak, bunu bir “kent yönetimleri 
	modeli” olarak gördük.  Ne yaptınız?  Herhalde 1995 yılıydı, 
	Ramazan ayıydı, hiç unutmuyorum bir cumartesi günü valimizden 
	milletvekillerimize kadar Tayyare Kültür Merkezi’ni 800 vatandaşımız 
	doldurdu. Her birine dedik ki, beş dakika sana bir konuşma, nasıl bir 
	Bursa’da yaşamak istiyorsun ve nasıl bir Bursa’yı gelecek nesillere teslim 
	etmek istiyorsun? Herkes çıktı, o kürsüde bütün dileklerini söyledi. Bu 
	arada bir de form dağıttık. Dedik ki, hangi konuda yerel yönetimlerle 
	beraber gönüllü olarak çalışmak istersiniz? Tam 300’ün üzerinde insan “ben 
	varım” dedi. Ben görevi bıraktığımda, Bursa’nın aşağı yukarı beşte biri 
	oranında 200 bini aşan insan, evinden çıkan çöplerin geri dönüşebilecek 
	bölümünü ayrı ayrı torbalara topluyordu mesela. Ama bu nasıl oldu, 
	gönüllülerle oldu? Bizim arkadaşlarımız ev ev dolaşarak, okullara giderek, 
	eğiterek yaptılar. Biz ne yaptık? Biz de gittik Demirtaş’ta bir ayırma 
	tesisi yaptık. Bugün gelişmiş ülkelerde herkes, her çöpü sınıflara ayırıyor. 
	Ama biz onu o kadar isteyemeyiz halkımızdan başlangıçta, tek torbaya 
	ayırsın. Kağıdı da, kartonu da, şişeyi de, tenekeyi de her şeyi tek torbaya 
	ayırsın.  Hamitler katı atık sahası da çok ciddi bir çalışmanın 
	ürünü. Eşine rastlanmayan, çok emek harcanmış bir tesis. Bu katı atık 
	olayı bir entegre yönetim gerektirir kentlerde. Bugün AB’ye girecek olsak, 
	bizim en çok zorlanacağımız konuların başında belki de katı atık yönetimi 
	gelir. İnsan hakları vs. onları hallederiz de, katı atık yönetiminde çok 
	zorlanırız. Neden? Bakın şu anda AB’de 2005’den itibaren gömülecek çöp oranı 
	sadece yüzde 15’tir. O da sadece inşaat molozudur. Demek ki çıkanların 
	neredeyse tamamı değerlendirilecek.  Ne kadar çöp toplanıyor günde 
	yaklaşık? Bıraktığınızda bin ton civarındaydı. Demirtaş çöp sahasını da 
	rehabilite etmiştiniz, orada çıkan gazdan enerji üretiliyor mu hala?  
	Tabi üretiliyor. İçinden çıkan gaz bizi zehirliyordu. Bugün enerji üretiyor. 
	Hamitler aynı standartta projelendirilmişti, çıkan gaz için şimdiye dek 
	ikinci santralin çoktan kurulması lazım idi. Çünkü yaptığımız ihalede Aksa 
	firması, gaz belli orana ulaştıktan sonra orada da santral kuracaktı.  
	Çöplüğe kurulan elektrik santralini de belediye kasasından para 
	harcamadan mı yaptınız?  Tabi. Ben mühendisim, 
	uygulamacıyım. O santrali kurmak için bir kuruş para harcamadım. Eğer 
	Demirtaş’ta o santral kurulmasaydı, çattığımız borulardan kolektörler 
	yapacaktım, para harcayacaktım, ucuna bir sistem kuracaktım ve devamlı para 
	harcayacaktım. Firmalar geldiler, benim çattığım boruların ucuna enerji 
	kolektörleri kendileri döşediler, yap-işlet modeli ile santrali kurdular, 
	enerji ürettiler. Çöpten çıkan gazla ürettikleri enerjiden TEDAŞ’a satılan 
	bölümün yüzde 6’sını da tıkır tıkır belediyeye veriyorlar.  Yerel Gündem 21 
	çalışmalarında geçen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?  Dediğim gibi, 
	katı atıkta kentin tamamını bu hale çevirecek bir yola girmiştik. İstenirse 
	herkes hazır hale gelmişti. Tarihi değerler çalışma grubu da çok aktif bir 
	hale gelmişti. Mesela, Balaban Bey Kalesi’ni çıkardılar ortaya. Muradiye’de 
	Fabrika-i Hümayun’u aldık mesela TEKEL’den. O yıkılan binanın projesi 
	hazırdı. Orası ipek müzesi olacaktı. Gönüllüler gittiler, eski ipekçilerle 
	görüştüler, bir sürü eski mancınıklar filan toplanıyordu yani. Özürlüler 
	çalışma grubumuz çok iyiydi. Bugün Türkiye’de özürlü sayısı dünya oranı 
	üzerinde belki ama ortada özürlü yok. Neden? Herkes evinde! Mesela bugün 
	Bursaray devreye giriyorsa, ulaşımla ilgili gönüllüleri harekete geçirmek 
	lazım. Mesela okul servislerinin kalkması lazım. Bursaray güzergahı boyunda 
	servisler kalkabilir.  “Bursaray kullanılmalıdır” diyorsunuz?
	 Tabi. Kullanılmalıdır. Bakın uluslararası düzeyde yapmış olduğumuz 
	çalışmalarda Avrupalı diyor ki, bir kilometre kadar olan mesafelerdeki araç 
	benim ayaklarımdır. 15 dakika sürer.  Yeni yönetime devrettiğiniz 
	yerel gündem 21’in geçen dört buçuk senesini nasıl değerlendiriyorsunuz?  
	Bir şeyi söylemeyi unuttum, bu sorudan dolayı hatırladım, biliyorsunuz 
	tarihi belediye binamızı restore ettik. Ondan dolayı da Orhan Taşanlar 
	olmasaydı, restorasyon ve tamir için kuruldan izin almadığımız gerekçesiyle 
	Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidecektim. Taşanlar beni İl İdare Kurulu Başkanı 
	sıfatıyla, tarihi belediye binasının resterasyonuyla ilgili olarak mahkemeye 
	sevk etmedi. Ama aynı kurul Kültürpark’ın canına okudu! O bodrum kat resmen 
	çöplüktü, sadece tuvaleti çalışıyordu, kapıdan giremiyordun, kokuyordu, o 
	çöplüğü halkın evi yaptık. Orada iki üç tane belediye sekreteri vardı, halka 
	yol gösteriyordu. Genel Sekreter Orhan Efe’nin odası yoktu, oradaki bütün 
	odalar halkın yeriydi, ortadaki salon cam kapıyla ayrılmıştı. Onun bir 
	anlamı vardı, o cam kapı bir şeffaflıktır. Meydandı o salonun adı ve herkes 
	gelir orada kentle ilgili tartışmalarını, toplantılarını yapardı. Ne oldu 
	orası, orası büro oldu. Yerel Gündem 21 bürosu oldu. Yerel Gündem 21’in 
	heyecanlı insanları hala bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama bir defa olsun 
	başkanla karşılaşmadıklarını söylüyorlar! Oysa ben o halkın evine bütün boş 
	zamanlarımda inerdim. Bir çok toplantılarına katılırdım. Her zaman onların 
	yanındaydım. Dışarıdan gelen bilgileri onlara aktarırdım. Pek çok 
	uluslararası toplantıya onlardan temsilci alarak gittim.  Gönüllüler para alıyor muydu sizin zamanınızda ? Mesela 
	genel sekreter?  
	Hayır. Orhan Efe’nin oradan hiç bir geliri ve beklentisi yoktu. Ve Orhan 
	Efe benim danışmanım da değildi üstelik. Fahri çalışırdı.  Anıtlar 
	Kurulu Kültürpark’ın nasıl canına okudu? Nerede canına okudu?  Bu 
	kültür evine karar vermekle canına okudu.  BUSKİ bütçesinden 
	yapılıyor?  O zamanki kurul başkanı Mete Tapan hoca ile ben bir Eğitim 
	Vakfı toplantısında bu konuyu tartıştığımda, “hocam nasıl böyle bir karar 
	verebildiniz” dedim. Bugün Kültürpark Bursa’ya mal olmuş, hakikaten çok 
	değerli belediye başkanımız Reşat Oyal’ın Bursa’ya büyük bir hediyesidir. 
	Buraya nasıl böyle bir karar verdiniz? “Ama” dedi, “adı üstünde orası 
	Kültürpark ve oranın içinde biliyor musun bin kişilik salon var” dedi. 
	“Hocam” dedim, “Bursa’nın artık bin kişilik salona ihtiyacı yok. Bursa’nın 3 
	bin kişilik salonlara ihtiyacı var. Biz Uluslararası Kongre ve Kültür 
	Merkezi projesiyle de bu alanları oluşturduk. Siz bunu biliyor musunuz” 
	dedim? Bu sabah Kültürpark’ta tur atarken aklıma geldi, Kültür Merkezi’ni 
	ille de Kültürpark’ta yapacağım diyor. Kardeşim, oradaki “Gül Bahçesi”ni yok 
	etmenin ne alemi var?! Aynı kurul yine bana, o şimdi “salı pazarı” kurulan 
	otopark var ya, orada anlaşılmaz biçimde engel olmuştu. O zaman dedim ki 
	Anıtlar Kurulu’na, burasını iki kat otopark yapalım, yükseltelim. Lunaparkı 
	da onun üzerine alalım. Şimdiki lunaparkı da gül bahçesi tarafına doğru 
	yeşillendirelim? Olmaz, yapamazsın dediler.  Gerekçe?  
	Neymiş, yanında Yahudi mezarlığı varmış, bilmem ne varmış, bir sürü şeyler. 
	Halbuki hiç alakası yok. Bilakis yeşil alan arttıracağım. Aynı kurul buna 
	izin vermedi, öbür taraftaysa hem “Gül Bahçesi”nin yokedilmesine, hem de 
	Kültürpark’ın mahfedilmesine izin verdi. Yahudi Mezarlığı’nın yanındaki 
	Pazar kurulan alanın altına yaparsın iki katlı otopark, otopark ihtiyacını 
	karşılarsın, üstüne de yaparsın kültür evini. Öbür tarafları bozmaya ne 
	gerek var?  Mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı verdi ve yapılan 
	itirazı da reddetti. Buna rağmen oradaki çukur ve üzerine dökülen betona 2 
	trilyon para aktarıldığı ifade ediliyor. Bu çok ciddi bir para. Bursalıların 
	parası. Bu durumu nasıl karşılarsınız?  Bu işi yapanlar bizzat 
	sorumlusudur. Bursalılar yine Kültürpark’la ilgili görsel açıdan çok çirkin 
	bir uygulamayla karşı karşıyalar. Mahkeme kararlarına rağmen Kültürpark’ın 
	girişinde, Yahudi mezarlığının hemen yan tarafında insanlar, çarşaflar, 
	donlar, gömlekler görüyorlar her hafta. Fevkalade yanlış. Böyle bir olay 
	orada olmamalı. Kültürpark bugün Reşat Oyal döneminin Bursa’ya kazandırdığı 
	çok değerli bir eserdir. Bizim yaptığımız Soğanlı Parkı da çok değerli bir 
	eser oldu. Bunlar, Bursa varoldukça, Bursa insanının artık yaşamının bir 
	parçasıdır. Kültürpark’ta benim anılarım var. Kalktılar, çay bahçelerini 
	kaldırıp, bir araya toplayacağız dediler. Sen benim anılarımı nasıl yok 
	edersin? Sen o çay bahçelerini nasıl yok edersin?  Özelleştirme 
	Yüksek Kurulu Başbakan Ecevit’in başkanlığında toplandı ve Merinos’u 
	Büyükşehir Belediyesi’ne bıraktı. Fakat Büyükşehir Belediyesi Merinos’a 
	sahip çıkmadı. Bugün Merinos’un geleceği tehlikede. Nasıl 
	değerlendiriyorsunuz?  Kültürpark Projesi diye bir yarışma 
	açacaklarına, Merinos diye bir yarışma açılabilirdi. Ben terminal için ne 
	yaptıysam, benzeri bir çalışma orada yapılabilirdi. Proje parası öyle ahım 
	şahım bir para değil ki. Bir kültür evi mi yapılacak, Merinos’ta yap.  
	Hazır orada binalar da var...  Tabi ya. Biz projemizi yaparken, 
	Uluslararası Fuar ve Kongre merkezini Yalova yoluna aldık. Niye aldık? Orada 
	BUTTİM vardı. BUTTİM nedir? Uluslararası Tekstil Merkezi. O halde orada bir 
	olay var, fuarı da oraya alalım, kongreyi de oraya alalım diye hareket 
	ettik. Ha bugün Merinos olsaydı, ben hiç oraya gitmezdim. Merinos 
	uluslararası fuar, uluslararası kongre ve kültür merkezi olurdu.  
	Muhteşem olurdu...  Merinos için böyle bir proje aç? Merinos bugün 
	Türkiye tarihinin ana alanlarından biridir. Dolayısıyla burası Bursalının 
	yaşamının bir parçası haline getirilmelidir. Bunu tek başına, bir grup 
	insanla yapmazsın, açarsın bir yarışma, çeşitli fikirleri toplarsın. Bunları 
	halka sunarsın. Kent Konseyi’nde paylaşırsın. Bir karar çıkar ortaya.  
	Hiçbir şey yapmasanız, bir iki gezi alanı oluştursanız, bir iki çay 
	bahçesi oluştursanız bile Merinos yine Bursalıların elinde kalacaktı?  
	Bizim DSİ’deki çalışmalarımız şudur; bir su havzasına girersiniz, belki 40 
	yılda tamamlayacağınız bir işin projesinin tümünü bugünden yaparsınız. Ondan 
	sonra bir parçasından işe başlarsınız. İlk 10 yılda şurayı yapacağım dersin. 
	Onu yaparken şartlar değişir, geri kalan kısımda da bu değişen şartlara göre 
	revizyonlar yaparsın. Merinos’ta da aynı şey olmalıydı. Merinos nihai olarak 
	nasıl kullanılacak. Evvela bunu bul. Bir köşesine bir çay bahçesi, bir 
	köşesine sergi salonu açayım, ya da bir resim atölyesi açayım, şuraya da bir 
	çocuk tiyatrosu açayım gibi yavaş yavaş geliştiririsin. Ama o bütünü baştan 
	planlarsın.  Bu bir ihmal mi, bilgisizlik mi?  Bilgisizlik.
	 Efendim sadece bilgisizlikle de açıklanabilir mi? Bakın Merinos 
	üzerinde başka grupların, başka ticari kişilerin emelleri olabileceğinden 
	söz ediliyor, yeniden özelleştirmeye çıkarılması ile birlikte?  
	Pek 
	zannetmiyorum. Basiretsizlik, bilgisizlik. Mesela Mihraplı parkına 5 trilyon 
	lira harcandığı anlatılıyor. Küçücük bir alan ve yerde granitler, taşlar 
	falan. O 5 trilyon lirayı bana versinler, ben Yalova yolundan Misi Köyü’ne 
	kadar bütün alanı ağaçlandırayım. Araya piknik alanları koyayım, yürüyüş 
	yolları koyayım.  Bursa’ya çok önemli, çok değerli hizmetleriniz 
	oldu. Bursalılar sizi şükranla anıyorlar. Yapılan iş hiçbir zaman zayi 
	olmaz. Botanik parka, hayvanat bahçesine gidiyor musunuz?  Mesela dün 
	hayvanat bahçesi çok doluydu. Çok hoşuma gitti.  Nasıl 
	karşılıyorlar insanlar sizi orada gördükleri zaman?  Çok teşekkür 
	ediyorlar. Soğanlı Parkı açılışında ben şöyle bir cümle sarf etmişim; “Ey 
	Bursalılar, bakın burası sizin malınız, senin evinin bahçesi burası, kendi 
	evinin bahçesine nasıl bakıyorsan buraya da öyle bak.” Ben başkanken 
	Pazartesi sabahları saat yedide oraya giderdim. Pazar günü minimum 10 bin 
	kişi gelir, Pazartesi günü sabah gittiğimdeyse daha temizlikçiler 
	gelmemiştir, yerde iki tane Coca cola kutusu veya iki tane sigara paketi 
	görürsün sadece. Başka hiçbir şey yoktur. Toplayıp gidiyor herkes.  
	Kültürpark’ta çok güzel bir alan oluşturmuştunuz: Gül bahçesi… Bursalılar 
	o alanın yok edilmesine çok içerlediler…  Gül bahçesi ve paten alanı. 
	Amerika’da hocalarla tanıştım, onlardan ölçülerini aldım, paten kursları 
	açacaktım, Amerikalı hocaları getirecektim. Gül bahçesi muhteşem bir yerdi. 
	Nasıl kıyarsın ya?!. Ev yapacaksan yanda yap, meyilden dolayı da 
	kazanıyorsun, altta da iki kat otopark kapasitesi, üste de yap kültür evini.
	 Halka ekmek temin etmekle yükümlü BESAŞ, son zamanlarda 
	Büyükşehir’in kasası haline geldi?  Biz BESAŞ’ı fahri yönetim kurulu 
	üyeleri ile, bir genel müdür ve bir de muhasebe müdürü ile yönettik. 
	Muhasebe müdürü benim DSİ’den getirdiğim bir çocuktur, Can. Çok dürüsttür, 
	gerçekten o ayakta tutuyor orayı. Hiçbir şekilde siyasi adam sokmadık. 
	Dağıtım sistemi özelleştirdik. Aldığımızda o günün parası ile 3 milyar borcu 
	vardı BESAŞ’ın, teslim ettiğimizde ise 400-500 milyar nakitle teslim ettik.
	 Yeni dönemde bazı Meclis üyelerinin sağa sola BESAŞ büfesi 
	dağıtılmasında devreye girdikleri duyuldu?  Tabii. BESAŞ’tan o kadar 
	çok insan nemalanıyor ki! BURFAŞ da öyle. BURFAŞ’ta bir Cevdet, bizim 
	DSİ’den getirdiğimiz; muhasebe işleri ondaydı, bir tane de hanım kızımız 
	vardı orda, işte fahri olarak Ali İhsanlar(Tosun) falan, Mustafa abi 
	(Rahmetli Mustafa Kuşdil), Mehmet Bayrak öyle yönettik. Ama şimdi orası da 
	insanla dolduruldu.  Sizin sayenizde hem Bursalılar, hem de 
	Türkiye, “Cumalıkızık” diye bir yer olduğunun farkına vardı?  Şimdi 
	Cumalıkızık’a herkes sahip çıkıyor. Geçenlerde Mithat Kırayoğlu televizyonda 
	onların eseri olduğunu, ÇEKÜL Vakfının eseri olduğunu falan anlattı. Evet 
	ÇEKÜL Vakfı çalışmıştır, Mimarlar Odası çalışmıştır ama biz gelene kadar 
	orada bir çivi çakılmamıştır. Biz ne yaptık? Biz evvela halka geldik. Halka 
	dedik ki, bakın böyle bir cevhere sahipsiniz, bu cevheri niye 
	kullanmıyorsunuz? Farkında değiller. Benim hanımım gitti, kadınları 
	evlerinden dışarı çıkardı. Reçel satarlardı kavanozlarda. Reçeli, nasıl 
	yapıyorsunuz? Hanım gitti onlara reçel yapmayı öğretti. Ondan sonra başladık 
	kadınlara dışarıda gözleme yaptırmaya. Hayvanat bahçesine Cumalıkızık evleri 
	yaptık, bir tanesini de onlara verdik. Bir dükkan bir ev verdik. 
	Cumalıkızık’ta bir marangoz atölyesi açtık. Tophane Endüstri Meslek Lisesi 
	orada köylü çocuklara marangozluk öğretti. Evler ahşap, o evleri onlar 
	düzenlesin. Sonra Gıda Araştırma Enstitüsü’nü getirdik, ürünlerini mesela 
	Özdilek’te satamıyorsun. Niye? Türkiye gıda kodeksine uygun imal edilmesi 
	lazım. Gıda Araştırma Enstitüsü’nü getirdik, nasıl olur bu iş diye. Buharlı 
	sistem kurmak için projeler hazırladık. Mesela Fatma hanım gelsin alsın 
	malzemesini, yapsın. Vatandaşın cebine para girsin, o parayla kendi evini 
	kendi onarsın. Nasıl onaracağım? İşte Mimarlar Odası… Gel orada vatandaşa 
	destek ol. Onlar orada onu yaparken onları denetle. Dedik ki, pansiyonculuğa 
	açalım. Çünkü yabancılar da geliyor. Modern bir banyosu olsun, tuvaleti 
	olsun. İzin aldık. Örnek olsun diye evler aldık.  Kaç ev aldınız?
	 Dört ev aldık. Amacımız şuydu; 40 yatak olsun. Nedir bu 40 yatak? Bir 
	otobüs. Bursa’dan transit geçen turistler var. Özellikle Kapadokya’ya giden. 
	Dedik ki, bir gecelik bir otobüs getirelim, bir gece kalsın. Bugün dünyadaki 
	turizm artık doğa turizmi. Cumalıkızık’a bir hareket getirmek istedik. 
	Cumalıkızıklının şimdi hakikaten bütçeleri değişti. Para giren bir yer oldu. 
	Önemli olan bundan sonra onları iyi yönlendirmek. Alt yatırım projesini 
	yaptık. Ama kaldırımları bozmadan acaba nasıl yaparız? Yani kaldırımlar 
	sökülecek, altına kanalizasyon döşenecek ve aynı şekilde yeniden 
	döşenecekti. Projesi hazırdı.  Alt yapıya çalışmak çok nankör bir 
	hizmettir. Oraya trilyonlarca para gömüyorsunuz, kapattığınız zaman 
	unutuluyor. Alt yapı çalışması olarak neler yapıldı sizin döneminizde?  
	Şimdi Teoman Bey (Özalp) 110 milyon dolarlık dünya bankasından kredi almış 
	altyapı için. Bunu bana teslim ettiğinde yüzde 4’ünü harcamışlardı. Yani 
	Bursa’nın pis suyu, temiz suyu ve yağmur suyu için üç ana şebeke 
	yapılacaktı. Ben bunun belini kırdım, yani aşağı yukarı yüzde 80’lere 
	çıkardım. Ana arterler bitti, tali arteller kaldı. Hatırlarsınız küçücük bir 
	yağmurda Yıdırım’da bazı caddeleri su basardı. Şimdi hiçbir şey yok. Çok 
	büyük kanallar yapıldı. Cilimboz’la, Nilüfer’in birleştiği noktaya kadar 
	Nilüfer’i temiz akıttık. Cilimboz Deresi’ni işte bu sene toparladılar, 
	yukarı havzayı toparladılar, dolayısıyla temiz akar hale geliyor. Bütün bu 
	ana sistem kuruldu. Bizim dönemimizde pis su arıtma tesislerinde Teoman 
	beyin ihale ettiği şeyi bitirdik. Şimdi, “Sadece biyolojik arıtma yapılıyor, 
	kimyasal arıtma yapılmıyor” diye laf söylüyorlar. Neden başlamadı? Onun da 
	fizibilitesini yaptırdım, projesini yaptırdım ama başlamadım? Neden? Ben 
	arıtacağım, tertemiz suyu bırakacağım, aşağıda Demirtaş Sanayi, ovadaki 
	sanayiciler kirletecekler. Onun yerine şunu yaptık; gene Orhan Taşanların 
	büyük bir desteği oldu, Demirtaş’ta Yeşil Vadi Kooperatifi kurduk, bütün 
	ovadaki sanayiyi bir araya getirdik, Ketsel, Gürsu’yu da içine sokarak 
	üstelik. Bütün organizasyonu Taşanlar ile ben yaptım. Biz de girdik o 
	kooperatife. Bütün fizibilitesi, projesi, her şeyi yapıldı, ihale edildi, 
	inşaat başladı. Nilüfer gerçekten temiz akacak. Aşama aşamaydı. Organize 
	Sanayi Bölgesi bizim dönemimizde devreye girdi. Bu ikisi de devreye girince 
	belediyelerde ikinci kademeleri başladı, bunlar da devreye girince Nilüfer 
	tertemiz akacak. Ondan sonraki iş, Nilüfer Vadisi’ni değerlendirmekti. Bizim 
	projemiz şuydu; Bursa ovası çıkışından ta Misi köyüne kadar Nilüfer Vadisi… 
	Burası gayet güzel tanzim edilerek halkın önüne çok geniş bir dinlenme alanı 
	olarak çıkacak ve şehrin de bir nevi oksijen kaynağı olacak bir vadi. Bunu 
	hedeflemiştik. Dereler şırıl şırıl temiz akacak, insanlar balık tutacaklar, 
	piknik yapacaklar, yürüyüş yapacaklar, bisiklete binecekler…  DSİ’de görev yaptığınız dönemde de siyasetçilere taviz vermemenizle 
	tanındınız. 38 yıl devlet hizmetinde bulundum. 
	
	  (Buraya bir parantez açıp Erhan Sevimli'yi 
	dinleyelim: 
	
	"1977’de Ecevit Hükümeti kurulunca Bursa 
	bürokrasisinin üst kademelerindeki partizan tutuma sahip kişilerin 
	değiştirilmesi talepleri gündeme geldi. Bu arada bazı bürokratlar da 
	kendilerine yer açmak için olur olmaz şikayetlerde, karalamalarda 
	bulunuyorlardı. Bunlardan iki tanesine o zamanın CHP il başkanı olarak 
	direndim: bir tanesi DSİ bölge müdürü Erdem Saker hakkındaki şikayetlerdi. 
	Erdem Saker bizim yıllardır Bursa’da tanıdığımız, Bursa’nın yerlilerinden 
	bir arkadaşımızdı. Atatürk devrimlerinden, ilkelerinden kesinlikle taviz 
	vermeyen bir aileden geldiğini biliyorduk. Değişiklik talebi kurumun içinden 
	geldiği için sorduk: “Biz araştırdık, Erdem Saker hakkında bir yolsuzluk, 
	usulsüzlük, partizanlık veya başka önemli bir şey yok. Siz değiştirilme 
	talebini neye dayandırıyorsunuz?” 
	Kem küm edildi, ama dişe dokunur 
	somutlukta bir gerekçe öne sürülmedi. O dönem Enerji ve Tabi Kaynaklar 
	bakanı olan Deniz Baykal, birlikte Bandırma’ya gittiğimiz bir yolculuk 
	esnasında, “Ne yapalım Erhan” diye sordu. “Vallahi ağabey”, dedim, “biz 
	durumu inceledik. Ben kendisini yıllardır tanırım. Başarılı bir bürokrattır. 
	Herhangi bir yolsuzluk ya da usulsüzlüğünü de görmüş değiliz. Takdir 
	sizindir”. Deniz Bey için bu kadarı yeterli gelmiş olmalı ki DSİ içinden 
	gelen isteklere rağmen Erdem Saker yönetimde kaldı."                
	Erhan Sevimli, Koca Kafa, Bilge Baykuş yayınları, 2022, sayfa 266)
	  Bu süre 
	içerisinde pek çok siyasi parti geldi, adaylık teklif etti ama siz hep uzak 
	durdunuz, siyasete karışmayacağım dediniz. Son dönemde seçilmeden önce size 
	yine geldiler, siz yine kabul etmediniz, bu arada merhum Ural Duraner’e 
	adaylık teklif edildi, onun talihsiz bir şekilde hastalanması nedeniyle 
	artık baskılara daha fazla karşı koyamadınız...  Tanrı böyle istedi... 
	O dönemde emekli olmak üzereydim. Yarının neler getireceği belli olmuyor. 
	Koşullar bazen insanı alıyor bir taraftan öbür tarafa götürüyor.  
	Siz geçen dönemde girdiğiniz son seçimde de partinizden yaklaşık 45 bin 
	fazla oy alarak, Bursa’ya yaptıklarınızla Bursalıların gönlündeki yerinizi 
	ispat ettiniz. Bu çok ciddi bir oran. Eğer zaman yeniden size Bursa’ya 
	hizmet etmek gibi bir görev getirirse ve böyle bir sonuç doğarsa, bundan 
	sonra Bursa için yapılması gereken hizmetler neler? Bursa’nın nelere 
	ihtiyacı var?  Bursa’nın bundan sonraki olayları bana göre sosyal 
	ağırlıklı olmalıdır. Sosyal yapının güçlendirilmesi ve sosyal çalışmalar 
	olmalı. Alt yapının büyük ölçüde beli kırılıyor, ulaşımın beli kırılıyor. 
	Yani Bursa’nın bundan böyle artık alt ve üst yapıda yatırımları devam eder 
	ama onun ötesinde Bursa’nın vizyonunu değiştirecek çalışmalar lazım. 
	Bursa’ya yeni gelen nesiller var, onların topluma adaptasyonu var. Eğitime 
	yönelik, sosyal yapıya yönelik, kültüre yönelik, sanata yönelik, toplumun 
	görüşünü, vizyonunu arttıracak hareketler lazım. Soğanlı Parkı’nı yaptık ama 
	kenar mahallelerde de parklar yaptık, kütüphane yaptık. Bütün Kent Danışma 
	Merkezlerine bilgisayarla interaktif İngilizce eğitim sistemleri kurduk. 
	Kent bilgi sistemi kuruldu. Hedef şuydu; bütün muhtarlara bilgisayar 
	vermiştik, o bilgisayarları online olarak merkez bilgisayara bağlamak 
	üzereydik. Örneğin, imar durumlarını artık bilgisayardan verilebilir durumda 
	bıraktım ama ne yapıyorlar bilmiyorum? Adını verdiğin zaman bilgisayarda 
	senin mülkiyetinin bulunduğu parselde kırmızı ışık yanıyordu. Bu kent bilgi 
	sistemine 13 milyon dolar para harcadım. Ama Kemal müdürüm (Bursa İl eski 
	Emniyet Müdürü Kemal Bayrak) geldi, bunun bana kullanımını bedavaya 
	vereceksin dedi. Hay hay başımla beraber. Çünkü gördüm. Amerika’da bir 
	salondan polis, itfaiye ve cankurtaran bir tek salondan yönetiliyor. Bütün 
	şehri görüyor. Bir taraftan telefon geliyor, hırsızlık var, ona en yakın 
	ekibe talimat veriyor, hangi yollardan gideceğini de bilgisayar başındaki 
	operatör söylüyor. Bunun alt yapısını kurduk. Mesela Bursa’daki bütün 
	ambulansları, itfaiyeyi buna bağlamak mümkün.  Bugün hala pek çok 
	siyasi parti “Erdem Saker keşke bizim adayımız olsa” diyor. Tabii bu, 
	Bursalıların size gösterdiği teveccüh ile çok alakalı ve o teveccüh artarak 
	hala sürüyor. Fakat siz şu an buna olumlu bir yanıt vermiyorsunuz. Daha önce 
	basına Erdem Saker’in Bursalılara kırgın olduğu yansıdı. Bu doğru mu? 
	Hayır. Kesinlikle hayır. Yazan arkadaşımız onu kendisi öyle tefsir 
	ederek yazmış. Kendisi ile sonradan konuştuğumda ben öyle tefsir etmiştim 
	dedi. Bursalılara hiçbir kırgınlığım yok, olamaz. Çünkü ben demokrasiye 
	inanan bir insanım. Halk böyle takdir etmiştir. Ona yüzde yüz saygılıyım. 
	Seçimi kaybettiğimde içimde küçücük bir “Ya bu böyle olur mu” diye bir şey 
	geçmedi. Ayrıca sokaktaki vatandaşın beni çevirmesi, elimi öpmesi benim için 
	en büyük mutluluktur. Bilse de bilmese de, bugün Bursalı evinden akan suyla 
	çay demleyebiliyorsa orada benim alın terim var. Ben bunu biliyorum, 
	başkaları bilmese de. Ben bunu bilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bir Doğancı 
	Barajı, ondan sonraki sistemler… Mesela ben DSİ’deyken, zamanın Bayındırlık 
	Bakanı bir gün “Ya müdür sen kazık atmışsın bize” dedi! Ne oldu dedim. 
	“DSİ’nin işi değil ki bunlar belediyenin” işi dedi. Sayın Bakan doğru dedim, 
	kanunen belediyenin işi, mesela arıtma tesisinden sonra döşenen büyük 
	boruları belediyenin yapması lazımdı. Ama dedim, siz devlet bütçesinden bu 
	barajı yaptınız, eğer belediyeye bıraksaydık o baraj orada dururdu, arıtma 
	tesisi de boş dururdu, vatandaş da susuzluktan kırılırdı. Biz bunları yaptık 
	ki, vatandaş suya kavuştu. Yani zamanında yetkilerimizi aşarak yaptık. 
	Neticede yine devlet kazandı. Devlet yatırdığı parayı erken geri aldı. Ben 
	görevimi yaptım Bursalılara. Hiç sıkıntım yok.  Bursalılar 
	sizden yeniden görev istiyorlar?  Ben her zaman göreve hazırım. Bütün 
	mesleki bilgi ve becerilerimi sunmaya hazırım. Hatta bakın yapıyorum da. 
	Eleştirilerimizle katkıda bulunuyoruz, yani fahri danışmanlık yapıyoruz.  
	Yani Erdem Saker şu anda adaylık konusunu düşünmüyor?  Bayram 
	konuşmamda bazı köşe yazarı arkadaşlarım ne demek istediğimi anlamışlar!..
	 Özellikle bu dönemde ithal aday adaylarının sayısı hayli arttı; 
	ne düşünüyorsunuz?  Yanlış olur. Mutlaka Bursa’da yaşayan insanlar 
	içinden seçilmelidir.  Yeniden aday olmama yönündeki tavrınız 
	nedeniyle siyasiler size, “ İnsanlar yaptıkları kadar, yapmadıklarından da 
	sorumludur” eleştirisini getiriyor yani, bu dönemde aday olmanızın bir görev 
	olduğunu ima etmeye çalışıyorlar?! Doğru. Yaptıklarım kadar 
	yapmadıklarımdan da sorumluyum ama ben sorumlu olduklarımı fazlası ile 
	yaptım. Bir insanın sırtında taşıyabileceği sorumluluğunun çok daha büyüğünü 
	taşıdım. Hakikaten beş yıla sığmayacak işler yaptık. O kadar çok şey var ki. 
	Zafer Plaza bir mühendislik eseridir. 120 küsur kişi bana malım senindir, 
	istediğin şekilde tasarrufta bulun diye noterden vekaletname verdi. Zafer 
	Plaza bugün Bursa’nın çok önemli bir değeridir. Ben Bursa’ya karşı görevimi 
	yaptım diyorum.  Peki, biz de size gerek Bursa’ya kattıklarınız, 
	gerekse bu söyleşi için teşekkür ediyoruz. 
	    
	        
	                                                   
	Kaynak: www.yenibursa.com (erişim tarihi 2.11.2002)   
	----------------------------------------                
	Erdem Saker hakkında bir köşe yazısı 
	Mehmet Ali Yılmaz  
	         
	"......     Şu an musluklarımızdan sağlıklı su akıyorsa 
	bunun en büyük mimarı Erdem Saker'dir. Yaklaşık 30 yıl boyunca görev yaptığı 
	Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü sırasında Doğancı ve Nilüfer barajlarını 
	kuran kişi Saker'dir aslında. Onun başkanlığı sırasında Bursa caddelerinin 
	alt yapısı ayrı ayrı yağmur ve kanalizasyon hatları kurularak tümden 
	yenilenmiştir. Fatih Sultan Mehmet Bulvarı O'nun eseridir. Odunluk 
	bölgesinin gerçek mimarı Erdem Saker'dir. Teoman Özalp zamanında tuvaletleri 
	300 klozetli olarak planlanan Otobüs Terminali'ni yeniden revize edip, 
	tasarruf sağlayan kişidir Saker. Kente modern bir kütüphane kuracak kadar 
	ufku geniş bir insandır. Bu şehre çim kayağını, tenis sporunu getirecek 
	kadar yenilikçidir. Üstelik de her bölümünü çeşitli şirketlere, bankalara 
	yaptırarak, ülkemizde bulunmayan ağaçları yurt dışından sipariş edip, bu gün 
	her yıl yüzbinlerce insanın istifade ettiği Soğanlı Botanik Parkı'nı. Dünya 
	standartları ölçeğinde hayvanat bahçesini bizlere kazandıran insandır. Bursa 
	ovasına bir hat çekip, çarpık yapılaşmanın önüne geçmiştir Saker. Çok az 
	şehirde bulunan "senfoni orkestrasının" müdavimi ve banisidir aynı zamanda. 
	Bursa metrosu üzerinden bu kentin insanlarını kazıklamaya çalışanların 
	oyunlarını bozmuş bir kahramandır. En büyük kusuru biraz huysuz olmasıdır! 
	Bir de bisiklete "Pisiklet" der! Bursalılar, Erdem Saker'i pamuklara 
	sarmalı. Belediye başkanları o henüz bu dünyadan göçmeden önce sağlığında 
	bazı cadde veya yatırımlara O'nun ismini vererek onurlandırmalı. ...... 
	Erdem Saker de bu memlekette hoş seda bırakan, öpülesi insanlardan 
	birisidir.
  Kaynak: 
	https://www.lifebursa.com/yazarlar/mehmet-ali-yilmaz-11/erdem-saker-hakkinda-61282.html 
	------------------------------------------- 
	
	     
	Erdem Saker'in Danışmanı Engin Yenal ile Söyleşi
	(2003) 
	Erdem Saker Beyefendiyle beraber ya da 
	başka bir şekilde, yeniden belediye Başkanı danışmanı görevini üstlenmek 
	ister misiniz? 
	Hayır. Danışman olduğum 1994-1999 dönemi sanırım 
	sadece Bursa için değil, Türkiye'nin diğer büyük kentleri açısından çok 
	büyük deneyimler yaşadığımız bir dönem olmuştu.Şöyle ki, biz Bursa'yı sadece 
	bir geleneksel kent değil, çağdaş dünya kenti ölçeğine çıkarmak üzere, 
	evrensel boyutlarda bir takım çalışmalar yaptık. Yeni alt yapılar 
	hazırladık, kurumlar kurduk, evrensel örgüt ve kurumlara üye yaptık. Ancak 
	şunu söyleyeyim ki bizim öngördüğümüz, düşlediğimiz Bursa bizim düşlerimizde 
	kaldı. Çünkü populer kültürün bunu anlaması veya benimsemesi mümkün değildi. 
	O dönem yaşandı, kapandı. Umarım ki unutulmaz, belleklerde kalır.    
	1994-99 döneminde yaptığımız bir takım şeyler bugün bile birçok kentte henüz 
	uygulama aşamasında yahut yeni farkına varılıyor. Ki bu yasal ve yönetsel 
	boyutlarıyla da güncelliğini sürdüren bir olay. Şunu iddia edebilirim: 
	gelecekte kent tarihini hazırlayanlar 1994-99 yönetimini, Bursa yönetimine 
	gelmiş geçmiş en iyi, başarılı  yönetim olarak değerlendirecekler. 
	Danışmanlık döneminizde yaptığınız projelerden sizi en çok mutlu edenler 
	hangileri? O dönemden "keşke" dediğiniz yarım kalmış bir proje var mı? 
	En üzüldüğüm Muradiye Kültür Külliyesi olarak eski Fabrika-i Humayun 
	sahasında hazırlamış  olduğumuz kapsamlı projenin uygulama olanağı 
	bulamaması. Öndeki yapının ve Hünkar misafirhanesinin çökmesine, ikinci 
	yapının ise günümüzde son derece kötü tamir edilmesine üzülüyorum. Oysa 
	bizim hazırladığımız proje, kurucusu olduğum Bursa Araştırmaları Vakfıyla 
	beraber gelişecek, onun fiziksel yansıması olacaktı. Öndeki binada kapsamlı 
	bir Bursa arşivi, Bursa kütüphanesi, ikinci yapıda ulusal bir tekstil 
	müzesi, üçüncü yapıda geleneksel el sanatlarını araştırma enstitüsünün yer 
	alması, döndüncü yapının ise Bursa yaşam kültürünü gastronomisi, folkloruyla 
	yaşatacak bir yapıya dönüşmesi öngörülmekteydi. 
	    
	         
	           Setbaşı Kütüphanesi bu 
	binanın yerine yapıldı 
	    En mutlu 
	olduğum proje deyince aklıma ilk Şehir Kütüphanesi geliyor. Setbaşı'nda 
	1950'li yıllarda Devrengeç Suyu'nun bulunduğu yerde belediyenin mülkü olarak 
	yapılmış bir pasaj, nikah salonu vardı. Kırık dökük dükkanlardan oluşan bir 
	pasaj. 1990'larda hazırlanan Gökdere projesinde bu yapının bulvardan Setbaşı 
	Köprüsü'ne yani sağa dönüşü sağlamak amacıyla yıkılması öngörülmüştü. 
	Biz bu konuyu yeniden ele aldık, öncelikle binayı kurtarıp, onarıp ardından 
	ona yeni bir işlev vererek kütüphaneyi kurduk. O korok dökük yapı bugün 
	gördüğünüz görkemli yapıya, çok amaçlı bir kültür merkezine dönüştürüldü. 
	Beni en mutlu eden proje budur. 
	                     
	             Bursa Defteri, sayı 20 (Aralık 2003): 65-66'dan kısaltarak alınmıştır
	
  
     |