Erdem Saker İle Söyleşi

Erdem Saker'in Danışmanı ile Söyleşi

Tarihin Derinliklerinden Bursa'nın Parlak Geleceğine  

Bursa Belediye Başkanları

 

Soğanlı Botanik Parkı'nın adı "Erdem Saker Botanik Parkı " olarak değiştirildi (Ekim 2024)

 

 


Beş yıl boyunca Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni yönettiniz, bu deneyiminize istinaden hemen soralım, kent idaresinde “para” en önemli unsur mudur?
Para sorun değil, esas olan akıldır. Bakın, bir kuruş para sarf etmeden ve işletmeye açıldığı andan itibaren de para kazanarak otobüs terminalini yaptık. Türkiye’nin en iyi otobüs terminalidir.
Sizin döneminizde bazı eleştiriler olmuştu; proje kapsamını biraz daralttığınız yönünde?
 Hayır, bakın anlatayım size: Proje kapsamı biraz değil, resmen onda bire indirildi!..
Neden bu kadar küçülttünüz?
Şimdi, Çiller göstermelik bir temel attı.

                           
Neyin temelini attı?
154 bin metrekare kapalı alanı olan bir terminalin temelini attı. Bizim terminalin alanı ne kadar biliyor musunuz? 12 bin metrekare! Peki siz bugüne kadar terminalde herhangi bir sıkışıklık gördünüz mü? O projede 600 tane tuvalet vardı. Ben her hafta İstanbul’a gidip geliyorum, tuvaletlerde bir kere kuyruk görmedim. Şu anda orada 30-40 tane tuvalet var, 600 tuvalet yok. Eğer 600 tuvalet gerekli olsaydı orada şimdi kuyruk olurdu. Bir maceradan kurtardım Bursa’yı. Benzeri gereksiz büyük projeler Ankara ve İstanbul’da uygulandı ve 10-15 yıl sürdü. Biz ne yaptık, akıl!.. Benim param yok, aklım var. Uluslararası fizibilite yapan bir Türk firmasına bu olayın fizibilitesini yaptırdık.
Fizibilite etüdünden ne çıktı?
Bizim inandığımız, liberal ekonomi esasları dahilinde sermayeyi en iyi şekilde kullanmak. Fizibiliteyi yaptık. Fizibiliteyi yaparken yatırımcıyı da riske sokmayacak şekilde bilgiler elde ettik. Adamlar Türkiye’nin bütün taşıma sektörü ile konuştular, anketler yaptılar. Taşıma sektörünün geleceğine ait tahminlerde bulundular.
Otobüs terminalini hiç para harcamadan mı yaptınız?
Etüdü yapanlar sonuçta dediler ki, 8 bin metrekare kapalı alan yeterlidir. “Ya etmeyin” dedim! Önceki yönetimin planladığı 154 bin metrekare(!) nerede, sizin 8 bin metrekare nerede? O halde yüzde 50 de ben arttırıyorum dedim; 8 bini çıkardım 12 bin metrekareye. Bir de şunu dedik, 12 bin metrekare alanın yanına boş alan bırak, kavak dik, geri kalanını planla. 10 yıl sonra genişlerse kavakları keser para da kazanırsın. Diktiler ama bakmadılar. Futbol sahası yapmışlar. Ardından yatırımın miktarını belirledik. Bir yatırımcı bu yatırımı yaptığında nasıl geri alır, ne kadar sürede alır? Yaptıkları senaryolarda ilk 5 yılda yatırımı geri alıyor, ikinci 5 yılda da kar elde ediyor. 10 yıllık bir periyotta bu fizibıl yani. 10 yıllık kiralama süresi buradan çıkıyor. İnşaatçılar 24 ayda bu yapılır dediler. Şartnameye koyduk. Eğer 24 ay sonunda işletmeye açarsan, ayrıca günlük otobüs giriş çıkış gelirlerinin yüzde 30’u sürekli benim, şartname böyle. Eğer bitiremezsen, geçen her gün için 3 bin dolar ceza alırım. Erken bitirirsen 24 ay sonuna kadar yüzde 30’umu almıyorum. Ne para harcadım ben? Kontrolü ben yapacağım dedim, bırakmadım başkasına. Bir tek projeyi ben yaptım, proje de yarışmadır, bir profesörün eseridir. 18 ayda bitirdik.
Tıkır tıkır işlemeye başladı...
18 ayda bitirdik. 6 ay yüzde 30’umuzu almadık. Boykop aldı tamamını. 6 ay sonrasından beri her gün, o günün hasılatı ertesi sabah tık nakit olarak alınır, belediye kasasına girer. Hala da öyledir.
Yerel Gündem 21’i de ilk siz uyguladınız?
Yerel Gündem 21 metodunu Türkiye’ye ilk defa Bursa Büyükşehir belediye başkanı olarak ben getirdim. Dünyanın karşı karşıya olduğu çevre sorunlarının, merkezi hükümetlerin yapacağı işlerle çözüme ulaşmasının mümkün olmadığı görülmüştü. Ancak öyle metotlar geliştirilmeliydi ki, bu işe mutlaka halk da dahil edilmeliydi. İşte Yerel Gündem 21 metodu buydu. Halkla beraber, yerel yönetimlerin el ele verip çevreyle ilgili çeşitli sorunların çözümünü aramasıydı. Ama aslında biz olaya biraz daha “çevrenin” dışına çıkarak, bunu bir “kent yönetimleri modeli” olarak gördük.
Ne yaptınız?
Herhalde 1995 yılıydı, Ramazan ayıydı, hiç unutmuyorum bir cumartesi günü valimizden milletvekillerimize kadar Tayyare Kültür Merkezi’ni 800 vatandaşımız doldurdu. Her birine dedik ki, beş dakika sana bir konuşma, nasıl bir Bursa’da yaşamak istiyorsun ve nasıl bir Bursa’yı gelecek nesillere teslim etmek istiyorsun? Herkes çıktı, o kürsüde bütün dileklerini söyledi. Bu arada bir de form dağıttık. Dedik ki, hangi konuda yerel yönetimlerle beraber gönüllü olarak çalışmak istersiniz? Tam 300’ün üzerinde insan “ben varım” dedi. Ben görevi bıraktığımda, Bursa’nın aşağı yukarı beşte biri oranında 200 bini aşan insan, evinden çıkan çöplerin geri dönüşebilecek bölümünü ayrı ayrı torbalara topluyordu mesela. Ama bu nasıl oldu, gönüllülerle oldu? Bizim arkadaşlarımız ev ev dolaşarak, okullara giderek, eğiterek yaptılar. Biz ne yaptık? Biz de gittik Demirtaş’ta bir ayırma tesisi yaptık. Bugün gelişmiş ülkelerde herkes, her çöpü sınıflara ayırıyor. Ama biz onu o kadar isteyemeyiz halkımızdan başlangıçta, tek torbaya ayırsın. Kağıdı da, kartonu da, şişeyi de, tenekeyi de her şeyi tek torbaya ayırsın.
Hamitler katı atık sahası da çok ciddi bir çalışmanın ürünü. Eşine rastlanmayan, çok emek harcanmış bir tesis.
Bu katı atık olayı bir entegre yönetim gerektirir kentlerde. Bugün AB’ye girecek olsak, bizim en çok zorlanacağımız konuların başında belki de katı atık yönetimi gelir. İnsan hakları vs. onları hallederiz de, katı atık yönetiminde çok zorlanırız. Neden? Bakın şu anda AB’de 2005’den itibaren gömülecek çöp oranı sadece yüzde 15’tir. O da sadece inşaat molozudur. Demek ki çıkanların neredeyse tamamı değerlendirilecek.
Ne kadar çöp toplanıyor günde yaklaşık? Bıraktığınızda bin ton civarındaydı. Demirtaş çöp sahasını da rehabilite etmiştiniz, orada çıkan gazdan enerji üretiliyor mu hala?
Tabi üretiliyor. İçinden çıkan gaz bizi zehirliyordu. Bugün enerji üretiyor. Hamitler aynı standartta projelendirilmişti, çıkan gaz için şimdiye dek ikinci santralin çoktan kurulması lazım idi. Çünkü yaptığımız ihalede Aksa firması, gaz belli orana ulaştıktan sonra orada da santral kuracaktı.
Çöplüğe kurulan elektrik santralini de belediye kasasından para harcamadan mı yaptınız?
Tabi. Ben mühendisim, uygulamacıyım. O santrali kurmak için bir kuruş para harcamadım. Eğer Demirtaş’ta o santral kurulmasaydı, çattığımız borulardan kolektörler yapacaktım, para harcayacaktım, ucuna bir sistem kuracaktım ve devamlı para harcayacaktım. Firmalar geldiler, benim çattığım boruların ucuna enerji kolektörleri kendileri döşediler, yap-işlet modeli ile santrali kurdular, enerji ürettiler. Çöpten çıkan gazla ürettikleri enerjiden TEDAŞ’a satılan bölümün yüzde 6’sını da tıkır tıkır belediyeye veriyorlar.
Yerel Gündem 21 çalışmalarında geçen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dediğim gibi, katı atıkta kentin tamamını bu hale çevirecek bir yola girmiştik. İstenirse herkes hazır hale gelmişti. Tarihi değerler çalışma grubu da çok aktif bir hale gelmişti. Mesela, Balaban Bey Kalesi’ni çıkardılar ortaya. Muradiye’de Fabrika-i Hümayun’u aldık mesela TEKEL’den. O yıkılan binanın projesi hazırdı. Orası ipek müzesi olacaktı. Gönüllüler gittiler, eski ipekçilerle görüştüler, bir sürü eski mancınıklar filan toplanıyordu yani. Özürlüler çalışma grubumuz çok iyiydi. Bugün Türkiye’de özürlü sayısı dünya oranı üzerinde belki ama ortada özürlü yok. Neden? Herkes evinde! Mesela bugün Bursaray devreye giriyorsa, ulaşımla ilgili gönüllüleri harekete geçirmek lazım. Mesela okul servislerinin kalkması lazım. Bursaray güzergahı boyunda servisler kalkabilir.
“Bursaray kullanılmalıdır” diyorsunuz?
Tabi. Kullanılmalıdır. Bakın uluslararası düzeyde yapmış olduğumuz çalışmalarda Avrupalı diyor ki, bir kilometre kadar olan mesafelerdeki araç benim ayaklarımdır. 15 dakika sürer.
Yeni yönetime devrettiğiniz yerel gündem 21’in geçen dört buçuk senesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir şeyi söylemeyi unuttum, bu sorudan dolayı hatırladım, biliyorsunuz tarihi belediye binamızı restore ettik. Ondan dolayı da Orhan Taşanlar olmasaydı, restorasyon ve tamir için kuruldan izin almadığımız gerekçesiyle Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidecektim. Taşanlar beni İl İdare Kurulu Başkanı sıfatıyla, tarihi belediye binasının resterasyonuyla ilgili olarak mahkemeye sevk etmedi. Ama aynı kurul Kültürpark’ın canına okudu! O bodrum kat resmen çöplüktü, sadece tuvaleti çalışıyordu, kapıdan giremiyordun, kokuyordu, o çöplüğü halkın evi yaptık. Orada iki üç tane belediye sekreteri vardı, halka yol gösteriyordu. Genel Sekreter Orhan Efe’nin odası yoktu, oradaki bütün odalar halkın yeriydi, ortadaki salon cam kapıyla ayrılmıştı. Onun bir anlamı vardı, o cam kapı bir şeffaflıktır. Meydandı o salonun adı ve herkes gelir orada kentle ilgili tartışmalarını, toplantılarını yapardı. Ne oldu orası, orası büro oldu. Yerel Gündem 21 bürosu oldu. Yerel Gündem 21’in heyecanlı insanları hala bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama bir defa olsun başkanla karşılaşmadıklarını söylüyorlar! Oysa ben o halkın evine bütün boş zamanlarımda inerdim. Bir çok toplantılarına katılırdım. Her zaman onların yanındaydım. Dışarıdan gelen bilgileri onlara aktarırdım. Pek çok uluslararası toplantıya onlardan temsilci alarak gittim.
Gönüllüler para alıyor muydu sizin zamanınızda ? Mesela genel sekreter?
Hayır. Orhan Efe’nin oradan hiç bir geliri ve beklentisi yoktu. Ve Orhan Efe benim danışmanım da değildi üstelik. Fahri çalışırdı.
Anıtlar Kurulu Kültürpark’ın nasıl canına okudu? Nerede canına okudu?
Bu kültür evine karar vermekle canına okudu.
BUSKİ bütçesinden yapılıyor?
O zamanki kurul başkanı Mete Tapan hoca ile ben bir Eğitim Vakfı toplantısında bu konuyu tartıştığımda, “hocam nasıl böyle bir karar verebildiniz” dedim. Bugün Kültürpark Bursa’ya mal olmuş, hakikaten çok değerli belediye başkanımız Reşat Oyal’ın Bursa’ya büyük bir hediyesidir. Buraya nasıl böyle bir karar verdiniz? “Ama” dedi, “adı üstünde orası Kültürpark ve oranın içinde biliyor musun bin kişilik salon var” dedi. “Hocam” dedim, “Bursa’nın artık bin kişilik salona ihtiyacı yok. Bursa’nın 3 bin kişilik salonlara ihtiyacı var. Biz Uluslararası Kongre ve Kültür Merkezi projesiyle de bu alanları oluşturduk. Siz bunu biliyor musunuz” dedim? Bu sabah Kültürpark’ta tur atarken aklıma geldi, Kültür Merkezi’ni ille de Kültürpark’ta yapacağım diyor. Kardeşim, oradaki “Gül Bahçesi”ni yok etmenin ne alemi var?! Aynı kurul yine bana, o şimdi “salı pazarı” kurulan otopark var ya, orada anlaşılmaz biçimde engel olmuştu. O zaman dedim ki Anıtlar Kurulu’na, burasını iki kat otopark yapalım, yükseltelim. Lunaparkı da onun üzerine alalım. Şimdiki lunaparkı da gül bahçesi tarafına doğru yeşillendirelim? Olmaz, yapamazsın dediler.
Gerekçe?
Neymiş, yanında Yahudi mezarlığı varmış, bilmem ne varmış, bir sürü şeyler. Halbuki hiç alakası yok. Bilakis yeşil alan arttıracağım. Aynı kurul buna izin vermedi, öbür taraftaysa hem “Gül Bahçesi”nin yokedilmesine, hem de Kültürpark’ın mahfedilmesine izin verdi. Yahudi Mezarlığı’nın yanındaki Pazar kurulan alanın altına yaparsın iki katlı otopark, otopark ihtiyacını karşılarsın, üstüne de yaparsın kültür evini. Öbür tarafları bozmaya ne gerek var?
Mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı verdi ve yapılan itirazı da reddetti. Buna rağmen oradaki çukur ve üzerine dökülen betona 2 trilyon para aktarıldığı ifade ediliyor. Bu çok ciddi bir para. Bursalıların parası. Bu durumu nasıl karşılarsınız?
Bu işi yapanlar bizzat sorumlusudur. Bursalılar yine Kültürpark’la ilgili görsel açıdan çok çirkin bir uygulamayla karşı karşıyalar. Mahkeme kararlarına rağmen Kültürpark’ın girişinde, Yahudi mezarlığının hemen yan tarafında insanlar, çarşaflar, donlar, gömlekler görüyorlar her hafta. Fevkalade yanlış. Böyle bir olay orada olmamalı. Kültürpark bugün Reşat Oyal döneminin Bursa’ya kazandırdığı çok değerli bir eserdir. Bizim yaptığımız Soğanlı Parkı da çok değerli bir eser oldu. Bunlar, Bursa varoldukça, Bursa insanının artık yaşamının bir parçasıdır. Kültürpark’ta benim anılarım var. Kalktılar, çay bahçelerini kaldırıp, bir araya toplayacağız dediler. Sen benim anılarımı nasıl yok edersin? Sen o çay bahçelerini nasıl yok edersin?
Özelleştirme Yüksek Kurulu Başbakan Ecevit’in başkanlığında toplandı ve Merinos’u Büyükşehir Belediyesi’ne bıraktı. Fakat Büyükşehir Belediyesi Merinos’a sahip çıkmadı. Bugün Merinos’un geleceği tehlikede. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültürpark Projesi diye bir yarışma açacaklarına, Merinos diye bir yarışma açılabilirdi. Ben terminal için ne yaptıysam, benzeri bir çalışma orada yapılabilirdi. Proje parası öyle ahım şahım bir para değil ki. Bir kültür evi mi yapılacak, Merinos’ta yap.
Hazır orada binalar da var...
Tabi ya. Biz projemizi yaparken, Uluslararası Fuar ve Kongre merkezini Yalova yoluna aldık. Niye aldık? Orada BUTTİM vardı. BUTTİM nedir? Uluslararası Tekstil Merkezi. O halde orada bir olay var, fuarı da oraya alalım, kongreyi de oraya alalım diye hareket ettik. Ha bugün Merinos olsaydı, ben hiç oraya gitmezdim. Merinos uluslararası fuar, uluslararası kongre ve kültür merkezi olurdu.
Muhteşem olurdu...
Merinos için böyle bir proje aç? Merinos bugün Türkiye tarihinin ana alanlarından biridir. Dolayısıyla burası Bursalının yaşamının bir parçası haline getirilmelidir. Bunu tek başına, bir grup insanla yapmazsın, açarsın bir yarışma, çeşitli fikirleri toplarsın. Bunları halka sunarsın. Kent Konseyi’nde paylaşırsın. Bir karar çıkar ortaya.
Hiçbir şey yapmasanız, bir iki gezi alanı oluştursanız, bir iki çay bahçesi oluştursanız bile Merinos yine Bursalıların elinde kalacaktı?
Bizim DSİ’deki çalışmalarımız şudur; bir su havzasına girersiniz, belki 40 yılda tamamlayacağınız bir işin projesinin tümünü bugünden yaparsınız. Ondan sonra bir parçasından işe başlarsınız. İlk 10 yılda şurayı yapacağım dersin. Onu yaparken şartlar değişir, geri kalan kısımda da bu değişen şartlara göre revizyonlar yaparsın. Merinos’ta da aynı şey olmalıydı. Merinos nihai olarak nasıl kullanılacak. Evvela bunu bul. Bir köşesine bir çay bahçesi, bir köşesine sergi salonu açayım, ya da bir resim atölyesi açayım, şuraya da bir çocuk tiyatrosu açayım gibi yavaş yavaş geliştiririsin. Ama o bütünü baştan planlarsın.
Bu bir ihmal mi, bilgisizlik mi?
Bilgisizlik.
Efendim sadece bilgisizlikle de açıklanabilir mi? Bakın Merinos üzerinde başka grupların, başka ticari kişilerin emelleri olabileceğinden söz ediliyor, yeniden özelleştirmeye çıkarılması ile birlikte?
Pek zannetmiyorum. Basiretsizlik, bilgisizlik. Mesela Mihraplı parkına 5 trilyon lira harcandığı anlatılıyor. Küçücük bir alan ve yerde granitler, taşlar falan. O 5 trilyon lirayı bana versinler, ben Yalova yolundan Misi Köyü’ne kadar bütün alanı ağaçlandırayım. Araya piknik alanları koyayım, yürüyüş yolları koyayım.
Bursa’ya çok önemli, çok değerli hizmetleriniz oldu. Bursalılar sizi şükranla anıyorlar. Yapılan iş hiçbir zaman zayi olmaz. Botanik parka, hayvanat bahçesine gidiyor musunuz?
Mesela dün hayvanat bahçesi çok doluydu. Çok hoşuma gitti.
Nasıl karşılıyorlar insanlar sizi orada gördükleri zaman?
Çok teşekkür ediyorlar. Soğanlı Parkı açılışında ben şöyle bir cümle sarf etmişim; “Ey Bursalılar, bakın burası sizin malınız, senin evinin bahçesi burası, kendi evinin bahçesine nasıl bakıyorsan buraya da öyle bak.” Ben başkanken Pazartesi sabahları saat yedide oraya giderdim. Pazar günü minimum 10 bin kişi gelir, Pazartesi günü sabah gittiğimdeyse daha temizlikçiler gelmemiştir, yerde iki tane Coca cola kutusu veya iki tane sigara paketi görürsün sadece. Başka hiçbir şey yoktur. Toplayıp gidiyor herkes.
Kültürpark’ta çok güzel bir alan oluşturmuştunuz: Gül bahçesi… Bursalılar o alanın yok edilmesine çok içerlediler…
Gül bahçesi ve paten alanı. Amerika’da hocalarla tanıştım, onlardan ölçülerini aldım, paten kursları açacaktım, Amerikalı hocaları getirecektim. Gül bahçesi muhteşem bir yerdi. Nasıl kıyarsın ya?!. Ev yapacaksan yanda yap, meyilden dolayı da kazanıyorsun, altta da iki kat otopark kapasitesi, üste de yap kültür evini.
Halka ekmek temin etmekle yükümlü BESAŞ, son zamanlarda Büyükşehir’in kasası haline geldi?
Biz BESAŞ’ı fahri yönetim kurulu üyeleri ile, bir genel müdür ve bir de muhasebe müdürü ile yönettik. Muhasebe müdürü benim DSİ’den getirdiğim bir çocuktur, Can. Çok dürüsttür, gerçekten o ayakta tutuyor orayı. Hiçbir şekilde siyasi adam sokmadık. Dağıtım sistemi özelleştirdik. Aldığımızda o günün parası ile 3 milyar borcu vardı BESAŞ’ın, teslim ettiğimizde ise 400-500 milyar nakitle teslim ettik.
Yeni dönemde bazı Meclis üyelerinin sağa sola BESAŞ büfesi dağıtılmasında devreye girdikleri duyuldu?
Tabii. BESAŞ’tan o kadar çok insan nemalanıyor ki! BURFAŞ da öyle. BURFAŞ’ta bir Cevdet, bizim DSİ’den getirdiğimiz; muhasebe işleri ondaydı, bir tane de hanım kızımız vardı orda, işte fahri olarak Ali İhsanlar(Tosun) falan, Mustafa abi (Rahmetli Mustafa Kuşdil), Mehmet Bayrak öyle yönettik. Ama şimdi orası da insanla dolduruldu.
Sizin sayenizde hem Bursalılar, hem de Türkiye, “Cumalıkızık” diye bir yer olduğunun farkına vardı?
Şimdi Cumalıkızık’a herkes sahip çıkıyor. Geçenlerde Mithat Kırayoğlu televizyonda onların eseri olduğunu, ÇEKÜL Vakfının eseri olduğunu falan anlattı. Evet ÇEKÜL Vakfı çalışmıştır, Mimarlar Odası çalışmıştır ama biz gelene kadar orada bir çivi çakılmamıştır. Biz ne yaptık? Biz evvela halka geldik. Halka dedik ki, bakın böyle bir cevhere sahipsiniz, bu cevheri niye kullanmıyorsunuz? Farkında değiller. Benim hanımım gitti, kadınları evlerinden dışarı çıkardı. Reçel satarlardı kavanozlarda. Reçeli, nasıl yapıyorsunuz? Hanım gitti onlara reçel yapmayı öğretti. Ondan sonra başladık kadınlara dışarıda gözleme yaptırmaya. Hayvanat bahçesine Cumalıkızık evleri yaptık, bir tanesini de onlara verdik. Bir dükkan bir ev verdik. Cumalıkızık’ta bir marangoz atölyesi açtık. Tophane Endüstri Meslek Lisesi orada köylü çocuklara marangozluk öğretti. Evler ahşap, o evleri onlar düzenlesin. Sonra Gıda Araştırma Enstitüsü’nü getirdik, ürünlerini mesela Özdilek’te satamıyorsun. Niye? Türkiye gıda kodeksine uygun imal edilmesi lazım. Gıda Araştırma Enstitüsü’nü getirdik, nasıl olur bu iş diye. Buharlı sistem kurmak için projeler hazırladık. Mesela Fatma hanım gelsin alsın malzemesini, yapsın. Vatandaşın cebine para girsin, o parayla kendi evini kendi onarsın. Nasıl onaracağım? İşte Mimarlar Odası… Gel orada vatandaşa destek ol. Onlar orada onu yaparken onları denetle. Dedik ki, pansiyonculuğa açalım. Çünkü yabancılar da geliyor. Modern bir banyosu olsun, tuvaleti olsun. İzin aldık. Örnek olsun diye evler aldık.
Kaç ev aldınız?
Dört ev aldık. Amacımız şuydu; 40 yatak olsun. Nedir bu 40 yatak? Bir otobüs. Bursa’dan transit geçen turistler var. Özellikle Kapadokya’ya giden. Dedik ki, bir gecelik bir otobüs getirelim, bir gece kalsın. Bugün dünyadaki turizm artık doğa turizmi. Cumalıkızık’a bir hareket getirmek istedik. Cumalıkızıklının şimdi hakikaten bütçeleri değişti. Para giren bir yer oldu. Önemli olan bundan sonra onları iyi yönlendirmek. Alt yatırım projesini yaptık. Ama kaldırımları bozmadan acaba nasıl yaparız? Yani kaldırımlar sökülecek, altına kanalizasyon döşenecek ve aynı şekilde yeniden döşenecekti. Projesi hazırdı.
Alt yapıya çalışmak çok nankör bir hizmettir. Oraya trilyonlarca para gömüyorsunuz, kapattığınız zaman unutuluyor. Alt yapı çalışması olarak neler yapıldı sizin döneminizde?
Şimdi Teoman Bey (Özalp) 110 milyon dolarlık dünya bankasından kredi almış altyapı için. Bunu bana teslim ettiğinde yüzde 4’ünü harcamışlardı. Yani Bursa’nın pis suyu, temiz suyu ve yağmur suyu için üç ana şebeke yapılacaktı. Ben bunun belini kırdım, yani aşağı yukarı yüzde 80’lere çıkardım. Ana arterler bitti, tali arteller kaldı. Hatırlarsınız küçücük bir yağmurda Yıdırım’da bazı caddeleri su basardı. Şimdi hiçbir şey yok. Çok büyük kanallar yapıldı. Cilimboz’la, Nilüfer’in birleştiği noktaya kadar Nilüfer’i temiz akıttık. Cilimboz Deresi’ni işte bu sene toparladılar, yukarı havzayı toparladılar, dolayısıyla temiz akar hale geliyor. Bütün bu ana sistem kuruldu. Bizim dönemimizde pis su arıtma tesislerinde Teoman beyin ihale ettiği şeyi bitirdik. Şimdi, “Sadece biyolojik arıtma yapılıyor, kimyasal arıtma yapılmıyor” diye laf söylüyorlar. Neden başlamadı? Onun da fizibilitesini yaptırdım, projesini yaptırdım ama başlamadım? Neden? Ben arıtacağım, tertemiz suyu bırakacağım, aşağıda Demirtaş Sanayi, ovadaki sanayiciler kirletecekler. Onun yerine şunu yaptık; gene Orhan Taşanların büyük bir desteği oldu, Demirtaş’ta Yeşil Vadi Kooperatifi kurduk, bütün ovadaki sanayiyi bir araya getirdik, Ketsel, Gürsu’yu da içine sokarak üstelik. Bütün organizasyonu Taşanlar ile ben yaptım. Biz de girdik o kooperatife. Bütün fizibilitesi, projesi, her şeyi yapıldı, ihale edildi, inşaat başladı. Nilüfer gerçekten temiz akacak. Aşama aşamaydı. Organize Sanayi Bölgesi bizim dönemimizde devreye girdi. Bu ikisi de devreye girince belediyelerde ikinci kademeleri başladı, bunlar da devreye girince Nilüfer tertemiz akacak. Ondan sonraki iş, Nilüfer Vadisi’ni değerlendirmekti. Bizim projemiz şuydu; Bursa ovası çıkışından ta Misi köyüne kadar Nilüfer Vadisi… Burası gayet güzel tanzim edilerek halkın önüne çok geniş bir dinlenme alanı olarak çıkacak ve şehrin de bir nevi oksijen kaynağı olacak bir vadi. Bunu hedeflemiştik. Dereler şırıl şırıl temiz akacak, insanlar balık tutacaklar, piknik yapacaklar, yürüyüş yapacaklar, bisiklete binecekler…
DSİ’de görev yaptığınız dönemde de siyasetçilere taviz vermemenizle tanındınız.
38 yıl devlet hizmetinde bulundum.

  (Buraya bir parantez açıp Erhan Sevimli'yi dinleyelim:

"1977’de Ecevit Hükümeti kurulunca Bursa bürokrasisinin üst kademelerindeki partizan tutuma sahip kişilerin değiştirilmesi talepleri gündeme geldi. Bu arada bazı bürokratlar da kendilerine yer açmak için olur olmaz şikayetlerde, karalamalarda bulunuyorlardı. Bunlardan iki tanesine o zamanın CHP il başkanı olarak direndim: bir tanesi DSİ bölge müdürü Erdem Saker hakkındaki şikayetlerdi. Erdem Saker bizim yıllardır Bursa’da tanıdığımız, Bursa’nın yerlilerinden bir arkadaşımızdı. Atatürk devrimlerinden, ilkelerinden kesinlikle taviz vermeyen bir aileden geldiğini biliyorduk. Değişiklik talebi kurumun içinden geldiği için sorduk: “Biz araştırdık, Erdem Saker hakkında bir yolsuzluk, usulsüzlük, partizanlık veya başka önemli bir şey yok. Siz değiştirilme talebini neye dayandırıyorsunuz?”  Kem küm edildi, ama dişe dokunur somutlukta bir gerekçe öne sürülmedi. O dönem Enerji ve Tabi Kaynaklar bakanı olan Deniz Baykal, birlikte Bandırma’ya gittiğimiz bir yolculuk esnasında, “Ne yapalım Erhan” diye sordu. “Vallahi ağabey”, dedim, “biz durumu inceledik. Ben kendisini yıllardır tanırım. Başarılı bir bürokrattır. Herhangi bir yolsuzluk ya da usulsüzlüğünü de görmüş değiliz. Takdir sizindir”. Deniz Bey için bu kadarı yeterli gelmiş olmalı ki DSİ içinden gelen isteklere rağmen Erdem Saker yönetimde kaldı."                Erhan Sevimli, Koca Kafa, Bilge Baykuş yayınları, 2022, sayfa 266)


Bu süre içerisinde pek çok siyasi parti geldi, adaylık teklif etti ama siz hep uzak durdunuz, siyasete karışmayacağım dediniz. Son dönemde seçilmeden önce size yine geldiler, siz yine kabul etmediniz, bu arada merhum Ural Duraner’e adaylık teklif edildi, onun talihsiz bir şekilde hastalanması nedeniyle artık baskılara daha fazla karşı koyamadınız...
Tanrı böyle istedi... O dönemde emekli olmak üzereydim. Yarının neler getireceği belli olmuyor. Koşullar bazen insanı alıyor bir taraftan öbür tarafa götürüyor.
Siz geçen dönemde girdiğiniz son seçimde de partinizden yaklaşık 45 bin fazla oy alarak, Bursa’ya yaptıklarınızla Bursalıların gönlündeki yerinizi ispat ettiniz. Bu çok ciddi bir oran. Eğer zaman yeniden size Bursa’ya hizmet etmek gibi bir görev getirirse ve böyle bir sonuç doğarsa, bundan sonra Bursa için yapılması gereken hizmetler neler? Bursa’nın nelere ihtiyacı var?
Bursa’nın bundan sonraki olayları bana göre sosyal ağırlıklı olmalıdır. Sosyal yapının güçlendirilmesi ve sosyal çalışmalar olmalı. Alt yapının büyük ölçüde beli kırılıyor, ulaşımın beli kırılıyor. Yani Bursa’nın bundan böyle artık alt ve üst yapıda yatırımları devam eder ama onun ötesinde Bursa’nın vizyonunu değiştirecek çalışmalar lazım. Bursa’ya yeni gelen nesiller var, onların topluma adaptasyonu var. Eğitime yönelik, sosyal yapıya yönelik, kültüre yönelik, sanata yönelik, toplumun görüşünü, vizyonunu arttıracak hareketler lazım. Soğanlı Parkı’nı yaptık ama kenar mahallelerde de parklar yaptık, kütüphane yaptık. Bütün Kent Danışma Merkezlerine bilgisayarla interaktif İngilizce eğitim sistemleri kurduk. Kent bilgi sistemi kuruldu. Hedef şuydu; bütün muhtarlara bilgisayar vermiştik, o bilgisayarları online olarak merkez bilgisayara bağlamak üzereydik. Örneğin, imar durumlarını artık bilgisayardan verilebilir durumda bıraktım ama ne yapıyorlar bilmiyorum? Adını verdiğin zaman bilgisayarda senin mülkiyetinin bulunduğu parselde kırmızı ışık yanıyordu. Bu kent bilgi sistemine 13 milyon dolar para harcadım. Ama Kemal müdürüm (Bursa İl eski Emniyet Müdürü Kemal Bayrak) geldi, bunun bana kullanımını bedavaya vereceksin dedi. Hay hay başımla beraber. Çünkü gördüm. Amerika’da bir salondan polis, itfaiye ve cankurtaran bir tek salondan yönetiliyor. Bütün şehri görüyor. Bir taraftan telefon geliyor, hırsızlık var, ona en yakın ekibe talimat veriyor, hangi yollardan gideceğini de bilgisayar başındaki operatör söylüyor. Bunun alt yapısını kurduk. Mesela Bursa’daki bütün ambulansları, itfaiyeyi buna bağlamak mümkün.
Bugün hala pek çok siyasi parti “Erdem Saker keşke bizim adayımız olsa” diyor. Tabii bu, Bursalıların size gösterdiği teveccüh ile çok alakalı ve o teveccüh artarak hala sürüyor. Fakat siz şu an buna olumlu bir yanıt vermiyorsunuz. Daha önce basına Erdem Saker’in Bursalılara kırgın olduğu yansıdı. Bu doğru mu?
Hayır. Kesinlikle hayır. Yazan arkadaşımız onu kendisi öyle tefsir ederek yazmış. Kendisi ile sonradan konuştuğumda ben öyle tefsir etmiştim dedi. Bursalılara hiçbir kırgınlığım yok, olamaz. Çünkü ben demokrasiye inanan bir insanım. Halk böyle takdir etmiştir. Ona yüzde yüz saygılıyım. Seçimi kaybettiğimde içimde küçücük bir “Ya bu böyle olur mu” diye bir şey geçmedi. Ayrıca sokaktaki vatandaşın beni çevirmesi, elimi öpmesi benim için en büyük mutluluktur. Bilse de bilmese de, bugün Bursalı evinden akan suyla çay demleyebiliyorsa orada benim alın terim var. Ben bunu biliyorum, başkaları bilmese de. Ben bunu bilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bir Doğancı Barajı, ondan sonraki sistemler… Mesela ben DSİ’deyken, zamanın Bayındırlık Bakanı bir gün “Ya müdür sen kazık atmışsın bize” dedi! Ne oldu dedim. “DSİ’nin işi değil ki bunlar belediyenin” işi dedi. Sayın Bakan doğru dedim, kanunen belediyenin işi, mesela arıtma tesisinden sonra döşenen büyük boruları belediyenin yapması lazımdı. Ama dedim, siz devlet bütçesinden bu barajı yaptınız, eğer belediyeye bıraksaydık o baraj orada dururdu, arıtma tesisi de boş dururdu, vatandaş da susuzluktan kırılırdı. Biz bunları yaptık ki, vatandaş suya kavuştu. Yani zamanında yetkilerimizi aşarak yaptık. Neticede yine devlet kazandı. Devlet yatırdığı parayı erken geri aldı. Ben görevimi yaptım Bursalılara. Hiç sıkıntım yok.
Bursalılar sizden yeniden görev istiyorlar?
Ben her zaman göreve hazırım. Bütün mesleki bilgi ve becerilerimi sunmaya hazırım. Hatta bakın yapıyorum da. Eleştirilerimizle katkıda bulunuyoruz, yani fahri danışmanlık yapıyoruz.
Yani Erdem Saker şu anda adaylık konusunu düşünmüyor?
Bayram konuşmamda bazı köşe yazarı arkadaşlarım ne demek istediğimi anlamışlar!..
Özellikle bu dönemde ithal aday adaylarının sayısı hayli arttı; ne düşünüyorsunuz?
Yanlış olur. Mutlaka Bursa’da yaşayan insanlar içinden seçilmelidir.
Yeniden aday olmama yönündeki tavrınız nedeniyle siyasiler size, “ İnsanlar yaptıkları kadar, yapmadıklarından da sorumludur” eleştirisini getiriyor yani, bu dönemde aday olmanızın bir görev olduğunu ima etmeye çalışıyorlar?!
Doğru. Yaptıklarım kadar yapmadıklarımdan da sorumluyum ama ben sorumlu olduklarımı fazlası ile yaptım. Bir insanın sırtında taşıyabileceği sorumluluğunun çok daha büyüğünü taşıdım. Hakikaten beş yıla sığmayacak işler yaptık. O kadar çok şey var ki. Zafer Plaza bir mühendislik eseridir. 120 küsur kişi bana malım senindir, istediğin şekilde tasarrufta bulun diye noterden vekaletname verdi. Zafer Plaza bugün Bursa’nın çok önemli bir değeridir. Ben Bursa’ya karşı görevimi yaptım diyorum.
Peki, biz de size gerek Bursa’ya kattıklarınız, gerekse bu söyleşi için teşekkür ediyoruz.
   

                                                             Kaynak: www.yenibursa.com (erişim tarihi 2.11.2002)
----------------------------------------
               Erdem Saker hakkında bir köşe yazısı
Mehmet Ali Yılmaz 
        "......     Şu an musluklarımızdan sağlıklı su akıyorsa bunun en büyük mimarı Erdem Saker'dir. Yaklaşık 30 yıl boyunca görev yaptığı Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü sırasında Doğancı ve Nilüfer barajlarını kuran kişi Saker'dir aslında. Onun başkanlığı sırasında Bursa caddelerinin alt yapısı ayrı ayrı yağmur ve kanalizasyon hatları kurularak tümden yenilenmiştir. Fatih Sultan Mehmet Bulvarı O'nun eseridir. Odunluk bölgesinin gerçek mimarı Erdem Saker'dir. Teoman Özalp zamanında tuvaletleri 300 klozetli olarak planlanan Otobüs Terminali'ni yeniden revize edip, tasarruf sağlayan kişidir Saker. Kente modern bir kütüphane kuracak kadar ufku geniş bir insandır. Bu şehre çim kayağını, tenis sporunu getirecek kadar yenilikçidir. Üstelik de her bölümünü çeşitli şirketlere, bankalara yaptırarak, ülkemizde bulunmayan ağaçları yurt dışından sipariş edip, bu gün her yıl yüzbinlerce insanın istifade ettiği Soğanlı Botanik Parkı'nı. Dünya standartları ölçeğinde hayvanat bahçesini bizlere kazandıran insandır. Bursa ovasına bir hat çekip, çarpık yapılaşmanın önüne geçmiştir Saker. Çok az şehirde bulunan "senfoni orkestrasının" müdavimi ve banisidir aynı zamanda. Bursa metrosu üzerinden bu kentin insanlarını kazıklamaya çalışanların oyunlarını bozmuş bir kahramandır. En büyük kusuru biraz huysuz olmasıdır! Bir de bisiklete "Pisiklet" der! Bursalılar, Erdem Saker'i pamuklara sarmalı. Belediye başkanları o henüz bu dünyadan göçmeden önce sağlığında bazı cadde veya yatırımlara O'nun ismini vererek onurlandırmalı. ...... Erdem Saker de bu memlekette hoş seda bırakan, öpülesi insanlardan birisidir.

Kaynak: https://www.lifebursa.com/yazarlar/mehmet-ali-yilmaz-11/erdem-saker-hakkinda-61282.html
-------------------------------------------
     Erdem Saker'in Danışmanı Engin Yenal ile Söyleşi (2003)
Erdem Saker Beyefendiyle beraber ya da başka bir şekilde, yeniden belediye Başkanı danışmanı görevini üstlenmek ister misiniz?
Hayır. Danışman olduğum 1994-1999 dönemi sanırım sadece Bursa için değil, Türkiye'nin diğer büyük kentleri açısından çok büyük deneyimler yaşadığımız bir dönem olmuştu.Şöyle ki, biz Bursa'yı sadece bir geleneksel kent değil, çağdaş dünya kenti ölçeğine çıkarmak üzere, evrensel boyutlarda bir takım çalışmalar yaptık. Yeni alt yapılar hazırladık, kurumlar kurduk, evrensel örgüt ve kurumlara üye yaptık. Ancak şunu söyleyeyim ki bizim öngördüğümüz, düşlediğimiz Bursa bizim düşlerimizde kaldı. Çünkü populer kültürün bunu anlaması veya benimsemesi mümkün değildi. O dönem yaşandı, kapandı. Umarım ki unutulmaz, belleklerde kalır.
   1994-99 döneminde yaptığımız bir takım şeyler bugün bile birçok kentte henüz uygulama aşamasında yahut yeni farkına varılıyor. Ki bu yasal ve yönetsel boyutlarıyla da güncelliğini sürdüren bir olay. Şunu iddia edebilirim: gelecekte kent tarihini hazırlayanlar 1994-99 yönetimini, Bursa yönetimine gelmiş geçmiş en iyi, başarılı  yönetim olarak değerlendirecekler.
Danışmanlık döneminizde yaptığınız projelerden sizi en çok mutlu edenler hangileri? O dönemden "keşke" dediğiniz yarım kalmış bir proje var mı?
En üzüldüğüm Muradiye Kültür Külliyesi olarak eski Fabrika-i Humayun sahasında hazırlamış  olduğumuz kapsamlı projenin uygulama olanağı bulamaması. Öndeki yapının ve Hünkar misafirhanesinin çökmesine, ikinci yapının ise günümüzde son derece kötü tamir edilmesine üzülüyorum. Oysa bizim hazırladığımız proje, kurucusu olduğum Bursa Araştırmaları Vakfıyla beraber gelişecek, onun fiziksel yansıması olacaktı. Öndeki binada kapsamlı bir Bursa arşivi, Bursa kütüphanesi, ikinci yapıda ulusal bir tekstil müzesi, üçüncü yapıda geleneksel el sanatlarını araştırma enstitüsünün yer alması, döndüncü yapının ise Bursa yaşam kültürünü gastronomisi, folkloruyla yaşatacak bir yapıya dönüşmesi öngörülmekteydi.
    
     
           Setbaşı Kütüphanesi bu binanın yerine yapıldı

   En mutlu olduğum proje deyince aklıma ilk Şehir Kütüphanesi geliyor. Setbaşı'nda 1950'li yıllarda Devrengeç Suyu'nun bulunduğu yerde belediyenin mülkü olarak yapılmış bir pasaj, nikah salonu vardı. Kırık dökük dükkanlardan oluşan bir pasaj. 1990'larda hazırlanan Gökdere projesinde bu yapının bulvardan Setbaşı Köprüsü'ne yani sağa dönüşü sağlamak amacıyla yıkılması öngörülmüştü. Biz bu konuyu yeniden ele aldık, öncelikle binayı kurtarıp, onarıp ardından ona yeni bir işlev vererek kütüphaneyi kurduk. O korok dökük yapı bugün gördüğünüz görkemli yapıya, çok amaçlı bir kültür merkezine dönüştürüldü. Beni en mutlu eden proje budur.
                    
             Bursa Defteri, sayı 20 (Aralık 2003): 65-66'dan kısaltarak alınmıştır

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 14/10/24