|
|
|
Salih Bilen 1945’lerde
Bursa’daki sanat etkinliklerini şöyle anlatıyor:
“1945-1946’da iki ayrı tiyatro grubu kurduk. Birincisinin adı Bursa Tiyatro
Kulübü idi. Kurucuları arasında Sabahattin Çıracıoğlu vardı. Basri Mece,
Zeki Ayakın vardı. Ben vardım… Başkaları da vardı ama hatırlayamıyorum
şimdi. Bu resimdekiler (bir fotoğraf gösteriyor) bir başka gruptu. Gençler
Temsil Kolu isi o grubun adı. Hepimiz ortaöğretimde okuyan gençlerdik. Bu
grupla Henrik İbsen’in ‘İntikam Saati’ adlı oyununu sahneye koymuştuk.
Aramızdakilerden Kemalettin Berksü (şimdi
emekli yarbay, Bursa’da değil) piyes yazardı, biz de oynardık. Bunların
arasında müzikli güldürü diyebileceğimiz ‘Erkek Kadın Olursa’ isimli bir
piyes vardı. Bir erkeğin, erkek olarak iş bulamaması sonunda, kadın kılığına
girerek kolaylıkla iş bulmasını ve ardından da patronu ile sevişirken
başındaki peruğun düşüp erkekliğinin meydana çıkışını konu alan ve çok da
rağbet gören bir piyesti bu. Hiç unutmam, 19 defa oynamıştık bu oyunu… (bir
fotoğraf gösteriyor) Oyunun yazarı ve oyuncusu Kemalettin Berksü ile, kadın
rolünde Zeki Müren… Genellikle bahçeli evlerde oynardık piyeslerimizi. Hayat
veya sofayı sahne yapardık, halk da bahçede otururdu. Seyircimiz 40-50 kişi
olurdu. Özellikle Kayhan semtinde, merhume Mevzune Erkoç hanımefendinin evi
çok elverişliydi. Kendisi de sanata, musikiye meraklı bir hanımefendi idi.
Evini bize açardı. İşte bu resim o evde alındı. Ha, tabi seyircilerden para
almazdık. Amatörlük, ama profesyonel gibi ciddiyetle çalışırdık. Bir tiyatro
kumpanyasıydık adeta. …. Temsillerden sonra muhakkak surette Yılmaz Emiroğlu
keman çalar,
Zeki Müren de şarkı söylerdi. Bazen de Üner Öztekin piyano
çalarak katılırdı müzik şölenimize. Hatta bir gün Hüsamettin Silahçı’nın
evinde bir temsilden sonraydı. Yılmaz Emiroğlu’nun kemanı eşliğinde Zeki
Müren şarkı söylüyordu. O tarihlerde borsada memur olarak çalışan rahmetli
tamburi İzzet Gerçeker Bey de oradaymış. Zeki’yi duyunca çok beğenmiş,
hayran olmuş eni konu… Beni buldu, dedi ki: Salih Bey oğlum, Zeki Bey’in
sesini çok beğendim. Acaba ben de tamburumu getirsem yarım saat kadar ben
çalsam Zeki Bey oğlum söylese, böylece bir sazda sözde bulunsak olur mu?
Hemen İzzet Bey’in tamburu getirildi. Yarım
saat diye düşünülen musiki alemi, yanılmıyorsam üç buçuk saat sürdü. Hepimiz
mest olduk.
Rahmetli İzzet Gerçeker aynı zamanda
Bursa
Musiki Cemiyetinin yöneticilerinden ve hocalarındandı. Merhumun gelini
Yurdanur Gerçeker de sanatçıdır bilirsiniz. İzzet Bey Zeki’yi musiki
cemiyetine davet etti. Bir akşam Setbaşı İlkokulunun alt alt katındaki
cemiyete Zeki’yle beraber gittik. Recep Birgit cemiyetin okuyucuları
arasındaydı. Cahit Peksayar da keman çalardı. Nedense Zeki cemiyetten pek
hoşlanmadı. Bunun üzerine İzzet Bey kendisine özel dersler vermeye başladı.
Yani ünlü sanatçı, sanat güneşimiz Zeki Müren’in gerçek anlamda ilk musiki
hocası İzzet Gerçeker’dir. Öyle bir sanatçı, öylesine mahviyetkar bir
insandı ki İzzet Bey, bir akşam bizim evde toplanmıştık; o çaldı, Zeki Müren
okudu.. Musikiye doyduk o gece. Ama İzzet Gerçeker o gecenin gündüzünde
işinden kovulmuş, yani belki de aç açık kalacak… Hiç belli etmedi bize.
Zeki Müren, eniştesi avukat Turhan Olgaç ve müzisyenler ile Tophane'de
Yıl 1951. Zeki Müren artık haftanın
Perşembe akşamları konserler veriyor İstanbul Radyosu’nda. Kuşlağımızı
neredeyse radyolarımızın içine sokarak dinliyoruz. Bildiğim kadarıyla onu bu
konserlere hazırlayan da Gerçeker hoca idi. Heyhat ki Zeki Müren’le yapılan
bazı röportajlarda kendisi İstanbul’da isim yapmış bazı şöhretlerden ders
aldığını sık sık tekrarlamakta, merhum Gerçeker hocadan hemen hemen hiç söz
etmemektedir. Bunu da değerli arkadaşımızın, şöhretlerin ancak şöhretleri
hatırlayabildiği kuralına bağlılığıyla mı açıklayalım ha, ne dersiniz?”
Mevzune Hanım’ın kızı Zehra İvgin anılarını
şöyle anlatıyor:
“Annem eski zaman kadını olmasına rağmen
sanatı çok severdi. Tiyatroları kaçırmaz, musiki konserlerini hep izlerdi..
Kardeşim Mesut Zeki Müren’le yaşıttı. Hatırlayabildiğim kadarıyla Salih
Bilen, Hikmet Silahçı ve Saik Er’in bulunduğu bir arkadaş grupları
vardı…Evimizin bahçesi büyüktü. Mahallenin bütün kına geceleri, düğün ve
sünnet dernekleri bizim bahçede yapılırdı. İşte böylece, 1945-1946’da Zeki,
Salih ve arkadaşları bizim evin bahçesinde temsiller vermek istediler. Annem
kabul etti, yatak çarşaflarından perde yapıldı. Biz de sandalyeleri dizip
komşuları çağırdık.
Tanınmış Türk musiki sanatçısı Yıldırım
Gürses’in babası Nasuhi Bey Kayhan’dan komşumuzdu. Bir başka komşumuz da
Bakırcı Lütfü Savut beylerdi. Pazar geceleri bizim evde toplanır, musiki
alemleri yapardık, Nasuhi Bey’in eşi ve kızı güzel şarkı söylerlerdi.
Bakırcı Lütfü Bey de keman çalardı. Bazen sabahlara kadar sürerdi bu musiki
alemleri.”
Kaynak:
Bursa’da Yakın
Zamanlar, Yılmaz Akkılıç, 1. bs., 2000, s. 22-25'ten kısaltarak alınmıştır
|