İZNİK


Ayasofya

İznik Müzesi

Bursa'da Sosyal Hayat

Bursa'nın İlçeleri


Yıl 1936...Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar ve Afet İnanile birlikte İznik'e gelir. Belediye bahçesinde otururlarken, tarihçi Afet İnan, İznik'i gezmek için Atatürk'ten izin ister. Geri-si İlknur Güntürkün Kalıpçı'nın "Özlemden Eyleme Doğu Atatürk" kitabından aktaralım (Sayfa-135): "Hay hay, gidebilirsiniz; fakat unutul-mamalı ki asıl İznik'i göre-meyeceksiniz; çünkü o toprağın altındadır" der Atatürk. Afet Hanım ayrıl-dıktan sonra Atatürk masa-sında oturanlara şöyle bir soru sorar: "İznik'in etrafını çevrilen surların kaç kapısı vardır?" Bu sorunun yanıtını İznik tarihini iyi bildiğini sanan bir İznikli verir: "Üç kapı vardır efendim. Bulun-duğumuz yerin doğusundaki kapı, kuzeyindeki Yenişehir Kapısı ve güneyindeki İs-tanbul Kapısı diye bilinir." Atatürk "Hayır" der. "Dört kapısı olacak. İznik'in Türk-ler tarafından ilk zaptında Kılıç Aslan'ın girdiği batı kapısı nerde?"  "Böyle bir kapı bilmiyoruz efendim." Atatürk bir süre sustu. Canı sıkılmışa benziyordu, konu-yu değiştirdi. Aradan sene-ler geçti. Biriken suları, İznik Gölü'ne akıtmak için yol açmaya çalışan işçiler bir noktada suların kendili-ğinden boşluk bularak ak-makta olduğunu hayretle gördüler ve ilgililere bil-dirdiler. Kazıya devam edilince, bunun bir kapı, hem de tam teşkilatlı kur-şunlu bir kapı olduğu mey-dana çıktı. Atatürk'ün bah-settiği batı kapısı bulun-muştu.
   

                                                                                         Raif Kaplanoğlu

 

     İznik Gölü kuzeyden Samanlı, güneyden Katırlı Dağları ile kuşatılmış bir kuyu gibidir. Sanki dağlar, güzelliklerini saklamak için kuşatmıştır gölün çevresini. Göle de, dağların arasındaki onulmaz güzellikteki geçitlerden ancak ulaşılabilinir.
  
Çok önceleri Sakarya Irmağı, Karadeniz'e değil; Adapazarı'ndan kıvrılıp, İznik Gölü üzerinden Gemlik Körfezi'ne akarmış. Bu bir söylence değil, sayın A. Tanoğlu ve S. Erinç'in uzun yıllar yaptıkları araştırma sonunda hazırladıkları bir akademik tezdir. İşte göl, bu akarsuyun olasılıkla bir deprem sonucu yön değiştirmesi sonucu oluşmuş. İznik Gölü'nün bir çöküntü gölü olduğu uzmanlarca kabul edilmektedir.
   Gölün batısında Orhangazi, doğusunda ise İznik kenti ve ovası bulunur. Göl çevresi çok eski çağlardan beri yerleşime tabi olmuştur. Bugün göl çevresinde beş önemli höyük vardır. Batıda; Ilıpınar ve Hacılar Tepe, Yeniköy altında Tepecik, Çakırca Köyü yakınlarında Hüyücek ve Çiçekli Köyü’nde de Körüstan höyükleri. Orhangazi yakınlarında göle 1 km uzaklıkta, verimli bir pınarın yanında kurulmuş olan Ilıpınar höyükte yapılan kazılarda üst üste 12 yerleşim katmanı ortaya çıkarılmış, kuzeybatı Anadolu'nun en eski yerleşim alanı olduğu anlaşılmıştır.
                  
                                                                             Fotoğraf: Erkan Uz 
  
Antik Çağda Ascania Limne olarak anılan İznik Gölü, Homeros'un ünlü İlyada destanında bile yer alır. Gölün batısında, Türkiye'nin en geniş ve en güzel piknik alanı ile karşılaşacaksınız. Bir tarafı çamlık, diğer yanı tertemiz göl, Türkiye'nin her yerinden binlerce insanı çeker kendisine... Günübirlik dinlenme alanları dışında çadır turizmine de açıktır. Burada her tür sosyal tesis bulunur. Gölün bu bölgesi 1950'li yıllara kadar bataklık idi. Yapılan setlerle suyun taşması engellenmiş ve bataklık kurutulmuştur.
  
Balıkçılara göre İznik Gölü'nün altında bir kent varmış ve halen balık ağları bu kentin minarelerine takılırmış. Suyun berrak, havanın durgun olduğu günlerde minareleri çıplak gözle görürlermiş. Bu söylence yüzyıllardır süregelir. Hatta 16. yüzyıl ünlü tarihçilerinden Hoca Sadettin Efendi'nin Tacü't-Tevarih adlı kitabında, gölün içindeki kenti Nuh'un oğlu Sam'ın Tufan'dan sonra kurduğunu yazar. Aslında söylentinin bu denli yaygın olması boşuna değildir. Gerçekten de İznik Gölü’nün altında bir şehir var!.. Gölün batısında bulunan antik Basilinopolis kentinin kalıntıları ve iskelesi bu söylencelerin kaynağı olmuştur. Nitekim son yıllarda suyun düzeyi düşünce, gölün 150 metre kadar içinde kemerli, kesme taş ile yapılmış antik iskele ortaya çıkmıştır. 1950'li yıllardan önce bu kalıntıların kıyıdan 1 km. kadar uzakta olduğu düşünülürse, balıkçıların bu söylenceyi çıkarmakta hiç de haksız olmadıkları anlaşılır. Basilinopolis MS 365 yılında Roma imparatoru II. Julianus'un annesi Basilina tarafından kurulmuş, kente de bu kadının adı verilmiştir. Bu kent olasılıkla 9. veya 10. yüzyıldaki bir depremle yok olmuştu. Çünkü bu kentle ilgili bilgiler bu yüzyılda birden bire kesilmiş, antik kaynaklarda da yok olan 4-5 kent arasında sayılmıştır.
  
Göle Gemlik üzerinden gelirseniz, Samanlı ve Katırlı dağları arasındaki, Karsak Geçidi’nden geçeceksiniz. Bu geçit boyunca göl ile körfez arasında Karsak Deresi bulunur. Bu derenin ağzında oluşan ova nice kavimlerin akınlarını ve savaşlarını görmüştür. Roma tahtı için Niger ve Severus on binlerce kişilik ordularını burada telef ettiler. Avrupa'nın dört bir yanından gelmiş Haçlı ordusundaki on binlerce genç şimdi bu ovada yatıyor. 1097 yılında Kılıç Aslan'ın yönetiminde olan kenti Haçlılar kuşattı. Uzun süre kent düşmeyince Gemlik Körfezi'nden 100 savaşçı alabilecek büyüklükte gemileri, bir gecede İznik Gölü'ne taşıdılar ve kaleyi ancak böylece alabildiler. MS 2. yüzyılda yaşamış Plinius bu derede iki yönlü cereyan oluştuğunu yazarken, MS 1. yüzyılda yaşamış Strabon ise dere civarında kuru yerler kazılıp, yerin altından balık çıkarıldığını yazar. Sanırım göl suyu o tarihlerde yer altından süzülerek Gemlik Körfezi'ne akıyordu. Şimdi neden ısrarla suya ihtiyacı olan Cargill fabrikasının tam da yer altından balık çıkarılan yerde kurulduğunu anladınız mı? 
  
Herkül’ün Erkek Sevgilisini Yutan Dere  
  
İznik Gölü doğu-batı yönünde 32 km uzunluğunda, 15 km genişliğindedir. Çevresi 90 km kadardır. Evliya Çelebi'nin deyişiyle "Atlı bir kişi, gölün çevresini bir günde dolaşır." 303 km2 yüzölçümü olan gölün en derin yeri 65 metredir. Dünyanın en temiz göllerinden biri iken son yıllarda özellikle gölün batısındaki fabrika ve diğer kirleticiler ile göl kirliliği artmıştır. Gölün fazla suları Karsak Deresi ile Gemlik Körfezi’ne akmaktadır. MÖ. 7. yüzyılda Argonotlar, Kolkhis ülkesine altın postu aramaya gittiklerinde, Gemlik'te mola vermişler. Söylenceye göre Argonotlardan Herkül (Herakles)’ün güzel dostu Hylas bu dereye su almak için indiğinde, su perileri tarafından kaçırılmış. İşte bu nedenle Hylas adı da verilir bu dereye...
   Göl kıyısındaki köylerden en ilginci, Sölöz köyüdür. Argonotlar'dan Thessus'un arkadaşı Solois ümitsiz bir aşk yüzünden kendini bu köyün içinden akan Koca Dere'ye atıp yaşamını yitirmiştir. Bu nedenle Phtopolis kenti kurulmuş, dereye de Solois adı verilmiş. Sölöz adı da buradan gelmiş. Kasabadaki 3-4 katlı, birkaç asırlık ahşap evler görülmeye değerdir. Bu ahşap evlerin daha güzellerini biraz ilerdeki Paşapınar köyünde de görebilirsiniz. Yolunuz bir süre sonra göl kıyısından uzaklaşır. Bu nedenle Paşapınar köyünden göle doğru toprak yoldan giderseniz, sazlıklar arasındaki balıkhaneler ile ağlarını telaşla toplayan balıkçıları görebilirsiniz. Ancak, Narlıca Köyü'ne gelmeden asfalt yola çıkmalısınız. Çünkü gölün çevresinde dolaşan yol üzerinde, gölü en iyi bu köyden görebilirsiniz. Biraz ilerdeki Göllüce köyünün üzerinde, eski köy yeri olan Balarım ile gölün kuzeyinde bulunan Boyalıca köyünden de gölün seyri çok hoştur. İznik'in Müşküle üzümleri yüzyıllardır ününü sürdürmektedir. Narlıca köyünden sonra işte bu üzümlere adını veren Müşküle köyüne çıkarsanız. O eski bal kokulu üzümleri değil, ama dünyanın en güzel zeytinlerini yiyebilirsiniz.
   
   Bu yol üzerinde göl kıyısında büyük ve ilginç bir kaya kütlesi bulunur. İzlediğiniz bu yol, MÖ 2. bin yıldan beri kullanılan antik yoldur. MS 1. yüzyılda ünlü Roma imparatoru Nero bu yolu tamir ettirmiş, tam burada bulunan Sarıkaya bölgesinde çok uğraşılmış. İşte bu iki bin yıllık Roma yolunun zaman zaman bozuk yüzeylerinde aracımız sıçrarken, 17. yüzyılda bu yoldan geçtiğinde yolun bozuk olması nedeniyle İznik kadısını öldürtmüş olan Sultan IV. Murad'ı anımsadım.
  
İznik, MÖ 5. yüzyılda Helikore adıyla anılıyordu. MÖ 316 yılında Büyük İskender'in komutanlarından Antigonos tarafından yeniden kurulup Antigoneia adını almıtır. MÖ 301 yılında ise, Antigonos'u yenen Lysimakhos, İznik'i alıp eşinin onuruna Nikaia adını vermiştir. İznik adı da işte bu sözcükten gelmiştir. Evliya Çelebi'ye göre ise; Nuh peygamberin oğlu Sam, babasından daha iyi bir yer bulmak için gemisiyle gezerken İznik'e gelip kenti kurmuştur. Adını da Yanko'nun kızkardeşi İznika'dan almış.
  
İznik'e yaklaştığınızda, iki bin yıllık surlar karşılar sizi. Gölün doğusunda kareye yakın 5 km'lik surların büyük bölümü halen sağlamdır. 11 metre yüksekliğinde tuğladan yapılmış surlarda, 17 m. yüksekliğinde 144 kule vardır. Surların karşılıklı dört görkemli kapısı vardır. Kentin merkezine doğru dört kapısından uzanan, paralel karelere bölünmüş yollar, iki bin yıldır İznik'te hiç değişmeden kullanılmaktadır. İznik, Konsüller Kenti olarak da anılır. Çünkü bu kentte, iki Kilise Meclisi toplanmıştı. 325 yılında, çok önemli kararların alındığı ve imparator Constantinus'un da hazır bulunduğu Kilise Meclisi, Senato Sarayı'nda yapılmıştı. Bu yapı, bugün gölün içinde kalmış, temelleri ve bir duvarı halen sağlam durumdadır. Hz. İsa'nın insan doğası taşıdığını savunan Ariusçuluk bu toplantıda mahkûm edilmiştir. 787 yılında yapılan VII. Hıristiyan Konsülü'nde ise Hıristiyan dünyasında resmin (ikonaların) serbest bırakılması konusunda karara varılmıştı. İşte bu nedenle İznik, 1962 yılında Vatikan'da toplanan 19. Konsül'de; Küdüs ve Vatikan'dan sonra üçüncü kutsal kent ilan edilmiştir.
  
İznik sadece Hıristiyanların kutsal kenti değildi... Hıristiyan dünyasının Doğu'ya egemen olmasını önleyen Anadolu Selçuklu Devleti, (1075-1097) Bizans Devleti (1204-1261) ve Osmanlı Devleti (1331-1335) gibi cihan devletlerine başkentlik yapmış, gizem dolu bir kenttir. 1905 yılında kenti ziyaret eden R. Delbeuf'un dediği gibi; "Geçmişin anılarının hüzün verici büyüklüğünü, burası kadar duyurabilen, yeryüzünde bir başka kentin bulunabileceği sanmıyorum". Bir yanda Anadolu'nun en önemli mutasavvuflarından Eşrefoğlu Rumi, diğer yanda medrese kültürünün ilk ve önemli simaları olan Çandarlılar ve Davudi Kayseri'leri yetiştiren İznik, Anadolu halkının kalbinde yer etmiş özel bir kasabadır. İznik deyince insanın ilk aklına gelebilecek şeylerden biri kuşkusuz o eşsiz yeşil-türkuaz renkli çinileridir. Bizans döneminden itibaren 18. yüzyıla kadar dünyanın en güzel çinilerini üreten İznikli ustaların torunları, bugün yeniden bu sanatı canlandırmak için çaba gösteriyor. Bu amaçla kasabada birçok çini atölyesi açılmıştır. Ayrıca Çinicilik Yüksek Okulu da var. 1960'lı yıllardan beri süregelen İznik Çini Kazıları ise halen sürmektedir. Kasabada ev yapmak isteyenler temel için kazmalarını yere vurduklarında, yerin altından mutlaka eski yerleşim kalıntıları çıkıyor. Atatürk'ün o ünlü ifadesiyle; "Ne kadar gezerseniz geziniz, asıl İznik'i göremeyeceksiniz. Çünkü o toprağın altındadır".
   Kentin kuzeyinde bulunan İstanbul Kapı'dan çıkarak, gölün kuzeyinden dolaşabilirsiniz. Yolun bu bölümünde, İznik'in o ünlü asma ağaçları karşılar sizi. Bağlar içinden geçen yolunuzun sağında, asmalar arasında bir anıtın yükseldiğini görürüsünüz. MS 1. yüzyılda yaşamış ünlü bir Romalı komutan olan Cassius'un anıtına halk arasında Beştaş denilmektedir. Bu civarda, Elbeyli Köyü yakınlarında bulunan yeraltı gömütü (hipoje), ancak izin alınıp ziyaret edilebilinir. İznik Gölü'ne gelip de balık yemeden gitmek olmaz. Gölün tertemiz suyunda çok lezzetli balıkları yetişir. MS 1. yüzyılda yaşamış Strabon'dan Evliya Çelebi'ye kadar İznik Gölü'nü ziyaret eden tüm gezginler gölün ünlü balıklarından söz etmişlerdir. Sazan, turna, akbalık, kızılkanat ve dev cüsseli yayın balıklarını, gölün dört bir yanında bulunan tertemiz kır gazinolarında yiyebilirsiniz. Aynı yol üzerinde Keramet köyünde bir ılıca vardır. Yolun hemen yüz metre yakınındadır. Doğal konumuyla korunan ılıcanın bazı hastalıklara şifa olduğu söylenir. Göl ile ılıca arasında sadece 200 m. kadar uzaklık vardır. Sanırım, bir göle ve denize bu kadar yakın bir başka ılıca yoktur.

           Kaynak: Elveda Bursa, Raif Kaplanoğlu, Avrasya Etnoğrafya Vakfı yayınları, 1. bs, Bursa, 2013, s.94-100

  

İZNİK ZAMAN DİZİNİ

 

MÖ 6100-5500: İznik’in batısındaki Ilıpınar höyüğün en eski tabakası

İÖ 750: Homeros’un İlyada destanına göre İznik’te veya yakınlarında antik bir kent vardı.

İÖ 4. yüzyıl: Argonotlar Destanı’nda Herakles tarafından Argo gemisine alınan Hylas adındaki delikanlının, İznik Gölü’nü Gemlik körfezine bağlayan Kios Irmağı kıyılardaki molada kaybolduğu anlatılır.

MÖ 316: İznik, Büyük İskender’in kumandanlarından Antigonos Monophthalmos tarafından Antigonia adıyla kuruldu.

MÖ 301: Antigonos’u mağlup ederek şehri ele geçiren Lysimakhos, şehrin adını karısının adına atfen Nikaia olarak değiştirdi (Latincesi: Nicaea).
MÖ 297: Zipoites tarafından ele geçirilen Nikaia, Bithynia Krallığı’na bağlandı.
MÖ 74: Bithynia Kralı IV. Nikomedes’in ölümü ile Nikaia Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katıldı.

MS 111: Genç Plinius, imparator Traianus zamanında Bithynia eyaleti valisi yapıldı. 15 bin kişilik Roma Tiyatrosu bu dönemde yaptırıldı.
111-112: İstanbul Kapı’nın iç kapısında yer alan tiyatro maskları, Roma İmparatoru Traianus tarafından inşa ettirildi.
MS 120: İmparator Hadrianus tarafından, İznik’i çevreleyen surlar üzerine İstanbul Kapı ve Lefke Kapı yaptırıldı.
123: İznik depremde büyük hasar gördü.

259: Anadolu’ya giren Gotlar İznik’i yakıp yıktılar.

268-270: Roma imparatoru II. Claudius tarafından Yenişehir Kapı ve Göl Kapı yaptırıldı.
325: (20 Mayıs -25 Temmuz) İmparator Constatinus devrinde 1. İznik Konsülü toplandı. İmparator Constantinus Nikaia’da toplanan ilk konsüle saygı göstermek için kenti Nikomedia’ya bağlı olmaktan çıkarıp serbest bıraktı.

368:  Şiddetli depremde Nikaia’daki senato sarayı yıkıldı.

364: Valentinianus, Nikaia’da imparator ilan edildi.
395: Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Nikaia Bizanslıların (Doğu Roma) elinde kaldı.
527-565: Bugün hala istifade edilen su yolları imparator 1. Justinianus tarafından inşa edildi.
717: İstanbul’u fethetmek amacıyla gelen Arap orduları Nikaia’yı kuşattılarsa da güçlü surları aşamadılar.
787:  VII. Konsül (2. İznik Konsülü) Ayasofya Kilisesi’nde toplandı.
959: Nikaia, imparator VI. Constantiniaus’un ziyareti sırasında imparatorluğun en zengin ve görkemli şehirlerinden biriydi.
1065: Unutulması zor olan deprem İznik’te büyük hasar yarattı.
1075: Selçuklu Sultanı Melikşah’ın kumandanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah İznik’i kuşatarak aldı. İznik başkent oldu.
1147: Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine Bizanslılar İznik’e tamamen hakim oldular.
1204: 4. Haçlı Seferinde Haçlıların İstanbul’u işgal etmesi üzerine Bizans imparatoru İznik’i başkent ilan etti.

1204-1261: Bursa, İznik’e bağlı bir bucak olarak genelde kale içinde kaldı, fazla büyüyemedi.

1261: İstanbul’u geri alan Bizanslılar, başkenti de İznik’ten İstanbul’a taşıdılar.
1331(2 Mart): İznik, Orhan Bey tarafından fethedildi. Ayasofya Kilisesi Sultan Orhan tarafından camiye çevrildi, Orhan Gazi Camii adını aldı.
1332: Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından İznik’te medrese yaptırıldı, Süleyman Paşa Medresesi olarak bilinir.
1335:  Osmanlı Devleti’nin başkenti İznik’ten Bursa’ya alındı.
1378-1391: Çandarlı Hayrettin Paşa’nın inşasını başlattığı Yeşil Camii, oğlu Ali Paşa tarafından tamamlandı. Osmanlı devrinden günümüze ulaşan en eski çinileri bu camide ve minaresinde görmekteyiz.
1388: Osmanlı Sultanı 1. Murat tarafından annesi Nilüfer Hatun’un anısına Nilüfer Hatun İmareti yaptırıldı.
1413: Şeyh Bedrettin İznik’te oturmaya memur edildi.
1420: Beyaz örtücü sır üstüne kobalt mavisi ile süslemeli çini, ilk defa Bursa’da Yeşil Türbe içindeki Side Hatun Sandukası’nın dikdörtgen ve altıgen çini kaplamalarında görülür.
1453: İstanbul’un fethiyle İznik eski önemini yitirmeye başladı.
1548:  16. Yüzyıl İznik çiniciliğinin altın asrıdır. Bu dönemin özgün yapıtı da Şehzade Mehmet Türbesi olarak karşımıza çıkar.
1648: İznik’e gelen Evliya Çelebi, “İznik’e geldiğimde 350’ye yakın çini atölyesine rastladım” der.

1716: İznik’teki bütün çini yapım evleri kapandı, İznik çiniciliği söndü.
1718: Yaşayan son çini ustaları Tekfur Sarayı’nda açılan çini yapım evinde çalıştırılmak üzere İznik’ten İstanbul’a götürüldü.
1875: İznik Belediyesi kuruldu.
1920 (21 Eylül): İznik Yunanlılarca işgal edildi.

1927: İznik, Yenişehir ilçesine bucak yapıldı.
1930: İznik ilçe olarak Bursa’ya bağlandı.
1935(15 Temmuz): Atatürk’ün İznik ziyareti

1960: Nilüfer Hatun İmareti İznik Müzesi olarak açıldı.

1962: Vatikan Konsülü’nde İznik’in mukaddes kent sayılması için verilen önerge kabul edildi.

1964: İznik’te ilk bilimsel kazı ve araştırmalar Prof. Dr. Oktay Aslanapa ile başlatıldı.
1980: Dr. Bedri Yalman’ın başkanlığında Roma Antik Tiyatrosu kazıları başlatıldı.
1989: Bu yıl Kültür Bakanlığı tarafından “İznik Yılı” olarak ilan edildi ve bir dizi etkinliklerle İznik Çiniciliği tanıtıldı.