Dilimiz, Türkçemiz.. Üzerine titriyor, koruyup
geliştirmeye çalışıyoruz. Dilimizle ilgili yanlış kullanımlara dikkat
çekiyor, uyarılar yapıyoruz. Özellikle kamusal alana asılan metinlerde
herhangi bir yanlış olmaması gerekir. Bu türden yanlışlarda nasırımıza
basılmış gibi hissediyoruz. Aşağıdaki afişleri henüz unutmadık:
Vâlâ Nureddin'in aşağıdaki yazısını okuyunca, aradan
80 yıl geçmiş olmasına karşın bu yolda pek ilerleyememiş olduğumuzu gördük.
Biz yine de üzerimize düşen uyarı görevini yapmış olalım.
YANIŞLI UMDELER (İLKELER)
Vala Nureddin (1901-1967)
Her fırsatta kurulan basma kalıp taklardan nasıl usanç getirdiğimizi, icap
ettikçe yazmış, durmuştuk. Bu tahta yapılar hem pahalıya mal oluyor hem de
hiç zevkli olmuyordu doğrusu. Çok şükür dünkü bayram münasebetiyle
İstanbul’da bir zevk değişikliği olduğunu gördük… Yalnız bir durum elbette
bütün titiz münevverlerin sinirine batmıştır: Meydanlara asılan kırmızı
bayraklardaki yanlışlıklar!
Geçen sefer belediye seçkisi münasebetiyle şiarlarda
nasıl halar olduğunu yazmıştım. Bu sefer de tekrarlayayım: Eminönü’nde, tam
halkın gözlerinin önünde asılan şiarlarda gene yanlışlar vardı. Bu, buraya
üç gün evvel asıldı. Üç gün müddetle nasıl görülüp indirilmedi, şaşıyorum.
Şimdiye kadar Beyoğlu sakinleri tarafından asılan
tabelalarda, basılan ilanlarda birkaç yanlı gördük mü küplere biniyor,
elimize kalemi alıp cayırtıyı veriyorduk. Bunun tesiri de görülüyordu. Zira
Türkçeyi doğru kullanmak mecburi imiş gibi bir hava uyanmıştı. Halbuki
giderek şu mısranın hükmü geçerli olacak galiba: Efendi def çalarsa hane
halkı raks eder!
İngiliz ordusunda yüksek rütbeli bir zabit “küçük
tank” yerine “tanket” tabirini kullanmış. Halbuki o söz o lisanda
kullanılmazmış. Bundan dolayı kıyametler koptu.
Hatta yanılmıyorsam, zabit mesleğinden olmuştu.
İngilizler dillerine “haşmetlu İngilizce” diyorlar,
dokundurmuyorlar. Biz ise en kalabalık meydanlarımıza yanlışlıklar asıyoruz.
Dikkat efendim, efendim.!..
Haber – 30 Ekim 1934