Tayyare Kültür Merkezi'ndeki
 "İkinci Zaman" Sergisi Üzerine 


Seyirci Gözüyle


 

                                                 

                                                                                       Hilal Sakin

                                                                        Sanat Eğitimi Uzmanı 

 

    Geçenlerde Bursa Orhan Camii’nin karşısındaki çay bahçesinde çay içiyordum. Havuzlu büyük avluyu izlerken, bu kadim şehir Bursa’nın tarihine tanıklık edebilseydik neler görürdük diye aklımdan geçti. Etrafıma baktım, sonra gözlerimi kapadım, gözümün önüne gelen ilk şey alabildiğine yeşil bir Bursa’ydı. O dönemlerde insanlar nasıl giyiniyorlardı, birbirlerine nasıl hitap ediyorlardı, etraftaki yapılar nasıldı? Benim bu oturduğum yerde bir zamanlar ne vardı, soruları kafamda dönmeye başladı. Bulunduğum yerden kalkıp tiyatro yönünde ilerlemeye başladım ve Tayyare Kültür Merkezi’nde “İkinci Zaman” başlıklı serginin açıldığını fark ettim. Doğma büyüme bir Bursalı olarak içimde akan ılık heyecan beni sergi salonuna yönlendirdi. Az önce kafamdan geçen soruları başka birileri de kendine sormuş diye çok sevindim.
    Evet sergi Bursa’yı konu almıştı. İçimdeki coşkuyla sergiyi gezerken gördüğüm bazı çalışmalar kendime başka sorular sormama sebep oldu. Bursa eskiden sadece bazı imar faaliyetlerine ev sahipliği etmiş bir şehir mirdi? Turuncu çatılı kagir evler, Irgandı Köprüsü, Yeşil Türbe sonra bir daha Yeşil Türbe ve sonra bir daha. Elbette Osmanlıya başkentlik etmiş bu güzel şehirde tarihi yapılar önemli olacaktı. Ancak Bursa sadece Osmanlı şehri olmadı, öncesi de vardı. Sergide Bursa’nın daha öncesini aradım ama bulamadım. Serginin belli bir tarihten sonrasını konu aldığını düşünerek gezmeye devam ettim.

  Sanatsal bağlamda farklı tekniklerin kullanıldığı dikkatimi çekti. Bunlar foto manipülasyon, sulu boya, yağlı boya, grafik tasarım ve minyatürdü. Özellikle minyatür tarzında yapılan çalışmalar dikkatimi çekti, çabuklukla tamamlanmış gibi görünen çalışmalar, özellikle teknik bağlamında çok da özenli görünmüyordu.

   Minyatür günümüzde Geleneksel Türk Sanatı olarak görülse de bizim için anlamı bununla kalmamakta. Minyatür, tarihi bir görsel anlatıdır ve önemli belgelerdir. Minyatür oran problemleri içeren, bunu gözümüze sokan bir teknik değildir.

    Öte yandan saygıdeğer Engin Korkmaz hocamın çalışması tam da bu sergiden beklediğim gibiydi. Tarihi ve kültürel değerleri özgün tekniğiyle iki boyutlu düzlem üzerine yansıtmış. Bunun yanında son derece iyi bir teknikle resmedilen suluboya tarihi mekân resimleri görülmeye değerdi.

            

    Biraz ileride bana çok aşina gelen bir çalışmayla karşılaştım. Yıllar önce Bursa’nın eski fotoğraflarının yer aldığı bir takvim elime geçmişti. O takvimde bulunan fotoğrafların kolajlamasıyla oluşmuş çalışma “yaratıcılık bunun neresinde” dedirtti. İşte az önce de söylediğim gibi, imar faaliyetlerini sıralayan bir çalışma daha.

  Az sonra hızlı adımlarla yanına gittiğim çalışma kafamı karıştırdı. Bursa’da zeybek yöresel halk oyunu muydu? Kendimden şüphe ettim: elbette öyleydi. Değildiyse Bursa konulu bir sergiye değerli sanatçımız neden zeybek oynayan bir çift koysundu. Ebru uygulanmış düzlem üzerinde Ege yöresel kıyafetleri ile zeybek oynayan bir çift resmedilmişti. Bir karışıklık olmuştur düşüncesiyle oradan uzaklaştım. Bu algıda ayırt edicilik esnasında Mevlana’ya rastladım, sonra bir Mevlana’ya daha. Resimleri fazla incelemedim çünkü içinde bulunduğum sergiye bu resimler yanlışlıkla karışmış gibi geldi.

   Top Patlatma Saati adlı eserin önünde dururken içime bir rahatlama geldi, işte dedim sürrealist bir saat kulesi. Açık söylemek gerekirse etkilendim. Sergiden ayrılırken karışık duygular içindeydim. Düşüncelerle ve soru işaretleriyle eve geldim. İlk olarak saat kulesini konu alan sanatçımızın diğer eserlerine bakmak istedim ve gözlerime inanamadım. Bursa’daki saat kulesinin aynısı Diyarbakır’da varmış, aynı mimar yapmış olabilir mi? Hayır, sadece aynı “sanatçı” iki farklı kuleyi aynı şekilde sergilemek istemiş. Açıkçası kendimi kandırılmış hissettim. Bir sanat sever olarak gezdiğim bu sergide beni kendine hayran bırakan eserlerin yanında, hayal kırıklığına uğratan çalışmalar da oldu. Tarihi 7000 yıl gerilere kadar uzanan bu ulu şehri anlatmak bu kadar dar kalmamalıydı. Bursa’yı diğer güzide illerimizin değerleriyle beslemeye gerek yok. Bursa tek başına onlarca sergiye konu olabilecek zenginlikte bir şehirdir. Sayın küratörün meşgul bir anına denk geldiğini düşündüğüm bu serginin bende oluşturduğu duygular tarifsizdi.