İhsan Özuysal'ın Resim
 Sergisi Üzerine 


Seyirci Gözüyle

 

Dr. İhsan Özuysal


 

                                                 

                                                                                               Hilal Sakin

Sanat Eğitimi Uzmanı

Dr. Alper Can

Kültür-Sanat Yayıncısı

               

Şubat soğuğunda birkaç kez Bursa’nın yapay en yüksek noktasındaydık. Yani doğal oluşum Uludağ’ı saymaz isek, insan eliyle yapılmış en yüksek noktada, Balat’taki gökdelende. İnsan üstü bir çabayla göğe, kahramanların, yarı tanrıların dünyasına erişmeye çalışan bu sivri yapının dibinde farklı bir çaba vardı: imgeleri kalkan yaparak varoluşu ispatlama çabası, “ben buradayım” haykırışı. Nedir sanatçıyı yaratmaya iten? İçindeki durdurulamaz nehre bir yatak açmak mı, sonluluğa kısa bir mola vermek mi, benzerlerinin gözüne girmek mi? İhsan Özuysal’ın 27 Ocakta Ninecim Sanatevi’nde açılan Cazda Balık başlıklı kişisel resim sergisi, böylesi paratoner sorular yarattı zihnimizde. Ancak önce bir ara durağımız var.

Orta Çağda sanatın hamisinin kilise ve krallardı. Rönesansla birlikte bunlara burjuva sınıfı da katıldı. O dönemde sanat eserinin sanatsal değeri için mi, yoksa statü göstergesi olduğu için mi kıymetli sayıldığı sanat tarihinin konusu. Ancak günümüzde varlıklı ailelerin sanata olan duyarlılıklarının toplumsal fayda amaçladığı çok açık. Böyle ailelerin çabaları sanat faaliyetlerinin çoğalmasına, yaygınlaşmasına büyük katkı sağlıyor. Nejat Eczacıbaşı’nın girişimiyle 1973’te İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurulması önemli bir eşikti. İstanbul yeni başlamışken Bursa’da tanınmış ailelerinin desteğiyle yapılan Bursa Festivali’nin 12. si yapılıyordu! Ancak bir kişi ya da ailenin sanata kol kanat germe amacıyla yola çıkması Orhan Holding bünyesinde Orhan Eğitim ve Kültür Vakfı’nın 1996’da kurulmasıyla başladı. Bu vakfın 1998’de kurum içinde başlattığı fotoğraf yarışması 2000 yılında ulusal ölçeğe taşındı ve 2005’ten beri de uluslararası statüde devam etmekte. Necla Orhan’ın gençlik yıllarında başlayan fotoğraf tutkusu böylece kurumsal bir sanat organizasyonuna dönüştü. 2022’nin son ayında Nilüfer-Balat’ta Ninecim Sanatevi’nin açılması sanata verilen desteğin bir ileri aşaması oldu. Bu galeri ilk yılında 15 sergiye ev sahipliği yapmıştı. Kuruluştan bugüne kadar küratörlüğünü yapan H. Mehmet Balcı (1969- ) Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Heykel Anasanat Dalı mezunu (1995). 27 yıl öğretmenlik yapmış ve Adana’da İl Eğitim Tarihi Müzesi’nin kuruluşunda önemli görevler almış. Sanatevi yöneticisi Cem Safa Adıgüzel ve sanatevi koordinatörü Ayşen Küçüka sayesinde galerinin etkinlikleri sanatseverlerin ajandalarında büyük harfle yazılan, sabit bir yer edindi.

İhsan Özuysal (1955- ) Bursa için mümtaz bir şahsiyet, sanatçı hekimlerimizden. Yirmi yıl resim ve heykel yaptı, son beş yıldır sadece tasarım ürünü dolmakalemler yapıyor. Çok özel bir Bursalıyla, Zeki Müren ile akraba. Ona adını zeki Müren’in annesi Hayriye Hanım koymuş. Yedi yaşına kadar Hünkâr Köşkü bahçesindeki evde yaşamış. 14 yaşına kadar da bu eve yazları ziyarete gelmişler. Zeki Müren Türkiye'de ilk defa verilen "Altın Plak" ödülünü kazandığı "Benim güzel manolyam" adlı şarkısını Hünkâr Köşkü'nün Bursa'ya nazır bahçesinde bestelerken İhsan Bey az ötede, annesinin karnında geri sayıma başlamıştı 😊. Bu ilginç bağı şurada belgelemiştik. Böyle bir ‘has’ Bursalı olarak İhsan Bey, kırklı yaşlarında heykel çalışmaları yaparken, Yeşil Camii’nden çalınan mermer fıskiyenin aynısını yapmış ve yerine konmasını sağlamış. Özgün iki başka eseri de kentin kamusal alanlarına yerleştirilmiş. Sergisi hakkında yazmaya niyetlendiğimiz için tabi ki kendisiyle tanıştık, başka ayrıntılar da anlattı bize.

‘Cazda Balık’ başlıklı sergi, adından sezileceği gibi iki farklı temadaki resimlerden oluşuyor. Her iki alanda sergilenen eserlerin teknik özellikleri aynı. Tuvalin arka yüzüne polyester dökülerek oluşturulan düzlem çeşitli aletlerle kazınmış ve boyanmış. Caz müziği icra eden kişileri betimleyen eserler ilk grubu oluşturmaktadır. Çoğunda üç müzisyen görüyoruz. Sanatçı cazın yoğun, buğulu, dumanlı havasını yansıtmak istercesine koyu tonlar kullanmış. Müziğin esrikleştiren, dopamin-serotonin kokteylini damarlarımıza zerk eden boyutunu yüzleri, vücut hatlarını silikleştirerek, tuvallerin içine led aydınlatma yerleştirerek vermek istemiş. Açılış günü galerinin bu bölümü karartıldı ve davetliler aydınlatılmış resimleri canlı saksafon icrası eşliğinde temaşa ettiler. Ancak bu gruptaki eserlerin bazılarında fona ‘JAZZ’ yazılması sanatsal etkiyi azaltmış: başı dönmüş izleyiciye gerçek dünyada yolunu gösteren yön tabelası gibi.

Balık temasının işlendiği ikinci grup eserlerde devingen bir betimleme göze çarpıyor. Birinci grup eserlerde kullanılan teknik kullanılmış ancak malzeme bu bölümde kendini daha iyi göstermiş. Yüzeyden kazınan tuval bezi ve kısmi olarak çıkarılan polyester malzemesindeki ışık kırılmaları çalışmalara tazelik ve canlılık hissi veriyor. Yüzey üzerindeki boya kullanımı parlak, renk zıtlıklarındaki denge ölçülü ve yerinde. Galerinin bu bölümü balık havuzuna dönüşmüş, sığ suya elinizi soksanız dokunacakmışsınız gibi ferah bir his vermekte. Zaten bunları üretirken İhsan Beyin aklında çocukluğundan kalan Hünkâr Köşkü bahçesindeki süs havuzu varmış.

Bu iki gruba dahil edemeyeceğimiz bir eser galeri girişinde izleyeni karşılıyor. Resimdeki portrenin başının etrafına sargı bezi dolanmış ve koyu tonda renklendirilmiş. Gözlerden biri de, bir darbe almış ve göz çevresine kan oturmuş gibi mor boyanmış. Diğerlerinden farklı böyle bir resme girişte yer verilmesini, sanatsal üretimle aşılabilmiş zor bir dönemin hatırası olarak algıladık.

Caz grubu resimlerden 3-4 tanesinde yer alan kel kafalı figürün kendisini olduğunu sanatçının ağzından duymak, bizi derin bir kuyudan aşağı baktırdı. Özbilinç, insanın kendini bilmesi yapıp edecekleri ile mümkün olmaz. Ancak kendisinin farkına varan başka bir insan bulduğunda, insan kendini bilir, varlığına anlam kazandırır. Dibine baktığımız kuyuda Hegel’den başka Lacan da var.  Ona göre insan/özne, Öteki’nin arzusunu arzular. Beni görünür kılan, dışarıdan birinin bana bakmasıdır. Öznenin üzerine ışık düşer, dışarıdaki bakış özneyi görür. Sanatçının yaptığı resim sayesinde varlık bulması, aynaya bakan bebeğin kendi yansımasını görerek özne haline gelişi gibidir. Ancak bu bakış aynı zamanda özneyi tedirgin de eder. O yüzden araya bir perde koyar: imge. Resimdeki imge bakışı yatıştırır. İşte var olmak için bakışların kendisine çevrilmesini, fark edilmeyi bekleyen sanatçı yarattığı imgelerle, o imgelerin arasına kattığı kendi imgesiyle karşımıza çıkıyor bu sergide. Katarakt ameliyatında medikal bıçakla göz üzerindeki tabakayı kazıyan, çelik keskilerle mermeri kazıyan İhsan Bey bu kez farklı keskilerle tuvali kazıyor, renklendiriyor, evrendeki varlığını galerinin duvarlarına sabitliyor.