Söyleşen
belirtilmemiş (1999)
Efendim adınızı, doğum yerinizi ve doğum tarihinizi
söyler misiniz.
Mefaret İnal, 30 Kasım 1924, Adana doğumluyum.

Mefharet Hanım(solda) ve Sevim Hanım
Bursa’ya ne zaman geldiniz?
Bir sene sonra, yani 1925 yılında.
Aileniz Bursa'ya geldikten sonra nereye yerleşmiş
efendim?
Altıparmak'ta anne tarafımın bir evi vardı, oraya
yerleştik. Sonra babam Gemlik'e tayin oldu. 1932'de Gemlik'te oturmaya
başladık. İlkokula Gemlik'te başladım.
Babanız ne iş yapıyordu efendim?
Babam hususi muhasebede memurluk yapıyordu.
Gemlik'te mi başladınız okula?
Dördüncü sınıfa kadar Gemlik'te okudum, dördüncü
sınıfa Bursa'ya geldim. Çünkü babam Bursa'ya tayin oldu. Ben de 23 Temmuz
İlkokulu'nda başladım. Sonra Bursa Kız Lisesi'ne geçtim. 1941'de savaşın
civcivli olduğu zamanda diplomayı aldım.
Bursa'da hangi semtlerde oturdunuz?
Bir ara Meydancık'ta oturduk, Meydancık köprüsünün tam karşısındaydı. Bir ara
Emirsultan'daydık, sonra Gemlik. Sonra da ev aldık Erkek Lisesi'ne çıkarken
İnebey Caddesi'nde bir ev aldıktı, uzum süre orada kaldık. 1960'larda Sırameşeler’e
taşındık. Oradan bir daire aldık. Oraya sonradan apartman yapıldı. Orada da bir
ara oturduk. Şimdi Bademli'de oturuyoruz.
Kaç kardeşsiniz efendim?
Üç. Ben Adana'da doğdum.
Erkek kardeşim Necdet Bursa’da doğdu.
Kimya mühendisi kardeşim kız kardeşim de Gemlik'e gittiğimiz zaman doğdu.
Çocukluk yıllarınızda insanların
birbirleriyle olan beşeri ilişkileri nasıldı?
Vallahi daha bağlıydı
insanlar birbirlerine. Çünkü radyo yoktu, televizyon yoktu. Komşuluklar
daha çoktu. Gidilirdi, gelinirdi, daha çok
insan gelirdi. Şimdi bakıyorum, Bademli’de giden gelen olmuyor. Herkes
televizyon başında gününü geçiriyor veyahut okuyor, yazıyor. Ama orada daha
samimiydi.
Tabii kendinizi şanslı sayıyorsunuz, okuduğumuz
için. Çünkü Cumhuriyet'in okuyan birinci ya da ikinci kuşak
kızlarındansınız.
Tabii. Zaten Kız Lisesi'nde sekizi bitirdikten sonra
ben liseye gidecektim. Fakat notlarım çok iyi olduğu için okul beni parasız
yatılı imtihanına sokmuştu. İmtihan değil de dilekçelerini göndermiş, ben
okula gittiğimde parasız yatılı olduğumu öğrendim. Erkek Lisesi'nin hemen
yan tarafında oturuyorduk. Kız Lisesi, hani bağırsanız yetişirsiniz ve ben
böylece orada yatılı hakkımı kullandım. Değişik bir şey. İnsanın o hayatı da
yaşaması lazım. Hiç aklımızda olmadığı halde, Kız Lisesi, Kız Öğretmen Okulu
idi o zaman, orada üç yıl yatılı okudum.
Çocukluk yıllarımızda sinema veya tiyatroya gider
miydiniz?
Sinemaya giderdik. Bir Pazar dört matinesi vardı
seçilmiş aileler orda bulunurdu. Genellikle ona giderdik.
Hangi sinemaya giderdiniz daha çok efendim
hatırlıyor musunuz?
Tayyare Sineması'na. Sinemanın dört numaralı
locasını tutardık Pazar günleri, o loca gayet nezih oluyordu. O saatte hep
çalışanlar ve iş insanları bulunurdu. O locada Emniyet'in locasıydı. emniyet
müdürünün hanımı da öğretmendi ve arkadaşımızdı. Onların gitmediği
zaman da biz giderdik Ve dört matinesini Tayyare Sineması'nda hep ararım
ben.
Öğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra nereye atandınız
efendim?
Gene Bursa'da, Kuruçeşme diye bir ilkokul vardı
Altıparmak'ta. Oraya gittim, iki yıl orda öğretmenlik yaptım. Ondan sonra
Setbaşı Okulu'na geçtim. Setbaşı Okulu'nda on beş yıl çalıştım. Bir iki yıl
-şimdi Kaymakamlık binası olan yer Haşim İşcan Özel Okulu idi- orada müdür
muavinliği yaptım. İki yıl orada çalıştıktan sonra tekrar Setbaşı'na geçtim.
İdareciliği sevmedim. Sınıf hocalığını çocuklarla uğraşmayı daha çok
seviyorum. Tekrar Setbaşı'na gittim. Ve emekli oluncaya kadar da orada
çalıştım. Amma emekli olmadan bir sene önce Namık Bey’in bir özel okulunda
iki sene çalıştım. Yarım gün Setbaşı'na gidiyordum, yarım gün oraya. Oradaki
veliler ille özel okul açmamız üzerinde ısrar ettiler ve kafamızı çeldiler.
Ve biz de özel okul çabasına girdik.
Emekli olduktan sonra mu özel okul açtınız?
Bir sene sonra emekli oldum. Bir sene her iki tarafa
gittim. Sabahleyin özele gidiyordum, öğleden sonra Setbaşı'na gidiyordum.
Beşinci sınıf çocuklarını mezun ettikten sonra benim de emeklilik yılım
gelmişti, emekli oldum ve tamamen özel okulda çalışır oldum.
Kurumunuzun (okulunuzun) hikayesini anlatır mısınız?
Nasıl böyle bir eğitim kurumuna sahip oldunuz nasıl ve hangi koşullarda
çalıştınız efendim?
Vallahi okulumuzu Sevim hocamla beraber kurduk O
daha önce özel okul açmak için çabalamış, hafta açmıştı bile. Namık Bey’in
Maksem'deki okulu yanınca şimdiki Namık Sözeri Okulu'nun bulunduğu yerde
emaneten oturmuşlar. Sonra Namık Bey Sevim Hanım’la ortak olmaya kalkmış,
olamamışlar. Namık beye kalmış orası, Sonra Sevim hocam da böyle bir niyet
ettimdi, dedi. İkimiz oturduk, düşündük taşındık muamelelerini yaptık. Tam o
sırada Altıparmak'ta Firdevs Eker’lerin büyük bir binası vardı, manolyalı
bir köşktü, önünde arkasında bahçe vardı. Onlar bize binayı kiraya
verebileceklerini söylediler. Ve biz orasını kiraladık. 1963'te o binaya
geçtik. O binada yüz yirmi çocuk, bir de yuva binası vardı, orda da on beş
yirmi çocuğumuz vardı. Ve biz böylece başladık. Üç sene sonra artık oraya
sığamaz olduk. O kadar müracaat vardı ki! Binanın fazla derslik yapacak hali
de yoktu. Derken Firdevs Eker rahmetli oldu. O ölünce ortakları orasını
almak, yıkmak ve şimdiki hale getirmek istediler. Ve bize de bina aramak
düştü. Sevim Hanım’la hazır bir bina bulmamızın olasılığı yoktu. Arsa almaya
karar verdik. O zaman Mehmet Aydın'ın, Çelikpalas'ın arkasında, şimdiki
okulumuzun bulunduğu yerdeki arsası satılıkmış. Bize kolaylık
gösterdi. Bizim paramız da yok ki! Bir öğretmen maaşıyla nerden alacaksınız?
Ben emekli olduğum zaman 17.500 lira ikramiye verdiler bana, düşünebiliyor
musunuz!
Bununla ne yapılır? Neyse ki kirayı takside
bağladık filan. İnşaatçılardan, Petek İnşaat’tan üç mühendis bize
sarıldılar. Orasını bize hale, yola soktular. 63 yılında o binaya
taşındık. Ama ancak beş sınıf filan, yani ne kadar olabilir! Daha birinci
senenin sonunda Sevim Öğretmen’le biz arpacık kumrusu gibi ne yapacağıza
düştük. Sabahattin Taray, bitişikteki komşumuz vefat etmiş, Filiz hanım
İstanbul'a göçmüştü. Orasını kiraladık ve yuva yaptık. Fakat yine sığmanın
imkânı yok. Korhan Durusoy'a yandaki arsayı alıp verdik, Korhan oraya bir
bina yaptı. Derken Turgut Arınel, O’nun bir binası ve arsası vardı arkada.
Arsayı da O'ndan aldık. Oraya da bir bina yaptık. Artık her şey bitti
yaşlılığımızda rahat edeceğiz derken sekiz yıla çıktı ilkokul. Bizde tekrar
başladı nasıl sığdırırızın hesabı. Nasıl sığdırırız ne yaparız diye
düşünüyoruz. Ondan sonra Adnan Türkay'ın buradaki arsasına talip olduk Adnan
bey sattı, aldık. Fakat burada inşaat müsaadesi yapılmadı. Böyle bu bina ile
kaldık. Koskoca arsamız var ama başka bir şey yapamıyoruz. Havaalanı mı ne
varmış diye izin verilmiyor. Yine bunaldık,yine aynı durumdayız. Bir dahaki
sene oradan altıncı sınıflar gelecek, sınıfları ayarladık. Bir sene daha
yaşarız, sonra ne olur bilmem.
Öğretmenim merak ettiğim bir şey var: Elinizde ciddi
bir sermaye olmadan nasıl oldu da bu kadar büyük bir eğitim tesisi açtınız
ve halk nezdinde saygın bir konuma ulaştınız? Bu durum ayı zamanda iki Türk
hanımının müteşebbis olma özelliğini de yansıtıyor; başarımızı nasıl
açıklarsınız efendim?
Vallahi galiba yaratılış, doğuştan. Ben gözümü kapattığım zaman ne yaparım diye
düşünüyorum. Daima yenilik düşünürüm. Boş durmak hiçbir zaman hiçbir zaman adetim değildir. Yeni ne yapabilirim? Faydalı ne yapabilirim? Bunu hep
düşünürüm. Bakın şimdi bu yaştan sonra bütün arkadaşların yazılıları veya programları varsa hepsi
masamın üzerinde tepeye kadar... Her gün onları okuyorum. Bunların faydalısı faydasızı;
düşünüyoruz taşınıyoruz arkadaşlarla. Arkadaşlar çocukların yazılılarını ve puanlarını
getirirler, bakarım.Zayıfsa nedeni ne? Düzeltme imkanı var mı? Böyle çalışılırsa, çalışılıyor. Aksi
halde çalışmanın amacı yok.
Biraz da kent üzerine görüşlerinizi öğrenmek
istiyorum. Bir Bursalı olarak Bursa'nın özelikle hangi yıllardan sonra
değişmeye, büyümeye ve betonlaşmaya başladığımı gözlemlediniz efendim?
Şimdi şöyle düşüneyim, 1940'larda Çelikpalas
tarafına doğru bir tek ev Vardı, tarla gibiydi düşünün. Bir tek İncilerin
evi vardı, Semih Sevilen’lerin tüm düz tarla idi. Kültürpark
da dümdüzdü. Çay içilen bir iki yer vardı. Sonra Vali Konağı yapıldı oraya,
Çelikpalas yapıldı. Bizim Kükürtlü'ye taraf olan alanlar da boştu. Çekirge
Meydanı vardı, Havuzlupark vardı. Ve şimdi hele bizim oturduğumuz Bademli
tarafında, maşallah tren geçerken Bademli'ye geldiniz, uyanın derlerdi.
Trenle gidilirdi Mudanya'ya. O zaman çok sakindi. Cumhuriyet Caddesi'nde tek
tük ev vardı. Setbaşı'na yaya giderdik Tahtakale'den. Ve öğlende yemeğe
gelirdim ben tekrar yaya dönerdim Setbaşı'na. Fazla araba yoktu, yavaş yavaş
otobüs seferleri arttı. Biz de otobüse binip gidip gelmeye başladık. Ve
böylece tembellik başladı.
Kentin bu kadar büyüyüp betonlaşması sizi rahatsız
ediyor mu efendim?
Evet. Ben şehre epeydir gitmedimdi. İki gün önce
Feyha hanımın gösterisi vardı, Tayyare Sineması'nda oraya gittim. Ay şehir
ne kadar kalabalık! Bademli gayet sakin, Kükürtlü'ye, öbür binaya gitmek
istersek, nispeten sakin, ama şehrin içinde Altıparmak'tan
sonrası …nasıl orada okul olmuş ve nasıl yaşamışım, bilmiyorum.
Altıparmak'taki okulda, Kuruçeşme'de olduğum zaman bir simit almak için
veyahut bir dilim ekmek almak için taa Çatalfırın'a gidilirdi. Çatalfirın'da
şimdi balıkçının olduğu yer var ya, orada bir iki dükkan vardı,
düşünebiliyor musunuz. Kuruçeşme'deki okul şimdiki sinemanın hemen
yanındaydı. Oradan bir dilim ekmek almak için oraya kadar yürümeniz lazımdı.
Yolda Musevilerin oturdukları evler vardı. Satılan hiçbir şey yoktu. Bir
kalem bulamazsınız, şehirden aldıysanız kaleminiz vardı. Yavaş yavaş hepsi
çoğaldı, sinema yapıldı, sinemanın altında gazeteci açtı, orada bir yığın
kafeteryalar oldu. Şimdi büyüdü, büyüdü, büyüdü.
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim efendim.
|