Derecik Bazilikası

Bursa'nın Tarihi

Antik Çağ ve  Bizans Bursası

 

                                                                                 Recep Okçu

     Büyükorhan’a bağlı Derecik Köyü'nde 1500 yıllık bir tarih doğdu. Bu tarih kaçak defineciler tarafından yok edilmek istendi ama başarılamadı. Zira burası Mehmet Ferik adlı ülkesini seven, duyarlı bir şahsın arazisi idi. Mehmet Amca  definecilerin tarlasında altın aradıklarını, altın yerine renkli şekilli taşlar bulduklarını duyunca yetkililere haber verdi. Gerekli izinler alındıktan sonra Bursa Müze Müdürlüğü 2001 yılı Haziran ayında mozaiğin çıktığı alanda sondaj kazısı başlattı. Mozaiğin 5x5 m. lik alana sığmadığı görülünce kazı alanı genişletildi ancak yine de mozaiğin sonuna ulaşılamadı. Bunun üzerine Kültür Bakanlığı'ndan ödenek sağlandı ve kurtarma kazısına başlandı. Üç hafta süren çalışmalarda mozaiğin bazilikal planlı bir kilisenin taban döşemesi olduğu saptandı. Mozaiğin %90 oranda korunmuş olması büyük bir şanstı zira bu bölgede böyle bir kilise bilinmiyordu. İstanbul dahil Kuzeybatı Anadolu'da bu bir ilkti. Kilise 10 x 21 m. lik ölçüleri ile orta büyüklükte bir kilise idi ancak taban döşemesi mozaikleri açısından birinci sınıf bir eserdi. Mozaikte sanat, estetik ve mühendislik bilgileri doruk noktadaydı. Üç boyutlu geometrik desenler görenleri hayrete düşürüyordu.
               

    Bu mozaik 'Opus tesselatum' tekniğinde, küp biçimli renkli taşların bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Her bölümü diğerinden farklı desenlerle bezelidir. Zeminin tümüne hakim olan geometrik desenlerin yanı sıra saç örgüsü, haç, dama, baklava, çarkıfelek ve antrolak gibi motifler ile keklik ve tavus kuşu figürleri; kantharos ve yürek biçimli sarmaşık yaprakları işlenmiştir. Desenleri oluşturan renkler lacivert, beyaz, kırmızı, zeytuni ve sarıdır.
    Kilisenin zemini iyi korunmuş olmasına karşın yapının beden duvarları yıkılmıştır. Duvarlarda yöresel taşlar kullanılmıştır. Dolgu malzemesi içinde ele geçen çok sayıda çivi ve kanca şeklindeki mıhlar yapının çatısının ahşap olduğunu ve mıhların çatıyı tutturmaya yaradığını göstermektedir. Yine dolgu içinde ele geçen renkli sıva örnekleri yapının iç yüzeylerinin bu sıva ile kaplı olduğunu göstermektedir.
             

    Kilisenin beden duvarları dışında, bu duvarlara bağlantılı başka duvarlar saptandı. Bu ilave duvarların kilisenin müştemilatı (ek binalar) ile ilişkili olduğu ve bu kilisenin bir manastır olabileceği düşünüldü. Mozaik döşemenin 50 cm. kadar altında farklı bir döşemenin olması, mozaik tabanlı kiliseden önce burada başka bir kilise olabileceğini düşündürdü. MS 4. yüzyıl başlarına ait olduğunu tahmin ettiğimiz bu ilk kilise, mozaik tabanlı kiliseden biraz daha ufaktı ve tabanı kiremit plakalarla kaplıydı. Kiremit döşemenin ortaya çıktığı sondajda Roma Çağına (MS 2. yy) ait bir adak steli (üzeri yazılı taş) ele geçti.Yina aynı çağdan bir sunak taşının kilisenin doğu duvarında devşirme malzeme olarak kullanıldığı saptandı. Bu sunak ile adak steli üzerindeki yazıtlarda Zeus Anabatenos ve Zeus Kersellos isimlerinin yazılı olması burada Zeus kültünün varlığını düşündürdü. Kiliseler yapılmadan önce bu alanda bir Zeus tapınağının olması söz konusu idi.
     Kazılardan elde edilen bilgiler bu alanın MS 2. yüzyıldan 9. yüzyıla kadar dinsel amaçla kullanıldığını gösteriyor. Orta Bizans Çağı olarak adlandırılan 9. yüzyıldan sonraki dönemde ise kilisenin ve bölgenin terk edildiği anlaşılmıştır.
     Böylesine önemli bir yapının çevresinde kazılara devam edilerek kilise ile bağlantılı diğer yapıların açığa çıkarılması, taban mozaiğinin korumaya alınması, hava koşullarından etkilenmeyecek şekilde üzerinin örtülmesi, yürüyüş yolları ile birlikte bir müzeye dönüştürülmesi hepimizin ortak beklentisidir.
 

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 22/10/22