|
|
Mustafa Özdal'ın Bursa Hakimiyet
gazetesinde 16.6.2010'da yayımlanan yazısıdır.
Festival Fiyaskosu
Yazmayalım, eleştirmeyelim diyoruz ama gördüklerimizden
sonra kendimizi tutamıyoruz.
Çünkü belki de ilk kez Uluslararası Bursa Festivali, seyircilerin yuhalaması
ve ıslıklı protestosuna sahne oldu…
Yazık…
Aksaklıkların hangi birini sayalım ki…
Konser saatinin gecenin bir vaktinde tercih edilmesinden mi yoksa bozuk
organizasyondan mı?
Veya boş sandalyelerden mi?
Bu yıl, geçen yıllara kıyasla, zaten hayli geç olan konserlerin başlama
saati, yarım saat ileri alınarak 21:30 olarak belirlendi…
Ne var ki, bu yıl da geçen yıllar gibi konserler zamanında başlatılmıyor.
Mesela, önceki akşam ‘Toprağın Sesi’ isimli konser yarım saat rötarlı
başladı.
Yani saat tam 22:00’da…
Gazinolarda bile solistler bu kadar geç sahne almazlar…
Güne erken başladığım için, 23:40 sularında uykum geldi ve oradan ayrıldım…
Ancak arkadaşlara sordum, konser yaklaşık 01:00’da bitmiş!
Yani aracı olmayan yüzlerce Bursalı, gecenin bir vakti perişan edildi…
Yine bu yılki festival programında, boş sandalyeler dikkatlerden kaçacak
gibi değildi…
Hem açılış programı hem de önceki akşamki konserde, çok ciddi boşluklar
vardı.
2,5 milyonluk kentte, 3 bin kişilik Açık Hava Tiyatrosu, neden doldurulamaz?
Belli ki biletlerin satışında ve davetiyelerin dağıtılmasında ciddi hatalar
yapılmış.
Oysa ki, bilet bulamayanların yakınmalarını çevremizden duymuyor değiliz…
Yani festivale talep var ama ya biletler elde tutuluyor ya da acemi ellerin
elinde heba ediliyor…
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Murat Kuter'in Bursa Hakimiyet gazetesinde 16.6.2010'da
yayımlanan yazısıdır.
Bursa’ya Saygı Lütfen!
Pazartesi akşamı 49.Uluslararası Bursa Festivali’nde “Bu Toprağın Türküleri”
konseri vardı... Bu konserde Fuat Saka, Şükriye Tutkun, Hüseyin Turan ve Sümer İzgü’yü
dinleyecektik... Geç kalmamak için deyim yerindeyse trafikte “deveye hendek atlatarak”
saatinde konsere yetiştik...
Çünkü, aldığımız kültür gereği eğer araya bir sağlık sorunu girmemiş ise
katıldığımız davetlerde, saatinden önce orada olmayı yeğleriz...
KONSERİN GECİKMESİ KONUSU
21:30’da başlaması gereken konser 22:10’da başladı...
Bugüne kadar konserlerin gecikmesi ile ilgili olarak bu köşede hep
siyasetçileri suçladım. Onlara galiba biraz haksızlık etmişiz...
Hiçbir şey olmamışçasına; dört sanatçı birden, 40 dakikalık gecikme ve bu
gecikme süresince izleyicinin zaman zaman “yuhalaması”, zaman zaman da
alkışla protesto etmesine rağmen, çıkıp açılış şarkılarını söylediler...
Konser boyunca iki kez sadece Fuat Saka gecikmeden duyduğu üzüntüyü dile
getirdi...
Diğerleri ise işi deyim yerindeyse gargaraya getirdi...
Hüseyin Turan “tuvalette kapalı kaldım” esprisi yapmaya çalıştı...
Sümer İzgü’den ise bir ses çıkmadı. Formasyonunun temelinde spor eğitimi
olan bir insanın, zaman ve zamanlama konusundaki bir eksiklikte nasıl böyle
bir tolerans göstereceğini anlamış değilim...
Bu bizi çok üzdü...
Meğerse sorun Şükriye Hanım’ın saçlarındaymış. Kuafördeki işi geç bitmiş...
Buna rağmen diğer üç sanatçı kuliste iken BKSTV yetkililerinin ısrarlarına
rağmen sahneye çıkmamışlar...
GECENİN GAFI
Ayrıca bu gecikmenin dışında çok üzüldüğümüz bir başka olay oldu. İzgü
sahneye çıkıp, “..... yapım organizasyonuyla sizlerle birlikteyiz” dedi...
Daha sonra bir kez daha şöyle bir cümle kurdu:
“.... yapım partneri Bursa Büyükşehir ve Kültür Sanat Vakfı
organizasyonu”...
Partner kelimesinin anlamına baktığımızda şunlarla karşılaşıyoruz:
“Tiyatro, sinema vb. sanat kollarında özellikle başrol oynayan sanatçının
rol arkadaşı. Kâğıt oyunlarında ortak. Birlikte dans edilen kimse.”
Anlaşılacağı gibi partnerlik, eşitliği getirir. Bu her bağlamda eşit olmanın
karşılığıdır. Hizmet satın alınan bir yapım ve organizasyon firması ile Bursa Büyükşehir
Belediyesi ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı nasıl eşit yani partner
olabilir?
Elbette olmaz...
Ya Şükriye Tutkun’a ne demeli?
Arkasında kocaman yazılarla “49. Uluslararası Bursa Festivali” yazarken
dönüp “Bu 38. festival mi?” diye sorması, nereye geldiğinin farkında
olmaması gerçekten saygı duyduğumuz bu sanatçılarımızı “Acaba bizler mi
gözlerimizde büyütüyoruz?” sorusunu sormamıza neden oldu...
Ayrıca hangi şarkıyı söyleyeceğini önceden prova etmediğinin ortaya çıkması
da ayrı bir gaftı... Tüm bunlar olup bittikten sonra o çok sevdiğimiz Sümer İzgü’nün konseri
bizler için zehir oldu...
SONSÖZ
Sevgili sanatçılarımız. Bizler sizlere gönlümüzde yer veriyoruz.
Sizlere saygı gösteriyoruz. Konserlerinizi izliyor ve CD’lerinizi alıyoruz.
Sizleri ayakta alkışlıyoruz.
Sizde lütfen nerede olduğunuza dikkat edin. Bir kumpanyada değilsiniz. Bir
panayırda da değilsiniz...
Bulunduğunuz yer Türkiye’nin sanayi merkezi, bir imparatorluk kurmuş kent.
Kurucu iradenin birçok kez devreye girdiği bir kent.
Burası taşra değil...
Enaz sizler kadar birikimli bir kitleye hitap ediyorsunuz...
Eğlenmeye gelmiştik, gecemizi zehir ettiniz. Sağlık olsun...
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Murat Derin'in 16.6.2010da
www.gundem16.com'da yayımlanan yazısıdır.
Bursa Festivali Üzerine
Festival başladı. Yaklaşık beş yıldır festival programları açıklandığı zaman ben hayal
kırıklığına uğruyorum. Çünkü Bursa Festivalini seyirlik bir eğlence olarak
görmüyorum. Bursa’da normal zamanlarda ulaşma imkanı bulamadığımız bir çok
sanatçı ve topluluğu izlemek , üstelik uygun bilet fiyatları ile izlemek
için güzel bir fırsattı Bursa Festivali.
Yıllarca isimleri efsane olmuş bir çok sanatçı geldi geçti Kültürpark
Açıkhava Tiyatrosu’ndan. Altıparmak’ta bez afişler asıldığı zaman trafikte ilerlerken sanatçı ve
toplulukların isimlerini okudukça gözlerimize inanamazdık. Konserleri
kaçırmamak için tatil planlarımızı ertelerdik.
1962’den beri gerçekleştirilen Bursa Festivali, çocukluğumuzda Heykelönü’nde
yapılan halkoyunları, bando konserleri, geçiş törenlerinden ibaretken, 1988
yılından itibaren Bursa Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenmeye
başladıktan sonra tüm ülkede ses getiren büyük bir sanat olayı haline döndü.
Bu anlayış bugün hala sürüyor. Festival büyük ilgi görüyor, biletleri
kapışılıyor ama yine de o eski heyecan yok.
Sebebi de sanıyorum Türkiye’de ve dünyada müziğin duraklama dönemine girmiş
olması.
Müzik duraklar mı?
Artık herkesin cep telefonlarından, MP3 çalarlarından uzayan kulaklıklarla
dolaştığı, her yerde her zaman müzik dinlediği bir zamanda müziğin
duraklamasından söz edilebilir mi?
Bu ilginç bir çelişki: Müzik insanlık tarihinin hiçbir döneminde bugünkü
kadar çok dinlenmemişti. Ancak buna paralel olarak insanlık tarihinin hiçbir
döneminde bu kadar kısır bir süreç yaşamamıştı. Bugünün gençleri, orta yaşa
geldikleri zaman çocuklarına, torunlarına “biz zamanında bunları dinlerdik”
diyecekleri hiçbir şey üretilmiyor bugün. Sadece ülkemizde değil, dünyada da
durum böyle. Dünyayı sallayan, fenomen haline gelen gruplar, sesler,
şarkılar yok artık. Dilimizde dolaşan, hafızalarımızda yer eden şarkıların
çoğu yirmi yıl öncesinde kalıyor… Böyle bir ortamda kuşku yok ki Festival
Programı hazırlamak da kolay değil. Festival programındaki sanatçılardan
genç kuşağı temsil edenlerin bile yaşları 40 civarında.
Durumu bu şekilde değerlendirdiğimizde “bu zaman için” doyurucu bir festival
programı hazırlanmış ama gidişat böyle olacaksa bundan sonraki yıllarda
program hazırlayacaklara Allah kolaylık versin! |