|
|
Önceki yıllarda İznik’e bağlı Müşküle köyü,
Balaban’ın Seçköy’ü talip olmuştu Nazım Hikmet’in mezarına, şimdi de bir dağ
köyü olan Kıranışıklar …
Bursa- Keles’e bağlı Kıranışıklar köylüleri
Nâzım Hikmet’in 110. doğum yılında Nâzım Hikmet’in mezarının köylerine
getirilmesi için bir kampanya başlattılar. Kampanya çerçevesinde bir imza
toplayan köy halkı, Nâzım için bir de çınarlık dikti. Sanatçı, gazeteci, yazar
ve siyasetçilerin de katıldığı etkinliğe ilgi, beklenenin üzerindeydi.
Geçtiğimiz Cuma günü sabahın erken saatlerinden itibaren büyük bir heyecan
vardı köyde… Başta Muhtar Ali Işık olmak üzere, Raif Yiğit, Ahmet Kabaca, Nâzım
Atak ve diğer Kıranışıklılar uzun bir süredir yoğun emek harcamışlardı. Nâzım’ın
Vasiyet’ine uyarak onun mezarının Anadolu’da bir köy mezarlığına, Kıranışıklar’a
getirilmesini istiyorlardı. Mezarın yeri hazırdı… Çınarlar dikilmiş, Moskova’dan
toprak da getirilmişti. Çınar dikme etkinliğinde Nâzım şiirleri okundu,
konuşmalar yapıldı. Ardından Kıranışıklar İlköğretim Okulunda slayt gösterimi
eşliğinde Nâzım anlatıldı, bağlamalar çalınıp türküler söylendi, şiirler
okundu.
Yakın bir zamana kadar adını kan davalarıyla
duyuran Kıranışıklar; seksenli yıllardan sonra siyasi yapısıyla dikkatleri
çeker…Köyün isyanı, ileriki yıllarda da sürer. Türkiye genelinde yüzde doksanın
üzerinde “evet” oyuyla kabul edilen 1982 Anayasası’na, Kıranışıklar köylüleri
yüzde doksanla “hayır” der. Tıpkı Müşküle köylüleri gibi. Köyün bu tutumu,
hükümetlerce dayatılan ve halkın ihtiyaçlarına yanıt vermeyen sonraki referandum
ve seçimlerde de devam eder.
AHMET ÇAVUŞTAN AHMET ÖĞRETMEN'E
Her şey 1940’lı
yılların ilk yarısında başlar. Ahmet Atak, işlemediği cinayet yüzünden Bursa
Cezaevine kapatılır. İki buçuk yıl süren yargılama sonucunda suçsuz olduğu
anlaşılıp 1945 yılının sonuna doğru serbest bırakılır. Üç yıla yakın bir
zaman cezaevinde kalan Ahmet Atak; yaşamının bu kesitini “kaybedilmiş”
değil, “kazanılmış” yıllar olarak değerlendirir. Çünkü o içeride, Nâzım
Hikmet’le tanışmış, onun öğrencisi olma onuruna erişmiştir.
Ulusal basının, Bursa
basınının Nâzım Hikmet adından söz etmeye çekindiği bir dönemde; Nâzım’la
hapis yatıp dışarı çıkanların “komünizm propagandası”yla yeniden içeri
alındıkları bir dönemde Ahmet Atak, üç yaşına yeni giren oğlu Niyazi’nin
adını Nazım olarak değiştirir. Yıl, bin dokuz yüz kırk beştir.
Ahmet Atak, geçen
zaman içinde köye muhtar olur. O yıllarda köy çocuklarını yetiştirmek için
belli bölgelerde eğitmenlik kursu açılmıştır. Eğitmenlik için her köyden bir
kişi istenir. Önce Himmet adlı köylüye verilen bu görev, onun vazgeçmesi ve
kimsenin bu görevi kabul etmemesi üzerine Ahmet Atak’a kalır. Köylüler,
Ahmet Atak’ın geride kalan çocuklarına bakma sözü verip eğitmen olması için
onu, Zeytinbağı (Trilye)’na gönderirler.
Mudanya’ya bağlı
Zeytinbağı köyünde altı ay boyunca eğitim gören Ahmet Atak, köylülerin
anlatımına göre takım elbise, kravatla köye döner. O, artık bir eğitmendir.
Nâzım Hikmet, içeride mahkûmları eğitirken; Ahmet Çavuş dışarıda köy
çocuklarını eğitecektir, otuz iki, koca yıl boyunca…
NÂZIM OLSA NASIL
DAVRANIRDI?
Ahmet Çavuş’un yaptıkları, yalnız bununla da
sınırlı kalmaz. O, başta köylüleri olmak üzere çevresindeki herkese yıllarca
Nâzım Hikmet’i ve onun düşüncelerini anlatmıştır. Köyde karşılaştığı
olumsuzluklarda “Nâzım Hikmet olsa böyle yapardı, o olsa böyle derdi” diye
düşünür, yanıtını bulur, yol gösterirdi. Ağaca, ormana değer verirdi. Köyün
çıkışındaki çam ormanı da onun çabasıyla dikilmiştir.
Adını Nâzım
Hikmet’ten alan Nazım Atak, babasından dinlediği Bursa Cezaevi yıllarını ve
babasını şu sözlerle anlatır: “Babam, Bursa Cezaevinde terzilik yaparken
aynı zamanda Nâzım Hikmet’in kurdurduğu dokuma tezgâhlarında da
çalışıyormuş. Babamın anlatımına göre o yıllarda içeride on iki dokuma
tezgâhı varmış. Nâzım Hikmet dokumadan kazandığı paraları gariban ve
kimsesizlerle paylaşır, onlara sahip çıkarmış.”
Güney Özkılınç'ın 10.1.2012'de www.evrensel.net'te
yayımlanan yazısıdır.
|
|