ÇERKEZ FİŞEKLERİ
Çerkez, Gürcü ve
Dağıstan kıyafetlerinin Çerkezka denilen üste giydikleri uzun cepkenlerinin
göğüsleri üzerinde sağda ve solda yuvalar içine yerleştirilmiş başları
savatlı gümüş fişeklikler zannederdik. Ancak yapılış ve kullanılış
amaçlarının çok farklı olduğunu yaptığım araştırmalarla tespit ettim.
Kafkas halkları,
Rusların emperyalist emellerine karşı asırlarca savaşmak zorunda kaldılar.
Yöre erkeklerinin yaşamının büyük kısmı bu savaşlar dolayısıyla evlerinden
uzak arazide geçiyordu. Kafkas halkları özellikle Çerkezler ve Adigeler,
arazide gıda ihtiyaçlarını karşılamak için pratik bir çözüm bulmuşlardı.
Eti, kemiğiyle beraber kurutur sonra iyice döverek toz haline getirirler, bu
et kemik tozunu bal ve çiçek tozu (polen) ile karıştırarak fişeklerinin
içine doldururlardı. İki günde bir, bir fişekliğin içindeki gıda hülasasını
yedikleri arazide yaşamlarını devam ettirme şansı bulurlardı. Zamanla
fişeklerin, bazı hallerde atımlık tüfek malzemesinin konulduğu gerçek
fişeklik olarak da kullanıldığı olmuştur.
Esat Uluumay
(1939-2018)
EFE OYALARI
Oyalı bir efe
"kabalağı" (başlığı) elinize geçerse, fesinin etrafına sarılmış oyaların
çeşidini bir sayın. Başlık eğer orijinal ise üzerinde dört çeşit oya
göreceksiniz. Bu oyalar efenin annesi, kayınvalidesi, eşi ve kızkardeşi veya
kızı tarafından yapılır, fes üzerine dikilirdi. Efe de dağda, bayırda
sürdürdüğü zorlu yaşamı esnasında yakınlarının sevgisini başında taşımış
olurdu.
YÖRÜK ÇEVRESİ
Gelenek, göreneklerinden kolay beri uzaklaşmayan bir milletiz. Japonların
geleneksel yaşamından bahsederler ama dünyada gelenek göreneklerini en iyi
biz koruyoruz. Kız evinde nişan yapıldıktan sonra oğlan evinin kıza ve
yakınlarına getirdiği hediyelere karşılık, kız evi de oğlan evine damat ve
yakınlarına muhtelif hediyeler götürür. Bu adet hala en zengin ve sosyetik
ailelerde de devam eder. Bilecik-Söğüt ve havalisinde oğlan evine götürülen
hediyeler bir meydan sinisi üzerine yerleştirilir. Üzerine de kızın tel
kırma ve ipek ipliklerle sevgisini işlediği çevre örtülür. Bu sevgiyle
işlenmiş çevreyi damat düğünden sonra boynuna sarar, beş altı ay süreyle
öyle gezerdi. Civar köyler ve kasabadaki bekar kızlar da delikanlının
evlenmiş olduğunu öğrenirlerdi.
FİŞEKLİ BURSA KEMERİ
Gümüş
kemeri meydana getiren parçalar, fişeğe benzediği için bu adı almıştır.
Bursa'da bazı ailelerde ve ova köylerinde ise hemen her ailede bulunan bu
kemerler eski Midyat telkari işi olup, bir baklası gümüşün orijinal
renginde, bir baklası da altın yaldızlı olarak devam eder. Toka ve kemeri
meydana getiren parçalar üç güllü ise, değme gelinin keyfine.
Gelin baba evinden
çıkarken, babası tarafından ''eline, beline, diline sahip ol'' nasihati ile
beline takılır. Bu kemer adeta bir soy kemeri gibidir. Nesilden nesile
intikal eder.
BEKÇİ SOPASI (ASASI)
Orta
yaşın üzerindeki vatandaşlarımız hatırlar. Her mahallede sabaha kadar görev
yapan mahalle bekçileri vardı. Birbirleriyle düdük sesiyle haberleşirler. Bu
sesleri duyan halk huzur içinde uyurdu. Mahalle sakinleri bekçilerini
tanırlar. Bayramlarda seyranlarda verdikleri bahşişlerle onları
sevindirirdi. Onların yerini bugün motorize devriyeler aldı. Osmanlı'nın son
dönemlerinde kalın ve süslü asalarla gezerler, hele bir de aşık olduysa
asasının etrafını şiirle donatırlardı. Müzemizde bulunan bir bekçi asasının
üzeri görev yaptığı mahalledeki bir genç kıza aşık olan bekçinin hislerini
ifade eden şiirle donatılmış.
Oturup dilber-i rana arada ten ten çakıyor.
Ol
zama mest-i nigahı nice bin can yakıyor.
Sürünüp çeşm-i siyahı ne de baygın baygın bakıyor.
Ol
zaman mest-i nigahı ne can yakıyor.
X X X
Her dem dil-i meftun ile
aşkım olacaktır.
Dünyada benim son nefesim ah
olacaktır.
Mahşerde dahi sevdiceğim vah
olacaktır.
Aşkın ne demek olduğunu
anlayacaktır.
------------
Asanın yapıldığı tarih: Hicri
1317
Kaynak: http://bursatime.blogspot.com
|