Doğanbey TOKİ Projesinin Gelişimi

Bursa'da Kentleşme

TOKİ'nin Bursa'ya Tokadı

Doğanbey TOKİ İçin Ne Dediler?

TOKİ'de Son Perde

Bursa İçin Kazan Kaldırdılar

                                                                       

 Sertaç Recepoğlu'nun Türkiye'de Kentsel Mekanın Dönüşümü- Bursa Örnegi başlıklı Yüksek Lisans Tezinin 151-158. sayfalarından alınmıştır 

       28.11.2006 tarihinde TOKİ, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Osmangazi Belediye Başkanlığı arasında imzalanan “Bursa Osmangazi Doğanbey Kentsel Yenileme Projesi Protokolü” ile başladığı belirtilen proje, toplamda 2729 konutu içerisinde barındıran 6 etap halinde gerçekleştirilmiştir.“Çöküntüden Çağdaş Bir Semte” sloganına sahip olan proje; “terk edilmiş evler, yıkık yapılar, dar yollardan oluşan güvenlik yoksunu” dört mahallenin dönüştürülmesini kapsamaktadır (BBB, 2012). Bu mahalleler köklü geçmişiyle Bursa’nın merkezinde yer alan Doğanbey, Tayakadın, Kiremitçi ve Kırcaali Mahalleleridir. Bu mahallelerin kurulduğu alan toplamda 282 bin m²’dir. Aynı zamanda mahalleler tarihi kent merkezinde bulunduklarından Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından tescil altına alınmış anıtsal yapılar ve sivil mimarlık örneklerini içerisinde barındırmaktadır. Doğusunda Ördekli Hamamı Çevresi Kentsel Sit Alanı, kuzey ve batısında da ağırlıklı olarak çok katlı yapılar yer alan bölgenin, içerisindeki binalara bakıldığında çoğunlukla bir ve iki kattan oluştuğu bilinmektedir. Tüm bunlar yanında dönüşüm gerçekleştirilen alanın 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış olan Tarihi Hanlar Bölgesi’ne yakınlığı da dikkat çekmektedir. Dolayısıyla bu özellikleri barındıran tarihi kent merkezinde yapılacak bir dönüşümün; bölgedeki yerel kimliği korunmanın yanı sıra gelecekte oluşacak ihtiyaçları da karşılayabilecek, adeta geçmiş ve gelecek sentezini barındıran bir proje olması beklenir. Ancak uygulanan proje bunu karşılamamaktadır. Bursa’nın tarihi dokusunu göz önünde bulundurmayan, kent silüetini dönüşüm adı altında tahrip eden bir proje ortaya çıkmıştır. 282 bin m² alanda yapılan dönüşümün; alanın doğusunda yer alan sit alanına yakın bölgede alçak, Merkezi İş Alanları (MİA) bölgesi doğrultusunda ise yüksek konut bloklarından oluşan bir proje hayata geçirilmiştir (BBB, 2012).

         2010'daki durum

    Aslında kent dokusuna halihazırda zaten zarar veren yüksek bloklardan oluşan MIA’lar (Merkezi iş alanları) hakkında bir iyileştirme çabasında bulunmak bir kenara, MIA’ların durumunun yapılacak dönüşümde meşruiyet zemini sağlamak üzere kullanıldığı görülmektedir. Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı açıklamalarda MİA’lar hakkındaki kararın 21 yıl önce verildiği ve ofisler, iş merkezleri, hastane gibi yapıların oluşturulduğu belirtilmekte ancak iç bölgelerde yapılaşmanın gerçekleştirilemediğinden plânların askıya alındığı vurgulanmaktadır (BBB, 2012). Dolayısıyla bölgede yapılan projelendirme sit alanına doğru 3 katlı binalardan oluşurken; MİA’lara doğru ise, 21 yıl önce verilen bir karar kaynak gösterilerek, 23 katlı bloklardan oluşmaktadır.

    Dönüşüm öncesinde 75-100 kişi/hektar olduğu belirtilen yoğunluğun, dönüşüm sonrasında 500 kişi/hektara yükselmesi de dönüşümün ne denli başarıya ulaştığını sorgulatmaktadır. Ancak burada Büyükşehir Belediyesi’nin, bu oranı MİA planındaki yoğunluğu -800 kişi/hektar- esas alarak bu yoğunluğun proje ile birlikte azaltıldığını savunduğu söylenebilir (BBB, 2012). Görüldüğü üzere projede insan odaklı bir yaklaşım yerine önceki plânlardan yola çıkarak bir meşruiyet zemini oluşturma çabası bulunmaktadır.

    Ayrıca projenin son halinin TOKİ mimarları tarafından daha fazla konutun yer alacağı şekilde revize edildiği ve böylelikle başlangıçta 2407 olan konut sayısının revizyon sonrasında 2729’a ulaştığı belirtilmektedir. 322 konutun gelir getirici yanı azımsanmayacak derecededir. TOKİ, kent merkezindeki bu durumu kâr elde etmek için kullanmış gözükmektedir. Belki de bu, Büyükşehir Belediyesi’nin açıklamalarında TOKİ’ye ait olduğu belirtilen 391 dairenin oluşumunu açıklamaya yardımcı olabilir. Farklı ülkelerin deneyimleyip terk ettiği sorunlu konut tipolojisi Türkiye’de uygulanmaya devam etmektedir ve Doğanbey TOKİ Kentsel Dönüşüm Projesi bunun bir örneği niteliğindedir.

    Akalın’ın (2015) belirttiği üzere tarihi kentlerde projeler üretilirken kentsel tarihi eserlerin görünürlüğünün artırılması ve kent silüetinin belirginleşmesi temel amaç olmalıdır. Bursa’ya bakıldığında bu amacın tersine bir uygulamanın gerçekleştirildiği görülmektedir. Ulu Camii, Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri, Yeşil Türbe, Çelebi Mehmet Külliyesi, Hanlar Bölgesi gibi Bursa’nın kentsel kimlik öğeleri hemen yanı başında yükselen yeni binaların gölgesinde yitip gitmektedir. Bu, ekonomi politikalarının mekânsal karşılığıdır. Öyle ki kentlerin işlevsel özelliklerine bağlı olarak oluşan gelişim süreçlerinin, ortaya çıkan ekonomik dinamiklere ve güçlü aktörlere bağlı olduğunu belirten Ulu ve Karakoç (2004), bunu Bursa ile örneklemektedir. Ulu ve Karakoç (2004), Bursa kentini uzun yıllar etkileyen Ulu Camii silüetinin, günümüzde, aynı perspektifte yükselen - Fomara, Doğanbey Bölgesi- ofis yapılarıyla yarıştığını belirtmektedir. Her ne kadar bu tespit Doğanbey TOKİ Projesi öncesinde yapılmış olsa da günümüz için de geçerliliğini korumaktadır.

     2006 yılında Büyükşehir Belediye Meclisi’nce kentsel gelişim ve dönüşüm alanı ilan edilinceye kadar bölgede, bir ya da iki katlı evlerinde komşularıyla birlikte yaşayan mahalleli, artık 23 katlı konutlarında birbirinden habersiz yaşamaktadır. Çünkü proje yapı itibariyle komşuluk ilişkilerine imkân vermemektedir. “Fiziksel çevrenin önceki duruma tamamen zıt bir biçimde değiştiği Doğanbey’de kullanıcıların sosyal yaşamı ve yeni çevreye uyum sağlayıp sağlayamayacağı dikkate alınmamıştır.”. Böylelikle proje ile mahalle de sadece bir idari birim olarak tanımlanabilecek yapıya dönüşmüştür. Gür ve Taneli’nin Doğanbey Kentsel Dönüşüm Uygulaması’nı yaşam kalitesi bağlamında irdeledikleri çalışmada da bu görülebilmektedir. Çalışmada Gür ve Taneli bölgede yaşayan insanların ortak yaşama ve komşuluk ilişkilerine dikkat çeken açıklamalarda bulunduklarını belirtmektedir (Gür ve Taneli, 2012: 181). Ancak projenin hiçbir şekilde böyle bir kaygısının olmadığı ve dönüşüm sonrasında sosyal ilişkiler ile memnuniyet düzeyinin oldukça azaldığı, tamamen şansa bırakılmış bir şekilde kura ile insanların yeni yaşayacakları yerleri belirledikleri görülmektedir. Bu doğrultuda kura çekiminde, hak sahiplerinin konutlarının yer aldığı bloğa veya konut büyüklüğüne ilişkin taleplerinin dikkate alınmamasından kaynaklı sorunların ortaya çıktığı belirtilmektedir. Dolayısıyla kendi çöküntü alanlarında aynı bahçede yemek yeme, sohbet etme gibi sosyalleşme imkânına sahip olan insanların, birbirlerinden kopartılarak “çağdaş bir semte” kavuştuğu söylenebilir.

     Yine, Çubukcuoğlu’nun dönüşüm öncesinde müstakil konutlarında yaşayan insanların toprak, sokak ile bağlarının olduğunu, bu şekilde sosyalleşebildiklerini vurgulaması ve dönüşüm sonrasında ise bu durumun ortadan kalktığını ve yerini yüksek blokların getirdiği manzara aldığını belirtmesi bu açıklamaları desteklemektedir. Sokak ve toprak ile olan ilişki ortadan kalkmıştır. Yatayda yaşanan camdan cama komşuluk ilişkileri, düşeyde yükselen bloklarla ortadan kalkmıştır. Görüldüğü üzere mahalle üzerinden kurulan dayanışma ağları, yüksek binalar inşa etmekle ulaşıldığı sanılan çağdaşlık içerisinde erimektedir. Dolayısıyla Tahire Erman’ın Ankara Karacaören TOKİ Konutları’nda yaptığı tespit Bursa Doğanbey için de geçerli olmaktadır. Borç yüküyle karşılaşan Doğanbey halkı, Karacaören’de olduğu gibi; “daire taksitlerini ödemeye odaklanmış, sıkı disiplin içerisine girmiş, her türlü işe talip kişilerden oluşmaktadır. Bunlar; borç ödeme sorumluluğunu sırtına yüklemiş ve yaşam hedeflerini bunun üzerine kurmuştur.”. Artık gecekondu bahçelerinde yapılan sohbetler olmayacaktır. Çünkü hem dönüşümün getirdiği dikey yaşam, yatay mekân organizasyonundaki komşuluk ilişkilerine olanak vermeyecek biçimdedir hem de borç yükü bunun önüne geçmiştir. Ayrıca kapitalist modernleşmenin bireycilik üzerine kurguladığı yeni mekânda, gecekondunun dayanışmacı ortamına yer yoktur. Bu durumun Bursa özelinde Doğanbey’de oluşması ise TOKİ öncülüğünde gerçekleşmiştir.

     Başlangıçta TOKİ, belediye ve hak sahipleri arasında imzalanan muvafakat senedinde 75-112,5 ve 150 m² olarak üç tip şeklinde belirtilen evlerin, 2012 yılına gelindiğinde 85-90-95-110 m² den 210 m² gibi 35 tip ev haline getirilmesi söz konusudur. İşte tam bu noktada hak sahiplerine verilen dairelerin büyüklükleri değiştiğinden, aradaki farkı borçlanmaları gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Yani başlangıçta 150 m² bir evde hak sahibi olan ve herhangi bir borcu bulunmayan bir kişinin; 2012 yılındaki değişiklikle 210 m²’ye çıkarılan evinde 60 m²’yi borçlanma durumu oluşmuş olacaktır. Büyükşehir Belediyesi’nin (2012) belirttiği üzere m² başına 1000 alındığı göz önünde tutulursa bu borcun 60 bin gibi bir tutara denk geldiği görülmektedir. Ayrıca proje başlangıcında yapılan muvafakat senedinden sonra TOKİ tarafından ortaya konan sözleşmeleri imzalamak zorunda bırakılan hak sahiplerinin yukarıda belirtilen şartlara uymanın yanında ortaya çıkacak yeni bir sorunda yargı yoluna başvuramayacağını da kabul etmek durumunda olduğu belirtilmektedir. Sonuç olarak dönüşüm sadece “kentsel” olmakla kalmayarak hak sahiplerinin ekonomik dönüşümünü de getirmektedir.

                                         2010

     Dönüşüm sonrasında ortaya çıkan sorun başlıklarının bu denli çeşitleniyor olması projenin sürekli sorgulanmasını beraberinde getirmektedir. Yeni bir yapı olarak altı yıl içerisinde ancak tamamlanabilen Doğanbey TOKİ Projesi’nde bu durum doğrulanabilir değildir. Konutlara yerleşilmesinden itibaren baş gösteren su, elektrik, doğalgaz tesisatı, dış cephenin dökülmesi, tavanların akması, asansörlerin bozulması, zemin kattaki otoparkları su basması gibi yapı sorunlarının yanı sıra konutlarda birçok yasadışı faaliyetin çöreklenmesi dahi söz konusudur. Tüm dönüşüm projelerinde olduğu gibi bu projede de kalite ve güvenlik dönüşümün başat unsurudur ancak pratiğe yansıyan bu değildir. Doğanbey’deki konutların lüks konutlar olacağı vaadinin gerçekleşmesi bir kenara, güvenli ve kaliteli konutların oluşturulduğundan dahi söz etmek güçleşmiştir. Tüm bu yönleriyle Doğanbey TOKİ Kentsel Dönüşüm Projesi sadece Bursa için değil, Türkiye için de kötü bir örnektir. Bunun hem TOKİ hem de AK Parti tarafından kabul edildiğini de söylemek mümkündür.

     TOKİ konutlarının açılışını bizzat yapan dönemin başbakanı Erdoğan’ın 2729 konuttan oluşan Doğanbey TOKİ Konutlarının açılışını yapmayışı ve 2013 yılında bir konuşmasında yeni projeler için “Gökdelen istemiyoruz” (Bursaport, 2013) ve yine 2017 yılında “Bursa’daki kentsel dönüşüm rezaletine son verin” (Milliyet, 2017) açıklaması; günümüz başbakanı Yıldırım’ın “Medeniyetimizin izlerini taşıyan büyük şehirlerimize baktığımızda, İstanbul, Edirne, Bursa, Konya gibi şehirlerimizde maalesef imar rantıyla geçmişin değerlerinin büyük bir savaşım içinde olduğunu görüyoruz ama ne yazık ki geçmişimiz, medeniyetimiz imar rantına her geçen gün yenik düşmekten kurtulamıyor” (GazeteVatan, 2016) açıklaması; günümüz Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki’nin “Zamanında yapılmış bazı hatalar var ki onları temizleyemiyorsunuz, kama gibi saplanmış olarak duruyor ve içinizi acıtıyor. Bursa’da mesela Ulu Cami çevresinde gökdelen gibi dikilmiş bir sürü bina var, içiniz acıyor” (Mimdap, 2016) açıklaması ve yine günümüz TOKİ Başkanı Ergün Turan’ın “Doğanbey konutları, uygulama açısından kötü bir uygulamadır. Bursa’ya da gerçekten yakışmamıştır” (GündemBursa, 2014) açıklaması ile Büyükşehir Belediyesi yeni başkanı Alinur Aktaş’ın Doğanbey’i “ucube” olarak nitelemesi (Bursadabugün, 2017) bunu gösterir niteliktedir.

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 16/10/22