1977-2000 YILLARINDA SSK’DAN BİR DİŞ HEKİMİ 
         GÖZÜYLE BURSA’DA MESLEK YAŞAMI

Bursa'da Diş Hekimliği

Bursa'da Doktorluk

Bursa'da Eczacılık

Bursa'da Sosyal Hayat

 

Recep Aydoğdu

 

                                                                                                              Recep Aydoğdu

    Meslek odalarına mensup sağlık mensuplarının hazırlamakta oldukları insan odaklı tarihi ve sosyal yaşam içerikli eserde bana da bir görev verdiklerini bir hekim arkadaşımdan öğrendim. "Ağabey, 1980-1990 yıllarındaki meslek ve sosyal yaşamınızı eski resimlerle anlatır mısınız?" dedi. Dilim döndüğünce kendi penceremden anlatayım.

BURSA’YA GELİŞ

    1974 yılında Ege Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesini bitirdikten sonra önce askerlik görevimi Deniz Harp Okulunda tamamladım, bilahare SSK’dan burslu olmam nedeniyle 1976 yılında Adana Koşuyolu Dispanserinde göreve başladım. Adana Tabip Odasına kayıt numaram 1272 idi. Orada İken evlendim. 1977 yılında Bursa’ya atandığım günlerde çocuğum doğdu. Ev ve muayenehane olarak kullanabileceğim bütçeme uygun bir yer kiraladım. Burası Altıparmak’tan Muradiye’ye çıkılan Çarklı Değirmen yokuşunun başında, Dönence restorana gelmeden önce, bugünkü Şaypa alışveriş merkezinin karşısında Öztuna Apartmanı idi. Apartmanın önünden Tophane istikametinden gelip Merinos’a doğru akan Cilimboz deresi geçerdi. Arap Şükrü’den çıkan Muradiyeli sarhoşlar, evin önünde viraj alamayıp bazen dereye düşerlerdi. Bir keresinde bir sarhoş kafa üstü düşüp burada ölmüştü.

SSK DUAÇINARI DİSPANSERİ

    1977 Ağustosunda SSK Duaçınarı Dispanserinde göreve başladım. Burası Ankara yolunda Şükraniye Mahallesinde halen Sağlık Bakanlığı Duaçınarı Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi olarak kullanılan önünde salı pazarı kurulan bir yerdir. Orada meslektaşım Dt. Bülent Uğurel ile aynı muayene odasını paylaşıyordum. Bülent gibi dünya iyisi bu arkadaşımdan başka başhekim Dr. Nüzhet Tolunay, Dr. Hüseyin Baturkan, Dr. Haluk Güran, Dr. Nesrin Koza, Dr. Olcay Eriçok, Dr. Orhan Sabuncuoğlu gibi bugün de hala iyi duygular beslediğim saygın meslektaşlarımla çalıştım, ortak şeyler paylaştım. Buradaki meslektaşlarım ve personel ile huzur dolu iki yıl geçirdim. Dispanserde yarı zamanlı (part-time) çalıştıktan sonra akşam üzeri Altıparmak'ta aynı zamanda ev olarak da kullandığım muayenehaneme geliyordum. Bu dönemde Altıparmak ve Heykelde “dişhekimi ve doktor olarak kimler var” diye muayenehane tabelalarına bakıyor bazı isimleri ezberlemeye çalışıyordum.
    Muayenehaneye malzeme almak için bazen Setbaşı Vergi Dairesi yanındaki Yugoslavya göçmeni Kambur İsmet’in (Aksoy) diş deposuna giderdim. İskelet protez ve kron dökümlerini İstanbul’dan gelen Hikmet Yanık’ın laboratuarında döktürüyordum. Gece geç vakitlere kadar kronların akrilik kısımlarıyla hareketli protez işlerini yapıyordum. Üniversitede öğrenci olduğum dönemde yaz tatillerinde hem para kazanmak hem de pratiğimi ilerletmek ve sigortalılığımı devam ettirmek amacıyla Kütahya- Tavşanlı GLİ Tunçbilek Dispanserinde çalıştığım için protez konusunda çok iyiydim. Bursa Tabip Odası kayıt numaram 941 idi.
    1979 yılında Tam Süreli Çalışma Kanunu çıktığı için kamu ile muayenehane arasında seçim yapmam gerektiğinde SSK’ya mecburi hizmet yükümlülüğüm nedeniyle muayenehanemi kapatmak zorunda kaldım. 1979 yılı ilkbaharında esas kadromun olduğu SSK Pilot Bölge Dispanserinde göreve başladım.

SSK PİLOT BÖLGE DİSPANSERİ

    Bugünkü adı Sağlık Bakanlığı Çekirge Devlet Hastanesi, Pilot Sanayi Polikliniği olan SSK Pilot Bölge Dispanseri Mudanya yolu üzerinde Esentepe ile Korupark arasında Organize Sanayi Bölgesinin karşısındaki Akpınar mahallesindedir. O dönemde jandarma komando bölüğü ve bakım kademesinin yanında karayolları şantiyesi olarak kullanılan iki katlı çiftlik evinin arkasında anayoldan 100 metre kadar içerde üç katlı bir binadır. Bugün büyükçe bir mahalle olan yerde Hamitler köyünün mandaları yayılır veya komandolar “bindim söğüt dalına, ilahı kız Emine” nidalarıyla belden yukarısı çıplak sabah koşuları yaparlardı. Eğitimleri bitince duvar diplerinde amuda kalkar yaz kış demeden su hortumuyla arkadaşları tarafından duş aldırılırlardı. Dispanserin telefonu olmadığından askeriyeden sempatik ikmal yoluyla çektiğimiz hattan manyetolu telefonla başhekimlikten muhaberemizi sağlardık.
    Başhekim Dr. Bekir Pamuk, Ecz. Burhan Kızılırmak ve İdare Müdürü Nevzat Özdemir gibi candan mesai arkadaşlarım, yakın komşularımız Karayolları şantiye şefi Ayhan Bey ile şu anda Bursa Jandarma Bölge komutanı olan Jandarma Komando Bölük komutanı Osman Yüzbaşı, bakım kademesinden sorumlu Bülent Üsteğmen ve Teksif Pilot Sanayi Şube Başkanı Cahit Dursun ile genel olarak huzurlu ve mutlu yıllar geçirdik.
   12 Eylül 1980 ihtilalini burada yaşadık. İhtilalin acı yüzünü, suçsuz günahsız insanların sudan bahanelerle tutuklanıp günlerce uykusuz ve ayakta bekletildiklerini, tuvalet ihtiyaçlarını gidermek veya emzikteki bebeklerini tutuklu annelere emzirtmek için yalvarışların hikâyesini dinledik. İnançlı olmadığını bildiğimiz halde “Allah’ım kızımı kurtar. Recep, Nevzat kızımı kurtarın” diye yakaran çaresizlik içindeki başhekimimiz Dr. Bekir Pamuk’un gözyaşlarına şahit oldum. Allah kısmet etti kızını Gölcük Sıkıyönetime gitmeden kurtulmasına vesile olabildik. Kızın suçu(!) gerçekte kurulamamış bir sağlık sendikasının evrakları arasında imzalı üyelik belgesi olmasıydı.
    Başhekimimiz Dr. Bekir Pamuk insan sevgisi nedir? Toleranslı olmak nedir? Size temaruz yapsalar bile sigortalılara nasıl merhametle ve insanca yaklaşılır? Fazla suiistimale yeltenirlerse bu kişiler üzerinde nasıl otorite sağlayarak kendini saydırırsın? Personeline nasıl kol kanat gerersin? Bize bunları öğretirdi.
    1980’li yıllarda meslek hayatlarının sonlarına gelmiş olgun, tecrübeli iyi niyetli hekimlerden birçok SSK hekimini Dr. Bekir Pamuk Ağabeyim sayesinde tanıdım. Dr. Münir Üretmen ve Dr. Fazlı Duyguluer bunlardan sadece ikisidir. Hepsini rahmetle anıyorum. Onlardan çok şeyler öğrendim. İyi bir öğrenci olduğuma inanıyorum. Dr. Bekir Pamuk Ağabeyimizin ölümü öncesi vasiyetine göre cenazesinin kaldırılmasında çok namüsait şartlarıma rağmen üstüme düşeni yaptım.
    İlerideki meslek ve idarecilik hayatımda ruhen kemale ermiş hekim ağabeylerimizden öğrendiklerimle birçok hekim arkadaşlarıma, personelimize ben de ağabeylik yapma fırsatı buldum. Bu kişilerin birçoğu ile halen görüşüyorum. Onlardan halen sevgi ve saygı görmek beni mutlu ediyor. Gençliğin verdiği coşkunlukla iyi niyetli olmadığına inandığım, çalıştıkları kuruma ve hitap ettikleri kesime zarar verdiklerine inandığım kişilerle öğrendiğim prensipler doğrultusunda boğuşmaktan hiç çekinmedim. İleriki yıllarda bu yapım nedeniyle müdara dostluk gösterenler olduğu gibi düşmanlarım da oldu. Müdara dostluk gösterenlerin gerçek yüzlerini makamlardan ayrılınca görüp gülüp geçiyorsunuz. Beni en çok şaşırtan ise çalıştığım dönemde hiç yakın ilişkin olmadığı halde kurumdan ayrıldıktan sonra “Bir emriniz olursa emrinize her zaman amadeyim” diyen fizik tedavi uzmanı Dr. Oktay Turan’dır. Asil davranışının beni çok duygulandırdığını birkaç yıl önce kendisiyle paylaşmıştım. “İnsan mütevazileştikçe büyür, benim gözümde siz de çok büyük bir insansınız” demiştim kendisine.
    1980 yılının sonunda İhtilal Komuta Konseyinin kararıyla tam süreli çalışma kanunu yürürlükten kaldırılınca 1981 yılında Setbaşı- Hocaalizade Caddesi Sağlık işhanında, DSİ’ye çıkan yolda Gökdere ve Uludağ’a bakan çağıl çağıl Uludağ sularının aktığı yeşillikler içerisindeki yerde yedi uzman hekim arkadaşımla birlikte muayenehane açtım. Beş erkek üç bayan meslektaş burada uzun yıllar çok hoş muayenehanecilik, komşuluk ve arkadaşlık yaptık. Bu arkadaşlarımdan rahmetli Ortopedi Uzmanı arkadaşım, can dostum Dr. Önder Gürakın’ı genç yaşta kaybettiğimize hep yanarım. Böylesine iyi, müşfik hekim tıbbı prensiplerinden taviz vermemek için en sevdiği kişileri bile kırmaktan çekinmeyen, yüzlerce kilometre uzaktan benim ayak alçımı açmak için gelmek için ısrar eden bir kişi. Beni kimseye emanet edemediği için ben de ona rahatsızlık vermemek için diş motorumla kendi alçımı kendim kesip çıkardım. Daha sonra kendisine yaptığımı gösterdiğimde çok kızmıştı. Kendisini 1981 yılında tanıdım, 1989 yılında onu gencecik kaybettik. 1988’de SSK Bursa Hastanesi’nde Bakan karşılarken geçirdiğim asansör kazası sonrasında her şeyim olan bu arkadaşımın hastalığında ise ben de onun her şeyi olmaya çalıştım.

   

İLK İDARECİLİĞİM

    Açıldığı tarihten itibaren 1983 yılına kadar SSK Pilot Bölge Dispanserinde kıdemli uzman hekimler ve pratisyen hekimler olmasına rağmen başhekim vekilliğine tensip edilmiştim. Dr. Bekir Pamuk kızının olayından sonra kalp spazmı geçirip bilahare emekli olmuştu. Bundan sonra dispanserimizde çalışan başına buyruk bir bayan eczacının yakını olan amirimin telkinine rağmen eczacı hakkında disiplin işlemi yapmadaki kararlılığım yüzünden burnumun sürtülmesi amacıyla SSK Duaçınarı dispanserinin yerine yeni açılan SSK Diş Tedavi Ve Protez Merkezine diş hekimi olarak gönderildim. Rütbe tenzilinin nedeni, yani suçum, dispanserdeki kapalı elektrik panosunun içindeki kirlilik imiş(!)

SSK DİŞ TEDAVİ VE PROTEZ MERKEZİ

    SSK Duaçınarı Dispanserinin yerinde açılan bu merkeze gelir gelmez oranın yöneticisi tarafından sudan bahanelerle rahatsız edilmem, hakkımda disiplin işlemi yapılması, dışlanmam beni çok üzdü. İstifa etmek istediğim halde Bakan adına genel koordinatörlük yapan SSK Ankara Diş tedavi ve protez merkezi başhekimi Dt. Yavuz Ertürk tarafından “İlerde sana ihtiyacım olacak… İstifa etme!” demesi üzerine gururum okşandığından kurumdan istifa etmekten vazgeçtim. Tek başıma mücadele yolunu seçtim. Cerrahi bölümünde günlük doksan hastadan yüz elliye yakın diş çekiyor, öğle aralarında bazen ameliyathane gibi de kullandığım Cerrahi 2’de genç meslektaşlarım olan Serdar ve Sibel ile ameliyatlarımı yapıyor, tedavi bölümünde çalıştığım zamanlar otuz üç adede kadar dolgu yapıyor, protez bölümünde ise her gün beş protez hastası alıyordum. Diş teknisyenim Verdi yetiştiremediği için protez işlerinde de bilfiil çalışıyordum. Bunun üstüne birçok kurum personelinin isteklerini kıramayıp ilaveten onlara da bakıyordum. Bu yüzden de fırça yediğim oldu. Çok yoğun çalışmama rağmen gık demedim, açık vermemeye çalıştım. Sanki çok boş vaktim kalıyormuş gibi elimi arkama bağlayıp komşu polikliniklere giderek rahat insan imajı vermeye çalışıyordum. Teşbihte hata olmaz; bana kan kusturdukları gibi ben de onlara kan kusturdum. Osmanlı dönemindeki Balkan komitacıları benim yanımda amatör kalırdı yaptıklarımla. Yaşarken çok zordu ama bunları paylaştığım o dönemde beraber çalışıp rakip tarafta olan meslektaşımla yaptıklarımıza gülüşüyoruz.
    Ast üstüyle çatıştığında Osmanlı döneminden beri idarelerin uyguladığı yazılı olmayan kurallara göre ast da gider üst de gider. Haklı olmama rağmen ast olduğum için üstümle beraber bir başka yere tayin edileceğimiz tahkikatı yapan müfettiş tarafından ihtar edildim. Dik durmam ve güçlü görünmem nedeniyle 1984 Temmuz’unda SSK Pilot Bölge dispanserine baştabip yardımcısı olarak atandım. Ben haklı kabul edildiğim, mücadele ettiğim kişi de güçlü olduğu için her ikimizin aynı ünvana yükseltilmiş olduğu kanaatindeyim.
    SSK Pilot Bölge dispanseri kadrosunda yöneticilik yaparken o zaman için kurumun en kötü fiziki yapısına sahip, hastane personeli nazarında sürgün yeri olarak kabul edilen SSK Altıparmak Polikliniğinin düzenlenmesi görevine talip oldum. Eğer ben bunu istememiş olsaydım geçmişte Duaçınarında başhekimim o an Pilot pölgede başhekim olan Dr. Nüzhet Tolunay ağabeyim Pilot Bölge dispanserinden Altıparmak’a gönderilecekti. Çok sevdiğim bu ağabeyimin altmış beş yaş sınırında iken böyle bir muameleye maruz kalmaması için onun yerine ben gitmeye talip oldum. Yoksa göreve talip olmak o dönemde ayıp kabul edilirdi.

SSK BURSA HASTANESİ ALTIPARMAK POLİKLİNİĞİ

    Bu yer bugün Bursa Belediyeleri tarafından istimlâk edilip yıkılan Altıparmaktaki eski SSK Bölge Müdürlüğü binasının zemin katındaki yerdir. Binanın yanındaki diğer bina 1990’lı yıllara kadar SSK lojmanı olarak kullanılmıştır.
    Fevzi Çakmak Caddesindeki altmış beş yataklı “İşçi Sigortaları Kurumu Bursa Hastanesi” kapandıktan sonra 1967 yılından itibaren bu binalar yüz yataklı “SSK Bursa Hastanesi” olarak 1970 yılına kadar hizmet yapmış, 1970 yılından sonra üst katları SSK Şube Müdürlüğü zemin katı ise Merinos Fabrikası ve şehre yakın olması nedeniyle SSK Hastanesinin Polikliniği olarak hizmet vermeye devam etmiştir.
    SSK Altıparmak Polikliniğini dört ay içinde sağlık hizmetini hiç aksatmadan baştan aşağıya yeniledim. Burada çok çalıştım. Hastanenin sürgün tabir edilen personeli ile kelimenin tam anlamıyla harikalar yarattık. Mesai sonrasında bile günlerce muayenehaneme dahi gidemedim. Bu süre zarfında yaptıklarım nedeniyle hastane yönetimi tarafından potansiyel tehlike olarak algılandığımın farkına vardığımdan boks tabiri ile gardımı alıp yumrukları savuşturma yolunu seçtim. Baştan aşağıya yenilediğim ek görev yerimi bırakarak Pilot Bölgedeki asli görevime döndüm. Lojmanında altı yıl oturduğum Mustafa Karniş isimli eski Bursa Adalet Partisi il başkanı tarafından yapılan bu binalar müthiş sağlamdı. Bunların belediye tarafından yıkılmasına çok üzüldüm.
    Bu sırada SSK Bursa Hastanesi yönetim kademesindeki kavga büyüyerek tüm idareciler görevden alınıp başka yerlere tayin edildiler. Bunlar olurken, hastaneden uzak SSK Pilot Bölge dispanserinde olduğum için savrulan salvolardan fazla etkilenmedim.

1977-1986 YILLARI ARASINDA BURSA’DA MUAYENEHANE DİŞ HEKİMLİĞİ

    1977 yılından 1986 yılına kadar Bursa içinde diş hekimleri kimlerdir? Nasıl diş hekimliği yapılır konusunda çok az fikrim oldu. SSK camiasında kapalı devre işlerle boğuşurken bir taraftan da yarı süreli (part-time) olarak saat 16’dan en az saat 20 ‘ye kadar muayenehanede çalışıyor, yorgun argın eve gidiyor, çocuklarımızı büyütüyor sabah saat 8'de tekrar kamudaki işimize gidiyorduk. İlişkilerimiz daha çok kendi teşkilatlarımızdaki hekim arkadaşlarımızla idi.
    Serbest çalışan meslektaşlarımızın genellikle saat 9’dan 13’e kadar çalışıp bir saatlik yemek arasından sonra Altıparmak grubu denilen Altıparmak civarında çalışan diş hekimlerinin yaptıkları gibi birlikte vakit geçirdiklerini, saat 14-18 arası tekrar çalıştıktan sonra bazen akşamları da birlikte olduklarını daha sonra evlerine gittiklerini 1986 yılından sonra Tabip Odaları üyeliğinden ayrılıp Diş hekimleri Odasında görev aldığımız sırada veya sonrasında öğrendim. Serbest çalışan meslektaşlarımızın ne kadar rahat bir hayatları varmış diye düşündüm. Örnek vermek gerekirse ben SSK Diş Tedavi ve Protez Merkezinde çalışırken annem ve babam Kütahya’dan misafir olarak geldiklerinde iş yerime uğramışlardı. Ellerini süratle öpüp onları hemen bir sandalyeye oturtarak geçimsiz olduğum idarenin eline koz vermemek için işime hızla devam ettim. Annemin sözleri hala kulaklarımdadır “Oğlum ben sana hiç kıyamadım burada” demişti. O gün sadece saat 09-12 arasında altmış yedi hasta bakmış olduğumu hayretle gördüm. Günlük diş çekim sayısı yüz otuz-yüz elli arası değişiyordu. Adeta makine gibi çalışıyordum. Bir de üstüne muayenehaneye gidip geç vakte kadar oradaki hastalarıma bakıyordum. Randevusuz çalıştığımızdan işi bitirince ancak muayenehaneden ayrılabiliyorduk. O dönemde SSK’ya müracaat eden hastanın işinin röntgen ve tetkikler hariç o gün bitirilmesi zorunluydu. Ertesi güne hasta bırakılınca sendikalar büyük kıyamet koparır idareciler sıkıntıya düşerdi.
    1977-1982 yıllarında Altıparmak Caddesi'nde çalışan diş hekimleri dışında Çakırhamam’dan Setbaşı’na kadar Atatürk Caddesi'nde hekim ve diş hekimi muayenehaneleri vardı. Aşağı caddelerde nadiren muayenehaneler olurdu. Gelen hastalardan öğrendiğimiz kadarıyla Yeşil Caddesi'nde Şadi Aytürk, Devlet Tiyatrosu aralığında Halil Zor, Setbaşı Vergi Dairesi yakınında Erol Aysan karşısında Lütfi Arınel, Kambur İsmet’in (Aksoy) diş deposunun yanında Cem İldoğan, eski belediye karşısında Feridun Balman, yakınında Engin Ayvaz, Bülent Uğurel, Selçuk Öden, Kızılay’ın altında Çetin Baykal, Tophane’de İsmail Özgörgen, Mavi Köşe’de Osman Uygur, Çatalfırın’da Erdem Güçyiğit, İnönü Caddesi'nde Abdullah Rekkalı, Tahtakale’de Erhan Sevimli, Setbaşı’nda komşum Tanver Yücel, Çarşamba pazarında Zeki Bilir, Altıparmak’ta Birol Akbaş, hatırladığım, adları hafızamda iz yapmış isimlerdir.
    SSK Altıparmak Polikliniğinden Sevim Gürlük, SSK Bursa Hastanesinden Engin Arınık, Nurtan Akboy ve Yaşar Gürsoy, SSK Duaçınarı dispanserinden Bülent Uğurel ve benden sonra 1981’de gelen Muharrem Kuş vardı. 1983’ten sonra SSK Diş Tedavi ve Protez Merkezinde en dürüst, mert arkadaşım olarak meslektaşım Salih Akalınoğlu idi. Muharrem Kuş’u daha sonraki yıllarda beğenmeye başladım. 1987 yılında ben SSK Bursa Hastanesi baştabip yardımcısı ve tüm hastaneye bağlı tesislerin sorumlusu olduğum sırada SSK Diş tedavi ve Protez Merkezi İdareciliğinden boşalan kadroyu Muharrem Kuş’a önerdiğimde “emekliliğine birkaç yıl kalana kadar idareci olmak istemediğini“ bana bildirdi. Bunun üzerine Yaşar Gürsoy bizim hastane idareciliğimiz döneminde oraya idareci olarak atandı. Muharrem Kuş’un bana dediği gibi emekliliğine az zaman kala bu yere başhekim olarak atandı, yakında altmış beş yaşını doldurup emekli olmak üzeredir.
    Bursa Devlet Hastanesi’nde bu dönemde diş hekimi olarak Ahmet Taşöz, Necla Sevimli, Nuri Demirci, Mukbil Utkucu ve Mehmet İlkörücü isimlerini duyardık. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Mümin Öztürk, Askeri Hastanede de Osman Uygur ve Kenan Filoğlu, Milli Eğitim Dispanserinde Mehmet Emin Okutman, Merinos Dispanserinde Cem Başağan çeşitli vesilelerle isimlerini öğrendiğim meslektaşlarımdır. Hürriyet semtinde İbrahim Şenel, Rafet Altındiş, Fahrettin Vardar’ı unutmamak lazım.

DİŞ HEKİMLERİNİN TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ VE TABİP ODALARI İLE İLİŞKİLERİ

    1925 yılından itibaren Türk Diş Tabipleri Cemiyeti adı ile örgütlenen Türk Diş Hekimleri 1953 Yılında yürürlüğe giren 6023 Sayılı Türk Tabipler Birliği Kanunu ile Tabipler ile birlikte Diş Tabipleri, Türk Tabipler Birliği meslek örgütlenmesinin içinde yer almıştır.
   Öğrendiğimize göre örgüt içinde mesai paylaşımında bulunan tabipler ile diş tabipleri arasında kimi zaman sayısal temsil dengesizliğine bağlı sıkıntılar nedeniyle üvey kardeş muamelesi görmek, diş hekimlerinin mesleki sıkıntılarına duyarsız kalınması, ağzınla kuş tutsan oda başkan vekilliği veya Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyinde başkan vekilliğinden yukarı göreve getirilmenin kabullenilmemesi gibi burukluklar ile, kısaca eşit haklara sahip üye kabul edilmemek ile dayanışmanın verdiği güçlülük ve mutluluk duyguları arasında otuz bir yıl geçmiştir.
    Dışlanmışlık ve eşit üye kabul edilmemenin verdiği sıkıntılar, mesleki sorunların çözülememesi, kamuda özlük hakları yönünden mağduriyet, 1979 yılında yürürlüğe giren Tam Süre Çalışma Yasasının çıkmasında çok büyük emeği olan kişilerin arkasında durulmaması, bir yıl sonra 1980 yılında askeri cunta tarafından bu yasanın yürüklükten kaldırılması, yasanın çıkmasında çok büyük emeği olan kişinin Bingöl’e sürgün edilmesi yol ayrımına gelinmesinde bardağı taşıran son damlalar olmuştur. Bu olay Türk Tabipler Birliğinden ayrılarak yeni bir birlik kurmanın yani yolların ayrılmasının başlangıcı olmuştur. Bunun somut örneği Doç. Dr. Dt. Tonguç Görker’in başına gelenlerdir. Ölümünden önce kendisiyle yapılan röportajda şunları anlatmıştır; Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyinde başkan vekilliği yapmasına rağmen başkan yapılmadığından bunu protesto ederek istifa etmiştir. Merkez Konseyinde ve Tabip Odalarında diş hekimleri beşte bir oranında temsil edilmektedir, eşit üye kabul edilmemektedirler. 1979’da Sağlık Bakanı Mete Tan döneminde Dt. Tonguç Görker Sağlık Bakanlığı müsteşarı iken Tam Süre Çalışma Kanununun hazırlanıp meclisten geçmesinde çok büyük emeği olduğu halde bakan siyasi sıkıntılar içine girince müsteşarının arkasında durmamıştır.12 Eylül İhtilalında Bingöl’e sürgün edilmiştir. Kazanılmış hak olduğu halde kamuda çalışan diş hekimlerinin şua izni ve fiili hizmet zammı hakları kapalı kapılar ardında oynanan oyunlarla ellerinden alınmıştır.
    Dt. Tonguç Görker daha sonra Özal Hükümetleri döneminde milletvekili olan Prof. Dr. Dt. Ercüment Konukman’ı ikna ederek Türk Dişhekimleri Birliği Kanununun (3224 Sayılı kanun) meclisten çıkarılmasını sağlamıştır. Dt. Tonguç Görker kanun teklifinin meclise sunuluş yazısını dahi kendisinin yazdığı bilinmektedir. Bunun üzerine 1986 yılından itibaren Türk Diş hekimleri Birliği ve yerelde diş hekimleri odaları kurulmaya başlanmıştır.
   Çok sayıda diş hekiminin muhalefetine rağmen 1986 yılında Bursa Diş hekimleri Odasının kurulması Altıparmak civarında çalışan diş hekimleri; Bülent Aktaş, Doğan Başöz, Hüsnü Öztürk, Metin Bozkurt ile Tayfun İrfan ve Tanju Pala’nın gayretleri ile sağlanmıştır.
   Dt. Bülent Aktaş 1986-1988 ve 1988-1990 tarihlerinde iki dönem Bursa Diş hekimleri Oda başkanlığı yapmıştır. Ben de 1986-1988 ve 1988-1990 tarihlerinde iki dönem Bursa Diş hekimleri Odası disiplin kurulu üyeliği yaptım. Odadaki çalışma dönemimde 1986-1990 yıllarında SSK Bursa Hastanesinde baştabip yardımcılığı görevini yapıyordum. Bu dönemde çok sayıda dişhekimi meslektaşımı tanımak, yeni arkadaşlar edinmek fırsatını bulmuştum. Bu sırada hastanemizde Bakan karşılarken geçirdiğim asansör kazası sonrasında muayenehane hastalarımın yarım kalan işlerinin bitirilmesinde bu arkadaşlarımın çok yardımlarını gördüm. Kendilerine minnettarım.

SSK BURSA BÖLGE HASTANESİ

    Bugün Çekirge Devlet Hastanesi olarak bilinen SSK Bursa Bölge Hastanesi 1970 yılında dört yüz yatak kapasitesiyle hizmete girdiği halde daha sonra altı yüz otuz yatak ruhsatlı fiili yedi yüz otuz daha sonra sekiz yüz elli yatak kapasitesiyle hizmet veren bir hastane idi. Çalıştığım dönemde buraya bağlı il içinde ve ilçelerde toplam altı tane dispanser, sekiz tane sağlık istasyonu bulunmaktaydı. SSK'da idarecilik dönemimde bu büyük teşkilat içinde çok yoğun çalışıyor görevim nedeniyle diğer personele yapıldığı gibi bazı hekim personel hakkında da disiplin işlemi yapmak zorunda kalıyordum. Sonuçta yirmi yedi yaşında Bursa SSK'da vekâleten başladığım idarecilik hayatım otuz dokuz yaşında 1991 yılında bitti. SSK’da çalıştığım dönemde Bursa Kızılay üyesi iken 1988 yılında şube kurulu üyeliğine seçilmiştim.

BURSA KIZILAY ŞUBESİ VE BURSA KIZILAY TIP MERKEZİ

   O zamana kadar Kızılay şube başkanları eline iki file dolusu yardım malzemesi alır, basın bunun fotoğrafını çeker, basın bildirisi okunur veya basın mensuplarına bir nüsha basın bildirisi verilir, ertesi gün “Kızılay fakirlere yardım ediyor vs.” diye gazetelerde haber çıkardı. Şube kuruluna yeni seçilen bizlerin hastane yöneticileri olmamız nedeniyle birçok faaliyetler yapabileceğimizi Kızılay Bursa şube kurulu üyelerine anlattık. SSK Hastanesi’nin imkânlarını da kullanarak üst makamlarımızdan alınan izinle sağlık gönüllüsü ve ilkyardım temel eğitim kursları açtık. Birçok kursiyer yetiştirdik. Ders verdirdiğimiz uzmanlarımızın birçoğunun ders notlarını bizzat kendim hazırladım. Bu kurslar süresince kursiyerleri eğitim amaçlı hastanemizde çalıştırarak hastane personel ihtiyacımızı da kısmen gideriyorduk. Kurs sonunda kursiyerlerimizin tamamına yakını birçok fabrikanın revirlerinde iş bulma imkânına sahip oldular. Daha sonra SSK’dan ayrılınca Bursa Kızılay şubesi yönetim kurulu üyeliğine seçildim. “Devletin parasıyla iş yapmak kolay, bunu parasız yapmak daha şerefli!” deyip bu işe gönül vermiş arkadaşlarımızla birlikte tahmini mal oluşun beşte birini bağış olarak toplayarak Cemal Nadir Caddesi'ndeki Kızılay binasının kiracılarını çıkarıp, önce üst katlarında sonra zemin katı dâhil beş yıldızlı otel görünümünde Bursa Kızılay Tıp Merkezini kurduk. Op. Dr. Nurettin Çelikaksoy’u başhekim olarak atadık. Personel alımını yapıp eylül 1991 sonunda hasta kabulüne başladık. Yeni bir yeri açmak, çalıştırmak, mal oluşunun beşte dördünün borcunu ödemek resmi ve özel sağlık kuruluşlarının rekabet edebilmek amacıyla kendilerini yenilemek zorunda bırakmak kolay işler değildi. Hepsi oldu.
    1995 ilkbaharında Kızılay’dan ayrılıp sadece muayenehanemde çalışmak istedim. Bu arada muayenehanemi Çatalfırın’a taşıdım. 1998 yılında Kızılay şube başkanının “Verim düşüyor, tekrar gel” çağrılarına duyarsız kalamadığımdan tekrar Kızılay yönetim kurulu üyeliğine dönüp Tıp Merkezinin önceki yıllardaki veriminin çok üstüne çıktık. Bursa Kızılay Kan Merkezinin yeni binasını tamamlayıp “Kızılay” olarak açtıktan sonra idarecilik tarzlarımızdaki farklılıkta uzlaşma sağlayamamız nedeniyle 2000 yılı sonlarına doğru Kızılay’dan temelli ayrıldım. Kuruluşunda büyük emeğim olması nedeniyle başarı plaketi aldığım Kızılay Tıp Merkezinin bugün için kapatılmış olmasına üzüntü duymamam mümkün değil.
    Kızılay Tıp Merkezinin kuruluş döneminde yaşadığımız büyük zorluklara rağmen burada çalışan uzman hekimleri ve tüm sağlık ve yardımcı sağlık personeli ile çok iyi ilişkilerim ve dostluklarım oldu. Dr. Yarser Tunguç, Dr. Hale Kabacaoğlu, Dr. Nursel Tümer ve Dt. İlyas Kocaefe ile halen ailecek görüşürüm.

2000 YILI SONRASI VE BUGÜN

    2003 yılından sonra memleketim Kütahya-Tavşanlı'daki köyümü çok özlediğimi fark ettim. Köyüm olan Derbent’e daha sık gider oldum. Çocuklarım yetişti, meslek sahibi oldular ve evlendiler. Mesleğimin zor olmasından ötürü çocuklarıma meslek seçimi hususunda baskı yapmadım. 2004 yılından itibaren Bursa, Kütahya tarih ve kültürü ile ilgili tarih ve kültür araştırmaları yapıp araştırma yazıları yazdım. Doyduğum yer olan Bursa’ya benden istendiği kadar hizmet ettim. Şimdi de memleketime hizmet edeyim dedim. Allah nasip etti o da oldu. Şimdi sadece muayenehaneme gelip gidiyorum, memleket derneklerinde kültürel etkinlikler düzenliyorum.

SONUÇ
    Kamuda çalışırken diş hekimliğim sırasında yüksek tempoda, istikrarlı ama idarecilik hayatında iniş ve çıkışlarla dolu dolu yaşanan bir dönem geçirdim. Sağlık hizmetinde çalışan hiçbir kişi ve meslek grubunu diğerinden üstün veya düşük kıymette görmedim. Her biri benim için bir ağacın kökü, gövdesi, dalı yaprağıydı. Verdiğimiz hizmet ise meyvesiydi diye düşündüm. Kadirşinas oldum. Bana yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmadım. Birçok hekim ve diş hekimi meslektaşın hayal edemeyecekleri şeyleri çok genç yaşımda gerçekleştirdim. Çok iyi işler yaptığım halde gençliğin verdiği toylukla birçok hatalarım da oldu. Hep iyilerin ve iyiliklerin yanında olmaya, zayıfları korumaya gayret ettim. “Güçlüdür, zarar görebilirim” diye düşünmeden davrandım; bu yüzden çok zararlar da gördüm. Hiçbir şeyi tekrar yaşamak mümkün değil ama tekrar yaşayabilseydim kendime daha az zarar verdirirdim en azından.    - 2012-

                                                                       Kaynak: http://www.recepaydogdu.com/?p=376