TAHİR PAŞA KONAĞI

Mütareke Anıtı

Seyyahların Gözüyle Mudanya

Burgaz

Trilye

Mudanya Vapuru

Bursa'nın İlçeleri

 

                                                                                                

                                                                          Banu Demirağ

     Kültür Bakanlığı’nca 1985 yılında kamulaştırılarak, onarımı Agâh Bursalı desteğiyle yapıldıktan sonra alt katı uzun süre ilçe halk kütüphanesi olarak kullanılıp 2012’de Mudanya Belediyesi’ne devredilen Tahir Paşa Konağı, 18. yüzyıl mimarisi ve Lâle devrinin seçkin örneklerinden biri olarak soluk alıyor. İç duvar ve tavanlarındaki çiçek kabartmalı gravürleri günümüze kadar gelmeyi başarmış 18 odalı konağın, bir bölümü Fransa’dan getirtilip bugüne kadar Bursa’da himaye edilmiş eşyaları Tahir Paşa’nın torunu Agâh Bursalı onayıyla izlenime sunuldu. Tahir Paşa’nın bir diğer torunu Memduh Gökçen’in de desteğiyle yapının müze ve sosyal/ kültürel merkez amaçlı değerlendirilmesi olanaklı kılındı ve 5 Temmuz 2013’te Mudanyalıların hizmetine açıldı. Konuyla ilgili son protokol 18 Ocak 2013’te Mudanya Belediye Başkanı Hasan Aktürk ve Agâh Bursalı tarafından imzalandıktan sonra, devrin İtalyan malı kiremitlerinin dahi özgün hali gözetildiğinden, İtalya’dan getirtilen çatı malzemelerinin kullanılmasına özen gösterildi. Bilhassa başodasındaki tezyinatıyla göz kamaştıran yapının restorasyonunda desteğini esirgemeyen Tahir Paşa’nın torunu Mudanyalı M. Agâh Bursalı, duygularını şöyle paylaştı: ‘Bu bir arzu ve gönül işidir. İnsanlar güçleri yettiği oranda, doğru işlere katkı koymalı. Benzer hizmetlerle vatandaşlarımıza ve ülkeme yararlı olmaya çalıştım. Ömrüm oldukça da bu tür çalışmalara destek vermeyi hiç tereddütsüz sürdüreceğim.  Mudanya ve Mudanyalıları çok seviyorum.’

       

     Dört ciltlik Bursa Ansiklopedisi’nde(2002) konağa ilişkin yer almış beş altı satırlık bilgi hiç kuşkusuz bugün için aşılmış durumda. Zaman içinde farklı kaynaklar ışığında mekanın mimari özellikleri paylaşılmış olsa da, kimi sorular henüz yanıt bekliyor. Örneğin 1870 yılında vefat etmiş Tahir Paşa’nın, 1724 yılına tarihlenmiş bu konağa neden/nasıl sahip olduğu halen belirsizliğini koruyor.

    Dokuz ay süren ikinci restorasyonunu Mimar Mustafa Turgut (Arme Yapı Tasarım Ltd. Şti) tarafından tamamlanan ve Semih Gündoğdu’nun ( V-End Design) iç tasarımını gerçekleştirdiği konağı okurlara tanıtırken, yaşanan döneme de açıklık getirileceği inancıyla, söze Tahir Paşa ile başlamak yerinde olacak.

    Tahir Ağa / Tahir Paşa kimdir?

    Hüdavendigâr Vilayetine bağlı Mudanya Kazası Voyvodası Tahir Ağa 1840 tarihinde eyalet meclisine 500 kuruş maaşla üye olarak girmiş, devlet ricalinden gelen tavsiyelerin hükümetçe uygun görülmesi üzerine kendisine 1843’te “kapıcıbaşılık” rütbesi verilmiştir. Meclis azalığından uzaklaştırılışından 4 yıl sonra servet ve nüfusuyla orantılı biçimde resmi statüsünü yükselterek 1849’da işlevi değişen meclislere tekrar girmiş, 1861 yılında Rumeli Beylerbeyliği pâyesiyle kendisine paşalık rütbesi de verilerek Hüdavendigâr Eyaleti Mutasarrıflığına tayin edilmiştir. ‘Paşa’ unvanının, 1855 depremi sonrasındaki yazışmalar doğrultusunda, kentte alınan önlemlerin takipçisi oluşuna binaen verildiği düşünülmektedir. 1288 (1871-72) tarihli Hüdavendigâr Vilayeti Salnâmesinde, “Bursa’dan Saadetlü Tahir Paşa Hazretleri”nin 27 Kasım 1861-30 Mayıs 1862 tarihleri arasındaki 6 aylık mutasarrıflığı gösterilmekle birlikte, “rahmetü’l-’aleyh” ibaresiyle o sırada hayatta olmadığı belirtilmiştir. Sultan Abdülaziz tarafından mukaddes eşyaları Hicaz’a götürecek sürre alayına baş olarak görevlendirilmiş iken kalp krizi sonucu vefatı üzerine, Bursa’ya nakledilmeyip Eyüp Sultan Haziresi civarına defnedilmiştir.

    Gelelim ‘Surre –i Hümayun’un ne olduğuna... Haremeyn’e (Mekke ve Medine) pek çok hizmetleri olan Osmanlı Sultanları, her yıl Hacca gidecek kafileyle birlikte surre denen keseler içinde paralar, altınlar, hediyeler göndermişler, götüren kafileye surre alayı, başkanlık edene de surre emini denmiştir. Haremeyn’de görev yapan ilmiye sınıfı mensuplarına diğer devlet vazifelerindeki memuriyetlerden yüksek paye ve maaş verilmiştir.

    Tahir Paşa’nın Bursalı ve Gökçen aileleriyle bağı

    Bir yanı Nakşî, diğer yanı Mevlevî kollara ayrılmış Eminiyye Dergâhı mensupları 200 küsur yıllık tarih parantezinde Bursa’nın sosyo-ekonomik ve kültürel oluşumuna katkı koyarken, siyasî referansın önünü açtığı ailelerden Cizyedarzâdeler, nam-ı diğer Haraççızâdeler, t üm Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi âyan konumunun sunduğu olanaklarla güçlenerek aynı döneme damgasını vurmuştur. Eminiyye Dergâhı dördüncü kuşak şeyhlerinden Bahaeddin Efendi’nin Tahir Paşa’nın kızı Remziye Hanım ile evliliği devlet katındaki gücünü perçinlemiş, ailenin ekonomik, sosyal, kültürel etkinliğini arttırmıştır. Kızları Zehra Hanım’ın Cizyedarzâde Saffet Bey ile evlenmesi, mevcut ilahî ufkun devlet erkânıyla ittifakını yerelin ötesine taşımış, oğulları Emin Bey’in ise eşrafa mensup bir isim olarak güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Bilindiği gibi, 1876-77’deki ilk mecliste Hüdavendigâr mebusu olup başkan vekilliği görevini de yürütmüş Şeyh Bahaeddin Efendi, nakib-ül eşraf olarak elli yıldan fazla il idare meclisinde Ahmet Vefik Paşa’nın danıştığı isimlerden biridir. Mudanya  Voyvodası Tahir Ağa’nın damadı da olan Şeyh Bahaeddin Efendi’nin büyük oğlu Emin Bey’in Mudanya’ya yönelimi bu sayededir. Emin Bey’in kızı Mürrüvvet Hanım, 1899’da Mudanya’daki konakta dünyaya geldiği gibi, 1921’deki nikahı yine burada kıyılmıştır. Mürüvvet Hanım’ın, Aktar Kemal’in kızı ve Ural Duraner’in kız kardeşi Dilek Hanım ile evlenmiş olan oğlu Halit Ahman da Tahir Paşa’nın bir diğer torunudur. 1934’te Bursalı soyadını alan, Mudanya Voyvodası Tahir Paşa’nın torunu ve Şeyh Bahaeddin Efendi’nin oğlu M. Emin Bey, amcası Şeyh Agâh Efendi’nin 1914’deki vefatından sonra ‘evlad-ı ekber’ olduğu halde postnişini amcazadesi Rauf Umur’a devretmiş, Avrupai yaşantısıyla ünlenmiştir. Beyoğlu sorgu hakimi mütemayiz izzetlü Halit Zati Bey’in kızı Halet Hanımla evliliği İstanbul ile ilişkilerine ivme katmıştır. Emin Bey; üç kez belediye başkanlığı, iki kez Ticaret Odası başkanlığı, Almanya ve Rusya’ya zeytin/zeytinyağı ihracatı dışında, susam, buğday, keten tohumu ticareti yapmıştır. Ancak henüz Fransız ortaklı Osmanlı Bankası Mudanya muhabirliği iflasını hazırlamış, kaçan Yunanlılardan kalan borçlar yüzünden son yılları sıkıntı içinde geçmiştir. Tahir Paşa’nın torunu Emin Bey; Bahattin Bursalı, Remziye Semiz ve Agâh Bursalı’nın babalarıdır. Öte yandan Emin Bey’in halası Zehra Hanım’ın Cizyedarzâde Saffet Bey ile evliliğinden doğan oğlu M. Memduh Bey, Memduh Gökçen’in dedesidir. Gayrimüslimlerden alınan cizye ile toprağın gelirinden doğan haraç adlı vergileri Bursa’da Osmanlı Devleti adına toplayan Cizyedarzâdeler, söz konusu unvanın 200 yılı aşkın süre sahibi olmuşlar; aralarında birçok hattat, müderris, ulema, kazasker bulunan aile mensupları, eşrâf ve âyan olarak siyasi, ticari ve kültürel hayata katkıda bulunmuşlardır. Emin Bey’in yeğeni Mehmet Memduh Bey bunlardan biridir. Mülkiyenin yüksek kısmından pekiyi derece ile mezun olup Gönen Balya, Erdek, Sandıklı kaymakamlıklarının ardından 1914 seçimlerinde İttihat-ı Terakki Partisinden en yüksek oyla Bursa mebusu çıkarak, dedesi Şeyh Bahaeddin Efendi’nin de ilkinde yer aldığı Meclis-i Mebusan’a girmiştir. Daha sonra devlet kademelerinde görev almak yerine, 19. yy. ortalarında Fransız ipek borsasında ünlenen Osman Fevzi Efendi’nin damadı olarak, ailenin ipekçilik  geleneğini sürdürmeyi tercih eden M. Memduh Bey, vatansever kimliğine girişimcilik ruhunu da ekleyerek yalnız siyasi arenada var olmakla yetinmemiş, aynı zamanda sanayi gelişime de katkıda bulunmuştur. Sefaret aracılığıyla ilişki kurduğu Japon İmparatorunun kayınbiraderi Kont Graf Otani ile birlikte 1928 yılında Türk Japon Fabrikası adıyla Bursa’daki ilk kombine dokuma-boya-apre işletmesini hizmete açmıştır.

    Emin Bey’den günümüze

    1941 Mayısında vefat eden Emin Bey’in mülkiye mezunu büyük oğlu Bahattin Bursalı (1917), Merkez Bankası kurucusu Nusret Meray’ın kızı Nevin Hanımla evlenmiş, kendisi de Osmanlı Bankası’nın genel müdürüyken emekli olmuştur. Babaannesinin adı verilen kızı Remziye Hanım (1923), yüksek tahsilini Belgrat’ta tamamlamış Semizoviçlerden Bosnalı Ekrem Semiz’le evlenmiştir. Geçtiğimiz yıl hayat arkadaşı Nuran Hanım’ı kaybeden Agâh Bursalı (1925) ise hayır işlerine ağırlık vermiş, büyük dedesi Tahir Paşa Konağı’nın restorasyonlarına katkı koymanın yanı sıra, mekanın müzeye dönüştürülmesine olanak sağlamıştır.

      Memduh Bey’den günümüze

     Japonlarla ortaklığı feshedip emprime kısmını ilave ettiği işletmeyi genişleten Memduh Bey’in Almanya’da öğrenim görmüş yüksek maden ve kimya mühendisi olan damadı Hamdi Sami Gökçen, pek çok iş kolunda faaliyet göstermiş, altmış yaşındayken fabrikayı oğlu Memduh Gökçen’e devretmiştir. Tekstilin yanı sıra plastik enjeksiyona yönelen ailenin bu girişimi 1975’ten bugüne süren otomotiv sanayideki plastik parça üretimine zemin hazırlamıştır. Tekstil işine 2008’e kadar devam edilmiş, ancak 38 yıldır da kesintisiz üretim yapılan plastik sanayi ile yola devam edilmiştir.

            Restorasyon Süreci

    Kültür Bakanlığınca hatırlanıp el atılan ve ama restorasyon aşamasında kimliğinin bir elbise gibi soyulup başka bir çehre kazandırılışından rahatsızlık duyanlar olmuştur. ‘Bursa’da Yaşam’ dergisinin Haziran 2013 sayısında Safiyüddin Erhan’ın ‘Hangi Mudanya’ başlıklı yazısından da alıntı yapmak boynumuzun borcudur. Erhan’ın, son dönem restorasyonları beğenmediği aşikârdır: ‘Kullanılarak zamanımıza gelmişken 1980’li yıllar başında Kültür Bakanlığı tarafından istimlak edilip, ciddi bir hassasiyet gösterilmeksizin elden geçtiğinden, asli unsurlarından çok şey kaybetmiş olup, geçen zaman içinde girişindeki geçici kütüphane hariç, ciddi bir kültür hizmeti için kullanılmaksızın kapalı tutulduğundan bakımsız kalmıştır. İçerisinde bulunduğumuz 2013 senesinde hususi bir teşebbüsle tekrar yenilenip elden geçirilmiştir.’

    Safiyüddin Bey, Türk evi, Cilt II s 46’daki Sedat Hakkı Eldem’den alıntılayarak belgelediği eskiz ve verilerden yola çıkarak ilk restorasyondaki çalakalem çalışmanın yol açtığı tahribatı vurgulamak istemiştir. Tıpkı fanatik dil ve edebiyat tutkunlarının tercümeyi ‘bir tür vatan hainliği’ hatta yeri geldiğinde ‘intihar’ saydıkları gibi, Safiyüddin Bey’in açıklaması da bu yorumun mimarideki izdüşümü niteliğindedir. Restorasyona soyunanların -gaflete düşerek- benzer bir ihanete alet olmamak, nefis ve hırs canavarını alt edebilmek adına on değil, yüz değil, bin kere düşünmeleri gerekiyor galiba.

    Gökçenlerin aile kitabı ‘Manolya Ağacının Kökleri’nde yer alan şecerenin hazırlanmasındaki değerli katkılarının yanı sıra, Şeyh Agâh Efendi’nin Emirsultan Haziresinde kaybolan kitabesinin aranıp bulunması bahsinde Eşrefizâde Safiyüddin Erhan’ın özel çabalarını da burada zikretmekte yarar var. Öte yandan Maksem’deki Eminiyye Tekkesi’nin yan parseline yıllar önce yapılan apartmanların temelinde dergâha hizmeti geçmiş otuz küsur ismin kabirlerinin bulunduğu düşünüldüğünde, çıkılan katlar kadar vebal yüklü nice inşaatın, sağduyu ve öngörüden yoksun biçimde hayata geçirildiği de unutulmamalı.

    Açılışının kırkıncı gününde konağa ziyaret

    Pano metinlerini yazmış biri olarak gezmeye başlıyorum konağı kırkıncı gününde. Bildiklerimi bütünüyle unutmayı tercih ederek, sıradan bir turist gibi adımlarken okurlara nelerin referans verilebileceğimi düşünüyorum bir yandan. Bir kere 18. yy özgün taş tuvalet ve mutfağın birebir korunduğu konakta en ilgi çekici bölüm, günümüzde birkaç örneği Safranbolu Evlerinde kaldığı söylenen ‘monşarj’; Fransızca kökenli sözcüğün buradaki açılımıyla ‘dönme dolap’. Yani bugün adına ‘asansör’ denen, lokanta veya otellerde, mutfaktan üst kattaki yemek salonlarına servis aktaran düzeneğinin en ilkel biçimi. Haremlik/ selamlık arasındaki devridaimini sağlamaya yönelik, devrin dış dünyayla olan mutfak alışverişini kolaylayan bu köşe işte, ciddi bir ilgi odağı. Bazen önünde yarım saat durup inceleyenler, hatta yalnızca bu ‘evvel zaman icadını’ görmek için konağa gelenler dahi mevcut. 18. yy Fransız ürünü ördekli avize, el yapımı dövme gümüş mineli saat, Arnavut kralının hediyesi dört koltuk ve güllü abanoz ağacından sandalyeler, Tahir Paşa’nın gündelik giysileri, tören kostümü, kılıcı ve kendisine hediye edilen Şeyh Şamil’in Çerkez yamçısı.. Ailenin yakın geçmişte de kullanmış olduğu çoğu gümüş, kristal veya özgün seramiklerden oluşan değerli sofra takımları, yine mineli veya çeşmibülbül ikram objeleri. Şeyh Bahaeddin Efendi ile evlenen Tahir Paşa’nın kızı ve aynı zamanda Agâh Bey’in babaannesi Remziye Hanım’a ait tuvalet aynası, ipek sabahlık, gümüş örgü çanta, sansar kürk gibi özel eşyalar. Sonra pirinç objeler, şamdanlar, perde veya diğer dokuma numuneleri muhtelif odaların gözdeleri arasında. Kimi tamir gören tüm bu eşyaların temizlenmesi, envantere aktarılması, yerleştirilmesinin ciddi bir emek gerektirdiğini belirtmeye gerek yok sanırım. Bursalı ve Gökçen Aileleri adına arşiv geleneğini titizlikle koruma misyonunun bir uzantısı olarak, neredeyse bir ay süren bu tanzim işini de gönüllü üstlenen Şükûfe Gökçen İskit’in paha biçilmez mesaisi, tarihi ve kültürel değerlerin paylaşımına yönelik verdiği hizmetlerin sadece küçük bir parçası. Bir kez daha arkadaşı olmakla kıvanıyorum. Sahi, konağın 20. yy’daki sahibi Emin Bey’in Rus usta Monol tarafından yapılmış udu müzikseverlere de pencere aralıyor. Keza His Masters Voice Record / ‘Sahibinin Sesi’ baskılı taş plakların birkaçını sıralayalım da tam olsun. Nebile Hanım’dan ‘Gönül bezm-i harâb’; Münir Nurettin’den ‘Neden hiç durmadan sevmiş bu göynüm’ , ‘Sırma saçlı’, ‘Mecbur oldum ben bir güle’; bazı kaynaklarda ‘Hanende Karakaş’ olarak da geçen Karakaş Efendi’nin icra örnekleri, zeybekler.. Bunlar da işte devrin kentsoylu/burjuva yaşam biçiminin uzantısı olarak, ailenin güzel sanatlara eğilimini ortaya koyar nitelikte. Agâh Bursalı’nın musikî tutkusunu çok iyi piyano çalan annesi Halet Hanım kadar, babası Emin Bey’den aldığını kanıtlıyor bu taş plaklar. Çoğunluğu Cüneyt Pekman arşivinden alınan Mudanya fotoğrafları başlı başına bir seyirlik. Keza Tahir Paşa’nın torunları Agâh Bursalı ve Memduh Gökçen arşivlerine ait görseller de son derece ilgi çekici. Mudanya Belediye Başkanı için hazırlanan alt kattaki oda zaman zaman prestijli toplantılara boşuna mekan oluşturmuyor. Sahil şeridinin bilinen en eski görüntülerinden biri, Mudanya Mütarekesine atıfta bulunacak Atatürk ve  İnönü portreleriyle bezeli duvarlar arasında, bakımlı yemyeşil bahçeye nâzır yerleştirilmiş çalışma masasında, Başkan Hasan Aktürk’ün haftada üç dört kez uğrayıp huzur araması tesadüf değil. Aynı katta eski Hayat Mecmuaları, kimi ansiklopedi serileri ve Mudanya’ya dair belediye yayınlarının korunduğu mütevazı kütüphanenin, elbette yeni oluşu nedeniyle henüz katkıya muhtaç olduğunu belirtelim. Kardeş şehirler bankosu, Girit odaları, Mudanya Bandosu köşesi de alt katın ilginç diğer seyirliklerini sunuyor meraklısına. Nitekim Mudanya Spor’un atası Dinçspor kurulurken, Giritten gelenlerle oluşturulan Mudanya Bandosu, Mahmut Gazimihal’in ‘Bursa’da Musiki’ adlı eserinde de zikredilmiştir. Biraz bilgi ekleyelim de, müzikle ilgilenmiş biri olarak vefasızlıkla yaftalanmayalım: 1924’teki mübadelede Mudanya’yı terk eden Rumların, kiliseye ait olduğu sanılan enstrümanları, Şükrü Çavuş İlköğretim Okulu’nun ön bahçesindeki sarnıcın içinde bohçalara sarılı olarak bulunur. Dönemin belediye başkanı ve 70. alay komutanının girişimleriyle İstanbul Fatih İtfaiye Bandosu’ndan şef Ahmet Ergümen getirtilerek halkevi bünyesinde bando kurulurken Girit kökenliler dışında bunları çalmayı bilen çıkmaz. Halkevlerinin kaldırılması ile ortada kalıp 50’li yıllarda yeniden oluşturulan bando, Bursa festivali ve fuar açılışlarına davet edilip ödüller alır. Bateri, akordeon, sax, trompet ve klarnet ile zenginleştirilip canlı performans sergileyerek düğün vb. etkinliklerin gözbebeğine dönüşen orkestra da aynı bünyede faaliyet göstermiştir. Haremlik ve selamlıktan iki ayrı merdivenle çıkılan üst kat, ailenin geçmişine yönelik verilerle karşılıyor gezginleri. Özgün şekli korunmuş kesitler dışında, ikinci kez tamamen restore edilip müstesna bir seyirlik abidesine dönüşen başodaya hakkını bilhassa vermek gerek. Ayrıntılarla örülü ve Barok mimarinin abartılı bezemelerine atıf yapan süslemeler göz kamaştırıcı çünkü. Osmanlı Lâle Devri tezyinatının bir minyatürü denebilir buraya. Kim bu duvar bezemeleri, kabartma panolar, ahşap oyma kirişler, vitray cam işçiliği karşısında büyülenmez?

    Artık üst katta olduğumuza göre, bir devrin yaşam koşullarını da aşikâr eden diğer izlenimlerimi de aktarmalıyım. Konukseverlik geleneğinin göstergesi alçak sekiler üzerinde uzanan ve kış aylarında ısıyı koruma, aynı zamanda da ışığı birebir içeri almaya yönelik tasarlanmış yüksek ama küçük boyutlu pencereler; ecdadımızın yüklük olarak kullandığı ahşap gömme dolaplar ki bence çağdaş ve modern dairelerde eksikliği en fazla hissedilen ayrıntılardır bunlar ve ama bilgiçlik taslamaktan vazgeçerek, bunun yorumunu mimarlara bırakıp konumuza dönelim. Hali hazırda iki hizmetli, bir büro görevlisi, bir güvenlik görevlisi, bir masa başı elemanı bulundurulan konakta Funda Özbek’le sohbet ediyoruz. Kendisi Michigan Üniversitesi’nde sanat tarihi, Miami Üniversitesinde de dinler tarihi öğrenimi görmüş şaşırtıcı bir yüz. Bahçenin çimleri biçilirken, bugün çay evi olarak kullanılan müştemilatın hemen yanında konuşuyoruz kendisiyle. ‘Eskiden Mütareke Evi’ni gezmeye gelirlerdi Mudanya’ya ama artık buraya Bursa dışından gelenler çoğalmaya başladı. Yürüyüş yaparken uğrayanların başını emekli öğretmenler çekiyor. Daha çok okumuş kesimden oluyor ziyaretçilerimiz. Ramazan ayında ortalama on kişi gelirken, şimdi sayı giderek artıyor, dün mesela 32 kişi geldi. (15 Ağustos tarihli konuşma) Tüm diğer müzeler gibi pazartesi günleri kapalı olan konağın ziyaretçileri bilhassa hafta sonları yoğunlaşıyor.  Ücretsiz çay kahve sunulan, dergi/gazete yayını dışında fotoğraf çekimine sıcak bakılmayan konağın sıcak, samimi ve davetkâr bahçesinin kullanımı için meclis kararı henüz yok ise de, brunch veya özel toplantılara aday olduğunu düşünüyorum. Kişisel veya sınırlı karma resim koleksiyonları için tercih edilebilecek alt kat, şimdilik Giritlilere yönelik el sanatları sergisini ağırlıyor.  

             Bursa’da Zaman dergisi sayı 8, sayfa 82-91’den kısaltarak alınmıştır