Seyyahların Gözüyle Mudanya

Bursa'nın Tarihi

Osmanlı Döneminde Bursa'nın Tarihi

Mütareke Anıtının Hikayesi

   

                                                                                                       Hüseyin Genç

   
Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde Mudanya'dan Bursa'ya giderken Nilüfer Köprüsü'nden geçtiğini yazar. 23 Ekim 1640'da Mudanyayı da şöyle anlatmıştır:
Büyük şehir ve eski kale. Dâr-ı hal beldesi, yani Mudanya.
   Deniz kıyısında, Bursanın bakımlı ve gelişmiş bir iskelesidir. Gelen giden gemiler için güvenli, sağlam ve doğal bir limandır. Zira bu Mudanya, İstanbul Körfezinin kıblesi tarafında bir köşe bucağa vaki olduğundan yedi zorlu rüzgârdan güvende olmuş ve korunmuştur. Ama Yıldız rüzgârından tam olarak korunmuş değildir. İyi demir tutar, yatak limandır. İskele başında gümrükhanesi vardır. Gelen giden gemilerden ve kara tarafından gelen tüccarlardan öşür alır. On yük akçe iltizam etmektedir.
   Şehri, deniz kenarında geniş bir alanda kurulmuş olup, kalesi bir alçak kayalı yerde, şeddadi taş yapı, sağlam bir yerleşim yeridir. 721 yılında (1321); Orhan Gazi şehzadeliği sırasında, babası Osman Gazinin izniyle ve Sultan Hacı Bektaş-ı Velinin duasıyla ilk defa bu kaleyi fethedip, bir daha küffara sığınacak yer olmaması için, kalesini yer yer yıktırmıştır. Ama azıcık şey ile bakımı ve onarımı mümkündür.
   Bu şehir, Anadolu Eyaletinde Gazi Hüdavendigâr Sancağı ki, ilk taht merkezi Bursadır, onun voyvodalığıdır ve 150 akçe payesiyle kazadır. Kadıya senede 2 bin kuruş gelir sağlar. Bazı zaman Bursa mollalarına paşmaklık bahası olarak verilir. Hoş bir kazadır.
   Şehrin bütün evleri baştanbaşa kiremit örtülüdür. Üç camii var. Yedi mescidi, üç hanı, bir hamamı, iki sıbyan mektebi ve iki yüz adet dükkânı var. Ama medrese, dârulkurrâ ve dârulhadisleri yoktur. Zira halkının çoğunluğu Rumlardır.
   Suyu ve havasının tatlılığından Urum dilberleri çoktur. Bağı ve bahçeleri de oldukça fazladır. Beğenilen yiyeceklerden; inciri, üzüm şırası ve sirkesi meşhur olup, dünyaya sirkesi yayıldığından, belde isimleri içinde bu şehre Dâr-ı hal derler.

   XIX. yy. ın başlarında (1804) Bursa ve Mudanya'yı ziyaret eden Avusturyalı Osmanlı Tarihçisi Joseph von Hammer'in, 1818'de yayınladığı anılarında Mudanya şöyle anlatılıyor:
   İstanbul'dan Bursa'ya deniz yoluyla giden yolcuyu Bursa'nın yakınındaki bir liman kenti olan Mudanya karşılar. Köyün kuzey ucunda Tirilye, Siği (Kumyaka) yer alır. Mudanya Siği'ye 2, Tirilye'ye 3 saat uzaklıktadır. Mudanya'nın diğer tarafındaki körfezin ortasında kalan sahilde kale anlamına gelen Burgaz (Yeni Kale) ile başlayan Altıntaş, Kurşunlu, Gençali ve Engürücük köyleri sıralanır. Mudanya'nın rıhtımsız ve iskelesiz evleri sahili kıskıvrak yakalayıp sarar. Mudanya'da sadece bir iskele ve yakınında gümrük vardır. Bu önemli bir kurumdur. Çünkü Mudanya Bursa'nın depo şehridir ve çevrede üretilen malların çıkış yaptığı bir limandır.

   Mudanya 1321'de Osmanlı tarafından alınmış, buranın kalesi tekrar ele geçirilme korkusu yüzünden tahrip edilmiştir. Yörenin hükümet temsilcilerinden biri voyvodadır. Bu topraklardan elde edilen gelirleri Brussa Paşası'na bağlı olarak yönetmektedir. Diğeri gümrük görevlisi, o normal gümrük vergilerinin alınmasını ve özellikle de ipeğe gelen ekstra vergilerin kontrolünü yapar. Diğer önemli şahsiyet kadıdır.
   Bu şehirde üç cami, birçok han, tüccarların mallarını getirdikleri yerler, 1 hamam ve biri Türk, diğeri Rum olmak üzere iki ilkokulu mevcuttur. Çoğu Rum olan sakinler, tarla ekimi ve şarapçılıkla geçiniyor. Mudanya'nın inciri, üzümü, şırası ve sirkesi meşhurdur.
   Mudanya'dan güneydoğuya doğru 15 dakika ilerlediğimizde Brussa'ya giden yolun sağında üzüm bağlarının tam ortasında yıkılmış duvar kalıntıları görülür. Apameia kentinin bu kalıntılarına halk, 'Amapoli' adını vermiştir.
   Mudanya'dan yarım saat yokuş yukarı çıkılınca 'Misepoli' köyüne gelinir. Buradan bir saat sonra gelinen boğaz Bursa ovasını gözler önüne serer. Buradan aşağıya doğru yarım saatlik yolla uluşılan, yazın at üzerinde kışın taş köprü ile geçilen Nilüfer nehrine gelinir. Bursa girişindeki 'Persler Çeşmesi' (Acemler) gürül gürül akar. Buradan Çekirge Mahallesi'ne ulaşılır.

   İbnülcemal Ahmet Tevfik'in, 1890'lı yılların ortalarında gezdiği Mudanya ile ilgili izlenimlerinden bir bölüm:
...O akşam Mudanya'da kalmak istediğimiz için bir yer aramak gerekiyordu. Zaten aramaya da gerek yoktu. Bizi izlemekte olan çocuklardan otellerin nerede olduğunu sorduk. Kimi İstanbul Oteli, kimi Galyano'nun Oteli diye gürültü etmekte idiler...
...Günlerden pazar olduğu için ahali kahvehanelerde ve gazinolarda eğleniyor, bir bölümü de kapılarının önünde, deniz kenarında oturmuş hava alıyordu. Akşam yemeği için bir yer bulma önerisine, arkadaşımın; 'daha erken' demesi üzerine, kasabanın batısına yani Arnavutköy'ü yönüne doğru ağır ağır gittik...
...Buranın tek lokantası olan 'İstanbul Lokantası'nı otelciden öğrendik...
...Mudanya Kasabası, Gemlik Körfezi'nin güney kıyısında ve Bozburun'un güneydoğusunda kurulu gayet tatlı, eski bir beldedir.
    Önce Mirliya adı ile kurulup Makedonya Kralı Beşinci Filip tarafından yıkılmış olan şehirin harabeleri, kale ve diğer yapılardan kalanlar beldenin yakınında bir çeyreklik (saatlik) yerde halen bulunmaktaıdr. (100 yıl öncesi) Bu kalıntıların bulunduğu yerler şimdi Hisarlık (Palahoria) adlarını almıştır. Bazı heykel ve öküz biçiminde büyük mermer ve kefeki taşları bulunmaktadır. Bunlardan başka şehrin dışına rastlayan sahilde deniz içinde birtakım iskele ve yapı kalıntıları görülmektedir.
   Daha sonra şimdiki Mudanyanın bulunduğu yere 'Apamya' (Apameia) bir kent kurularak hayli gelişmiş ve Haçlılar tarafından işgal edilerek 'Montanya' olarak isimlendirilmiştir.
... Belde 'Dersaadet'in (İstanbul) 95 km. güneyinde olup cuma, pazar, salı günleri İstanbul'dan düzenli vapur geldiği gibi, yazın çoğunlukla hergün vapur uğrar.
   Erkek ve kadın olmak üzere 1400 Müslüman ve 3900'den fazla Rum nüfus, 6 cami-i şerif, 2 mescit, 1 tekke, 3 kilise, 950 hane, 10 han, 2 hamam, 116 dükkân, 3 ipek fabrikası, 14 zeytinyağı fabrikası, 6 otel, 18 gazino ve merkez ilçede daha ne bulunmak gerekiyorsa hepsi vardır...
   Ayrıca; '1310 (1894/1895) yılında Değirmendere kaynağından kente getirilen su, 24 çeşmeden akıtılmıştır' der.

   Alman Paul Lindau, 1897 yılında Mudanya - Bursa arasındaki seyahatini şu sözlerle anlatıyor:
...Harika bir ilkbahar gününde, baharın yeşilini giymiş ve bayram giysileri içindeki treni, cıvıl cıvıl bir şenlik yuvası haline çeviren çocuklarla yapılan yolculuk ve dağlardan geçerken izlediğimiz deniz manzarası, Anadolu üzerine ilk izlenimlerimizi olumlu etkilemişti. Trende bizimle aynı kompartımanı paylaşan iki Türk erkeği ve Kızılay hemşiresinin yolculuk arkadaşlığı, rahatsızlık verici olmasından öte çok hoş bir arkadaşlıktı...

  Nafizade Ahmet Fuat, 1901 yılında Mudanya'dan Bursa'ya yaptığı tren yolculuğunu şöyle ifade ediyor:
...Zeytin ağaçları ile dolu alandan yukarıya doğru çıktık. Yorgili (Yörüklü / Yörükali) istasyonuna vardık. Burada, hiçbir yolcunun indiğini görmedim. Bundan sonra rastladığımız istasyon, Geçit köprüsü denilen bir köprüyü geçtikten sonra Kurd (Kuru) istasyonuna vardık. Burada ancak 2-3 yolcu trenden indi. Önceki istasyon gibi tren burada da birkaç dakika durduktan sonra hareket etti. Bu istasyondan kalktıktan sonra bir vadiye izleyen tren, güzel manzaralarla karşılaştık. Nilüfer köprüsünü de geçtikten sonra yeniden vadiye inen tren, Acemler istasyonuna vardı. Bu istasyon diğerlerinden daha işlekti. Kent buradan çok güzel görünüyordu. 'Bekleme' denilen mevkie geldiğimizde yolculuğumuz bitmişti...

   Regis Delbeuf adlı gezginin, 1906 yılında İstanbul'dan Mudanya'ya yaptığı deniz yolculuğu ile ilgili olarak anlattıkları:
...Saat 09.00 sıralarında İstanbul'dan ayrılan 'Mahsuse Kumpanyası'nın gemileri haftada 3 kez ; Pazar, Salı ve Cuma günleri sefer düzenlerdi. Her geçiş aşağı yukarı 6 saat sürerdi.
   'Marmara Kumpanyası'nın gemileri cuma sabahları, bazen de pazar günleri kalkıyordu. Bu gemiler 'Mahsuse Kumpanyası'nın gemilerine nazaran daha küçük olduğundan daha çabuk gidiyorlardı. Fakat birkaç iskelede durdukları için, aşağı yukarı aynı zaman zarfında yolculuğu tamamlamış oluyorlardı...
Aynı seyyahın Mudanya Bursa tren yolculuğu ile ilgli izlenimleri de şöyle:
...Trene binmek üzere turistler yolcu gemisinden inecek ve yemekli vagonda kendilerine temiz ve bol bir öğle yemeği sunulacak. Çeşitli formaliteler, tezkerelere vize basılması, bagaj taşınması, kontrolü, başka yolcular ve memurlar tarafından rahat rahat yapılırken, öteki turistler yemek masasına geçecek. En iyi konfor şartları altında tren, 12.30'da hareket edip Bursa'ya varacak... dedikten sonra yapımı ile ilgili şu bilgileri veriyor:
...Mudanya Bursa hattına 1873'te başlandı ve açılışı ancak 1892'de gerçekleştirilebildi. O sırada mümkün olan bütün hatlar yapıldı. Mümkün olmayacak sandığımız birkaç hat bile ilave edildi..

                                    

                                      23 yaşındaki genç gazeteci Ernest Hemingway

   Ünlü yazar Ernest Hemingvay Mudanya'da:
   Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Silahlara Veda, İhtiyar Balıkçı ve Deniz ile Klimanjaro'nun Karları gibi ünlü eserlerin sahibi Amerikalı yazar Ernest Hemingvay'ın, I. Dünya Savaşı sonrasında İngilizler'in İstanbul'u işgal günlerinde bir süre orada bulunmuştur. İşgal altındaki İstanbul sokaklarını anlatmıştır. Bununla birlikte 'Mudanya Mütarekesi' görüşmeleri yapılırken, temsilcisi olduğu gazete adına haber yapmak üzere Mudanya'ya da gelmiştir. 23 Ekim 1922 günü; 'The Toronto Daily Star' adlı Amerikan gazetesinde çıkan yazısında Mudanya'dan ve barış görüşmelerinden şöyle söz ediyor:

     Mudanya Marmara kıyısında sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollarıyla, evleri ahşap, sivrisinek yuvası, ikinci sınıf bir kıyı kasabası. İsmet Paşa ile görüşecek Müttefik generalleri taşıyan İngiliz sancak gemisi 'İron Duke'nin kül rengi öldürücü kulelerine karşın, Batılılar buraya 'barış' dilenmeye geliyorlardı. Yoksa 'barış' istemeye ya da 'barış' koşullarnı dikte ettirmeye değil.

   Şevket Süreyya Aydemir'in Mudanya Mütarekesi' üzerine yazdıklarından bir paragraf:
...Konferans binası önünde bir askerî bando bekliyordu. Önde General Harrington olduğu halde, Müttefik genaralleri ile yanındakiler, eski tacir Aleksandr Ganyanof'un ahşap köşkünün mermer döşeli holünde göründüler. Limanda gemiler efendilerini bekliyorlardı. İsmet Paşa orada konuklarına son bir kez veda ederken,bir askerî ihtiram kıt'ası selâm vaziyetini aldı...

   David Walder 'Çanakkale Olayı' adlı kitabında; 'Kurtuluş Savaşı' sonunda yapılması kararlaştırılan 'Mütareke' görüşmelerini izlemek üzere Ekim 1922 başlarında geldiği Mudanya'yı şöyle anlatıyor:
   Mudanya şehir olarak Çanakkale'ye çok benziyordu. Sivrisineği bol. Kalın duvarlı, beyaz badanalı evleri, yamru yumru taşlarla döşenmiş dar yolları, yegâne büyük yapı olarak camileriyle küçük bir kasaba ayarı. Savaşın izlerini görmek mümkündü. Bir zamanlar Hıristiyanların oturduğu semtte şimdi in cin top oynuyordu. Koyu sığ sularında ise çürüyen cesetleri görmek halâ mümkündü. Limanın salgın hastalık kokan genel görünüşünü, uzaktaki manzara biraz olsun kapatıyordu. Evlerin arkasındaki alçak tepelerin üstü sarısabır ağaçlarının kül rengi ile pırıl pırıldı. Alabildiğine mavi denizi, uzak, çok uzaklardaki Doğu Trakya'nın paylaşılamayan topraklarına uzanıyordu.

   İngiliz Yazar Lord Kinross'un; 'Atatürk -Bir Milletin Yeniden Doğuşu' adlı kitabında da yukarıdaki satırlara benzerifadeler yer almıştır:
...Mudanya; Bursa ve Marmara'nın güney kıyısı ile bağlantı sağlayan, yolları arnavut kaldırımı döşeli, evleri ahşap, sivrisinek dolu zavallı bir liman. Konferans eski Rus Konsolosluğu binasında bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ve denizden bora şeklinde gelen rüzgâr altında toplandı. Bu küçük evin fakirliği, beyaz badanalı duvarlarına asılan halı ile giderilmeye çalışılmıştı. Yer darlığından masada yalnız dört heyetin; Türk, Fransız, İngiliz ve İtalyan delegelerinin başkanları ile çevirmenleri yer alıyordu. Bir tek petrol lâmbasının aydınlattığı berbat bir oda...

                                   Kaynak:Yeşil Bursa Dergisi-http://www.yesilbursadergisi.com/mobil/haber.php?id=792