Zeki Müren ve Bursa
eki
Müren ve Hünkar Köşkü
|
|
1931'de, Bursa'nın Tophane semtinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bursa'da
tamamladı. Zeki Müren'in dedesi Hacı Sait kereste fabrikası sahibiydi ve
inşaat malzemeleri satan bir dükkanı vardı. Müren'lerin kereste fabrikası
bugün Tahtakale Çelebiler Caddesi'nden alt geçide inen yol ile Altıparmak ve
Tophane'ye giden caddelerin sol tarafında bulunan dört katlı apartmanın
olduğu yerdir. Şimdi o apartmanın altında Bursa Optik ile Arslan Ticaret
dükkanları var. Hacı Sait'in ölümünden sonra işleri oğlu Kaya Müren
yürütmüştür. İnşaat mühendisi olan Kaya
Müren, oğlu Zeki'nin musiki
yeteneğinin ve hevesinin farkına vardı. Zeki Müren, Tamburi İzzet
Gerçeker'in hocalığında solfej ve sanat müziği usül dersleri almaya
başlayarak, kişisel yetilerini edindiği bilgilerle geliştirdi.
1946'da, ilk bestelerini yapmaya başlayan Müren, eğitim hayatına İstanbul
Kanatlarımın Altında'da devam etmeye karar verdi. Büyük musiki üstadlarından
ders almak, onları birebir dinlemek istiyordu. Bu hevesi kırmayan baba
Müren, oğlunu İstanbul Boğaziçi Lisesi'ne yatılı olarak gönderdi.
Arkadaşlarıyla Heykel'de
1949'da, lise eğitimine devam ederken, sinema yönetmeni ve senaryo yazarı
Arşavir Alyanak'ın babası ve ünlü bir musiki üstadı olan Agopos Efendi ile
udi Kirkor Efendi'den dersler almaya başladı. Sonraki yıllarda, Refik Fersan
ve Şerif İçli hocalardan fasıl musikisi, Klasik Türk müziği makamları, usül
ve kuramları üzerine öğretiler aldı; Şükrü Tunar'la besteleme çalışmaları
yaptı. Yine 1949'da, ilk şarkısı ve akrostişi "Zehretme bana hayatı
cananım"ı besteledi. Bu şarkı İstanbul Radyosu'nda Suzan Güven tarafından
"Bursalı Zeki Müren'in acemkürdi şarkısı..."anonsuyla okunduğunda, 17
yaşında bir lise öğrencisiydi.
Müren, oğlunu İstanbul
Boğaziçi Lisesi'ne yatılı olarak gönderdi. 1949'da, lise
eğitimine devam ederken, sinema yönetmeni ve senaryo yazarı Arşavir
Alyanak'ın babası ve ünlü bir musiki üstadı olan Agopos Efendi ile udi
Kirkor Efendi'den dersler almaya başladı. Sonraki yıllarda, Refik Fersan ve
Şerif İçli hocalardan fasıl musikisi, Klasik Türk müziği makamları, usül ve
kuramları üzerine öğretiler aldı; Şükrü Tunar'la besteleme çalışmaları
yaptı. Yine 1949'da, ilk şarkısı ve akrostişi "Zehretme bana hayatı
cananım"ı besteledi. Bu şarkı İstanbul Radyosu'nda Suzan Güven tarafından
"Bursalı Zeki Müren'in acemkürdi şarkısı..."anonsuyla okunduğunda, 17
yaşında bir lise öğrencisiydi.
1950 yılına
gelindiğinde Müren, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi (Şimdiki adıyla Mimar
Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) 'nin Yüksek Süsleme Bölümü,
Sabiha Gözen Atölyesi'nde yüksek tahsiline başladı. Aynı yıl, açılan bir
sınavda, 186 kişi arasından birinci seçilerek İstanbul Radyosu sanatçıları
arasına katıldı. Ancak Müren'in hayatını asıl değiştiren olayın tarihi, 1
Ocak 1951'di. O gün, İstanbul Radyosu sanatçılarından Perihan Altındağ
Sözeri'nin aniden rahatsızlanması üzerine, onun yerine konser vermek için
radyodan çağrılmıştı. Programda, 45 dakikalık muhteşem bir canlı performans
sergileyen Müren'in musiki kariyeri, bu konserden sonra yükselişe geçti.
Sanatçının ilk profesyonel plak çalışması, aslında bu
konserden önce, 1950 yılındaydı ve plağa Şükrü Tunar'ın güftesini yaptığı
"Bir Muhabbet Kuşu" şarkısını okumuştu. Radyo programlarında seslendirdiği
parçalarla yeteneğini sergileyen ve geniş bir dinleyici kitlesi edinen
Müren'in ismi artık büyük harflerle yazılıyordu.
1954
yılında, müzikal başarılarının yanı sıra, o zamanların sinema ilahesi Cahide
Sonku'yla başrolünü paylaştığı ilk beyaz perde çalışması olan "Beklenen
Şarkı" filmini çevirdi. O dönemde halen öğrenci olan Müren, akademide üçüncü
sınıftaydı. Henüz sahneye çıkmadığı için radyo programları vesilesiyle sesi
tanınıyordu, ama insanlar sanatçının yüzünü merak ediyordu. On güzel
bestesinin de yer aldığı müzikal niteliğindeki bu film, Zeki Müren'i görmek
isteyenlerin akınıyla gişe rekorları kırdı. 17 filmde daha başrol oynayan
unutulmaz sanatçı, sinema oyuncusu olarak da büyük beğeni topladı ve o
dönemler telaffuz edilen en yüksek rakamlı sözleşmelere imza attı. 1955
yılında, Arena Tiyatrosu'nun "Çay ve Sempati" adlı oyununda da başrol
oynadı. Filmlere kendi bestelediği şarkıların isimlerini verdi: Berduş,
Hayat Bazen Tatlıdır, Altın Kafes, Bir Yaz Yağmuru, vs. Bundan sonrası için
ünlü sanatçı, sahne ve plak çalışmalarına ağırlık vermeye başladı.
1955 yılında, müzik kariyerinde önemli bir noktaya gelen Müren, "Manolyam"
adlı kürdilihicazkar makamındaki parçasıyla, Türkiye'de ilk defa verilmeye
başlanılan "Altın Plak Ödülü"nün ilk sahibi olmayı başardı. Sanatını bu
ödülle taçlandıran şarkıcı, dönemin en popüler ve aranılan yüzü haline
geldi. Öyle ki, ünlü gazinolar sanatçıyla çalışmak için birbirleriyle
kıyasıya rekabete girişti; sahne aldığı mekanlar cumhurbaşkanları,
başbakanlar, bakanlar ağırladı. Vurgulu ve ince yorumuyla, ahenkli sesiyle
kulağa; tasarımı kendine ait gösterişli ve ilgi uyandıran kostümleriyle de
göze hitap eder hale gelmişti (Bir gazino çalışmasında o zamana kadarki en
uzun ökçeli ayakkabıyı giymişti: 20cm). Türkiye'de ilk defa saz ekibini de
standart kıyafetlerle birörnek giydiren Müren, sahnede bütünlük oluşturarak,
müziğine neredeyse tiyatral bir görkem katıyordu. Bu vesileyle kendisine,
sadece ömrü boyunca değil, ölümünden sonra da adıyla birlikte telaffuz
edilmeye devam edecek olan "sanat güneşi" betimlemesi atfedildi.
Annesi ile Heykel'de
Birçok sanatsal yeteneğe sahip olduğunu, ortaya koyduğu başarılı yapıtlarla
kanıtlayan Müren, 1965 yılında, farklı zamanlarda yazdığı şiirlerini
biraraya getirerek "Bıldırcın Yağmuru" adıyla yayınladı. Amatör olarak
resimle ve desen tasarımıyla da ilgilendi ve birkaç sergi açarak bu alandaki
yeteneğini gözler önüne serdi. 70'li yıllar boyunca birçok kaset çalışması
yayınlayan sanatçı, televizyonun gündelik hayattaki payını arttırmasıyla
birlikte, sahnelerden ekranlara doğru geçiş yapmaya başladı. Sayısız kurum
ve kuruluş tarafından birçok ödüle layık görüldü ve sanatını aynı saygın
çizgiden kopmaksızın sürdürdü. Sert ifadesine rağmen, duygusal besteleri ve
nezaketiyle, Türkiye'nin ilk sivil "paşa"sı oldu. 70'li yılların sonuna
doğru, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı nedeniyle,
sanatsal çalışmalarında perde arkasında kalmayı tercih etti. Sahnelerden
uzaklaşarak, varlığını, dönemin müzikal modası olan video kliplerde
hissettirdi.
1980'de Kuşadası'nda ve 1983'de Paris'te
kalp krizi geçirdikten sonra, Bodrum'daki evinde istirahate çekildi.
1984'de, oldukça uzun bir zamandan sonra geliri antik tiyatronun
restorasyonuna harcanmak üzere, Bodrum kalesinde son konserini verdi. Aldığı
ilaçlar yüzünden artan kilosu ve yıpranmış görüntüsüyle değil de, parıltılı
kostümler içindeki görkemli haliyle hafızalarda kalmak isteyen Müren, evine
kapanarak insanlardan uzaklaştı. 24 Eylül 1996 tarihinde, TRT tarafından
adına düzenlenmiş bir ödül töreninin TV çekimleri için İzmir Stüdyosuna
gelen sanatçı, Ajda Pekkan ve Muazzez Ersoy'un da bulunduğu program
esnasında kalp krizi geçirerek hayata veda etti. Üç yıldan aradan sonra
çıkarmayı planladığı, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı ve Muazzez Ersoy'la
düetlerin yer alacağı yedi şarkıdan oluşan yeni kasetini tamamlayamamıştı.
Hemen hemen her albümü büyük başarılara imza atan Zeki
Müren, Türk toplum yapısıyla tezat düşen görüntüsüne rağmen, farklı
kesimlerden insanların sevgisini kazanabilmiş nadir sanatçılardandır. 45
yıllık sanat hayatında, yüzün üzerinde besteye imza atan sanat güneşi,
ikiyüzün üzerinde plak ve albüm çalışması yayınlamıştır. Almanya, Amerika,
Yunanistan gibi ülkelerde de kasetleri satılmıştır. İngiltere'nin dünyaca
ünlü şarkıcılarından Morrissey ve Marc Almond, Zeki Müren'i en sevdikleri
ses sanatçıları arasında baş sırada göstermektedirler.
Müren'in radyolarda başlayan canlı performans geçmişi artarak devam etmiş ve
Türkiye'nin en çok konser veren sanatçısı haline gelmiştir. Öyle ki, bir yıl
içinde yaklaşık yüz konsere çıktığı olmuştur. Çok sevdiği Bodrum'da evinin
bulunduğu koy bugün, kendi adıyla anılmaktadır. Aynı zamanda sanatçının evi,
müzeye dönüştürülmüştür ve sahne kostümlerinden resim çalışmalarına kadar
birçok yapıtı burada sergilenmektedir. Müren'in cenazesi, binlerce kişinin
katılımıyla, görkemli bir törenle kaldırılmıştır. Kabri Bursa Emirsultan
mezarlığında bulunmaktadır ve mirasının büyük bir bölümünü Mehmetçik
Vakfı'na bağışlamıştır.
ALBÜMLERİ: SENEDE BİR GÜN (1970);
PIRLANTA 1 (1973); PIRLANTA 2 (1973); PIRLANTA 3 (1973); PIRLANTA 4 (1973);
HATIRA(1973); ANILARIM (1974); MÜCEVHER (1975); GÜNEŞİN OĞLU (1976); NAZAR
BONCUĞU (1977); SÜKSE (1978); KAHIR MEKTUBU (1981); ESKİMEYEN DOST (1982);
HAYAT ÖPÜCÜĞÜ (1984); MASAL (1985); HELAL OLSUN (1986); AŞK KURBANI (1987);
GÖZLERİN DOĞUYOR GECELERİME (1988); AYRILDIK İŞTE (1989); KARANLIKLAR GÜNEŞİ
(1989); ZİRVEDEKİ ŞARKILAR (1989); DİLEK ÇEŞMESİ (1989); BİR TATLI TEBESSÜM
(1990); DORUKTAKİ NAĞMELER (1991); SORMA (1992)
Ölümünden Sonra
Yayınlanan Albümler; MUAZZEZ ABACI & ZEKİ MÜREN DÜET (2000);
SELAHATTİN PINAR ŞARKILARI (2005); SADETTİN KAYNAK ŞARKILARI (2005); ZEKİ
MÜREN: 1955-1963 KAYITLARI (2005); BATMAYAN GÜNEŞ (2006)
|