|
|
Uğur Ozan Özen
Ahmet Refik
Bey 1870 yılında, Bulgaristan’ın güney batısındaki Samokop’da
(Samako-Samaku) doğar. Babasının adı Mehmet, annesinin adı Seyide’dir. Kâmil
adında bilinen bir kardeşi vardır. Hem babasının, hem de annesinin ailesi 93
Harbi’nden sonra (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) Bulgaristan’dan Bursa’ya göç
etmiştir. Ahmet Refik Bey’in eşi Safiye Hanım, 1882
yılında Bursa’da doğar. Onun da ailesi 93 Harbi’nden sonra Bulgaristan’dan
göç etmiştir. Ailesi Filibe/Bala Çiftliği (Bani-Bana-Banya) sahibidir.
Safiye Hanım’ın anne tarafından dedesinin adı (Hacı) Hamid, anneannesinin
adı (Hacı) Şükriye, babasının adı Ahmet, annesinin adı ise Ayşe’dir. Ailenin
ilginç bir hikâyesi vardır. Hacı Hamid ve Hacı
Şükriye’nin iki kızı olur, Şevkiye Hanım ve Ayşe Hanım. Ayşe Hanım Ahmet Bey
ile evlenir. Üç kızı, biri erkek olmak üzere dört çocuğu olur.
Bulgaristan’da doğmuş, adı artık unutulan bir kız, Hafız Mehmet Bey, Rukiye
Hanım, Safiye Hanım’dır. Aile önce Bulgaristan’dan Anadolu’ya, sonrasında
develerle Arabistan’a gider. Ahmet Bey gidiş yolculuğunda devenin üzerinde
Arap eşkıyalarla çatışır. Aile Medine’ye yerleşir ve kısa bir süre Medine’de
yaşar. Bu sırada bir Arap genci, adı artık unutulan, kızla evlenmek ister.
Kızı ağlaya sızlaya gelin ederler. Aile Arabistan sıcağında duramayınca
Bursa’ya göç eder. Kız kardeşlerden Rukiye Hanım yirmili yaşlarında Bursa’da
ovadaki Çukurca Köyü’ne gelin olarak gider. Arabistan’da gelin olarak
bırakılan kızın torunu 1950’li yıllarda Bursa Maksem’deki evde aileyi
ziyarete gelir fakat daha sonra irtibatları kesilir.
Ahmet Refik Bey ve Safiye Hanım’ın ailelerinin Bursa’ya ne zaman geldikleri
ve hangi işle geçimlerini sağladıklarıyla ilgili maalesef elde bilgi yoktur.
Eldeki tek bilgi Ahmet Refik Bey ve ailesinin Maksem’deki eski Bursa evinde
uzun yıllar boyunca ikamet ettiğidir. Ailedeki mevcut bilgiye göre burası
Safiye Hanım’ın ailesinin Bursa’ya gelerek yerleştikleri evdir. Safiye Hanım
bu evde doğmuştur.
Ahmet Refik
Kutlay 1908 yılındaki portresi
Ahmet Refik Bey ve
Safiye Hanım’ın oğlu Behçet Bey 1319’da (1903), kızı Nazmiye Hanım ise
1911’de doğar. Ahmet Refik Bey 1908 yılında kurulan Muin-i Hilal
Matbaası’nın ortakları arasındadır. Matbaa dışında başka bir işle geçimini
sağladığı konusunda elde bilgi yoktur. 1908 yılından önce Bursa’da üç matbaa
mevcuttur. Valiliğe bağlı Vilayet Matbaası, Ferâizcizâde Mehmet Şâkir Bey’in
sahibi olduğu Ferâizcizâde Matbaası ve Murat Emri’nin sahibi olduğu Emri
Matbaası. 38 yaşına kadar bu matbaaların birinde çalışmış olabilir. Ailenin
sahip olduğu bilgiye göre Vilayet Matbaası Müdürlüğü yapmıştır. Aile içinde
matbaacılık ve gazetecilik dışında başka bir işle geçimini sağladığıyla
ilgili bilgi mevcut değildir. Ahmet Refik Bey’in sağ
gözü yoktur. Maksem’deki evde takma porselen gözler vardır. Gözünü nasıl
kaybettiği bilinmemektedir. Sağ el serçe parmağına tek taş elmas yüzük
takar. Ayrıca müziği çok sever. Kızına özel cümbüş dersi aldırmış. Evde
akşamları kızının cümbüş çalmasını ve dinlemeyi çok severmiş. O kadar ki
“Öldüğümde beni bando ile mezarlığa götürün” dermiş.
Mümtaz Şükrü Eğilmez’in anlattığına göre, Bursalı elli yedi yaşında matbaacı
Hacı Mehmet oğlu Refik ve sekiz kişi kalır (İstinaf Ceza Mahkemesi Başkanı
elli beş yaşlarında Süleyman Vehbi, Bursa İstinaf Mahkemesi üyelerinden otuz
yaşında Selânikli Hakkı oğlu Edib, Göçmen İşleri Müdürlüğü memurlarından
İstanbul’lu kırk yaşında Mustafa oğlu İlhami, emekli Teğmen otuz beş yaşında
Bursalı İsmail Hakkı, otelci Bursalı elli yedi yaşında Mustafa oğlu Hancı
Sadık, Eczacı Bursalı otuz yedi yaşında Mehmet Şükrü, Bursa Belediye
Kimyageri Afyonkarahisarlı kırk yaşlarında Mustafa Hakkı, Bursa’da oturmakta
olan İstanbullu yirmi altı yaşında bulunan Mümtaz Şükrü Efendiler) “4 Ocak
1921’de 14/2 numara, 100 ve 104 Askerî Ceza Kanunu hükümleri” gereği
“hıyanet ve casusluk” ile suçlanır. Tavukpazarı Medresesi’nin iki odasında
(Bir odada, İstinaf Reisi Süleyman Vehbi, Sadık Bey, Edip Bey ve Mümtaz
Şükrü, diğerinde Mustafa Hakkı, Refik [Ahmet Refik Bey], Mehmet Şükrü,
İlhami Hakkı Beyler kalır, s. 75. Aynı sayfada gece yaşananlar da
anlatılır). 1920 yılının “ekim-kasım-aralık başlarında toplumun çıkarlarını
göz önüne almayarak, Bursa’da gizlice birleşerek Yunan Ordusunun harekâtını
şifre ve diğer aracılarla düşmana bildirmek ve aynı zamanda geride bulunan
ordunun güvenliğini tehlikeye sokmakla suçlu bulunduklarından Yunan Askerî
Ceza Kanununun 50, 257, 123, 124, 109, 57’nci maddeleri gereğince
cezalandırılmaları istenir.” Eğilmez’in belirttiğine göre Yunan kanunlarında
bu maddelerin sonucu idamdır. Kurşuna dizilecekleri söylenir. Haber kısa
sürede Bursa’da yayılır. Avukatları Kemal Ziya Bey, umut verici sözler ile
teselli etmeye çalışır. 20 Ocak 1921 Perşembe günü, Yunan askerleri dokuz
kişiyi sabahın alacakaranlığında medreseden çıkarıp ikişerli sıra halinde
Ulu Cami’nin yakınındaki Polis Müdürlüğü’ne (Esediye Medresesi sonradan Zevk
ve İstanbul Sineması oldu) götürürler. Polis Müdürlüğü’nü önünde
geldiklerinde silah çatmış bir kıta askeri görürler. Eğilmez şöyle der: “Bu
birliği görünce yanımda bulunan Refik Bey’in dizleri çözüldü, yürüyemez
oldu. Koltuğundan sürükleyerek şehir içinde kurşuna dizilemeyeceğimizi,
metin olmasını söyledik. Kendisine, milliyet hislerini ve gururunu okşayıcı,
metanet verici sözler fısıldadım.” Polis Müdürlüğü’nden Setbaşı Karakolu’nun
önüne gelirler. Yavaş yavaş şehir uyanır. Yarım saat sonra Hapishane’nin
önüne gelirler (Günümüzde burada Bursa Kent Müzesi’nin ek binası vardır) .
Öğleye doğru yeniden medreseye dönerler. Ertesi gün, 21 Ocak Cuma günü
Ticaret Odası’nda harp divanı kurulur. Medreseden buraya getirilip, muhasebe
odasına konulurlar. Mahkeme heyeti gelince suçlular bölümüne alınırlar.
Haklarında daha önce verilmiş yazılı ifadeler, mahkeme heyetinin karşısında
sözlü olarak alınır. Mahkeme 22 Ocak Pazar günü gecesi saat on buçuğa kadar
sürer. Altı kişi ayrılır; Sadık, Şükrü, Refik, İsmail Hakkı, Edip ve İlhami
Beylere önce idam cezası verilir. Sonrasında kürek cezasına çevrilir. Mümtaz
Şükrü Eğilmez’in de içinde olduğu üç kişiye ceza verilmez, serbest kalırlar.
Ahmet Refik Bey tutuklanınca, oğlu Behçet Bey, annesi
Safiye Hanım ile birlikte bir süre matbaayı çalıştırmaya devam eder. Ahmet
Refik Bey Atina’ya sürgün edilir. Oradan da Selânik Yeni Hapishane’ye
gönderilir. Selânik’ten ailesine birçok fotoğraf gönderir. Bu fotoğrafların
ekseriyetinde hep ortada ve merkezde bulunması Ahmet Refik Bey’e hem yaşı
hem de yayımcı kimliği itibarıyla saygı gösterildiği izlenimini
uyandırmaktadır. Sürgün edilen tek matbaacı ve gazetecidir. Bu gerçek onun
Yunan İşgal Kuvvetleri tarafından ne kadar dikkatle izlendiğinin ve işgal
atmosferi içinde bir yayımcı olarak faaliyetlerinden korkulduğunun
göstergesidir. Sürgün hayatı devam ederken bir gün Hapishanenin avlusuna
darağaçları kurulur. Mahkûmları koğuşlardan çıkarıp darağaçlarının önüne
getirirler. Mudanya Mütarekesi (11 Ekim 1922) imzalanıp, esir değişimi
yapılmasına karar verildiği haberi hapishaneye gelince, mahkûmlar tekrar
koğuşlarına götürülür. Darağaçlarının kurulduğu akşamüstünden ertesi günün
sabahına kadar Ahmet Refik Bey’in sıkıntıdan saçları beyazlar. Kızı Nazmiye
(Kutlay) Becerir’in anılarına göre, şehirde sokak aydınlatması bulunmadığı
için işgal günlerinde akşamları devriye gezen Yunan askerleri her evin
kapısının yanında kandil asılarak yakılmasını zorunlu tutmuşlardır. Her
akşam evin önündeki kandili yakmak Nazmiye Hanım’ın göreviymiş.
Ahmet Refik Kutlay, 1921 yılında Selanik Yeni
Hapishanede
1922
yılında Bursa’ya döner. Yeniden Mümtaz Şükrü Bey ile Ertuğrul gazetesini
yayımlamaya başlar. Gazete 1926 yılına kadar devam eder. Ahmet Refik Bey,
CHP’nin Bursa teşkilatının örgütlenmesine öncülük eder. Vefatına kadar Bursa
Kaza Başkanlığı yapar. Kurtuluş’tan sonra istiklâl madalyasını kabul etmez.
Çevresindekilere “Biz o işleri madalya almak için yapmadık” der.
Ahmet Refik Bey, 1934 yılında Kutlay soyadını alır, aynı zamanda Umumi
Vilayet Meclisi’ne seçilir. Dağcılık Kulübü (gazetede Dağ Kulübü denir)
üyeleriyle, 22 Nisan 1935’te, Uludağ’da bir gece kalır. Basınç farkı
sağlığını olumsuz etkiler. Rahatsızlığı giderek artar ve oğlunun nikâhından
bir ay sonra, 16 Temmuz 1935’te vefat eder. Pınarbaşı Mezarlığı’nda toprağa
verilir. Vefatından sonra eşi ve kızı, kitaplarını muhtemelen Ulu Cami’nin
yakınındaki Sahaflar Çarşısı’ndaki bir sahafa satar.
Son söz; Ahmet Refik Bey’in adı birçok araştırmada geçmesine rağmen, hâlâ
bilinmeyen birçok mevzu vardır. Çocukluğu, gençliği, matbaacılığa nasıl
başladığı, Ertuğrul gazetesi, Milli Mücadele döneminde yaşadıkları, Atina’ya
sürgün edilmesi, Selânik Yeni Hapishane’de geçirdiği yıllar, Bursa’ya
dönüşte yaşadıklarıyla ilgili ne yazmış, ne de birilerine detaylı
anlatmıştır. 1920’li ve 1930’lu yıllardaki toz duman arasında unutulmuş
kıymetlerden biridir. Elde mevcut bulunan fotoğraflardan, gazete
haberlerinden, kızı Nazmiye (Kutlay) Becerir ve torunu Refik Becerir
tarafından günümüze miras bırakılan az sayıdaki sözlü hatıradan anlaşıldığı
kadarıyla Ahmet Refik Kutlay, yaşadığı dönem içinde, yüzyılın başından 1935
yılındaki vefatına kadar Bursa’da mesleği itibarıyla tanınan, bilinen,
sayılan ve o günlerin şartları altında vatanın kurtuluşu, bağımsızlığı ve
cumhuriyet için üstüne sorumluluk alıp bunları da layıkıyla yerine getirerek
hayatını tamamlamış bir Bursa aydınıdır.
KAYNAKÇA
Abdülkadir Kadri Bey, Bursa Tarihi Kılavuzu, (Hazırlayanlar Mehmet
Fatih Birgül-Dr. Levent Ali Çanaklı), Bursa İl Özel İdaresi, 2008.
Ataman, Sedad, Bursa 1934 İl Yıllığı (Mali Yıl), Bursa Belediyesi Neşriyatı,
1934. Eğilmez, Mümtaz Şükrü, Millî Mücadele’de Bursa, (Yayına Hazırlayan
İhsan Ilgar), 1. Baskı, İstanbul: Tercüman Yayınları, 1980. Kaplanoğlu,
Raif, “Bursalı Hain Gazeteciler Kim?”, Bursa Hakimiyet, 24 Temmuz 2005.
Kaplanoğlu, Raif, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bursa (1876-1926), Bursa:
Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları, 2006. Kaplanoğlu, Raif, “Adsız Bir
Kahraman Gazeteci Ahmet Refik Kutlay”, Bursa Hakimiyet, 17 Eylül 2007.
Kaplanoğlu, Raif, “Bursa Basınında İz Bırakanlar Gazeteci Ahmet Refik
Kutlay”, BGC, Aralık 2008, Sayı: 4, s. 4-12. Kaplanoğlu, Raif -
Kaplanoğlu, Ozan, Tipodan Ofsete Bursa Basın Tarihi (1866-1974), Bursa:
Nilüfer Belediyesi Akkılıç Kütüphanesi Yayınları, 2019. Kepecioğlu,
Kâmil, “Matbaalar”, Bursa Kütüğü, (Hazırlayanlar Hüseyin Algül-Osman
Çetin-Mefail Hızlı-Mustafa Kara-M. Asım Yediyıldız), 3. Cilt, Bursa: Bursa
Kültür A. Ş, 2009, s. 111-112. Bursa’da İşgal Günlüğü, Bursa Vilayetinde
Yunan Fecayii, 1920-1922, (Derleyen Canip Bey, Yayına Hazırlayan Turgay
Gündüz, Sadeleştirenler Turgay Gündüz-Ali İhsan Karataş-Adem Apak),
İstanbul: Düşünce Kitabevi, 2004.
Fotoğraflar ve kaynak kişi: Behçet Becerir Arşivi
Kaynak:
https://www.bursagorus.com.tr/ozel-haber/kolunu-kes-kasaba-minnet-etme-h6.html
|