Dr. Doğan Yavaş
Coğrafî açıdan gayet güzel bir mevkîde kurulmuş olan Bursa, Uludağ’dan
dolayı bol suya, ovasından dolayı da verimli ve 1. sınıf tarım arazilerine
sahipse de, maalesef 1. dereceden de deprem bölgesinde yer almaktadır. Bu
yüzden tarih içinde pek çok yer sarsıntısıyla yüz yüze gelmiş ve önemli
yıkımlara uğramıştır. İrili-ufaklı bu depremlerden en şiddetlileri 1674,
1705, 1754 ve 1855 senelerinde meydana gelenlerdir. Özellikle
1855 yılında
meydana gelen ve tarihe “Kıyâmet-i Suğrâ – Küçük Kıyamet” olarak geçmiş olan
son büyük deprem Bursa’yı ve çevresini yerle bir etmiş, yıkılan binaların
enkazından yollar kapanmış, yangınlar çıkmış ve pek çok mal ve can kaybı
olmuştur. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde bulunan ve bu
büyük Bursa depreminden sonra yapılan keşiflerin ve tutulan raporların
incelenmesi sonucunda, bu depremde meydana gelen eski eser kaybının
büyüklüğü de ortaya çıkmaktadır. Yüz elliye yakın cami, mescit, medrese,
sıbyan mektebi, çarşı ve han yerle bir olmuş, yakınlarını ve evlerini
kaybeden vatandaşların yaralarının sarılması için İstanbul’dan aynî ve nakdî
yardım gönderilmiştir.
Bursa’da kaybolup da günümüze gelmeyen birçok
tarihi yapı arasında At Pazarı Mescidi de vardır. At Pazarı Mescidi:
Bursa’da At Pazarı ilk olarak, şimdiki Orhan Camii ve Külliyesi’nin
bulunduğu alanda kurulmuştu, daha sonra bu külliye inşa edilince de
Kanberler Mahallesi civarına taşınmış ve bu bölgeye At Pazarı denilmişti.
Buradaki mescidi, Çelebi Mehmed’in kızı Selçuk Hatun ile İsfendiyaroğlu
İbrahim Bey’in kızları olan Hatice Hanım Sultan ve kocası Mahmud Çelebi inşa
ettirmiştir. Ancak bir sicil kaydında yer alan "…Amma asılda bu mescidi Hz.
Emir hatunu bina edip harap oldukça ehl-i hayır meremmet edip şimdiye kadar
birkaç defa tamir edilmiştir" ibaresinden, bundan önce bu camiyi Emir
Sultan’ın hanımı ve Yıldırım Bayezid'in kızı Hundi Hatun'un yaptırdığı
anlaşılmaktadır. Tek kubbeli bir yapıdır, 1940’lı yıllarda dökümhane olarak
kullanılmaktaydı. Hatice Hatun Mescidi de denilmektedir. Bu civarda bir de
Dayıoğlu (At Pazarı) Hamamı vardır. Emir Sultan Vakfı olan yapı, bazı
kaynaklarda Sürmeli hamam olarak da geçmektedir. Duvarlarda moloz taş ve
tuğla işçilik görülür. Çifte hamam olan binanın her iki bölümü de bir
birinin aynısıdır. Soğukluk kısımları tromplu, halvetler ise pandantifli
kubbelidir. Hakkında fazla tarihi belge olmayan binanın Emir Sultan vakfı
olduğu düşünülerek 15. yüzyıl ilk çeyreğine ait olduğu söylenebilir.
Fazlullah Paşa Camisi: Emir Sultan’da Dokuz Serviler Sokağında idi.
Fazlullah Paşa 2. Murad devri vezirlerindendir.1915 tarihinde ayakta
olduğunu bildiğimiz ahşap çatılı ve minaresiz yapıdan günümüze hiçbir eser
kalmamıştır. Oldukça küçük ölçüde olan mescid, tuğla ve kesme taştan inşa
edilmişti, ev olarak kullanılmaktadır. İvazpaşa Camii: Cumhuriyet
Caddesi’nden Ulucami’ye çıkan yol üzerindedir. İmadiye veya Tavuk Pazarı
Camii de denir. Aslında cami, medrese ve mektepten oluşmaktaydı bugün sadece
camisi kalmıştır. Hem Yeşil Külliye’nin mimarı ve hem de iyi bir asker olan
Hacı İvaz paşa tarafından yaptırılmış olan yatık dikdörtgen planlı yapı,
1855 depreminde çok zarar görmüş ve 1860 yılında ahşap çatılı ve kiremit
örtülü olarak onarılmıştı. Şu satırlar deprem raporundan alınmıştır:
“Tavukpazarı Câmi-i Şerîfi’nin kubbesi ve dıvarları şakk olub minâresinin
dahî şerefesi yıkılub ve gövdesi şakk oldığından ta’mîr kabul itmeyeceği ve
medresesinin hücrelerinin ana dıvarları zedelendiği ve havlı dıvarları dahî
kezâlik harâb oldığı”, medrese ve mektep onarılmamış ve yok olup gitmiştir.
Bu tarihten yaklaşık bir asır sonra 1957 yılında çıkan büyük çarşı
yangınında cami tamamen yanarak harap olunca, 1967 senesinde bir hayırsever
tarafından yeni baştan ve asıl yapısına yakın ölçülerde, yine dikdörtgen
plan şemasında inşa edilmiştir. Kubbe ile örtülü yan yana iki tane kare
mekân şeklinde olan yapı bu haliyle Oruç Bey ve Abdal camilerinin plan
şemalarına benzer. 1990’lı yıllarda esaslı bir tamir görmüş ve bir sıra
kesme taş ve tuğladan olarak onarılmıştır. Minaresinin de kaidesi taş,
gövdesi ise tuğladır. Günümüze gelmeyen medresenin on dört hücreli, iki
sofalı ve bir dershaneli yapı olduğu vakfiyesinden anlaşılmaktadır.
Kayıtlarda “Düsturul mufahham Ebul Berekât İmadüd Devletü ved din el-Hac
İvaz Paşa” olarak geçmesi bu caminin İmadiye şeklinde de anılmasına yol
açmıştır. Hacı İvaz Paşa bu cami, medrese ve mektep için beş başçı dükkânı
ile karşısında dükkânlar, yirmi üç tane daha dükkân, bir boyacı dükkânı,
seksen dükkândan oluşan İvaz Paşa Çarşısı, bir ahır, medrese yakınında
evler, ayrıca sekiz tane daha ev ile birlikte İnegöl’de Yiğit Lala Çiftliği
ve bir çok arazi ve mezrayı vakfetmiştir. Çok hayırsever bir insan olan İvaz
Paşa’nın bundan başka birçok eserleri de vardır, kardeşi Çerağ Bey’in de
Suriçi’nde bir cami yaptırdığını daha önce yazmıştık.
(Kaynak: Bursa Hayat gazetesi-
14.6.2011)