ÖNSÖZ
Türkler, Anadolu toprakları üzerinde hükümet kurduklarında, her
alanda bugün dahi önemli sayılacak uygarlık örnekleri vermişlerdir. Standard
konusu da bunlar arasındadır. Yaklaşık beş yüzyıl önce Bursa, Edirne, Sivas,
Erzurum, Diyarbakır, Çankırı, Aydın, Mardin, Karahisar, Musul, Rize, Amasya,
İçel, Arapkir, Karaman ve daha pek çok yerin mahalli özelliklerine ve üretim
çeşitlerine göre standard kuralları konulmuş ve ciddi olarak uygulanmıştır.
1502 tarihli ve zamanın padişahı Sultan II. Bayezid Han tarafından çıkarılan
"Kanunname-i İhtisab-ı Bursa", bu gerçeği doğrulayan ve yazılı en eski
belgedir.
Mehmet Yılmaz Arıyörük / TSE Başkanı (1998)
(
Belgenin orjinali Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesindedir.)
Defter örneği budur ki; iktidar sahibi Padişahdan gelen
emirde:
Bursa'da
olan iş adamları ve bilirkişilerin hazır bulundurulup her alanda alınan,
satılan ve işlenen çeşitli kumaşların, giyeceklerin ve satılan şeylerin
tümüne konulmuş narhların her nev'i için ve her zaman nasıl olduğu ayrı ayrı
tesbit edilerek mufassal bir defter yapılması ve padişahın tahta çıkışından
önce narhların ne üzerine cari olduğu ve o vakitten beri birimlerinde bir
sorulmakta ve bu neden ileri geldiği ve el'an ne işlem değişiklik bulunup
bulunmadığı ve varsa değişikliğin yapıldığı hususların derinliğine incelenip
şüpheli ve bilinmiyen bir tarafı bırakılmaması, sonra bu hususların zaman
geçirilmeden deftere yazılıp gönderilmesi istenmekte ve bu defter ihtiyaç
halinde baş vurulacak bir kanun olacağı için noksan olmaması ilave
olunmaktadır.
Ezelden
yüksek makamın bu emrine uyularak her evsaf ve bilirkişileri ayrı ayrı hazır
bulundurulup narhların her birinde eskilerinin nasıl olduğu ve el'an bu
halini muhafaza edip etmediği ve değişiklik varsa sebebi ve ne zaman meydana
geldiği soruldukça hiçbir iş alanında eski kanundan eser kalmamıştır. Bütün
narhlar beş altı yıldan beri tamamen değişmiş ve bozulmuştur. Narhla katiyen
amel edilmemektedir. Dediler.
Öyle
olunca ekmekçilerin teftişine başlanıp eski kanunları soruldu. Her zaman
buğdayın ucuzluğuna ve dolgunluğuna göre hakimin emri ile güvenilir
bilirkişiler çeşni tutarlardı. Dört beş yıl vardır ki ekmekçiler hüküm
getirip bunda şehir ileri gelenlerinden birkaç bilirkişi hakim marifetiyle
çeşni tutup onunla amel edilsin diye emrolunmuş ve o tarihte çeşni tutulup
şöyle kararlaştırılmıştır ki Bursa'nın "Mud" (bir mud beş kile) adlı
ölçeğiyle buğdayın alası yüz on akçaya ortası yüze ve düşüğü seksen beş
akçaya olduğu zaman ekmek yediyüz dirhemi bir akçaya olacak ve fiyatlarda
artma, eksilme vukubulduğu takdirde bu kıyasla yeni narh tayin olunacak. şu
şart ile ki un ince elekten elenmiş olacak, ekmek iyi pişecek, ak olacak ve
kokusu bulunmayacak.
Amma
bu şartlar acaba fiilen yürürlükte ve yerleşmiş midir diye sınamak için bir
kaç yerden ekmek getirtildi. Kimisi çiğ ve kimi kara, bazısı da eksik
bulunup sebebi sorulunca hazır bulunanların çoğu dediler ki her gün her
fırından kâh çiğ, kâh eksik diye beşer onar akça alıp göz yumarlar, hatta
Belediye memurları fırından akça almasın diye emir bile gelmiştir. Gereğine
uymazlar. Eskisi gibi akçaler alırlar. Eksiğini ve ayıbını gizleyip
örterler. Aldıkları akçayı görünürde ceza olarak alırlar. Gerçekte bununla
eksiğe ve ayıba izin verirler. Dediler. Öyle olunca günün muhtesibine
(Belediye Başkanı) bu işkence ve sallapatiliğe vakıf mısın denildiğinde ben
henüz geldim bunları bilmem kâtibim ve kâhyam eskiden kalmadır onlara
sorunuz, dedi. Onlara bu kadar çiğ ve kara ve eksik nedir, niçin
gözlemezsiniz denince, bu defa günahımızı af edin. Bundan böyle ihtimam
edelim, gözleyelim, artık olmasın dediler. Tekrar tekrar bundan böyle
gaflete düşmemeleri, şeriat ve kanun dışı iş yapmamaları söylendi. Az vaki
içinde eskisinden ziyade fenalıkları görüldü. Yine defalarca hatırlatıldı.
Fakat kat'iyen iltifat etmediler. şer'e, kanuna uymadılar.
Ekmekçiler
ve bilirkişileri toplanıp eski narhları sorulduğunda: Eski günlerden beri ve
her zaman ekmek, veznine göre yüzelli dirhem eksik işlenegelmiş, ancak unu
ekmek unundan arı olmak, ince elekten elemek ve yüzünde yeteri kadar haşhaşı
bulunmak ve gevrek pişmek şart imiş. Bugün yarıya düşürülen yağ yerine unun
bir kilesine bir okka tatlı yağ konulması, üstüne haşhaş ekilmesi ve arı
undan işlenmesi gerekirmiş. Bugünkü halde değişik ve bozuk bulundu. Sebebi
ve zamanı, dört beş yıldır akça alınıp gözetilmemek olduğu ortaya çıktı.
Bundan böyle eski narh üzerine işleyin denildi.
Ve Çörekte Narh: Ekmek ağırlığının
yarısı olup ak undan olacak ve unun bir kilesine bir okka (bir okka dört yüz
dirhem) yağ konulacak. Teftiş sırasında bozuk bulundu. Bunun da nedeni ve
zamanı daha önce anıldığı gibi dört beş yıldan beri akça alıp boşlamak.
Artık eski narh üzerine işlem yapılması kararlaştırıldı.
Soğan: Geçmişte dört buçuk okkası
bir akçaya olup dükkancılar dört okkadan satarlarmış. Saplı soğan beş okka
olup güz aylarında yarımşar okka eksik ve kış aylarında getiren iki buçuk
okkadan, dükkancılar iki okka olarak satarlarmış. Bu kanun da kökünden bozuk
bulundu. Bozulmanın sebebi ve zamanı anıldığı gibi. Artık eski narh üzerine
işlem yapılsın denildi.
Kasaplar: Kasaplar ve
bilirkişileri ve şehir ileri gelenlerinden bazıları toplanıp ete uygulanan
kanundan soruldukta takva sahibi, güvenilir müslümanlardan çoğu dediler ki
eskiden koyun etinin narhı her yıl üç fasılda, üç nevi üzerindeydi. Önce
ikiyüz elli dirhem, sonra üçyüz dirhem, kışın ikiyüz dirhem olurdu. Dört beş
yıl vardır ki hiç üçyüz dirhem satılmaz oldu. Hemen ikiyüz elli ve ikiyüz
dirhem satılır. Üçyüz dirhem satılmamasının nedeni kasaplardan sorulunca
karşılık olarak birkaç sebep gösterdiler. Birincisi geçmişte Gelibolu'da her
koyun başına birer akça iskele resmi alınırdı. şimdi dörder akçamızı alırlar
ve hem Bursa'da olan Salatin İmaretlerinin ve bazı büyüklerin Bursa'ya
mahsus yılda altmış bin koyun payları vardır. şimdi bu paylar beylik oldu.
Daha bir nedeni şu ki bize bir hüküm verilmiştir. Diye bir hüküm
gösterdiler. Bunda nimetler diyarı İslambol'da koyun eti üçyüz elli dirhem
olunca Bursa'da üçyüz dirhem olacak, üçyüz olsa Bursa'da ikiyüz elli dirhem
olacak. Hülasa her zamanda İslambol narhından elli dirhem eksik olacak diye
emrolunmuş. Öyle olunca müslümanlar da dediler ki, iskele resmi artalı
takriben onbeş yıl oluyor, üç yüz dirhem bir akçaya satılmaz olalı ise ancak
dört beş yıldır. Ve altmış bin pay dediğinizin de imaretlere verilmesi öldü,
kayboldu. Amma beylik olalıdan beri Bursa'ya gelmesine engel yoktur. Eskiden
olduğu veçhile her yıl o miktardan fazlası gelir ve narh daha ziyade azlığa,
çokluğa göredir. Bazen buraya İslambol'dan fazla koyun gelir. Ve bazen olur
ki uzun müddet ve çok kereler islambol'da üçyüz elli dirhem bir akçaya oldu.
Burada üçyüz etmediniz. Gerçi süreta bir hüküm almazsınız fakat dört beş
yıldır katiyen buna göre işlem yapmadınız. Hem de Belediye Başkanı ile
muvazaa'ı bir ittifak yaptınız. Üçyüz dirhem bir akçaya olacak mevsimde ona
büyük paralar verip ikiyüz ve ikiyüz elli dirhem satıp müslümanların hakkını
vermediniz. Onları incittiniz. Gerçekten bu hususta da kuvvetli nedenin,
Belediye Başkanının büyük para alması olduğu anlaşıldı. Hem müslümanlar
dediler ki bu denilenden başka dört beş yıldan beri acı bir hal daha ortaya
konulmuştur. Eskiden keçi eti her mevsimde koyun etinden elli dirhem fazla
olurdu. şimdiki halde her keçi başına Belediye Başkanı iki akça alırlar.
Koyun narhına satmağa izin verir. Hatta bir çoğunu yakın zamanda kendi
gözlerimizle gördük, diye yüz kadar müslüman, Belediye Başkanı ve
müstahdemlerinin yüzlerine şahadet ettiler. Kasaplara da dersiniz, bunca
müslümanlar yalan mı söylüyorlar? Denince yalan söylemiyorlar, olanı
söylüyorlar. Belediye tarafının tümü bize rıza gösterdiklerinden buna
hakkımız vardır. Keçi etini koyun eti narhına satabiliyorduk diye Belediye
Başkanının yüzüne karşı kasaplardan bazısı itirafta bulundular.
Pazarcılar: Pazarcılar da toplanıp
bilirkişilerinden ve diğer şehir halkından meyvalara ait eski kanun
sorulduğunda dediler ki, eskiden pazar yerine her ne çeşit meyve gelirse
şehirli ve pazarcı herkes isteğine göre alırdı. Dört beş yıl var ki
pazarcılar birleşip şehire gelen meyveleri ve şehir etrafında olan bağ ve
bahçe ve dükkanlarına getiriyor, depo ediyor sonra Belediye Başkanının da
ittifakiyle herbirine narh koydurulup mahkeme sicillerine geçiriliyor. Fakat
dışarıda kendi bildiklerine satarak Belediye Başkanı ile paylaşıyorlar.
Dediler. Halkın bu sözlerinin doğruluğu anlaşılınca sicillere bakıldı ve
sınanmak üzere pazardan bazı meyveler getirtilip görüldü. Halkın dediklerine
uygun çıkınca, pazarcılara niçin eksik satıyorsunuz denildi. Belediye
Başkanının huzurunda yüzüne karşı bunların delaletiyle satıyoruz dediler.
Öyle olunca halkın sözleri Belediye Başkanına malum oldu. Hepsi doğruymuş
neden gözlemezsiniz, eksik satılanı gözlemek sizin görevinizdir,
denildiğinde önce benim haberim yok diye inkâr etti. Sonra yine aynı
mecliste ben de geldim böyle buldum. Ya beylik akçayı benim nereden
vermekliğim gerekir dedi: Ve Katibi ile Kahyası da evet eksik satıyorlar
diye itiraf ettiler. Pazarcılardan bazıları da dediler ki Belediye
Başkanının terazi getiren adamları her dükkandan günde kâh yarım, kâh bir
akça ve kâh iki akça alırlar. Akçaden gayri yemişlerin her çeşidinden birer
mendil de yemiş alırlar. Kanunname'de ve hükümlerinde yok. Bunun da verdiği
korkudan başka fuzuli ve acı bir hadise olduğu anlaşıldı. Bütün meyvelerin
narhları birer birer araştırıldı. Hepsi eski kanuna ve Belediye kararlarına
aykırı olarak bozulmuş, değişik bulundu. Halen bu hususta gelen hüküm
gereğince anlaşmazlık ve değişiklik olan narhlarda zamana ve ma'ına göre
bilirkişi, satıcı ve alıcıların oy birliğiyle ortalama değerler konuldu.
Gerekleri aşağıda açıklandığı gibidir:
Meyveler: Kirazın, ilkin yüzelli
dirhemi bir akçaya ve üç günden sonra ikiyüz dirhemi bir akçaya, daha sonra
ikiyüz elli dirhemi bir akçaya ve her üç günden sonra yüz dirhem artırılarak
en son okkası bir akçaya olacak. Yaş zerdalinin, ilkin ikiyüz dirhemi bir
akçaya, üç günden sonra üçyüz dirhemi, daha sonra gelişine göre bu kıyas
üzerinden narh verilecek. Yaş eriğin, ilkin ikiyüz dirhemi, üç günden sonra
beşyüz dirhemi ve sonra altıyüz dirhemi bir akçaya oluncaya kadar bu düzende
devam edecek. Gökbaşlı armudun, narhı da keza böyle olacak. İğnesi armudun,
ilkin altıyüz dirhemi ve beş günden sonra iki okkası bir akçaya ve daha
sonra bu kıyas üzere narh verilecek. Veçhi hallu armudunun, ilkin iki
okkası, üç günden sonra bin dirhemi bir akçaya ve sonunda üç okkası bir
akçaya oluncaya kadar bu düzende gidecek. Örenkuş armudun, ilkin ikiyüz
dirhemi ve üç günden sonra üç yüz dirhemi ve bundan dört gün sonra bir
okkası sonunda da altıyüz dirhemi bir akçaya olacak. Zerdamori armudun,
ilkin bir okkası, beş günden sonra altıyüz dirhemi ve sonra bu kıyas üzere
narh verilecek. Mürendi armudun, ilkin üçyüz dirhemi, beş günden sonra
beşyüz dirhemi ve daha sonra yeni bu kıyas üzere narh verilecek. Bey
armudunun, yükü seksen altı akçaya olunca ikiyüz elli dirhemi bir akçaya
olacak ve sonra bu kıyas üzere narh verilecek. Sultani armudun, ilkin beşyüz
dirhemi, beş günden sonra altı yüz dirhemi ve nihayet iki okkası bir akçaya
olacak. Şekeri armudun, ilkin üçyüz dirhemi, beş günden sonra beşyüz dirhemi
ve sonunda altıyüz dirhemi. Türki armudun, ilkin bin dirhemi sonra
gelişine göre bu kıyas üzere narh verilecek. Sabuni armudun, ilkin bir
okkası, sonra altı yüz dirhemi, nihayet iki okkası bir akçaya olacak.
Yerbasmaz armudun, ilkin üçyüz dirhemi ve beş günden sonra altıyüz dirhemi,
haftasından sonra iki okkası bir akçaya olacak. Kara Moru armudun, ilkin bir
okkası bir akçaya, beş günden sonra beş yüz dirhemi ve sonunda altıyüz
dirhemi bir akçaya olacak. Bozdoğan armudunun, ilkin bir okkası bir akçaya,
üç günden sonra altıyüz dirhemi, sonra sekizyüz dirhemi ve sonunda dört
okkası bir akçaya olacak. Akşehir'in Bedegâni Elması, deve yükü yüz akçaya
olursa üçyüz elli dirhemi bir akçaya olacak, sonra bu kıyas üzerine narh
verilecek. Ve yine bu şehrin ekşi elmasının bir okkası bir akçaya olacak.
Öteden beri gelenek böyledir. Amma fazla ve noksan olursa narh da ona göre
verilir. Şehrebani köyü elmasının, katır yükü yetmiş akçaya olunca üçyüz
dirhemi bir akçaya olacak, yükü altmış akçaya olursa üçyüz elli dirhemi bir
akçaya olacak ve sonra bu kıyas üzere narh verilecek. Küllâbi elmanın, ilkin
üçyüz dirhemi ve üç günden sonra bir okkası, nihayet altıyüz dirhemi bir
akçaya olacak. Misk elmasının, yükü yüz akçaya olunca ikiyüz elli
dirhemi bir akçaya olacak, yükü yüzona olursa ikiyüz yirmibeş dirhemi, yükü
yüzyirmiye olursa ikiyüz dirhemi bir akçaya olacak. Şeftalinin, ilkin bir
okkası bir akçaya, üç günden sonra altıyüz dirhemi, nihayet iki okkası bir
akçaya olacak. Yalı Narı'nın yükü yirmi akçaya olursa altıyüz dirhemi bir
akçaüya, yirmibeşe olursa beşyüz dirhemi, otuza olursa bir okkası bir akçaya
olacak. Veya Bey cinsinin bir okkası bir akçaya olacak. Bundan ziyade veya
noksan olduğunda gelişine göre aynı kıyas üzere narh verilecektir.
Birgi Narı'nın, yükü yüzkırk akça olursa ikiyüzseksen dirhemi bir
akçaya olacak. Yükü eksiğe veya fazlaya olunca narhı bu kıyas üzere
arttırılıp eksiltilecek. Aydın İli üzümünün, Alacası, iki güne kadar ikiyüz
dirhemi, iki günden sonra üçyüz dirhemi bir akçaya olacak. Şehir
üzümünün, ilki gelince Aydın ili üzümünün bir okkası bir akçaya olacak,
sonra artış ve eksilişine göre narh verilecek. Ulubat Üzümünün, ilkin üçyüz
dirhemi, sonunda üç okkası bir akçaya olacak ve medrebelidin son vaktında
yükü yetmiş akçaya olursa üçyüz dirhemi bir akçaya olacak. Ulubat üzümünün
bir okkası da bir akçaya olacak.
Şehir
Medrebelidin, ilkin ikiyüz dirhemi, üç günden sonra üçyüz dirhemi,
haftasından sonra bir okkası ve sonra beşyüz ve altıyüz dirhemi ve daha
ziyade olursa iki okkası dahi satılır. Amma her zaman medrebelidden başka
üzüm on gün geçtikten sonra her akçalık miktar başına ikiyüz dirhem ziyade
olacak diye narh konuldukta bu zikredilen narhların tümüne pazarcılar gönül
hoşluğuyla razı olup, aynı şekilde satmağı kabullendiler. Taze
incirin, ilkin ikiyüz dirhemi bir akçaya olacak. Üç günden sonra bir okkası
bir akçaya ve daha sonra ki üç günü takiben altıyüz dirhemi ve daha üç gün
sonra iki okkası bir akçaya olacak. Son buluncaya kadar da her üç günde bir
altı yüz dirhem artacak. Kızılcık, önce ikiyüz dirhemi bir akçaya olacak
sonra iki okkası olacak. Güzelhisar portakalının, bir okkası bir akçaya
olacak. Midilli portakalının, bir okkası bir akçaya olacak. Limonun, yükü
yüz seksen akçaya olunca ikiyüz seksen dirhemi bir akçaya olacak.
Aşlama
kestanenin, kilesi on dört akçaya olursa ikiyüz elli dirhemi bir akçaya
olacak. Sair kestanenin kilesi sekize olunca bir okkası bir akçaya olacak.
Zeytinler:
Karaburun zeytini ve Çekişte
zeytininin, ikiyüz dirhemi bir akçaya olacak. Yalı zeytininin, bir okkası
bir akçaya olacak. Taze kaplı fındığın, -Yeşil çanak yapraklı-kabı ile
okkası bir akçaya olacak. Ve kapsızının ikiyüz dirhemi bir akçaya olacak.
Mevsimi geçtikten sonra yüz yirmibeş dirhemi bir akçaya. Ceviz'in Mud'u
seksen akça olursa kilesi dörtbuçuğa satılacak.
Muşmulanın
hamı, kilesi beş akçaya, dört günden sonra dört buçuğa, sonra dört akçaya
olacak. Ve aynı muşmulanın olmuşu, önce üçyüz dirhemi bir akçaya ve üç
günden sonra bir okkası bir akçaya, müteakip üç günden sonra altı yüz
dirhemi bir akçaya, sonunda ise iki okkası bir akçaya olacak. Marulun, ilkin
sekiz tanesi bir akçaya, üç günden sonra onaltı adedi, sonra yirmidördü bir
akçaya olacak.
Bostanlar:
Bostanlara ait eski kanun bilirkişilere ve şehir ileri gelenlerine
sorulduğunda şöyle cevap verdiler ki, eski kanuna göre kavun, karpuz ve
benzerleri pazar yerine geldiklerinde şehir halkından keyfi isteyenler alıp
faydalanırlardı. şimdi dört beş yıldır ki birçok pazarcılar birleşip bağ,
bahçede yaptıkları gibi kavun, karpuz ve hıyar bostanlarını da alıp depo
ederler. Bunları birkaç dükkanda satarlar, kazancını ağalar, adamları
paylaşırlar. Her hususta birlik oldukları için de müslümanlar bu işden zarar
görürler, akçaları pul yerine geçer. Diye sızlandılar. Onun için bundan
böyle eski kanuna göre işlem yapılsın denildi. Bu emrin yerine getirilmesine
Padişah hükmü gönderilirse çok yerinde olacak. Eski kanun uygulanıp
müslümanların geçimine yarayacak ve Padişahın cennet mülküne, devlete,
kıyamete kadar hayır dualarına sebep olacak. Bu zikredilen toprak
ürünlerinden önde hıyar gelir.
Hıyar,
eskiden ilkin dört tanesi bir akçaya olup, haftasından sonra sekizi bir
akçaya, ikincisi hafta onaltı tanesi, üçüncü hafta yirmidördü bir akçaya,
dördüncü hafta otuziki tanesi bir akçaya olurdu. Geldikçe taze taze
satılırdı. Amma şimdiki halde yirmisi otuzu bir akçaya olacağı vakit daha
yukarıda açıklandığı gibi depo edip azar azar satmağı kast ile birisini,
ikisini ve nihayet dördünü, beşini bir akçaya satarlar. Ta sararıp
yenemiyecek hale gelinceye kadar mevsim gereği meydana gelmez.
Daima
görmek ve gözetmekle görevli bulunan kimseler, her birinden her gün akçalar
alıp göz yumduklarından müslümanlar taze hıyar yüzü görmezler. Günlerden
kalmış, üzerlerine temiz olmayan sular saçılmış, buruşmuş hıyarları kimya
gibi satarlar. Bazen öyle olur ki bir iki binini çok bekletmek yüzünden
yabana dökerler, narhına göre satmazlar. Sair meyvalarda olan fahiş fiyat
gibi bunda da müslümanları aldatırlar. Diye müslüman cemaatı şikayet
ettiklerinden buna dahi eski kanun üzere narh konulup şartlarına uyulsun
denildi.
Engürü
kavununun, (Ankara kavununun) ilkin iki okkası bir akçaya ve üç günden sonra
üç okkası bir akçaya ve altı günden sonra altı okkası bir akçaya olacak.
Nihayet sekiz okkası bir akçaya olacak. Karaca kavununun, ilkin iki
okkası bir akçaya üç günden sonra üç okkası, altı günden sonra dört okkası,
sonra altı okkası. Kaba kavunun, ilkin üç okkası bir akçeye, altı günden
sonra beş okkası, sonra sekiz okkası, nihayet on okkası bir akçeye olacak.
Karpuzun, ilkin dört okkası bir akçeye, iki günden sonra altı okkası bir
akçeye, beş altı günden sonra sekiz okkası bir akçeye olacak.
Kavun
düvleği (kelek) ilkin üç okkası bir akçaya, üç günden sonra dört okkası,
altı günden sonra beş okkası, on günden sonra yedi okkası bir akçaya olacak.
Ve zikrolunan kavunun ve karpuzun ilkin narhı ne ise son narhı da aynı
olacak. Ve olmadan ham halde pazara gelmiyecek, getiren olursa hakim onun
hakkından gelecek. Kavun ve karpuzda eski kanun bu.
Halen
bu gidişten eser bulunmadı. Bozukluğun sebebi sorulunca eskiden alınan
karşılıklar gibi bunda da rüşvet verirler. İstedikleri gibi satarlar. Amma
rüşvet diye almaz her iki günde bir eksik sattın diye beş on akça alır, el
çeker. Satan nasıl isterse satar, kimse gözlemez diye takva sahibi
müslümanlardan kalabalık bir gurup şahadet ettiler. Sicillere bakılınca
halkın söylediklerine uygun bulundu ve bozukluğun dört beş yıllık olduğu
anlaşılarak deftere işlendi.
Sebzeler:
Gök baklanın, ilkin iki okkası bir
akçaya, beş günden sonra iki buçuk okkası bir akçaya olacak.
Aş kabağına, (Sakız kabağı) üç gün
narh olmayacak üç günden sonra üç okkası bir akçaya, haftasında dört okkası,
ikinci haftada beş okkası, üçüncüde altı okkası, dördüncü haftada sekiz
okkası bir akçaya olacak. Kabak sekiz okka bir akçaya olduğunda koruğun bin
dirhemi bir akçaya olacak. Ve koruk isteyene koruk, kabak isteyene kabak
satacaklar, koruğu kabakla satarız demeyecekler.
Badincan
(Patlıcan) Üç güne kadar on tanesi bir akçaya, haftasında yirmidört tanesi,
ikincide kırkı, üçüncüde altmışı, dördüncü haftada sekseni bir akçaya
olacak. Havuç, dört okkası bir akçaya
olacak. Kelem (Lâhana) İlkin dört okkası bir akçaya olacak, on günden sonra
altı okkası, yirmi günden sonra sekiz okkası bir akçaya olacak.
Bu yoldaki eski kanun da halen
değişmiş. Değişikliğin nedeni ve zamanı ötekilerin aynıdır. Amma sebzeciler
toplanıp dediler ki şimdiki halde biz bundan böyle eski narh üzere satmağa
razıyız. Buna uyalım ve lâkin eskiden kabak, koruk ve havuç gibileri biz
satardık. Dört beş yıl var ki pazarcılar da bizimle beraber satarlar. Bu
sebepten aldıklarımızı iki bahasına alır ve zaruri olarak bahalıya satarız.
Dediklerinden bunları eskiden olduğu gibi yalnız sebzeciler satsınlar
denildi.
Tatlılar:
Helvacılar ve bilirkişileri topladıklarında dediler ki, geçmişte:
Karma bademi helva (Bademle karışık helva) Okkası yedi akçaya ve diğer
helvaların okkası altı akçaya ve herhangi bir helvanın okkasını dükkancılar
dört buçuğa, ayak satıcıları dört akçaya ve üzüm helvasının okkasını üç
buçuğa ve dışarıdan getirenler üç akçaya satardı. Teftiş sırasında hepsi
değişik bulundu. Değişikliğin nedeni ve zamanı zikrolunduğu gibi. şimdiki
halde eski narh üzere kararlaştırıldı. Riayet edilirse.
Paludeciler, üzümün batmanını onbeş
akçaya aldıklarında bir okka badem, dört akçalık zağfıran, altı akçalık
nişasta konulup ve üç okka odun ve iki akçalık çeşitli malzeme ve dokuz
akçalık şirrogan (afyon yağı) ve bir akça dükkan kirası ve beş akça işçi
masrafı olunca paludenin ikiyüz yirmi beş dirhemi bir akça olurdu. Diye
bilirkişiler söylediklerinde araştırılıp değişik bulundu. Nedeni eskiden
anlatıldığı gibi. Bundan sonra eski narh üzere tesbit olundu.
Şerbet
narlu, üzüm üçyüz elli dirhem bir akçaya olunca şerbet, beşyüzelli dirhemi
bir akçaya olup üzümün bir okkası bir akçaya olursa şerbet yediyüz dirhem
olurmuş. Bu da değişik bulundu. Nedeni belli. Halen emirler gereğince eski
adet üzere kararlaştırıldı.
Bakkallar:
Bakkallar ve bilirkişileri ve şehir ileri gelenleri Meclise getirilip
kabbandan alınan ve satılanların narhları sorulunca şöyle karşılık verdiler
ki eskiden kanun şöyle idi: Haftada bir gün Belediye Reisinin adamı
şehirlilerden bazı dürüst kimselerle kabbana gelip baldan, yağdan ve
gayrısından ne varsa onu onbir üzerine narh verip sicillere kaydettirir ve
narha aykırı bir hareket bulununca günahına göre hakkından gelinirdi. Dört
beş yıldır görülüyor ki bu kanuna riayet olunmayıp her bakkal dilediği
veçhile alıp satar nedeni yukarıda açıklandığı gibi akça alıp susmaktır.
Dediler. şimdiki halde bundan böyle her mevsime göre onu onbir üzerine narh
konuldu ki bu husus aşağıda belirtilmiştir.
Süzme
bal'ın batmanı (bir batman altı okka) doksan akçaya olursa okkası beş buçuk
akçaya, batmanı seksen akçaya olursa okkası beş akçaya ve yetmişe olursa
dört akçaya olacak.
Sade yağı'nın,
batmanı yüz otuz akçaya olunca okkası sekiz akçaya, batmanı yüz yirmi akçaya
olursa okkası yedi akçaya ve batmanı yüz akçaya olursa okkası altı buçuğa
olacak. Afyon yağının, batmanı atmış
akçaya olursa okkası dört akçaya, yetmiş akça olursa okkası dört buçuğa,
batmanı elliye olursa okkası üç buçuğa olacak.
Emir Ali kayısısı'nın, batmanı yetmiş
akçaya olursa okkası dört akçaya olacak.
Garbi
Kayısı'nın, batmanı elli akçaya olursa okkası üç buçuk akçaya olacak. Kuru
üzüm'ün batmanı ondört akçaya olursa dörtyüz elli dirhemi bir akçaya olacak.
Beylerce üzümü'nün, batmanı onbeş akçaya olursa dörtyüz dirhemi bir akçaya
olacak. Reşidiye üzümü'nün batmanı onbeş akçaya olunca onun da dörtyüz
dirhemi bir akçaya olacak. Kuru incir'in, iyisinin üç yüz dirhemi bir akçaya
olacak. Amaskene eriği'nin (Amasya eriği) batmanı yirmibeş akçaya olursa
altıyüz dirhemi bir akçaya olacak. Kara Aslan Eriği'nin, batmanı yirmi
akçaya olunca üç yüz dirhemi bir akçaya olacak. Aydın İli Zerdalisi'nin,
batmanı beş akçaye olunca ikiyüzelli dirhemi bir akçaya olacak. Akşehir
armudu, yükünün batmanı yirmibeş akçaya olursa ikiyüz elli dirhemi bir
akçaya olacak. Aydın ili armudunun, batmanı ondört akçaya olunca dörtyüz
elli dirhemi bir akçaya olacak. Karaman zerdalisi'nin, batmanı otuz akçaya
olunca ikiyüz elli dirhemi bir akçaya olacak. Köfter'in, batmanı yirmisekiz
akçaya olunca ikiyüz elli dirhemi bir akçaya olacak. Pestil'in batmanı
yirmibeş akçaya olunca ikiyüz elli dirhemi bir akçaya olacak.
Badem'in, batmanı altmış akçaya
olunca okkası dört akçaya olacak. Vişne'nin, batmanı altmış akçaya olursa
yüz dirhemi bir akçaya olacak. Pekmez'in, batmanı yirmibeşe olunca
ikiyüzelli dirhemi bir akçaya olacak. Ceviz içi'nin, batmanı kırküç akçaya
olursa okkası üç akçaya olacak. Ağda, ilkin ikiyüz dirhemi bir akçaya olacak
sonra ikiyüzelli dirhemi bir akçaya olacak. Nişasta ve Keş'in, okkası daima
bir akçaya olacak.
Leblebi, dışarıdan
getiren bir okka elli dirhemini bir akçaya, dükkancılar bir okkasını bir
akçaya satacak. Sofya ve Karaman Peynirinin, kantarı, (bir kantar 44
okkadır), doksan akçaya olunca yüzelli dirhemi bir akçaya olacak.
Eşme peyniri'nin narhı ikiyüz elli
dirhemi bir akçaya olacak. Midilli Peyniri'nin okkası iki akçaya olacak. Lor
Peyniri'nin, okkası iki akçaya olacak. Teleme peyniri'nin, ilkin üçyüz
dirhemi bir akçaya olacak, sonra geldiğine göre artırılacak. Etler ve
Yumurtalar: Tavukçular ve şehrin ileri gelenleri toplanıp eski kanun
sorulduğunda karşılık olarak dediler ki İslambol'da çiğ tavuğun yüz dirhemi
bir akçaya olursa Bursa'da doksan dirhemi bir akçaya olup hülasa aralarında
on dirhem fark olurdu. Deyince sicillere dahi bakılıp seksen dirhem bir
akçaya bulundu. Ve bundan böyle bu şekilde kararlaştırıldı. Kendileri de
buna taraftar göründükten sonra, artık biz bu narh üzerine satmayız
dediklerinde, eskiden bu narhla satardınız. Hususiyle bugün de taraftar
oldunuz. Bu caymanın manası nedir? deyince karşılık olarak eskiden şöyle
satardık ki birçok kimseler toplanıp bazılarımız satın alır, bazılarımız
temizler, Belediye müstahdemlerine iki günde bir yedi akça verirdik.
İstediğimiz gibi satardık. Ömer bin Mehmet ve Hasan bin Hüseyin ve Çakır bin
Abdullah adındaki tavukçuların dört beş yıldan beri akça verdiklerini böyle
söyleyip itiraf etmelerinden bu bu işdeki düzensizliğin ve değişikliğin
nedeni ve zamanı anlaşıldı. şimdiki narh yetmiş dirhem bir akça olarak
kararlaştırıldı. Madem ki koyun etinin narhı ikiyüz dirhem olacak, her
ikiyüz elli dirhemi bir akçaya oluşunda seksen dirhem tavuk eti bir akçaya
olacak, her ikiyüz elli dirhemi bir akçaya oluşunda seksen dirhem tavuk eti
bir akçaya olacak. Ve vakta ki üçyüz dirhemi bir akçaya olacak, o zaman
doksan dirhem tavuk eti bir akçaya olacak diye narh tayin olundu. umurta,
kışın on tanesi bir akçaya, baharda ondördü bir akçaya, Ağustos'da on altısı
bir akçaya olurmuş. Sonra bozulmuş. Nedeni ve zamanı yukarıda zikrolundu.
Eskiden uygulandığı gibi kararlaştırıldı.
Balıkçılar:
Balıkçılar, bilirkişiler ve şehir halkı toplanıp eski kanunları sorulduğunda
şu anlaşıldıki, geçmişte bir yük balığa iki akça baç (vergi) verdiklerinden
sonra koyun eti narhı iki yüz elli dirhem bir akçaya olduğu tarihde sazan
balığının bir okkası bir akçaya, yayın balığının beş yüz dirhemi, tuz
balığının (deniz balığı) altıyüz dirhemi, İznik'in Akbalığının okkası bir
akçaya idi dediler. Bundan böyle bu şekilde kararlaştırıldı. Fakat, bugüne
kadar buna göre işlem yapılmazdı. Değişikliğin nedeni belli. Dört beş yıl
varki balığın her yüküne adı geçen iki baç akçasından başka onbeş akça daha
kararlaştırılıp konulmuş. Bundan böyle yalnız baç akçasını verin. Sonradan
konularını vermeyin. Eski narh üzerine satın denildikden önce buna taraftar
olmuşlardı. Sonradan kabul etmeyip yine eksik satarlar.
Yemekler:
Aşçılar ve bilirkişilerle şehir ileri
gelenleri toplanıp yemeklerin durumu sorulduğunda şöyle karşılık verdiler.
Eskiden etin ikiyüz elli dirhemi bir akçaya olunca Yahni, çiğ etin yarısı ve
çorbayla, olursa narh miktarının dörtte biri bir akçaya olup Tava Biryan'ın
okkası üç buçuğa olacak. Asma koyun biryan'ının, okkası dört akçaya olup
Kufe Kebabı'nın, soğandan gayrı doksan dirhemi bir akçaya olacak. Ve kemikli
Tandır Kebabı'nın, yüzyirmi beş dirhemi bir akçaya olup şiş Kebabı, yüzoniki
buçuk dirhem olurdu. Sonra bunların tümü bozulmuş. Düzensizliğin nedeni ve
zamanı geçmişler gibidir. Halen eski narh kararlaştırıldı. Eğer
uygulanmasına hüküm verilirse.
Börekler:
Börekçilerin bilirkişilerinden eski narh sorulduğunda dediler ki geçmişte
koyun etinin narhı ikiyüz elli dirhem bir akçaya olduğu tarihde bir akçalık
böreğe yetmiş dirhem et ve on dirhem soğan ve yüz dirhem hamur toplamı
yüzseksen dirhem olup bir kile un hamuruna bir okka saf yağ ve bir akçalık
biber konulurdu. Sonraları bozulmuş nedeni ve zamanı mükerrer. şimdiki halde
eskisi gibi bırakıldı.
Başların
Çeşnişi: Bilirkişilerle toplanıp eski kanun var mıdır ne nasıldır?
diye sorulduğunda anlaşıldı ki bugüne kadar başlara narh verilmemiş. Öyle
olunca bilirkişi vesair müslümanlar, çeşni tutulsun diye narh
istediklerinden bilirkişilerden güvenilir, dürüst kişiler ile çeşni tutulup
aşağıda açıklandığı veçhile narh yapıldı.
Başçılar:
Her gün tahminen altı yüz tane baş satılıp yüz tanesi parçasıyla kırkar
akçadan tutarı ikiyüz kırk akça ve bu başların satıldığı dükkanlara günde
ikiyüz iki akça kira ve onaltı yük odun ücreti doksan altı akça ve işçilere
yemekleriyle ikiyüzkırk akça, paçaya konulan ekmek tutarı seksen akça ve tuz
ve sirke gideri onaltı akça ve otuz üç akçalık serçin (sarmısak) gidüp bütün
dükkanlarda, günlük masraf tutarı dokuzyüz yedi akça oldu. Ve satıldıkda
dört parça ekmeğiyle bir akçaya ve bir baş, sirke ve ekmeğiyle bir akçaya
satıldığı takdirde bin ikiyüz akça elde edilerek onaltı başçıya bir günde
ikiyüz doksan akça düştü. Etin ikiyüz dirhemi bir akçaya olduğu dört ay bu
narhla işlem yapılır. Ve dört ay da yüz başı ve dörtyüz paçayı yirmibeş
akçaya alırlarmış bu tarihde bir başın, sirkesi ve yağı ve tiridi ve bir
pulluk ekmeğiyle altı pula olması ve dört ay yüz başı paçasıyla onaltı
akçaya alırlarmış bu takdirde ekmeği ve tiridi ile beş pula ve dört paçanın
her mevsimde ekmeğiyle bir akçaya olması kararlaştırıldı.
Dokumalar:
Kadife'nin, kemhanın, tafta'nın vesair çeşitli kumaşların eski kanunları
bilirkişilere sorulunca eskiden kadifenin tarifi konusunda dediler ki:
Kadife,
atkısına beş okka lök ve havanın her dirhemine üç dirhem lök verirlerdi.
Dört yıl kadar oluyor ki, atkısına üç okka ve havının dirhemine bir buçuk
dirhem, nihayet iki dirhem lök verdiklerinden renk bozulup fenalaşınca
çivide çekenler buna çerde dediler. Fakat eskiden çerde denilen bu değildi.
Çerde, kadifenin atkısına beş okka lök ve havanın dirhemine üç dirhem lök'ü
tam olarak verdikten sonra çividi ezip, süzüp suyuna çekmeğe derlerdi,
sonunda kırmızı renk olurdu. Halen lök yarıya indirilip hemen ezilerek
çivide çekiliyor. Kırmızı ile menekşe moru arasında bir renk oluyor. Bunun
sebebi kadifecilerden sorulduğunda karşılık olarak bir lök'ü eski adet üzere
veririz, illet basanlardadır. Deyince boyacılar toplanıp aslı soruldu. Haşa
biz böyle yapmayız. Olay bilirkişilerin söylediği gibidir. Siz nasıl
derseniz biz öyle boyarız. Hatta kızıl boyayı löke karıştırtırsınız diye
yüzlerine şahitlik edince bilirkişiler kızıl boyanın okkası iki akçaya
lök'ün okkası doksana, yüze elbette kalp değil midir? Dediklerinde hepsi
şahitlik edip kalptır dediler. Madem ki kalptır neden önlenmez. Deyince
bunda da başkalarının önlenmemesi nedeni ne ise aynıdır.
Denildikten
sonra kadifeciler lök'ün tamam verilmemesine şu nedeni bildirdiler. Geçmişte
lök'ün okkası yirmi beşe, otuza olurdu. Eski adet üzere lök harcadık. Birkaç
vakıttır üç dört kimse varıp şehire ne kadar lök gelirse kimseye aldırmayıp
fiyatını artırmak suretiyle hepsini kendileri alırlar. Depo ederler,
müslümanlara azar azar ve yüksek fiyatlara satarlar, diye şahitlik
yaptıkları için önce lök alan lökçüler bir iki defa men olundu. Fakat mümkün
olmadı dediler. Kadifenin güzelliğinin bozulması nedeni sorulunca buna da
dediler ki hamcılar tayfası vardır. Her kumaşın çözgü ve atkı tellerini
bunlar işlerler. Tartı yerinden ibrişim aldıklarında bir miktar pahalısını
alırlar ki buna tilan ve kenar derler. Esnaf bunu kısıp iyiye kötüyü
karıştırıp bazılarını atkı, çözgü ve hav yaparlar.
İpeğin
pahalısı çok ince olur, tez pişer, rengi de çabuk alır. Fenası ise sıkı
olur, geç pişer, rengi incesi kadar kabul etmez. Renkde bozukluk olunca
güzellik kalmaz. Deyince bu da yasaklandı. Bundan böyle karıştırılmasın boya
bir cins olsun denildi.
Güzelliğin
kalmamasına bir neden olarak da dediler ki geçmişte hamcılar havi işletirken
dolapçılara her teli büktürürlerdi. Renkleri eşit olup güzelliştirdi. Birkaç
yıldır ki telin birisini büktürüp birisini (dolapçı ücretinin yarısı
yanlarında kalsın diye) büktürmezler. Bu yüzden bükülmeyen teller çabuk
bozulur. Bunlarda sağlamlık da bulunmaz. Halen eski adete göre yapılsın
denildi. Nedeni yukarıda belirtildiği gibidir.
Sırmalı
kadife, telinden sorulunca dediler ki eski zamanda sırmalı kadifenin kırkbeş
ve elli teli bir dirhem olup kumaşı dayanıklı, hem de parlak ve gösterişli
olurdu. Takriben beş altı yıl vardı ki yavaş yavaş telin altmışı, yetmişi
bir dirhem ve nihayet yüz tel bir dirhem olduğundan kumaşda dayanıklılık ve
güzellik bulunmaz oldu. Bundan başka geçmişde yüz dirhem gümüşe bir miskal
has frengi filuri altını katılırdı. Şimdi fena altından yarım miskal,
nihayet bir dirhem altın katarlar. Bundan ötürü sırmalı kadifede eskisi gibi
dayanıklık ve güzellik kalmazdı. Dediklerinden bu alanda da eski kanun mer'i
olsun denildi. Ve değişiklik ile zamanının eski olduğu belirdi.
Kemhayı
Dolabı, ve Tabı Dehi, Yek renk kemhalar, sorulduğunda eski kanuna göre
bunların çözgüsü yedibin tel olurdu. Dört beş yıl var ki içinden bin telini
çıkarıp altıbin tel işlerlermiş. Teller eksilince enini de istemeyerek
daralttılar. Nedeni açıklandı. Amma bundan böyle eski kanun veçhile yedi bin
tel ve eni yerinde olsun denildi. Eğer gözlerler ise.
Gülistani
Kemha'dan sorulunca dediler ki kemhayı gülistani'nin geçmişde çözgüsü yedi
bin tel olup ve atkısı bin yüz elli tel olup, toplamı sekizbin yüzelli tel
olurdu. Yirmi beş yıl vardır ki bunun da bin teli eksiltilmiş. Bazı kimseler
evvelki gibi tamam işlerler. Ve çoğu eksik işler. Amma Müslümanların bundan
incinmesi yok. Harç payı olduğundan maliyetine göre alınıp satılır. Teli
eksik olanın harcını yüklenmek halka düşer. Dendiği için olduğu gibi
bırakıldı. Durumun arzı emrolunduğundan olay deftere yazıldı. Durumun arzı
emrolunduğundan olay deftere yazıldı. Fakat Belediyenin adamları
Gülistancıları tutup eksiktir diye her zaman ceza alırlar.
Vale
cinsi'nin, eski kanunu sorulunca şu karşılığı verdiler ki eski günlerde
vale'nin çözgüsü bin altı yüz tel olup atkısı eğrilmiş olurdu. Zikrolunan
tarihten beri kimisi çözgüden ikiyüz tel ve kimisi üç yüz, dörtyüz tel ve
bazısı ise altıyüz tel, bazısı da gelişi güzel sekizyüz tel çıkarıp sekizyüz
telle işleyip atkısını da çoğu tabsız" işler olmuşlar. Öyle olunca sebebi
Belediye Başkanından sorulup vale ve tafta hakkında birçok emir gelip teli
tamam, potu tamam ve eni yerinde olsun denildi. Niçin gözlenmez? Denince
henüz geldim haberim yok. Cevabını verdiğinden günah valecilere düşdü. Bunun
üzerine valeciler de dediler ki bizim eksik işlememiz bunların yüzündendir.
Bunlara herbirimiz daima akça veririz, eksik işleriz. Bunlar da görürler
aldırmazlar. Dediklerinde Belediye Başkanı bu şahitler düzmedir, yalan
söylerler diye yalanladı. Tahminen beş altı yüz kadar müslüman yüzüne karşı
dediler ki şehirde binden ziyade eksik tezgah vardır. Topundan akça
alırsınız aldırış etmezsiniz, niye inkar edersiniz? Deyince Belediye Başkanı
da itiraf ile ben de geldim böyle buldum. Diye eskisi gibi karşılık verdi.
Ya beylik akçayı benim nereden vermem gerekir dedi.
Muğrak valenin dahi sade vale gibi
sözgüsü binaltıyüz ve atkısı tablu ve telinin altını gür olurdu. Birkaç
yıldır ki çözgüsü ve eni eksik ve teli fena ve kırmızısı lökle boyanmayıp
kızıl boya ile boyanırmış. Bundan böyle eski adete göre olsun. Denildi ve
değişiklik nedeni eski.
Vale'i Musannaf,
evvelden ikibin ikiyüz tel oyup eni sair valelerden dörttebir noksan
olurmuş. Eski halinde kararlaştırılıp bırakıldı.
Çifte
taftanın, çözgüsü binsekizyüz çifte tel olup eni de beş rub'u girah'da olur.
(Bir arşın sekiz rub'u ve bir rub'u iki girah) taftanın yüzüne pürüzü yatsın
diye el ayası ile zamk sürülürdü. Bu tarihdenberi bunun da çözgüsünden kimi
ikiyüz ve kimi üçyüz ve dörtyüz tel çıkarıp tel noksanlığından ötürü
seyrelince ister istemez sağlam görünsün diye zamk suyuna tuz katup
sürerler. Nedeni dendiği gibi, El'an eski adet üzere olsun dendi. Bakılır ve
uygulanırsa.
Bir
nevi tafta ki dühezâri, derler. Eskiden çözgüsü ikibin tel ve eni beş rub'u
ve girahtır. Halen kiminin ikiyüz ve kiminin üçyüz teli eksik bulunup bundan
böyle eskisi gibi olsun denildi. Bozukluğun nedeni ve zamanı belli.
Bir
nevine de Yekta tafta, derler. Geçmişde çözgüsü binaltıyüz tel olurdu. O
tarihden beri değişik ve bozuk, nedeni eski. Halen ilk kanun üzere
bırakıldı. Uygulanıp bakılırsa.
Atlası
şehrinin, eski günlerde çözgüsü dörtbin ikiyüz tel olurdu. Eni yarım arşın
bir girahtan ziyadece olurdu. Sonra rahmetli Sultan Mehmet zamanında altı ve
yediyüz telini gidermişlermiş. Bugün teftiş olunduğundan üçbinden eksik
bulunup üçbin beşyüz tele ve eni yarım arşın bir giraha kararlaştırıldı.
Uygulanırsa.
Sultani
Kırmızısı'nın, çözgüsü önce ikibin ikiyüz tel olup, rengi lök kırmızısı
olurdu. Dediler. Halen çözgüsü binaltıyüz tel ve rengi de bozuk bulundu.
Sebebi ve zamanı açıklandı, eskisi gibi olması kararlaştırıldı.
Metevi'nin
çözgüsü eskiden üçbin altıyüz tel ve eni yarım arşın bir rub'u olurdu.
Dediler. Halen altıyüz ve bazan bin tel eksik bulunup eski adet üzere olsun
dendi. Bozukluk nedeni ötekilerde olduğu gibi.
Bürüncük,
çözgüsü bin sekiz yüz tel olup atkısı ve topu çok eğrilmemiş olurdu.
Denildiğinde teftişten sonra ikiyüz teli eksik bulunup ve atkısı eğrilmemiş
olduğundan eski kanuna göre yapılması uygun görüldü. Bunun da nedeni
eskiden.
Mezkepçiler:
Mezkepçiler ve bilirkişiler hazırlanıp eski kanun sorulunca dediler ki
mezkebin çözgüsü eskiden sekizyüz tel. Bugün ikiyüz elli tel eksik, bulunup
bundan sonra tam işlensin dendi. Nedeni ve zamanı mükerrer.
Giyecekler:
Terziler ve bilirkişileri Meclise getirilip elbiseye müteallik kanun
sorulunca şu anlaşıldı ki:
Pazarcı
kaftanlarının, boyu arşın çeyrek olunca eteği iki arşın birçeyrek olacak. Ve
beli, koltuğu beşer rub'u olacak. Yen ağızı yarım çeyrek ve uzunluğu bir
arşın olup, arka eteğiyle ön eteği bir olacak. Yaka uzunluğu yarım arşın ve
eni yarım çeyrek ve girah olup, düğmeleri boydan boya bir çeşit, astarı da
bir nevi olacak.
Kaftanın
boyu arşın yarım çeyrek olunca, eteği iki arşın yarım çeyrek ve beli çeyrek
ve girah ve yen ağzı üç girahtan fazla olacak. Yen uzunluğu arşından girah
eksik olacak. Yaka uzunluğu yarım arşından girah eksik ve eni yarım çeyrek,
dikili olacak.
Ve her kaftanın yüzü teyel dikilecek ve eteği mantıka
olacak. Kaftanın boyu arşından rub'u olunca, eteği iki arşından rub'u eksik
olacak. Ve beli yarım arşın olacak koltuğu da yarım arşın olacak. Yen ağzı
üç girahtan fazla olacak, yen uzunluğu arşından rub'u eksik olacak. Yaka
uzunluğu arşından rub'u eksik ve eni çeyrekten eksik olacak.
Kaftanın
boyu arşın olunca, eteği iki arşın ve beli yarım arşından rub'u eksik ve
koltuğu çeyrekte girah eksik ve yen ağzı üç girah olacak. Çuha kuşak
kaftanı, ki boyu arşın rub'u olunca, eteği iki arşın olacak. Beli çeyrek ve
koltuğu üç rub'u olacak. Yeni arşından yarım çeyrek eksik ve yen ağzı üç
girah olacak.
Çuha
narhlarından sorulunca çuhacılar şöyle karşılık verdiler ki kırk elli çeşit
çuha var. Hangi birisine narh verilsin. Deyince deftere böyle yazılım mı
denildi. Yazın dediler. Ve pazarcıların dikindikleri kaftanların boyları,
etekleri, eski kanuna kat'iyen uygun bulunmadı. Nedeni ve zamanı
zikredildiği gibi. Amma bu pazarcılar şöyle şikayet ettiler ki, geçmişde
Karaman ve Hamileli Bogasıralarının hamı yedi buçuk arşın ve yıkanmışı yedi
arşın olurdu. Üç dört yıl vardır ki gelen bogasılar asla tamam gelmez. Tümü
eksiktir. Bu yüzden kaftan kısa olup tamam olmaz. Eski adet üzere biçmeğe
yetmez dediler.
Kürkler:
Kürkçüler ve bilirkişileri hazır bulundurulup kürke ait kanun sorulunca
dediler ki eski günlerde Samurun, Zerduvanın ve Sansar'ın her bedeni kırk
tane olurdu. Vaşak postunun onsekizinden bir defa (kanat) olup, bir defadan
üç beden olup bir sırt, bir yaka, bir parça olurdu.
Tilki
postunun, kırkından bir beden ve post bedenin tahtası uzunluğu üç çeyrek
olup üst başı yarım arşın ve eteği yarım arşın rub'u olurdu. Deyince teftiş
olunup uzunluğundan üç rub'u ve eteğinden girah eksik ve samur bedeni
yirmisekiz taneden bulundu. Bundan böyle tamam olsun denildi. Amma kürkçüler
şikayetle dediler ki bundan evvel her ne cins post gelirse esnafımızdan
gayrı kimse almazdı. Beş altı yıl vardır ki pazarcı gibi, attar gibi başka
esnaf da alır oldular. Halimiz arz olunsun. Dediklerinden deftere
kaydolundu.
Bezler,
çul ve peştemallar: Kökelçilerde eskiden kanun yokmuş, gerçekten
bezlerin enlerinde karışıklık olduğundan narh koymak mümkün görülmedi. Amma
hesapda onu onbir üzerine satılsın dendi.
Çüllah
(Çul dokuyanlar), toplanıp Beledi'nin narhı soruşturulunca şu anlaşıldı ki
geçmişte Beledinin çözgüsü bin altı yüz tel ve uzunluğu üç arşın bir çeyrek
ve eni yarım arşın ve rub'u olup halen teftişde çözgüsünden üçyüz tel ve
eninden girah eksik bulundu. Nedeni ve zamanı diğerleri gibi. Bundan böyle
teli ve eni tamam olsun dendi.
Karabugra
Futa'nın (Peştemal), atkısı yirmiiki çile olacak, her çilesi seksen tel ve
boyası çivit boyası olup uzunluğu birbuçuk arşın yarım çeyrek, eni bir arşın
ve rub'u olurdu dediler. Halen yapılan teftişde uzunluğundan altı çile ve
eninden de eksik bulundu. Boyası da çivit kara boya ile boyanmış olup,
bozukluğun sebebi sorulunca, başka yerlerden gelen futalar bu şekilde
olduğundan biz de böyle yaptık dediler. Amma gerçek sebebi yukarıda zikri
geçendir.
Karyağdı,
Gülistani ve Zerdüzi Futa'ların, çözgüleri ve geçmişde onaltı, onyedi çile
olup, teftiş sırasında iki çile eksik bulunup sebebi sorulunca, buna da
dışarıdan eksik çileli futa gelip eksiğine satıldığı örnek olarak
gösterildi. Amma asıl sebebi diğerleri gibidir. Ve şikayetle bundan önce
dışarıdan ne kadar iplik gelirse esnafımız pazara varıp getirenlerden fiyatı
ile alırlardı. şimdiki halde iplik pazarında olan dükkan sahipleri ipliği
biz varmadan alırlar. Biz varıp bulamayız. Naçar kalıp dükkancılardan onu
oniki üzerine ve belki daha fazla üste verip alırız. Halimiz arz olunsun.
Dedikleri için deftere geçirildi. Ve hamamcılar da bu futaların kısalığından
ve darlığından şikayet edip müslümanların bellerine yetmez, edep yerleri
açılır dediler.
Ayakkapları:
Çimeciler ve bilirkişileri ve şehrin ileri gelenleri ile bütün müslümanlar
meclisde bulundurulup çizme ve başmak (kundura) durumu araştırıldığında eski
zamandan uygulanan kanun ve narh bulunmayıp bugün oy birliğiyle şöyle narh
konuldu ki, yirmiiki akçaya alınan kırmızı sahtıyanın çizmesi, otuz akçaya
olacak. Fakat koncu tamam olup sığır gönünden, üç sıra çivili ve ince biz
ile ve sıkı iplikle dikilmiş olacak. Onaltı akçalık sahtiyanın çizmesi yine
bu tertipde yirmidört akçaya olacak. Ve onikişer akçalık sahtiyanın çizmesi
yirmiiki akçaya olacak. Ve sahtiyan içli edik ondörde, daha iyisi onbeşe
olacak. Eğer tablalı olursa bu narhdan iki akça ziyadeye olacak. Ve şirvani
sahtiyan başmak ki sığır gönü ve sahtiyan astarlı, sığır gönü ökçe, enli
kenar, ökçe ve burun nalçalı olacak. Büyük ayak olursa narhı yirmibir akça,
büyük orta olursa onsekiz akçaya, orta ayak olursa onbeşe olacak. Ve mutlak
başmak ki sığır gönünden ve üç sıra çivili, sahtiyan astarlı, sığır gönü
ökçe, büyük orta ayak olursa narhı onsekiz akça ve orta ayak onbeşe olacak.
Sığır başmağı büyük orta ayak, sayılan vasıflarda olursa otuziki akçaya,
orta ayak yirmialtı akçaya, meşini beş akçaya alınan meşinin ediği yedi
akçaya olacak. Ve sığır şirvani başmak yine aynı vasıflarda olmak şartiyle
büyük ayak olursa narhı yirmiyedi akçaya, orta ayak yirmi iki akçaya olacak.
Ve gönün karnı gön yerine çizmeye ve başmağa dikilmeyecek. Hem de iç edig'e
tabla dikilecek. Yeniçeri pabucu ki su sığırı (manda) gönünden ve sahtiyan
meşini altlı ve astarlı büyük ayak olursa narhı onyedi akçaya ve orta ayak
ondört akçaya olacak. Kara sığır gönünden olup üç sıra çivili olursa onaltı
akçaya olacak. Frenk sığırı pabucu sığır gönünden astarlı ve altlı büyük
ayak olursa narhı onbeş akçaya, orta ayak ondört akçaya olacak. Kara sığır
frengisi büyük orta ayak olup sığır gönünden astarlı ve çivili olursa narhı
onbir akçaya, orta ayak dokuz akçaya olacak. Deste pabucu büyük orta ayak
narhı onbir akçaya, battal ayak narhı yirmi akçaya, büyük ayak narhı onbeş
akçaya, küçük ayak sekiz akçaya, kadın ayakkabısı yedi akçaya olacak. Ve
frengi kulkalı büyük ayak, astarlı, altlı olursa yedi akçaya olacak. Ve
sığır gönünden olursa narhı oniki akçaya, orta ayak sekize, küçük ayak
altıya olacak. Meşin küçük ayak beş akçaya, fenası dört akçaya olacak.
Fermude
kaftan, resmi üniforma dikicileri hazır bulundurulup eski narhları
sorulduğunda, Eski Belediye Başkanı değişdiğinde İslambol'dan narh için emir
gelmiştir. Denince bu istendi, bulunmadı. Galiba Belediye Başkanı
beraberinde alıp gitmiştir dediler. Eski terziler de gerçeği
bilmediklerinden eski kanun anlaşılmayıp durumun arzı için deftere yazıldı.
Mutaplar:
Mutaplar, bilirkişileriyle toplanıp eski kanunları sorulduğunda,
bilirkişiler şöyle karşılık verdiler. Önce çulun boyu oniki karış olurdu.
Bugünkü tefdişde sekiz, dokuz karış bulundu. Bundan sonra uzunluğu oniki
karış olsun dendi. Ve eni sekiz karış olursa narhı otuz iki akçaya olacak,
muy'u siyah ve sıkı olacak ve uzunluğu onbir karış ki arşında iki arşından
çeyrek eksik olacak ve eni bir buçuk arşın olursa narhı yirmisekiz akçaya
olacak.
Siyah
torba, ki uzunluğu ve eni üçer karış olup eğirme bağla olursa narhı beş
akçaya olacak. Ve boz torba, uzunluğu ve eni iki buçuk karış olursa üç
akçaya olacak. Ve merkep torbası, uzunluğu ve eni iki buçuk karış olursa üç
akçaya olacak. Ve harar, ki Bursa
mud'u ile bir muddan fazla alırsa ve ağzı kulaklı bağlanırsa narhı on
sekize, ve seyishane çuvalı, yakasız olup uzunluğu onbir karış ve eni sekiz
karıştan ziyadece ve siyah olursa narhı yirmibeş akçaya olacak. Ve
hayvan çulu kolanı, beş akçaya, alâsı altı akçaya olacak, daha fazla emekli
kolan olursa fiyatı da ziyade olacak, ve Pâbend (Köstek) için bükülen ip on
kat olursa alâsı üç akçaya olacak, denildi.
Saraçlar:
Saraçlarda eskiden kabul edilmiş kanun yokmuş. Bugün bilirkişilerin oy
birliği ile şu narh konuldu:
İki kat
dikilmiş yular, sekiz akçaya ve başlığı iki kat yular altı akçaya ve bir kat
yular beş akçaya, fenası dört akçaya. Ve sığır derisinden şakaklı, damaklı
gem sekiz akçaya, fenası yedi akçaya, geçmişde sığır derisinden ve bulgari
işlenmiş gemin astarı da bulgari olurmuş. Dört beş yıldan beri gönden yapar
olmuşlar. Men edilip yine bulgariden olsun denildi.
Nalbantlar:
Nalbantlara ait eski kanun araştırılınca anlaşıldı ki yirmibeş yıldan beri
bir at geyimi altı akçaya, katır nalı beş akçaya, merkep nalı dört ve üç
akçaya olur imiş. Ve eskiden kanun öyle imiş ki bir nalbant hayvan ayağına
mıh değirip sakatlarsa iyi oluncaya kadar timarını nalbant yapar ve yemini
kendi yanından verirmiş. Bu eski karar aynen kabul edildi.
Yeşil
hayvan yemleri: Hasıl, ilkin şehire gelince her bağı birer okka olmak
şartiyle oniki bağı bir akçaya olup beş gün sonra ondört bağı ve müteakip üç
günden sonra onaltı bağı ve on günden sonrada tükeninceye kadar yirmidört
bağı bir akçaya olup her bağı birer okka olurmuş. Bu tarihden beri terazi
getirilip yoklandı eski kanun tamamiyle kalkmış sebebi yukarıdakilerin aynı.
Yonca,
hususunda eski kanun öyle imiş ki ilk biçileni otlu olduğu için her bağı
birer okkadan yirmi dört bağı ikinci biçileni sonuna kadar her bağı birer
okkadan yirmi bağı bir akçaya olur ve bunun üzerine satılırmış.
Sicillere
de bakıldığında aynen uygun bulundu. Fakat dört beş yıl varmış ki bir okka
yoncayı iki, üç bağ edip böylece yirmi ve yirmidört bağ yaparlarmış. Amma
okka olarak kasden on, onbir ve nihayet oniki okka satılırmış. Yoncacılardan
bu değişikliğin sebebi sorulunca şimdi şehir evvelkinden mamurdür. Yonca çok
harcanır dediklerinde şehir halkı dediler ki şimdi şehir mamurdur fakat
yoncalıklarda eskisinin on katı kadar olmuştur. Bu söylediğiniz mazeret
sayılmaz. Öyle olunca bilirkişi marifetiyle ortalama olarak narh konulup ilk
biçileni, her bağı birer okkadan yirmi bağ ve ikinci biçileni, yine her bağı
birer okkadan onsekiz bağ olsun. Denildikte yoncacılar dahi kabul edip
satmağa razı olmuşlardı. Sonradan gelip bu miktardan satamayız deyince
eskiden yirmi, yirdört bağı satılırdı. şimdi eksiğe niçin razı olmazsınız,
sicillerde yazılı olan narh yalan mıdır dendi. Siciller doğrudur. O miktar
narh verilirdi. Fakat Belediye hizmetlileri her iki günde bir eksik sattınız
diye bir miktar akçamız alıp kendi rızalarıyle görmezden gelirlerdi.
İsteğimize göre on oniki okkadan satardık. Dediler. Sebebi belli oldu. Bugün
verilen narh üzre satılsın dendi. Çul içerüğü (Hayvan çul altlığı) keçe bir
buçuk okka olup işleyen dört buçuğa ve kavaf beşe satacak. Ve basma teyelti
(eğer altı çulu) bir okka olup pişmiş olursa üç akçaya olacak.
Keresteler:
Pedavra tahtasının uzunluğu bina
zirai ile (bir bina zirai 75 cm) iki zira olup yüz tanesinde yirmi taneden
fazla kapak bulunmayacak. Beş pedavra, dört pedavra diye satıldığında asıl
tahtalar o kadar çıkacak, fazla noksan olmayacak. Bıçkı tahtasının
uzunluğu sekiz karış, turra tahtası dokuz karış, hızar tahtası on iki
karış,olacak. Eskiden de böyle imiş, sonra kökünden bozulmuş. Sebebi
yukarıda açıklanan. Halen kanunu üzerine kararlaştırıldı. Ve hamallar nalsız
at kullanmayıp bağ yükünün iki yükünden ziyade getirmiyecek. Katır odununun
uzunluğu üç karış, deve odunu altı karış olur. Ve Uludağ'dan nasıl
yükletilmiş ise şehire o halde gelirdi. Halen bölünüp kısa kesilirmiş. Men
edilip eski kanun kararlaştırıldı. Gözetilirse. Değişikliğin sebebinin de,
devecilerden her şehire geldiklerinde Belediye adamlarının akçaler almış
olduğu anlaşıldı.
Kuyumcular:
Kuyumcular toplanıp eski kanun
sorulunca bilirkişiler şöyle karşılık verdiler ki ayar konusunda Padişahlık
yüksek makamından höküm gelip metninde gümüş cinsinden her ne işlenirse
seksen ayar olsun, bundan eksik işlenmesin diye emrolunmuştur. Dediklerinde
gerçekte bu şekilde hüküm olduğu ve yapılan işler incelendiğinde gümüş
lehimli bakır düğmeler bulundu. Biz işlemiyoruz. İslambol (istanbul)
kuyumcuları işliyor. Yolcu alıp buraya getiriyor, biz onlardan alıyoruz
dediler. Kuyumcuların yarı yarıya işlenmiş kendi yapıları bulunup,
bozdurulup eritildi ve eskiden kuyumcuların kafesinde (vitrin) altın ve
gümüş satılırmış. Artık eskisi gibi olsun ve işledikleri altının miskalı
altmış akçadan eksik olmasın. Geçmişde böyle imiş. Teftiş sırasında değişik
bulun. Sebebi belli fakat eski kanun üzerine olsun diye tekrarlandı.
Bakırcılar: Kazancılar geçmişde
eski avadanlığı kalaylayıp yeni diye satmaz ve yine avadanlığı demir kulpla
bakır narhına satmazlarmış. Ve sattıklarının onunu onbire satarlarmış. Halen
değişik bulunup bundan sonra eski kanun üzerine karara bağlandı.
Takyeciler: Takyeciler hazır
bulundurulup eski kanun sorulunca dediler ki, altınlı Takyeye tafta astar
dikerlerdi. Ve Türklüğe giden kadın takyesinin astarı dülbent olup şehirli
kadınların yekta tafta olur. Ve dört akçalık arakiyenin kenarı mantıka
dikilip ak arakiye eski yoğası'ından ve eski bayrami'den dikilmezdi. Ve
müzevvice'nin düğmesi içinden dikilirdi. şimdi dikmeyip hem de çirişle
yapıştırırlar. Dediklerinde teftiş olunup her birinden görülünce
bilirkişilerin dedikleri gibi tümü eski kanuna aykırı bulundu. Değişiklik
sebebi ve zamanı belli. Halen eski kanun üzerine kararlaştırıldı.
Hallaçlar:
Hallaçlar geçmişde yüz dirhem penbeye (atılmış pamuk tahtası yani ölçeği)
yarım akça alırlarmış. Ve fermude kaftanın yüz derhemine bir akça ücret alup
dükkan önünde satılan penbeyi onun onbire satarlarmış. Halen eski kanunun
yürürlükte bulunduğu görüldü ve aynen bırakıldı.
Attarlar:
Attarlarla narh vermek adet değilmiş. Amma zağfıran'ın yüz dirhemine
önceleri beş dirhem afyon yağı katarlarmış. Bazı attarlar yağını ağır bassın
diye fazla katarlamış. Men edilip ilk kanun veçhile karara bağlandı. Ve
şöyle uygun görüldü ki, satılan şeker kellesinin kağıdı nihayet üç kat
olsun. Ve şeker unu bildirilip ayrı kağıda sarılsın, kelledir diye
satılmasın. Ve her sattıklarını on akçade bir akça ziyadesine satsınlar.
Süt
ve yoğurt: Sütçü ve yoğurtçular toplanıp narhları sorulduğunda şöyle belirdi
ki süt mevsiminde koyuncular ve başkaları şehire süt getirip, mahalle
mahalle satıp kimisini şehirli ve kimisini yoğurtçular alıp sütün ilkin
altıyüz dirhemini bir akçaya, haftasında iki okkasını, ikinci haftada bin
dirhemini, sonra dört okkasını bir akçaya satarlarmış. Koyun yoğurdunun
evvela bir çanağı bir akçaya olup içinde bir okka yoğurt olurmuş. Haftasında
iki çanağı ve altı günden sonra üç çanağı bir akçaya ve içinde üç okka
yoğurt olurmuş.
Sığır
yoğurdunun iki büyük çömleği bir akçaya olup her çömleği iki okka yoğurt
alırmış. Teftiş edildikde eski kanundan eser bulunmadı. Değişikliğin eskiden
bilinen sebeplere dayandığı belli olmakla eski narh karara bağlandı. şöyle
ki: şehire süt getirenler de evvelki gibi mahalle mahalle gezip satacaklar.
Kimisini şehirli ve kimisini yoğurtçular alacaklar. Ve yoğurtçu dükkanı üç
yerde olacak. Ve şehrin dışında süt getirenlere karşı çıkıp sütü dışarda
almayacaklar.
Çilingirler:
Çilingirler bulundurulup araştırma yapıldığında eski narhı uyguladıkları
görüldüğünden olduğu gibi bırakıldı.
Yapılar:
Yapılar incelendiğinde Padişahın hükmü bulundu. Mimarlara günde on iki akça
emrolunmuş. Buna göre karara bağlandı. Yalnız yanlarında çalışan
öğrencilerine olgunlaşıncaya kadar mimar ücreti alıvermiyecekler.
Kerpiççiler: Kerpiççiler
buldurulup kanun soruldukda şu belli oldu ki kuzusu (küçük boy) beş okka ve
anacı (büyük boy) sekiz okka olurmuş. Teftiş sırasında değişmiş bulundu.
Sebebi ve zamanı eskiden kalma. Bundan sonra eski kanun üzre bırakıldı.
Mezarlar:
Mezar kazıcılara sorulduğunda, erkek mezarlarını göğüs hizasına kadar, kadın
mezarlarını omuz hizasına kadar sekiz akçaya kazarlarmış. Ve yer ücreti hali
vakti yerinde olanlara onbeş, fukaraya on ve sekiz akça olup, bundan ziyade
alınmıyacak. Ve başkasının taşı bir diğerine daha satılmıyacak.
Kile
pazarı: Kile pazarının durumu teftiş olunduğunda: Belediye kâhyasına bunu
tesbit edecek adam gönderilip tartı ve ölçeklerin her birinde ikiyüz
kırkyedi dirhem eksik bulunmuş, bir mud, bir kile ve seksensekiz dirhem
eksik tesbit edilmiş. Üzerlerinde Belediye Başkanının mühürü ve damgası
mevcut. Bunca zamandan beri noksanlarına bakmazlarmış. Ve kile pazarı
halkının kileleri ayar olunduğunda, hepsi tamam hatta bazıları ziyadece
bulundu. Fakat Belediye Başkanının adamları iki üç günde bir kileleriniz
eksiktir diye haksız yere hayli akçalerimiz alırlar. Diye şikayet ettiler.
Bundan başka geçmişde bakla, nohut ve böğrülce ve sair hububat ne varsa
doğru kile pazarına gelip narhı ve değeri ile kile pazarının halkı alıp
sonra onunu onbire satarlarmış. Dört beş yıldan beri yukarıda bostan ve
meyveleri gâtürü alıp depo ederek satanlar, bu hububatı da kile
pazarcılarına aldırmayıp kendileri alıp yine dilediklerine satarlarmış. Men
olunup hububatı ve gayrısını evvelden alagelenler alsın, başka esnaf almasın
diye tekrarlandı. Yapılırsa.
Pirinççiler:
Pirinççilerde eski kanun öyle imiş ki her hafta Belediye Başkanının adamı
bazı bilirkişilerle gelip pirincine göre onu onbir üzerinden narh vermiş.
Dört beş yıldan beri Belediye Başkanı bir miktar akça alıp mukayyet
olmazmış. Pirinççiler insaflarına göre satarlarmış. Bugün eski adete uyulsun
denildi. Eğer yerine getirilirse.
Debbağlar: Debbağlar
ve bilirkişileri getirtilip eski kanunları sorulunca şöyle karşılık verdiler
ki eski zamana göre, sahtiyana ve meşine hava civa yağı ve gerdemesini tamam
ederlerdi. Dört beş yıl var ki etmez oldular. Bu yüzden gön ve sahtiyan
çabuk mahvoluyor. Çünkü yağsız gön sıcak günlerde kuruyup çatlar. Ve
ıslanınca su girer. Bu halka zarardır. Deyince şimdiden sonra eski kanuna
göre olsun denildi. Ve koyun, keçi kırda gezerken derisini debbağlara
satarlarmış. Şer'e uymaz diye bu dahi men olundu. Ve eski narh şöyle belli
oldu ki: Sahtiyanın iyisi kırmızı olup
yarası olmazsa yirmi akçaya olacak. Ve nefti, ciğeri ve başka yedi çeşit iyi
renkde olup yarası olmazsa on altı akçaya ve fenası on iki akçaya olacak.
Kuyruklu
koyun meşininin narhı, iyisi olursa dört akçaya, fenası üç akçaya olacak.
Kara sığır inek gönünün hamı on iki akçaya, debbağat olunmuşu yirmibeş
akçaya, kara sığır öküz gönünün hamı doksan
akçaya ve debbeğat olunmuşu yüzotuz akçaya olacak. Fakat zikrolunan
bu narhların hepsi değişik bulunup bundan sonra eski narh üzerine karara
bağlandı.
Mumcular:
Mumcular, bilirkişileriyle hazır bulundurulup eski narhları sorulunca
karşılık olarak dediler ki:
Koyun
eti ikiyüz elli dirhemi bir akçaya olunduğunda ham yağın batmanı otuzikiye
ve otuz üçe olup mumun okkası da üç buçuk akçaya ve sabunun okkası üçden
rub'u eksiğe ve çırak yağının okkası üç akçaya ve ciğer yağının okkası
ikibuçuğa ve işkembe yağının okkası iki akçaya olurdu. Dediler. Sicillere de
bakıldığında bilirkişilerin söylediklerine uygun bulundu. Fakat sekizyüz
doksan beş yılından beri bugüne kadar her yılda batmanı elli akça olmuş. Ve
mumun okkası beş akça, çırak yağı dört buçuğa, ciğer yağı dört akça ve
işkembe yağı üç buçuğa olup tümü değişmiş. Bundan böyle eski narhının
uygulanması istenince mumcular ve sabuncular biz eski narh üzere satamayız.
Çünkü kasaplar yağı evvelkinden pahalıya satarlar. Dediklerinden ortalama
olarak şöyle narh verildi ki,
İlk
baharda yağın batmanı kırk akçaya olup mumun okkası dört akçaya olacak. Yaz
ortasında yağın batmanı otuzaltı akçaya olup mumun okkası üç buçuğa olacak.
Ve kışın yağın batmanı kırkdört akçaya olup mumun okkası dört buçuğa olacak.
Ve sabun narhı her zaman muma tabi olup mumun bahasından bir okkada üç rub'u
eksiğe olacak. Eğer uygulanır ve yeniden değiştirilmezse.
Mutbak
tuzu: Tuzun narhı sorulduğunda şöyle belli oldu ki, tuz
bol olduğu vakıtlarda dört okkası bir akçaya olup azaldığında üç okkası ve
kışın iki okkası bir akçaya olacak. Fakat getirenler tarafından her zaman
dükkancılardan yarım okka eksiğe satılırmış. Bugün bu dahi değişmiş bulundu.
Sebebi eskidendir. Bundan böyle eski narh kararlaştırıldı. Yalnız bu sayılan
eski kanunlar yerinde kabul edilmiş olup uygulanması ve kalması
istendiğinden böyle aykırı olayların Müslümanlar üzerinden kaldırılmasına
himmet olunursa her narhda olan değişiklik sebeplerinin önlenmesine yüksek
emirleri verilip ve Tanrı'nın yanında da sevap sayılır.
Yazılışı:
Zilhicce ortalarında sene 907.
KANUNNAME-İ İHTİSAB-I BURSA'NIN KAZANDIRDIKLARI
1-
Hemen bütün tarım ve hayvan ürünleriyle mevcut sanayi mamülleri gerek vasıf,
gerek fiyat yönlerinden standard sayılabilecek esaslara bağlanmış ve özel
bir teşkilatla bunlar daimi bir denetim altında tutulmuştur.
2-
Standard esasları ve narhların tesbitinde üreticilerin bilirkişilerin,
halkın ve diğer ilgililerin fikirleri alınıp yazılı belge haline
getirilmiştir.
3- Tarım
ürünleri değerlendirilirken, cins, tür, çeşitleri ile turfanda zamanları göz
önünde bulundurularak fiyatları sabit tutularak sadece üretim mevsimine göre
değiştirilmiştir.
4-
Sanayi mamüllerinden ham maddeler ve işçilik üzerinde durulmuş, gereken
yerlerde bileşim ve boyutlar verilmiştir.
5-
Alım satımlarda tüccarlar ile, dükkanda veya seyyar satıcılar için ayrı kar
hadleri konulmuş ve kâr payı genel olarak yüzde on olarak kabul edilmiştir.
6- Türk Milleti:
a) Uygulanacak kanunları
hazırlamada, halkın her sınıfına yer ve değer vermek suretiyle ileri ve
geniş demokratik anlayışını,
b)
Taşıma işlerinde nakliyecileri nalsız hayvan kullanmamağa ve fazla yük
yüklememeğe zorlayarak yüksek insanlık duygularını,
c)
Hayvanların ayaklarına mıh değirip sakatlayan nalbantların, iyi edinceye
kadar bunlara bakmağa ve yemlerini vermeğe mahkum etmek yolu ile adelete
saygı ve bağlılığını,
d)
Şeker alış verişinde satıcıyı, şeker kellesini en çok üç katlı kağıtlara
sarmağa ve kırıklarıyla tozlarını ayrı kağıda koydurup alıcıya göstermeğe ve
ayrı fiyatla satmağa mecbur tutmakla da ticarette hak ve dürüstlüğe verdiği
önemi, fiilen ortaya koymuştur.
7-
"Kanunname-i İhtisab-ı Bursa" ve bunun düzenlenmesine temel olan Padişah
Fermanından da anlaşılacağı gibi vatandaşların günlük yaşayış ve geçimi ile
sıkı sıkıya ilgisi bulunan Belediye Kanunları, her Hakimlik bölgesinde ayrı
ayrı ve doğrudan doğruya halkın ihtiyaç ve isteklerinden alınan ilhama
dayanılarak düzenlenmiş ve Padişah otoritesi, sadece bunları yürürlüğe koyan
bir tasdik şerhinden
ibaret
kalmıştır.
Türk
Standartları Enstitüsü - 1998 - Ankara (Kitapçık)
Bir
tesbit: Bundan yaklaşık 500 sene öncesi dönemde de bu gün olduğu gibi
stokçuluk, görevlilerde ve yetkililerde rüşvet alma alışkanlığı, iltimas,
göz yumma, adam kayırma gibi hastalıklar maalesef varmış. Satılan malların
özelliklerini değiştirme, hileli ve eksik mal satma, eksik tartı ve
ayarlamalar, bozuk ve süresi geçmiş malların satılması da inceleme yapılan
hemen hemen tüm mallarda açıkça gözleniyor.