|
|
Çekirge semtinin ismi, Murat Hüdavendigar zamanında
yaşamış bir zat olan Çekirge Sultan'dan gelir. Kişi, 'sultan' lakabını
sonradan almıştır.
Çekirge semtinin ismi, Murat Hüdavendigar zamanında yaşamış bir zat olan
Çekirge Sultan'dan gelir. Kişi, 'sultan' lakabını sonradan almıştır.
Biçare bir adamcağız olan bir adam, sabahtan akşama kadar Çekirge'deki
hamamın önünde otururmuş. Bir gün hamamdan bir kadın feryatlar atarak çıkmış
ve küpelerini kaybettiğini söylemiş. Çok değerli olan küpeler bir türlü
bulunamamış. Nihayet, hamamın önünde oturan adam işe karışmış ve kadına:
'Yıkandığın kurnanın yanında ufak bir delik vardır, dökülen saçlarına sarılı
olan küpelerin oradadır.' demiş. Hakikaten de küpeler ordaymış.
Bu hadiseden sonra fakirin kerameti duyulmuş ve herkes adama akıl danışır
olmuş. Fakirin ünü o kadar artmış ki, Sultan Murat'ın kulağına gitmiş.
Adamın 'gayb ilminde' pek mahir olduğu söylenmekteymiş.
Kahin, padişahın huzuruna getirilmiş. Padişahın sorduğu iki soruya da
mükemmel cevap vermiş. Fakat henüz imtihan bitmemiş. Sultan Murat, kahine
doğru kapalı elini uzatarak sormuş: 'Söyle bakalım, elimde ne var?'
Bunun üzerine adam tereddüt etmiş, şaşırmış, kellesinin uçurulacağını
düşünmeye başlamış. Böyle dertli dertli düşünürken, bir yandan da
mırıldanmış: 'Bir atlarsın çekirge, iki atlarsın çekirge, üç......'derken,
padişah elini açmış ve avucundan bir çekirge atlamış.
Bu olaydan sonra fakir, sarayda müneccim olmuş ve 'Çekirge Sultan' lakabını
almış. Mezarı Murat Hüdavendigar Türbesinin önündeki yuvarlak, yeşil bir taş
olan bu zat semte ismini vermiştir.
Bu bin bir gece masallarına benzeyen hikayeden, ayrıca, dilimize 'bir
atlarsın çekirge.....iki atlarsın çekirge......' sözü kalmıştır.
1960'larda Çekirge
meydanı
Kentimizi gezen yabancı seyyahlardan Julia Pardoe ise gördüğü yerleri
anlattığı eserinde Çekirge semtinin adının nereden geldiğini şöyle
anlatıyor:
Bir Hıristiyan kilisesinin camiye
çevrildiği sırada Sultan Murat mermer sütunların altında oturuyormuş. O
sırada, üzerine bir çekirge konmuş. Padişah hemen bu çekirgeyi yakalamış.
Avucunun içine saklamış. O sırada yanına bir derviş yaklaşmış. Padişaha
gereken saygıyı gösterdikten sonra halkına daha yumuşak davranmasını niyaz
etmiş. Padişah, buna karşı verdiği cevapta, dervişin, avucunun içindekinin
ne olduğunu yanılmadan bildiği takdirde, istediği lütfun ihsan edileceğini
söylemiş. Zeki olan derviş dağın çekirgelerle dolu olduğunu ve bunlardan
başka bir şeyin padişahın avucunda olamayacağını düşünerek, şöyle cevap
vermiş:
-Böceği yaşadığı topraktan ışığa doğru fırlatan
içindeki ihtiras olsa bile, padişahın elinin bir kere uzanması onu ezmeye
yetebilir. Halbuki dünyalara hükmeden padişahın başındaki haleden nasip alan
ve onun mübarek koluna konan çekirge, ezilmemiştir. Ona ne mutlu!...
Kudretli olduğu kadar merhametli olan padişah, avcunun içindeki böceği ezmek
istemiyor. Allah’ın sevgili kulu, dünyalar hakimi, dileğim kabul olundu mu?
Deyince padişah:
-Evet kabul olundu… demiş, avucunu açarak çekirgeyi
salıvermiş.
Bundan sonra da:
-Derviş, senin Sultan Murat’la yaptığın bu konuşmanın
hatırası unutulmasın ve senin keskin zekanın ve ince buluşunun şöhreti
asırlarca sürsün. Buranın adı Çekirge olsun. Kimse ona başka bir ad koymak
cesaretini göstermesin! demiş.
Kaynak:
www.bursadergi.com
|