|
|
|
Dr. Doğan Yavaş'ın 7-14-28 Mart- 4 Nisan 2010'da
Bursa Hayat gazetesinde yayımlanan yazı dizisidir.
Türklerin Bursa’yı fethiyle giriştikleri imar
faaliyetleri şehrin çehresini bir anda değiştirdi. Bilhassa yapımı adet
haline gelen cami, medrese, imaret, mektep ve hamam gibi hizmet binaları ile
halkın temel beklentilerine de cevap verildi. Erken Osmanlı dönemi Bursa
yapılarındaki sade ve arkaik görünüm zaman zaman eleştirilere neden olmakta,
daha özenli yapılmaları gerektiği dile getirilmektedir. Halbuki bunlar
hizmet yapılarıdır ve o günlerde bunların bir an önce bitirilip halkın
kullanımına sunulması öncelikli amaç olduğundan, duvar örgülerinde silisli
dere taşı ya da moloz taşın sıklıkla kullanılması tabiidir. Bu yüzden de bu
binalarda mimari estetik ve sanatsal özellik aranmamalı, keyfiyetin değil
kemiyetin ön planda olduğu unutulmamalıdır. Nitekim kısa bir süre sonra
Murâd-ı Hüdavendigâr ve Yıldırım Bayezid devirlerinde artık bu telâşa gerek
kalmadığından yapıların çok daha özenli ve âbidevî ölçüde inşa edildiğini
göreceğiz. Bursa’da Orhan Gazi’nin üç camisi vardı ki
birincisi, fetihten hemen sonra camiye tahvil ettiği Saint Elias
Manastırı’nın kilisesidir, ikincisi, şehri genişletmek için yaptırdığı çarşı
yakınındaki külliyenin camisidir. Bu tarihten yaklaşık 12 yıl sonra Bey
Sarayı’na yakın bir yerde üçüncü bir cami daha yaptırmıştı fakat muhtemelen
1855 depreminde bu yapı harap olmuştur. Kale içi Orhan Camii diye bilinen bu
caminin kitabesi de depremden sonra yeniden inşa edilen Şehadet Camii’nin
doğu duvarına yerleştirilmiştir. Kadı sicilleri ve tahrir defterlerinde bu
caminin ismi geçmekte fakat yeri belli olmayınca aşağı camii ile
karışmaktadır. Kale içindeki büyük yangında hasar görmüş medresesi ile
birlikte tamir edilmiştir. 1855 depreminde tamamen yıkılmıştır diye
bilinmekteyse de belgelerde camisinin yıkıldığından bahsedilmemektedir, daha
önceki bir tarihte ortadan kalktığı düşünülebilir. Gazi Orhan Bey’in kale
içinde, Oruç Bey Caddesi’ndeki hamamı bugün halen faal durumdadır fakat
tamamen yenilendiğinden hiçbir özelliği kalmamıştır.
Çizim: Cüneyt
Şenyavaş
Orhan Gazi’nin ağabeyi olduğu halde beylikten feragat
ederek yerini kardeşi Orhan’a bırakan Alaaddin Bey, Bursa’da ilk hayır eseri
yaptıranlardandır. Tarihlere göre kendisinin Kükürtlü’de bir zaviyesi, biri
surların Kaplıca kapısının hemen dibinde, diğeri de biraz daha yukarıda
olmak üzere iki tane mescidi ve bu mescidin yanında bir de hamamı olduğu
anlaşılıyor. Bugün sadece Alaaddin Mahallesi’ndeki aynı adla anılan camisi
ayakta ve kullanımda olup diğer bütün yapılar yok olmuştur. Almaşık duvar
dediğimiz taş ve tuğlanın birlikte kullanıldığı 11 X 11 m. ebadındaki cami,
üç gözlü son cemaat yeri, cephenin sol köşesindeki minaresi, avlu duvarına
gömülmüş büyük sivri kemerli çeşmesi ile devrinin tüm özelliklerini
yansıtır. Devşirme sütun ve sütun başlığı kullanma geleneği herhalde bu yapı
ile başlamış olmalıdır. Alaaddin Bey’in yegâne mirası olup müftülük
kayıtlarına göre de Bursa’nın fethi tarihi olan 1326 yılında inşa edilen bu
yapının kıymeti bilinmeli ve özenle korunmalıdır. Bu caminin yanında hamam
da vardı, yeri arsa halindedir. Burada kazı yapılarak, şehrin ilk
hamamlarından olan bu yapının ortaya çıkarılması ve plan şemasının
belirlenmesi gerekmektedir. Bursa’nın kalesi içinde ve
etrafında sadece Orhan Bey ve ailesi değil, beyliğin çeşitli kademelerinde
görev yapan gaziler de hayrat binası yaptırmışlar ve yapıların bulundukları
mahallelere de isimlerini vermişlerdir. Bursa tarihi ve erken devir Osmanlı
mimarisi için büyük önem taşıyan bu binaların pek azı günümüze gelmiş ve
geri kalanları kale içindeki değişimlere ayak uyduramayarak maalesef ortadan
kalkmışlardır. Sürmeli Mescit ya da Tefsirhan Mescidi olarak da bilinen
Ahi Hasan Mescidi, Şeyh Edebâli’nin yeğeni Ahi Hasan tarafından
yaptırılmıştır. Bursa'nın fethinden evvel Orhan Bey'in daveti üzerine, Şeyh
Mahmut ile birlikte Atranos’a (Orhaneli) giden Ahî Hasan, orası zapt
edildikten sonra tekrar Bursa muhasarasına iştirak eden ve Bursa'nın
zaptında kale burcunun üzerine çıkarak ilk ezanı okuyan gazidir. Osman Bey
öldüğü zaman mirasını, oğulları Alâeddin Bey'le Orhan Gazi arasında taksim
eden de odur. Hisar içinde Orta Pazar’da bir mescidi vardı, küçük çatılı bir
bina olan mescit bir ev haline dönüşmüş iken, Tophane Endüstri Meslek Lisesi
inşaatı sırasında yıkılıp okul binasına katılmış ve yerinde olan atölyenin
duvarına bir kitabe konulmuştur. Bey Sarayı'na yakın bir de zaviyesi vardı
ancak bu da 1520 yılına kadar kullanılmakta iken daha sonraları kaybolup
gitmiştir.
Bölüm 2
Bursa hisarı içinde ilk inşa edilip de bugüne ulaşmayan yapılardan biri İl
Erioğlu Mescidi’dir. Bunun yerini, yaptıranının ve babasının kim olduğunu
Neşri’de yer alan “Ve kale feth olup müslimanlar yer yerin mütemekkin olmağa
başlayıcak İl Eri dirlerdi bir kimesne var idi, Orhan Bey’in mahremlerinden
idi, kaleyi bile feth itmişdi, bu İl Eri Hoca’nın Hacı Ahmed adlı bir oğlu
var idi, kendüsiyle bile gelmişdi, ol Hacı Ahmed heman Bey Sarayı yanında
bir mescid bina itdi adına İl Eri Hocaoğlu Mescidi dirler” kaydından
öğrenmekteyiz. Bina harab olduğundan sicillerde yer almaz. Fakat yeri aşağı
yukarı bellidir. Bu mescidin Ahi Hasan Mescidinin yakınında, sarayın önünden
geçen Orta Pazar civarında olduğu tahmin edilir. Orhan
Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın da Kaleiçi’nde bir mescid yaptırdığını yine
“Bu ol Süleyman Paşa’dır ki Bursa’da kale içinde Kapluca kapusuna yakın
yirde mescid ve Bolayır’da imaret yapmışdır …” şeklindeki kayıttan
öğreniyoruz. Bu mescidi daha sonra Veled-i Helvâî adında bir şahıs tamir
ettirmiş ya da minber ekleyerek camiye tahvil etmiş olmalı ki, hem cami hem
de mahalle onun adıyla anılmaya başlanarak Helvacıoğlu denilmiş ve Süleyman
Paşa’nın adı unutulmuştur. Oldukça büyük boyutta olan bu mabet 1925 yılına
kadar mamur ve ibadete açık durumda iken, günümüze maalesef sadece kesme
köfeki taşı ve tuğladan örülmüş yan duvarı ile mihrap duvarı kalmıştır.
Veled-i Helvâî Mescidi’nin önünde bir de çeşme kalıntısı vardır. Bizans
lâhitlerinden devşirme büyük bir yalağı ve büyük bir kemerinin olduğu, kemer
içinde de kitabesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Küçük boy ta’lik yazı ile
altı mısradan oluşan 1313 (1895) tarihli kitabe metni kaynaklarda yer alır
fakat kitabesi ortada yoktur. RUMELİ FATİHİ GAZİ ŞEHZADE
SÜLEYMAN PAŞA: Orhan Gazi’nin büyük oğludur. Türkmenlerde büyük oğula “Paşa”
denmek adet olduğundan bu adla anılagelmiştir. Babasının komutanı olarak
İzmit ve Göğre sancakları boşalınca buralara sancakbeyi olmuş, daima gazâ
ile uğraşmış, Kale-i Sultaniye’ye (Çanakkale) kadar gelmiş ve denizi geçerek
Gelibolu ile Tekfurdağı’nı (Tekirdağ) fethetmiştir. 1359 yılında, avda iken
attan düşerek vefat etmiş ve Bolayır Sarayı yakınlarındaki kendi yaptırmış
olduğu mescidin haziresine defnedilmiştir. Şehzade Süleyman Paşa,
Rumeli’deki toprakların fatihi olmasının yanında yaptığı hayır işleriyle de
ileri çıkmaktadır. İnşa ettirip vakıflarını da düzenlettiği yapılar şöyle
sıralanabilir: Bilecik’te cami ve imaret, Bolayır’da cami, zaviye ve türbe,
Ferecik’te (Yunanistan’da Dedeağaç yakınlarında), Geyve’de, Kavakköyü’nde,
Lapseki, Malkara, Şabhane (Yunanistan’da Sabai kasabası) ve Vize’de cami,
Göynük’te hamam, İzmit’te hamam ve medrese, İznik’te medrese ve mektep,
Yenişehir’de medrese ve makam türbesi, Bursa’da iki tane mescit. Ancak bu
yapıların çoğu ya tamamen ortadan kalkmış veya çok az bir bölümü günümüze
ulaşabilmiştir. Bilecik ile Geyve’deki camiler Yunanlılar
tarafından yakılarak yok edilmişse de Geyve’deki daha sonra yeniden inşa
edilmiştir. Lapseki’deki caminin sadece mihrap duvarı ile minare kaidesi
orijinal yapıdan kalmadır. Malkara’daki cami II. Abdülhamit tarafından
yenilenmiş, Şaphane’deki cami yine Yunanlılar tarafından ortadan
kaldırılmıştır. Bursa’daki eserlerinden sadece bir camisinin duvarı
ayaktadır, diğeri ise Ulucami’nin inşaatı sırasında yok olmuştur. İzmit ve
Yenişehir’deki medreseleri de yine ortada yoktur.
Kaleiçi’nde bir de Orhan Gazi'nin eşi Nilüfer Hatun tarafından yaptırıldığı
tahmin edilen Darphane Mescidi vardı, vaktiyle darphane burada bulunduğu
için mahalleye ve mescide bu isim verilmişti. Halk arasında Zarbhane de
denilen. ahşap mescit, 1865'de mükemmelen tamir edilmiştir. Bursa eşrafından
Şehbender Hacı Mustafa Efendi bu mescide minber ilave ederek camiye
dönüştürmüşse de hatip aidatının vakfı olmadığından tekrar mescit haline
konmuştu. Osman Gazi’nin türbesi civarında, Tophane meydanında
bulunmaktaydı, bugün ev halindedir. Kaleiçi’nde Kavaklı
Caddesi’nde en eski tarihli medreselerden olan Lala Şahin Paşa Medresesi yer
almaktadır. Rumeli’de birçok yerlerin fatihi olan Rumeli Beylerbeyi Lala
Şahin Paşa’nın yaptırdığı medresenin kitabesi mevcut değildir ama
vakfiyesine dayanarak 1339 yıllarına tarihlenir. Yedi odası bir dershanesi
ve bir de avlusu vardır. Orhan Gazi’nin İznik’i kuşattığı sırada yardıma
gelen Bizans kuvvetlerini yenen Lala Şahin Paşa, elde ettiği ganimetlerle
Bursa’da bu medrese ile bir mescit, Mustafakemalpaşa’da da cami, medrese,
zaviye ve köprü yaptırmıştır. Ayrıca, Fidan Hanı’nın doğusunda bulunuyor
iken 1900 yılındaki Bıçakçılar yangınında yanarak harab olan Demir Hanı da
onun vakıf eserlerindendir. Bütün bunlardan başka yeri bile
tespit edilemeyen eserler vardır biri de Lala Şahin Mescidi’dir. Bu mescidin
varlığını 1491 tarihli kayıtlardan öğreniyoruz. Yeri dahi bulunamayan bu
mescidin varlığına bir kadı sicilinde rastlıyoruz. Buraya kadar
gördüğümüz yapılar hep Orhan Gazi devrinde inşa edilen Kaleiçi yapılarıydı.
Orhan’ın oğlu 1. Murad-ı Hüdavendigâr devrinde de bu bölgede yapılaşma devam
etmiştir. Kavaklı Caddesi’nde bulunan ve Geyikli Baba’nın Bey Sarayı önüne
teberrüken diktiği çınardan dolayı Kavaklı olarak bilinen cami, kayıtlardaki
“Kavaklı Mahallesi’nde Merhum Koca Efendi’nin bina ve ihyâ buyurdukları
mescid” ibaresinden, meşhur Bursa kadısı Koca Nâib tarafından inşa
ettirildiği anlaşılmaktadır. Kendisinin Muradiye’de de bir camisi vardır.
Koca Naib’in türbesi Pınarbaşı Meydanı’ndaydı şimdi yoktur.
Hisariçi’ndeki yapıların en büyüğü 1. Murad-ı Hüdavendigâr’ın Bey sarayı
karşısında inşa ettirdiği Şehadet Camisidir. 1366 tarihli yapı,
Osmanlılardaki geleneksel saray ve ibadethane birlikteliğini
vurgulamaktadır. Daha sonra İstanbul’da Topkapı Sarayı – Ayasofya Camii,
Dolmabahçe Sarayı – Dolmabahçe Camii, Beylerbeyi Sarayı – Beylerbeyi Camii,
Yıldız Sarayı – Yıldız Hamidiye Camii gibi uygulamalarıyla da
karşılaşacağız. Aslında üç nefli ve altı sahnlı olarak inşa edilmiştir ve 1.
Murad’ın Filibe’deki camisi ile aynı plandadır. Fakat Bursa’yı yerle bir
eden 1855 depreminde tamamen yıkılarak uzun yıllar bu durumda kalmış ve
yıllarca süren tamirlerden sonra sadece ortadaki kubbeli iki bölüm
tamamlanmış ve 1892 yılında, Bursa Valisi Mahmut Celâlettin Paşa zamanında
yeniden ibadete açılmıştır. Yani bugünkü yapı, aslının 3’te 2 küçültülmüş
halidir. Caminin cephesi de 19. yüzyılda Avrupa’da yaygın olan Gotik üslupta
ve sivri kemerli pencereli olarak yapılmıştır.
Bölüm 3 Mescidi ya da Kara Ali Camii de denilen
Yerkapı Mescidi’dir, Timurtaş Paşa’nın babası ve İmralı Adası’nın fatihi
olan Kara Ali tarafından inşa ettirilmiştir. Kaleiçi’nde, Yerkapı
Sokağı’ndadır. Moloz taştan inşa edilmiş, minaresinin kaidesinden üstü
tamamen yenilenmiş, çatılı ve basit bir camidir. Büyük âlim Molla Fenâri
Şemseddin Mehmet Efendi tarafından yaptırılmış olan Hoca Efendi Mescidi,
Sultan Osman Türbesi karşısında küçük bir mescit olup bu yüzyıl başlarına
kadar mevcut iken 1928 de satılmış ve konut olarak kullanılmaya
başlanmıştır, şimdilerde de herhalde yerine apartman yapılmıştır. Molla
Fenârî, Rıfâiyye tarîkatının mensubu ve Fenâriyye kolunun da kurucusudur.
Kendisi, sur dışında ve kendi adıyla anılan yüksek bir mahallede yaptırmış
olduğu diğer camisinin yanındaki türbede gömülüdür. Bursa şehri Orhan
Gazi ile birlikte hayat bulmuş, onun devrinde yapılan eserler, sur içi ve
aşağı şehri mamur hale getirmişti. Onun oğlu 1. Murad’ın da bu imar
faaliyetlerine devam ettiğinden Kaleiçi’nde artık ihtiyaç duyulacak hayrat
binası yapmaya gerek kalmamış olmalı ki, Yıldırım Bayezid ve Çelebi Mehmet
devirlerinde bu bölgede eser yapılmadığını görüyoruz. Ancak
daha sonra 2. Murat döneminde, Kaleiçi’nde yeniden inşâ faaliyeti söz konusu
olmuş ve birçok hayır eserleri yapılmaya devam edilmiştir. Bunların
birincisi, Çerağ Bey Mescidi’dir, aynı adlı sokakta yer alır.
Karamanoğlu’nun kuşatmasında Bursa’yı savunan komutan ve aynı zamanda Yeşil
Külliye’nin mimarı olan meşhur Hacı İvaz Paşa’nın kardeşi Hacı Şerefeddin
Şeyh Çerağ Bey inşa ettirmiştir. Taş ve tuğla duvar örgülü, ahşap çatılı ve
küçük minarelidir. Binanın köşesi yolu daraltmamak için çok hoş bir şekilde
pahlanmış yani yumuşatılmıştır. Çok ince bir düşüncenin ürünüdür. Devlet
Hastanesi’nin önündeki iki yolun ortasında kalan küçük, şirin bir cami
vardır ki, 6.50 X 6.60 m.lik boyutlarıyla tek kubbeli camilerin en
küçüklerindendir. İmaret yani aşevi, medrese ve camiden oluştuğu için
İmaret-i İsa Bey Mescidi denilen bu yapıyı, Yahşî Bey oğlu Bayezid Paşa oğlu
İsa Bey yaptırmıştır. İsa Bey’in bu hizmet binalarına birçok akar yani ev,
dükkân, bağ ve bahçe gibi kira getiren mülk vakfettiğini anlıyoruz.
Vakfiyesi 1442 tarihli olduğuna göre bu tarihten biraz evvel inşa
edilmiştir. Maalesef medrese ve imaret ortadan kalkmış ve sadece cami
günümüze ulaşabilmiştir. Otuzu aşkın eseri ile büyük
şahsiyetler arasında adı geçen Şair Lâmii Çelebi’nin dedesi olup Yeşil
Cami’nin muhteşem kalem işi süslemelerini yapan Nakkaş Ali Efendi tarafından
yaptırılmış olan Nakkaş Ali Mescidi, Kaleiçi’nde Satı Sokağında idi. 1271
(M.1854–55) depreminden hiçbir zarar görmediği anlaşılan mescit, 1940’lara
kadar ayakta iken bugün arsasından ve haziresinden başka bir şey kalmamıştır
fakat temellerinden mescidin ve son cemaat yerinin planı gayet açık bir
şekilde belli olmaktadır. Bu caminin arsasının ve hazire denilen küçük
kabristanının varlığını koruyor olması, eski fotoğraflarından yola
çıkılarak, bu yapının yeniden ayağa kaldırılması için büyük fırsat
oluşturmaktadır. Kaleiçi’nde ve Kale
Sokak’taki Oruç Bey Mescidi’ni, Oruç Bey inşa ettirmiştir, kendisinin aynı
mahallede bir de hamamı vardır. Harap vaziyette iken 1904 yılında Dobniçeli
Feyzullah Efendi’nin ahşap çatılı ve küçük minareli olarak yeniden ihya
ettiği mabedin yerinde şimdi evler bulunuyor. Yine Kaleiçi Şahin Sokak’ta
basit yapılı ve çatılı bir cami vardır, tipik Bursa camileri gibi kesme
köfeki taşı ve tuğla işçilikle inşa edilmiştir ve kare bir mekân ile son
cemaat yerinden oluşmaktadır. Mevcut girift kitabesinden Bayezid oğlu
Şahabeddin oğlu Şeyh Paşa tarafından 1439 yılında yaptırıldığı
anlaşılmaktadır. Şeyh Paşa’nın Mudurnu’da bir de zaviyesi vardır, hem
Mudurnu’daki hem de Bursa’daki hayır eserlerine çok zengin vakıflar bağlamış
olduğunu vakfiyesinden anlıyoruz. Bu küçük cami ve kendi türbesi için 1
değirmen, 1 fırın, 1 bahçe, 1 çömlekçi atölyesi, 1 tuzlanın geliri, 4 arazi,
8 ev ve 13 dükkânı vakfetmiş olması hakikaten önem arz etmektedir. Caminin
adı Şeyh Paşa Camisi ise de ahali arasında Dibekli Camii olarak daha
yaygındır. Yine Kaleiçi’nde, Lala Şahin Paşa Medresesi’nin üst sokağında
yer alan Veled-i Yaniç Mescidi, küçük bir yapı olmasına rağmen değişik plan
şemasıyla dikkat çekmektedir. İç mekan büyük bir kemerle son cemaat yerine,
son cemaat yeri de büyük bir kemerle dışa açılmakta ve bu haliyle de yapıda
kapının bulunmadığını göstermektedir. Hızırlık Camii’nde de uygulanmış olan
bu ilginç plan şemasında, kuzey cephesinin açık olması ile kışın nasıl
ibadet yapıldığı merak konusu olmaktadır. Yüksek ve sekizken kasnaklı
kubbesi, kalkan duvarlı son cemaat yeri ile tipik bir erken dönem Osmanlı
camisidir. Cephe kemerinin üzerindeki girift yazılı kitabesinde, Yanic oğlu
Hacı Hayreddin oğlu Mahmud Çelebi tarafından 1440 yılında inşa ettirildiği
yazılıdır. Yapının bir diğer özelliği de çeşme ve minaresinin, caminin karşı
köşesinde altında çeşme ve üzerinde minare olarak yer almasıdır.
Bölüm 4 Fatih Sultan Mehmet
devrinde ise Sinan Bey Mescidi yapılmıştır. Edirne’de de camisi olan
Defterdar Sinan Bey’in inşa ettirdiği mescit, bulunduğu yer dolayısıyla
Zindan Kapısı Mescidi diye de geçer. Mescide 1791 yılında minber eklenerek
camiye dönüştürülmüş, son zamanlarda da yıktırılarak yerine ev yapılmıştır.
Hisar’da, Oruç Bey Caddesi’nde moloz taş duvarlı ve ahşap çatılı bir cami
vardır ki, Satı Fakih tarafından yaptırıldığı için bu isimle anılmaktadır.
6.30 X 10 m. ebadındaki yapıda hiçbir özellik kalmamıştır.
Fatih dönemi yapılarından olup bugüne ulaşamayan bir Lütfullah Çelebi
Dârulhadîsi vardı, 1470-71 tarihliydi. İsminden de anlaşılacağı üzere hadis
ilminin okutulduğu bu medrese, Yerkapı Mescidi’nin karşısında yer
almaktayken yıkılmış ve arsasına bir apartman inşa edilmiştir. Yine aynı
döneme ait diğer eğitim yapısı Efdalzade Mektebi’dir, bir kadı sicilinde
“Mevlânâ Efdalzade ruhîçün Zindankapısı Mahallesi’nde olan muallimhanesinde
okunacak cüz ciheti” ibâresinden bu mektebin nerede olduğu belli olmaktadır.
Ulemâdan olan Efdaleddin Hasan Efendi’nin oğulları Hamid ile Mehmet
efendiler tarafından 1486 yılında yaptırıldığı için bu isim ile
bilinegelmiştir. Bu yapı da şimdi mevcut değildir. Bu iki kardeş, Irgandı
Köprüsü’nün hemen altındaki Boyacıkulluğu Köprüsü başında yine bir mektep,
Atatürk Caddesi’nden Gümüşçeken Caddesi’ne dönüldüğü köşede de bir hamam
yaptırmışlardı. Zindankapı’daki mektebe gelir getirmesi için yapılan ve Kara
Şeyh yahut Alboyacılar Hamamı diye meşhur olan bu hamam ile mektepten hiçbir
eser yoktur. ESKİ HAMAM (İBRAHİM PAŞA HAMAMI): Hisariçi
Ortapazar Caddesi’nin Hastane sokağında, Tophane Endüstri Meslek Lisesi’nin
bahçesinde bulunmaktadır. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Sadrazam
İbrahim Paşa tarafından, 1485 yılından önce, hanımı Fenârî Şah-Beyzâde
Muhittin Bey’in kızı Hatice Hanım’a gelir amacıyla yaptırıldığı için onun
adıyla da bilinir. 1960’lı yıllara kadar kubbeleri ve üzerlerindeki
fenerleri çökmüş, soğukluğun iki duvarı da yıkılmış ve Almanların
mülkiyetine geçmiş vaziyetteyken, 1981 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler
Kurumu tarafından istimlâk ettirilerek onarılmıştır. Günümüzde Meslek
Lisesi’ne bağlı olarak kullanılmaktadır. Yerkapı’dan kale
içine girildiğinde Üftade Camii’ne dönerken, sağ köşede Hoca Yakup
Dârulkurrâsı yer alır. Biri kışlık diğeri ise yazlık ve dışa açık olmak
üzere kubbeli iki mekândan oluşur. Hafızların kıraat ilmini öğrendikleri yer
anlamına gelen “dârulkurrâ”, 1492-93 yılında Hoca Yakup tarafından inşa
ettirilmiştir. Hemen yanında bir de, “küçük kabristan” demek olan hazîresi
bulunur, bu hazîrede Abdülkadir-i Geylânî hazretlerinin torunlarından Cafer
Çelebi’nin de yattığı biliniyor. Yapı, 1966 senesinden beri Bursa Eski
Eserleri Sevenler Kurumu binası olarak kullanılmaktadır. Dârulkurrâ’nın
karşı köşesinde, Dondurma Tekkesi diye meşhur olan bir Sa’diyye Tekkesi
vardı. Bugün sadece moloz taştan avlu duvarı kalmıştır. Demir parmaklıklı
penceresinden içerideki mezarlar görülebilir. Duvarında Sultan Abdülmecid’in
ta’lik yazılı kitabesi bulunmaktadır. Bu sokağın sonunda,
Celvetî Tarîkatı’ndan olup, yıllardır Bursalılara manevî rehberlik etmekte
olan Mehmed Muhyiddin Üftade hazretlerinin camisi ve türbesi vardır. Camiyi
bizzat Üftade hazretleri inşa ettirmişse de, daha sonra depremde yıkılınca
torunu İbrahim Çelebi yeniden inşa ettirmiştir. On yedinci yüz yılda
yapılmış olmasına rağmen, kesme köfeki taşı ve tuğladan duvar işçiliği ile
tipik bir erken devir Osmanlı yapısıdır. Tepe üzerinde yer alan cami kare
mekânlı, tek kubbeli ve üç gözlü son cemaat yerine sahiptir. Cami ve türbe
1869 yılında Serasker Rıza Paşa tarafından esaslı bir şekilde onarım
görmüştür. Caminin yanında kare mekânlı, yığma duvarlı, üstü çatı ile örtülü
Üftade Türbesi vardır içeride, 1580 yılında vefat eden Üftade Mehmed
Muhyiddin hazretlerinden başka ailesinden Mustafa, Mehmed, Hayreddin, Ahmed
adında oğulları yatmaktadır. Diğer sandukaların kimlere ait olduğu
bilinmiyor. Türbenin ta’lik yazılı kitabesinde bu yapının da Rıza Paşa
tarafından bakım ve onarım geçirdiği anlatılmaktadır. Caminin hazîresinde,
onun torunlarından bazı kimseler, Bursa Kadısı, türbedar gibi kişiler yatar.
Üftade hazretlerinin bir de Uludağ’ın eteklerinde, Üç
Kozlar denilen mevkide bir tekkesi ile bir camisi daha vardır. Tekke binâsı
orijinal yapısını kısmen devam ettirmekte fakat, cami tamamıyle yenilendiği
için eskiye dair hiçbir iz barındırmamaktadır.
|