Reşat Nuri Güntekin Bursa ile 1913'te, henüz 20 yaşındayken tanışır.
Bursa Sultanisi Orta kısmına Fransızca öğretmeni olarak atanmıştır. O
dönemde Ahmet Vefik Paşa'nın kurduğu tiyatroda, genellikle Ermeni
oyuncuların oynadığı oyunları seyretmekte, oyuncuların garip şivelerini
garipsemektedir. Ancak bir gece Muhsin Ertuğrul ve ekibinin oyununa denk
gelir. Yıllar sonra, Muhsin Ertuğrul'a yazdığı bir mektupta o geceyi şöyle
anlatır Reşat Nuri:
"Bursa Sultanisi'nde Fransızca muallimi idim. Yirmi buçuk yaşanda, içi içine
sığmayan ve hayatta ne yapacağını henüz kestiremeyen gepgenç bir çocuk. Ara
sıra arkadaşlarla Ahmet Vefik Paşa'nın vaktiyle Moliere'i oynatmak için
yaptırdığı küçük ve şirin tiyatroya giderdik. Oraya tuluat kumpanyaları ve
onlardan daha gülünç dram kumpanyaları uğrardı. Bir yaz gecesi yine alay
etmek niyetiyle tiyatronun arka sıralarına dizilmiştik. Sen rahmetli Celal
Sahir'in tercüme ettiği Simone'u oynuyordun. Daha perde açılmadan
başlamış tebessümlerimiz acaip bir surette dudaklarımız yapışıp kaldı".
Reşat Nuri
Güntekin (1889-1956)
Reşat Nuri'nin
Bursa'ya gelişinden bir sene önce, 1912'de Balkan Harbi aleyhimize
sonuçlanmıştır. Büyük kayıplarla kapatılan bu savaşın ardından İstanbul
basınında gençleri yurdun her tarafında göreve çağıran, kalkınmaya vurgu
yapan yazılar çıkar. Reşat Nuri bu yazılardan birini okur ve etkilenir:
"Sene 1913; Büyük muharebenin eli kulağında...
.............
Şahabeddin Süleyman'ın makalesini okuduğum zaman Bursa'daydım. Bana da heves
geldi ve orada çıkan el kadar bir gazete için ben de 'Yıldızlar' adlı bir
makale yazdım.
O vakitki aklımca yıldızlar sembolü, bir gökyüzü gibi geniş, derin ve
karanlık Anadolu'ya yer yer serpilmiş kasabalarımızın sembolü."
Reşat Nuri bu
yazısında İstanbul'u, ışıkları Marmara kıyılarından öteye geçmeyen cılız bir
güneşe benzetir ve şöyle der:
"Bu
güneşin tek başına Anadolu'yu kurtarmasını beklemek boş bir hayaldi. Şu
halde o, yurdun bir köşesinde kendi kendine parlayadursun, biz gençler üçer
beşer içerilere yayılmalı, bir güneşe muhtaç olmadan yaşayacak ve
çevrelerini aydınlatacak küçük küçük ışık kaynakları yaratmalıydık. Bizim
için kurtuluş ancak bu yıldızların parlamasıyla başlayacaktı".
Yazarın Gizli
El, Çalıkuşu, Gökyüzü, Tanrı misafiri, ve
Anadolu Notları adlı kitaplarında Bursa ve çevresine dair satırlar
yer almaktadır. Pek meşhur romanı Çalıkuşu'nda öğretmen Feride önce
Zeyniler Köyü'ne (Teleferik Mahallesi'nden daha yukarıda bir köy), sonra da
Bursa şehri içinde bir okula tayin olur. Tanrı misafiri adlı öyküsü
ise Setbaşı'nda bir konakta geçer. Gizli El romanında Gemlik'te
memurluk yapan İstanbullu Şeref'in hikayesi anlatılır. Tehdit adlı
öyküsü ise Bursa'nın işgal yılları sırasında geçen bir öyküdür.