BALIKPAZARI


Daniş Ekim ve Tuzla Çiftliği

Gemlik Atatürk Parkı

Gemlik'in Hafızası

Bursa'nın İlçeleri

 

 

 

 

 

     Osmanlı Gemlik’i fethedince Rumlar kale içinden çıkarak Balıkpazarı mahallesini kurmuşlar. Halkının tamamı Rum. 1924’ten sonra buraya mübadele ile gelenler yerleşti. 1970’e kadar mahalle güzelliğini koruyordu. Sonrasında beton binalar arttı. Gemlikli kadınlar genelde buraya uğramazlar. Hatta kadınlar eskiden kahvelerin önünden geçmemeye gayret ederlerdi. Çünkü kahvelerde göz banyosuna yatmış erkeklerden uzak olmak isterlerdi…… Gemlik’in asıl merkezi Balıkpazarıymış. Eğitim, balıkçılık, ipekböcekçiliği, yağhaneler tütün depoları hep buradaydı. Caminin olduğu yer minibüs garajı. At arabacıları da oradaymış. Kahvelere yakın konumda balık pazarı kurulurmuş. İnci Sineması da Atatürk Okuluna gelmeden, şimdiki Karagöz marketin olduğu yerin yanında. Arka tarafında da sinemanın yazlık kısmı var. Birçok sanatçı ve tiyatro grubu sinema sahnesinde Gemlik halkıyla buluşmuş. Hatta Adnan Şenses Atlas Sinemasında perdeci olarak çalışıyormuş. Bir gün sanatçılardan biri işe gelememiş. Sesi güzel olduğu için Adnan o gün sahneye çıkmış ve beğenilmiş, bundan sonra ünlenmiş.

        

                      Kaynak: Anılarda Yaşarken Gemlik, Reyhan Çorum, Cilt 2, s. 24, 48, 59 

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

                  Süreyya Bayrak ile Paşa Konağı Hakkında

                                                                                            Söyleşen: Reyhan Çorum

           Konuyu zamanında iyi bilen babaannemden defalarca duymuş, dinlemiş idim. Sanıyorum babaannem 1897 doğumlu. Bizim orta okulumuzun olduğu yer, bahçıvan olan bir Rum vatandaşa aitmiş. Fakir görünümlü bir aile.  Daha önce ticaretle uğraşmış, köklü bir aileden gelme, mütevazi birisi. Bahçenin arka sol köşesinde bir kulübede ailece yaşıyorlar. Bahçesinde de; marul, soğan gibi sebze üretip satan bir vatandaş evin sahibi. Onları sırığa dizerek Balık pazarı caddesinde satarmış. Bu adamın bir eşi ve yetişkin bir oğlu varmış. Yan tarafında şimdiki Balıkpazarı sağlık ocağı olan yerde, güzel büyükçe bir konakta zengin bir Rum aile yaşarmış ve bu ailenin güzel bir de kızı varmış. Zaman içinde oğlan ile kız birbirlerine aşık olurlar. Oğlan babasına olayı söyleyince baba oğluna,"  O iş olmaz oğlum,  onlar zengin bize kızlarını vermezler" dedi ise de, kız istiyor diye oğlan ısrar ediyor babasına. Nihayet oğlanın babası razı olur, vermeyeceklerini bile bile komşusundan tanrı misafiri olarak gelmek için izin ister ve giderler oturmaya. İkramlar olur, oğlanın babası konuyu bir cesaretle açınca, kızın babası şok olur ve " Kalkın gidin evimden, sen kim oluyorsun da benim kızımı istiyorsun, hangi evinde oturtacaksın, kümeste mi? Bir bana bak, bir kendine " diye hakaret eder, evinden kovar.

     

Böyle hakarete uğramak marulcunun gücüne gidiyor. Adam bu kovulmayı hazmedememiş. Esasında zengin birisiymiş. Sabah kalkınca hemen zamanın meşhur dülgeri olan Rum Yani ustayı bulup," Bana acilen bir saray yapacaksın, Gemlik'te eşi örneği olmasın" diyor. Gemlik'te büyük kilisenin yanında oturan, bu hususta ustaların en iyisi olan Yani usta; bir sürü malzeme ve para sayıp, " Sen yerine marul mu vereceksin, nasıl olacak?" deyince, "Sen ne lazımsa yap, para işine karışma" diyor.

Yani usta, Gemlik'te bu konağı yaparken kendisine yardım edecek usta aramaya başlamış. İstanbul'a haber gönderip, doğramacı Halil ustayı çağırıyor. Halil usta İstanbul'da çalışıyor, genelde paşa konaklarında merdiven ve oyma işlerini yapıyor. İstanbul'dan gelen Halil usta ile konuşup, anlaşıp işe başlıyorlar. Meğer ki marulcunun bir küp dolusu altını varmış, hep ödemeleri altın ile yapmış. Romanya'dan gemi ile keresteler gelmiş, derken en kısa zamanda işi bitirmişler. Fakat komşu olan zengin Rum tası tarağı toplayıp İstanbul a taşınmış. O komşu kızı kara sevdaya yakalanıp, 1-2 yıl içinde vefat etmiş. Oğlanda çok üzülmüş, babası ne kadar evlendirmek istese de evlenmemiş. O konak marulcunun konağı.

 Gelelim Yani ustaya.

Şimdiki AVM'nin arka kapısının karşısındaki dik yokuştan çıkarken sağ köşe başındaki bahçeli bir Rum evinde oturuyormuş. Halil usta ise, Küçük Kumla girişinde sol tarafta bir yerde kendi yaptığı güzel bir evde imiş. Ağaç üzerine aklına ne gelirse İstanbul'a mal taşıyan büyük teknelerden tutun, yağhane, değirmen ve özellikle lüks saray ve oyma işleri ile uğraşıyor. Benim bile halen hatırladığım, babaannem hep anlatır gösterdi yaptığı işleri.. Rahmetli Halil usta babam Ahmet Bayrak'ın babasıdır. Ahmet Bayrak benim babamdır.  Halil usta, benim öz be öz dedem. Sonraları muhacirlik oluyor, Heyet gemisi ile Gemlik ve köyleri halkı İstanbul'a Selimiye kışlasına götürülüyor, babaannemler 4 yıl kalıyor, babam 2- 3 yaşındayken tekrar Gemlik'e geliyorlar. Bu vesile ile söyleyeyim, ortaokulumuzun gerçek yapılışı böyledir. Bu konuda bir çok rivayet varsa da, elbette ki bu konağın temelinde çalışan en doğrusunu bilir. Paşa Konağı sözü tamamen alakasız bir şekilde bu konağa konulmuş bir isimdir. Herkes biliyor ki, bu konakta Paşa oturmadı.

Yine eski bir Gemlikli de Süreyya Bey'in anlattıklarını doğrulamakta. Bir de ondan dinleyelim..

RECEP SEYHAN...

Merhabalar, saygıdeğer hemşerilerim. Ben 1948 doğumluyum. Dedem, Çorapçı Apti Efendi.  Babam eski Kafoğlu Sabun Fabrikasının muhasebecisi, Esnaf Kredi Kooperatifi kurucu üyesi, ilk müdürü. Daha sonra çarşı meydanında bakkal dükkanı vardı. Bir yanında kavaf Mehmet Erçek, diğer yanında tenekeci Ahmet Usta'nın dükkanı vardı. Babamın ismi Ali Naci Seyhan.

Ben düzmece bir isim ile halka lanse edilen bu konağın hikayesini rahmetli dedemden dinlemiştim. Zira dedemin evi bu konağa 100 metre mesafede. Dedem Rumlar daha henüz gitmeden çok önce, Bursa'dan Gemlik'e gelip, buraya yerleşmiş. Bu konağın karşı köşesinde eski tütün deposu, şimdiki sağlık ocağının olduğu yerdeki konakta varlıklı bir Rum oturmaktadır. Bu Rum'un bir kızı vardır, çok güzel bir kızdır. Başka varlıklı bir Rum' un da bir oğlu vardır, oğluna bu kızı almak ister. Kız babası der ki," Kızımı nerede oturtacaksın, eğer kızımı almak istiyorsan, benim evimden daha güzel bir evin olmalı".

O Rum da tam karşı köşesine bu evi yaptırır," Şimdi oldu der ve kızı oğluna alır" bu konağın hikayesine canlı canlı şahit olan dedemden bizzat dinlemiştim, ama insanlar günümüzde kolaycılığa kaçıp araştırmadan soruşturmadan yalan yanlış bilgiler ile halkı uyutuyorlar. Bu iki hikayede birinde mutlu son var, birinde ise kız ve oğlan kavuşamıyorlar. Siz artık hangisine inanmak istiyorsanız ona inanın..

                        Kaynak:  https://gemlikhabergazetesi.com/haber/pasa_konagi_ve_gercek_hikayesi-58004.html