| 
	                                                                                                       
	 Dr. 
	Salih EROL   
	    İnegöl’ün ilk süreli yayını/ilk 
	gazetesi olan Son Yarımay Dergisi, 15 Temmuz 1936 Çarşamba günü yayın 
	hayatına başladı.  Dergi, Halkevi 
	çatısı altında faaliyet gösteren Köycülük Komitesinin yayın organıdır. 
	    “Son Yarımay İçinde Acunda Öğrenmeğe 
	Değer İşler” başlığını taşıyan dergi, iki haftada bir yayımlanmakta idi. İki 
	sütun üzerinde dört sayfalık bir dergi olarak yayın hayatına başladı. Bursa 
	Yeni Basımevi adında bir matbaada basılmıştır. 
	    Dergi, Cumhuriyetimizin 14. Yılına 
	denk gelen 29 Ekim 1936 tarihli sayısında 
	ilk kez birinci sayfasında renkli bir baskı yaptı. Türk Bayrağı ve 
	CHP amblemi altında “Cumhuriyet 14 Yaşında” üst başlığı ile Atatürk’ün 
	fotoğrafına yer verdi. Bu, derginin yayınladığı Atatürk’ün ikinci 
	fotoğrafıdır. 
	    Son Yarımay iki yılı aşan bir süre 
	boyunca, neredeyse muntazam bir biçimde 53 sayı yayınlandıktan sonra, 15 
	Şubat 1939’da yayınına ara vermek zorunda kaldı. 
	II. Dünya Savaşına doğru giden sıkıntılı dönemin, Türkiye’yi de 
	olumsuz etkilemesi; halkevi azası gençlerin çoğunun silah altına alınması 
	gibi nedenler derginin yayın hayatını durdurmasında başlıca etkenlerdi. 
	    On yıldan fazla süren uzun bir 
	aradan sonra, İnegöl Halkevi tarafından bu kez “Amaç” adıyla yeni bir gazete 
	yayınlandı. İlk sayısı 1 Ağustos 1949’da yayımlanan bu gazete bir bakıma Son 
	Yarımay’ın devamı sayılabilir. “Halkevinin Gayri Siyasi Aylık Kültür 
	Gazetesi” alt başlığını kullanan gazetenin sahibi Nuri Ergun ve yayın 
	yönetimi Reşat Şenalp olarak gösterilmiştir. Bu süreli yayın Bozöyük’te 
	basılmış dört sütun üzerinde iki sayfa şeklinde çıkarılmış olup, kısa bir 
	süre sonra 16 Eylül 1949’da adını ve basım yerini değiştirmiştir. Bu kez 
	“İnegöl” adını alan gazete, haftalık bir yayına dönüşmüş; Bursa Ant 
	Matbaasında basılmaya başlanmışsa da, yine İnegöl Halkevi’nin yayını olma 
	özelliğini sürdürmüş; sahibi ve yazı işleri müdürü aynı kalmıştır. 
	Yaptığımız araştırmalar sonucunda İnegöl Gazetesinin 1949 Yılının sonuna 
	kadar (30.12.1949/Sayı:18) yayınlandığını tespit ettik. 
	
	                          
	  
	    Son Yarımay’da İnegöl 
	Köylerine Dair Gözlemler 
	    
	Halkevlerinin herhalde en aktif çalışan ve işi en zor olan bölümü Köycülük 
	Komitesidir. İnegöl de dahil memleketin tamamında o dönemde nüfusun büyük 
	çoğunluğunun köylerde yaşıyor olması, 
	1930’ların ve de 40’ların Türkiyesinde kırsal kesimle ulaşımın 
	zorluğu, iletişim vasıtalarının azlığı gibi güçlükler hatırlanacak olursa 
	söz konusu söz konusu komitenin işinin kolay olmadığı anlaşılacaktır. 
	    İncelememizin konusu olan Son 
	Yarımay Dergisi, İnegöl Halkevi çatısı altında faaliyet gösteren Köycülük 
	Komitesinin bir neşriyatı olarak bilhassa köyler hakkında ayrıntılı bilgi ve 
	haber içermekte idi. Hal ve tavırlarından anlaşıldığı kadarıyla hepsi eğitim 
	görmüş, şehirli, aydın insanlar olan komite azaları titiz birer müfettiş 
	edasıyla köyleri tek tek gezmiş ve gözlem raporlarını gayet açık, eleştirel 
	bir tarzda kaleme almışlardır. Dönemin Belediye Başkanı (Şarbay) Nuri 
	Doğrul, Dr. Tevfik Demirok, İnhisarlar (Tekel) Rektörü Kemal Bolayır ve 
	Öğretmen Bekir Atalay, 1936’da Köycülük Komitesinin azaları olarak 
	görülmektedirler. 
	    Komitenin; zirai, sıhhi konulardan 
	tutun da inkılapları benimsemiş makbul bir vatandaş yetiştirmeye kadar 
	köylüye hemen her alanda yol gösterme misyonu ile hareket ettiğini 
	söyleyebiliriz. 
	    Cumhuriyetin temel değerleri 
	etrafında birleşen, ortak dil, kültür ve ülkü birliği sağlamış bir halk 
	yetiştirmek ideali halkevinin temel misyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. 
	Mesela her köyde bir Cumhuriyet alanı inşa etmek; o alanı bayraklarla 
	donatmak; köylülerdeki vatandaşlık bilincinin yükseltilmesi için gerekli 
	görülmekte idi ve halkevlerinin köycülük komitesi üyeleri de gittikleri 
	köylerde bu hususlara ne derece riayet edildiğine dair gözlemler yapıp, 
	raporlar yazmanın yanı sıra köylülere gerekli uyarı ve hatırlatmaları 
	mutlaka yapıyorlardı. Bir misal vermek gerekirse, 24 Kasım 1937 tarihinde 
	İnegöl Halkevi Salonunda yapılan Köylü Gecesinde Hamzabey Köyü başöğretmeni 
	Latif, Türk Bayrağı Kanunundan bahsetmiş ve ardından köy konaklarında asılı 
	durması gereken bayrağımızın nasıl olacağını, nasıl asılıp-indirileceğini 
	uygulamalı örneklerle göstermiştir. 
	    Bu konu ile ilgili olarak derginin 
	hemen ilk sayısından örnek vermek gerekirse, İnegöl’ün yakın ve eski 
	köylerinden Hamzabey Köyünde alelâde eski köy meydanından bir cumhuriyet 
	alanı kotarılmaya çalışıldığı; ancak yeterli özenin gösterilmediğine dikkat 
	çekilmiştir. Aynı sayıda bu kez olumlu bir örnek olarak Hocaköylülerin 
	meyvecilikten kazandıkları paradan ortak bir pay ayırarak, köylerinin 
	cumhuriyet meydanını güzel bir biçimde düzenlemeleri gösterilmiştir. 
	    Cumhuriyetin ilanını takip eden 
	yıllarda yapılan inkılapların halk tarafından ne derece anlaşılıp, 
	benimsendiği ya da ne derece benimsenmediğine ilişkin gözlemlere de 
	özellikle olumsuz örnekler etrafında yer verilmiştir. Yine derginin ilk 
	sayısında bu hususla ilgili olumsuz bir örnek olarak Tokuş Köyü’nde 
	çocukların çoğuna takke giydirildiği; batıl inançların aynen devam 
	ettirildiği; huysuz çocukların Huysuz Dede Türbesi denilen bir yere 
	götürülüp, uslandırılmaya çalışıldığına dikkat çekilmiştir. 
	    Ancak yine de zamanla köylerde 
	istenilen değişmeler daha sık görülmeye başlanmış ve bu olumlu değişmelerden 
	de övgü ile bahsedilmiştir. Mesela Akhisar Köyünde Cumhuriyet bayramı 
	dolayısıyla yapılan tak pek beğenilmiştir. Ondan daha da önemlisi 
	Tahtaköprülülerin çok güzel bir okul binası yaparak hizmete açmaları takdire 
	şayan görülmüştür. 
	    Dikkat çekici hususlardan biri de 
	dil konusudur. Millet olmanın en etkili yolu ortak, ulusal bir dil 
	kullanmaktan geçmektedir. Bu gerçekten yola çıkarak, halkevi yöneticileri 
	insanların her yerde ortak resmi dilimiz olan Türkçenin kullanmasını 
	özellikle istemişlerdir. Ancak öte yandan şöyle bir gerçek de vardır ki; 
	Türkiye çok dilli bir imparatorluğun kalan son bakiyesi olarak muhtelif 
	unsurları barındırmaktadır. Bu durum İnegöl özelinde de geçerlidir. Boşnak, 
	Arnavut, Pomak, Gürcü, Abaza gibi çeşitli etnik kümelenmelerin göç etmek 
	suretiyle yerleştiği bu coğrafyada herkesin kısa bir sürede sadece Türkçe 
	konuşması; yerel dilini/lehçesini bırakması kolay değildir. 
	    O bakımdan halkevi ile halk arasında 
	dil konusunda bir gerginliğin olduğunu da Son Yarımay’ın sayfaları dikkatle 
	karıştırıldığında anlaşılacaktır. 26 Temmuz 1936’da yapılan bazı köy 
	gezilerinde gidilen köylerden birisi olan Cerrah’ta bu dil konusu komite 
	azalarını rahatsız etmiştir. Şöyle ki; bu köyle ilgili gözlem raporunda 
	ilginç bir ifade ile: “Burada(Cerrah’ta) halkın kendi aralarında Türkçe 
	konuşmadıkları, düşmanın dilini konuşmaya devam ettikleri ve bu gidişle bir 
	yüzyıl daha Türkçe’nin öğrenilemeyeceği..” ifade edilmiştir. 
	    Dağılan bir imparatorluğun 
	Balkanlar, Kafkasya gibi yerlerinden kopup gelen muhacirlerle; Anadolu’da 
	yüzlerce yıllık hareketsizlikleri içinde bir hayat süren yerlilerden dinamik 
	bir ulus çıkartmanın zorluğu kısa sürede aşılmak isteniyor. Aslında bu 
	imparatorluk bakiyesi toplulukların inkılaplara çoğu zaman şeklen uyuyormuş 
	görüntüsünün dikkatlerden kaçmadığı da, az önce değindiğimiz Cerrah 
	örneğindeki dil meselesi karşısında halkevi idarecilerinin tepkisinde ortaya 
	çıkmaktadır. 
	    Bütün olumsuzluklara rağmen seksen 
	doksan yıllık bir zamanın ardından durup geçmişe bugünün perspektifinden 
	bakıldığında Cumhuriyetin ortak resmi dil Türkçeyi hakim kılmak konusunda 
	önemli bir başarı yakaladığını, takdir edilebilir bir mesafe kat ettiğini 
	söyleyebiliriz. İnegöl ve çevresi için söyleyecek olursak, bunda halkevinin 
	ve yayın organı Son Yarımay’ın önemli bir payı vardır. Adeta bir Türkçe 
	konuşma kampanyası başlatılmıştır. Derginin ilerleyen sayılarının hemen 
	hepsinin sonunda değişmeyen slogan: “Vatandaş,Geldiğin Yere Artık 
	Dönmeyeceksin, Burada Türkçe Konuş!” sloganları oldukça manidârdır. 
	    Yukarıda bazı başlıklarıyla ve 
	örneklerle açıkladığımız genel vatandaşlık konularının dışında özellikle 
	halk sağlığı konusu ağırlıklı biçimde ele alınmıştır. Köylerdeki sağlık 
	koşullarına dikkat çekilmiş; bu koşulların iyileştirilmesi için çaba 
	gösterilmiştir. Köylere giden komitenin üyeleri arasında hemen her zaman 
	doktorlar vardır ve bu doktorlar aynı zamanda gezilerinde aciliyet gösteren 
	hastalara ilk tedavileri de yerinde uygulamış; yanlarında götürdükleri ilaç 
	ve sağlık malzemelerini dağıtmışlardır. 
	    Geleneksel yöntemlerle, kocakarı 
	ilaçları ile bilhassa köylerde yapılan sağlıksız müdahalelere karşı halk 
	defalarca uyarılmış ve mutlaka fenni/ tıbbi muayenelerden geçmeleri 
	hususunda köy halkı bilinçlendirilmeye çalışılmıştır. 
	    Hatta bu türden sağlıksız, 
	geleneksel yöntemlerin bir nebze önüne geçmek ve halkı aydınlatmak için Son 
	Yarımay’ın 5. Sayısından itibaren “Sağlık Köşesi” adı altında bir bölüme yer 
	verilmiştir. Bazı yerlerde müşahade edilen enteresan geleneksel tedavi 
	yöntemlerinden zaman zaman örnekler de sunulmuştur. Örneğin, Şibali’de 
	fıtıklı hastaların hastaneye ameliyata götürülmek yerine, köyün çamlığına 
	götürülüp, ağacın içinden geçirilmesi uygulaması gibi akıllara durgunluk 
	veren durumlar olumsuz örnek olarak zikredilmiştir. 
	    İnegöl Halkevi, sosyal devlet 
	anlayışının en çok önem arz ettiği alanların başında gelen sağlık alanında 
	başlatmış olduğu bir uygulama ile örnek bir davranış sergilemiştir. Şöyle 
	ki; İnegöl’ün pazarının kurulduğu, köylülerin şehir merkezine geldikleri gün 
	olan Perşembe günlerinde halkevinde bir doktor tarafından köylülere bedava 
	muayene imkanı sunulmuştur. Doktorun muayene sonrasında vereceği reçeteyi 
	yaptıramayacak kadar fakir olanlara Kızılay tarafından bedava ilaç 
	sağlanmıştır. 
	    İlk ve temel sağlık müdahalelerinin 
	yerinde(köyde) ve doğru yapılmasını temin etmek bir zaruret idi. Bu bağlamda 
	ve Köy Kanunu doğrultusunda her köyde bir Sağlık Korucusu yetiştirme yoluna 
	gidildi. Bunun için vilayette altı haftalık bir yetiştirme kursu açıldığını; 
	ilk tahsili olan 25-40 yaş arasındaki kimseler ve/veya köy 
	muallimlerinin tercih edebildiğini Son Yarımay’ın haberinden anlıyoruz. 
	    Özellikle 5. 6. Sayılardan itibaren 
	artık son sayfalar “Köycülük Komitesi Köylerde” başlığı ile tamamen köy 
	gezi-incelemelerine ayrılmıştır. Bu incelemelerde ilgili köylerin geçen 
	yıldan bu yıla kadarki mukayeseleri yapılmıştır. Örneğin, 5. Sayıda Kulaca, 
	Bilal ve Hasan Paşa; 6. Sayıda Çitli, Alibey ve Hamamlı köyleri gezilmiştir. 
	7. Sayıda ise başta kaymakam(ilçebay), Jandarma komutanı olmak üzere 22 
	kişilik kalabalık bir heyetle çok sayıda köy teftiş edilmiştir. 
	    Derginin daha sonraki sayılarını da 
	takip ettiğimizde görülmüştür ki, gidilmedik/teftiş edilmedik hiçbir köy 
	bırakılmamıştır. Köyün başı olan muhtarlar bu teftişlerde köycülük komitesi 
	azaları ile tam bir işbirliği içinde, köylü ile halkevi arasında etkin bir 
	aracı olarak görev yapmıştır. Halkevi yöneticileri de muhtarları 
	bilinçlendirmeye büyük önem vermiş; bu yönde kurslar tertip ederek, 
	muhtarları sık sık halkevinde toplamıştır. Köylüye yönelik yapılan 
	organizasyonlara bir örnek vermek gerekirse, mesela 16 Ocak 1937’de 
	Köylü Gecesi tertip edilmiş. Soğuklara rağmen katılımın yüksek olduğu 
	söz konusu geceye katılan muhtarların toplu resim çekmelerinden de 
	anlaşılmaktadır. 
	    Köylere rehberlik sadece vatandaşlık 
	bilinci geliştirme yönü ile sınırlı kalmamış; hemen her biri kendi çapında 
	birer ziraat erbabı sayılan köylüye bu alanda da destek olunmaya gayret 
	edilmiştir. Son Yarımay Dergisinin birçok sayısında üreticiye bilhassa 
	modern zirai üretim hakkında rehberlik yapmak amacı güdülmüştür. “Tütün 
	Ekicilerine Öğüt”, “Bağcılıkta başlıca Hastalıklar ve yapılması gereken 
	aşılar”… gibi başlıklar etrafında modern bir zirai ekimin nasıl olması 
	gerektiği hakkında üretici kesim bilinçlendirilmeye çalışılmıştır. 
	    Aslında yeni Türkiye Cumhuriyetinin 
	köylüyü/çiftçiyi birinci dereceden ilgilendiren en önemli meselesi toprak 
	reformu yapmak meselesi idi. Bu çok ciddi/yakıcı reformu çeşitli nedenlerle 
	yapamasa da devlet hazine arazisinden topraksız köylüye kısmen toprak verme 
	yoluna gitmiştir. Son Yarımay 15 Kasım 1937 tarihli 33. Sayısına “Bölünmez 
	Toprak” manşetini çekerek, bu konuyu Atatürk’ün meclisi açış konuşmasından 
	bir pasaj vermek suretiyle yer ayırmıştır: “Bir defa memlekette topraksız 
	çiftçi bırakılmamalıdır. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin 
	işletebilecekleri arazinin genişliği arazinin ve bölgenin şartlarına göre 
	sınırlandırmak lazımdır” diyen Atatürk, ardından çiftçinin iş vasıtalarını 
	arttırmak ve asrileştirmek lüzumu üzerinde durmaktadır. 
	    Halkevi yöneticileri köylüyü 
	zorlama, uyarma gibi yollarla değil de daha çok 
	özendirme yoluyla adeta bir reklam kampanyası türünden cazip 
	ilanlarla köylüyü çekmeye çalışmıştır. Köylüye, işine yarayabilecek; 
	menfaatine uygun bir takım olanakları yakalayabileceği bir mekan şeklinde 
	tanıtılmıştır halkevi.. Mesela Son Yarımay’ın 22. Sayısındaki “Köylü Kardeş” 
	başlıklı dikkat çekici ilanda: “Her zaman sıcak bir ortamda oturulacak, 
	radyo dinlenilebilecek, gazete-kitap okunacak, her zaman-herkese açık” olan 
	bu eve köylü vatandaşın tereddütsüz girmeleri istenerek, köylüye şöyle 
	seslenmiştir: “Benim üstümdeki elbiseler eski, ben öyle yerlere giremem diye 
	düşünme! Bu yerler senindir”. 
	    Yukarıdakine benzer diğer bir 
	örnekte de bu kez halkevinde halkın dilekçe ve sair resmi yazışma işleri 
	için hokka, kalem, kağıt gibi şeyler bulunduğu; bunları kullanmanın ücretsiz 
	olduğu ve hatta istenirse oraya buraya katip/arzuhalci peşinde koşmak yerine 
	halkevindeki yetkililerden yararlanılabileceği belirtilmiştir. 
	    Bu türden özendirmeler, vaat 
	edilenler eğer gerçekten lâyıkıyla uygulandıysa, halkın yararına olduğu 
	şüphesizdir. Ne var k, bu güzel hizmetlerin halkın işlerini bir ücret 
	karşılığında yaparak geçinmeye çalışan bazı esnaf ve memurların çıkarlarını 
	da bozduğu tahmin edilebilecek bir gerçektir. İleride halkevlerinin 
	kapatılmasında bu türden tepkilerin birikmesinin de ciddi rolü olduğu ileri 
	sürülebilir. 
	                                 
	Kaynak: www.belgeseltarih.com/son-yarimay-inegol-halkevi-dergisi/  
	  
	   |