Bursa Çarşı ve Hanları - 2


Bursa Çarşı ve Hanları 1

Bursa Çarşı ve Hanları 3

Bursa Çarşı ve Hanları 4

Bursa'nın Tarihi

Osmanlı Döneminde Bursa'nın Tarihi

 





 

 

                                                                                              Dr. Doğan Yavaş

 Anadolu’nun iktisadi hayatı için can damarı niteliğinde olan bu hanların, kervansarayların bakımı çok zahmetliydi, hele öyle Anadolu gibi durmadan savaşların olduğu ve emniyet sorununun bulunduğu bir coğrafyada bunları hep hizmete açık tutabilmek gerekliydi, bunun için de daima kervan yollarının güvenliğini sağlamak ve hep denetim altında tutmak zorunluluğu vardı. Menzillerin, kervanların can sağlığı da garanti altına alımalıydı ki bu kervansaraylar çalışsın tüccarlar, yolcular, sanatkârlar ve çeşitli esnaf grupları Tokat’a, Erzurum’a, Sivas’a, Kayseri’ye ve Konya’ya rahatlıkla inebilsin. Oradan Bursa’ya gelsin ve Bursa’da bu tüccarların sattıkları mallardan vergiler alınsın. Bu sayede Bursa’nın Harir Mizanı denilen İpek Vergisi’nin gelirinin çok fazla olduğunu görüyoruz. Sultan 2. Bayezid dönemine baktığımız zaman sadece Bursa’daki hanedan mensuplarının değil bütün İstanbul’daki Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı’nın mustahfızlarının yani muhafız birliklerinin maaşlarının buradan ödendiğini görüyoruz. İstanbul surları o zaman askerle bekleniyor ve hepsinin maaşı da buradan karşılandığı gibi Antalya’nın, İskenderun’un, Karadeniz sahilindeki birkaç tane kalenin muhafızlarının da maaşları buradan ödeniyordu. Verdiğimiz bu küçük örnek, Bursa’nın ticaret merkezi olarak nasıl önemli bir konumda olduğunu göstermeye yeter.
    Sayısal olarak ifade etmek gerekirse; Silifke Kalesi’nin 197 nefer azeplerine üç aylık 83.873 akçe, İstanbul ve Galata kaleleri 378 neferinin Reşen maaşları (Recep, Şaban ve Ramazan ayları) için 75.122 akçe, Mara Kalesi’nin 137 neferi için 57.525 akçe Karaman Vilayeti Aydos Kalesi’nin 37 neferi için 28.167 akçe ve Karaman Sulukarahisar Kalesi’nin 40 nefer azepleri için de 18.667 akçe ödenmiştir. Bunlardan başka bir de İzmit’te yapılacak bir kadırga için 100.000 akçenin gönderilmiş olması, Bursa Harir Mizanı’ndan çıkan para hakkında bir fikir verebilir.
   Görüldüğü üzere harcamalar büyük rakamlara ulaşıyor, onun için 16. yüzyılın başına kadar birden bire bir gelişme söz konusudur. Şüphesiz bu gelişmenin çekirdeğini Orhan Gazi’nin binası olan Emir Hanı oluşturur.
   Bir yerleşim biriminin şehir veya kasaba derecesini kazanabilmesi için Cuma namazının kılınabilmesi için büyük bir camisi ve devamlı kurulur bir pazarının olması Osmanlı’da kanun haline gelmiştir. Bu da şehrin ekonomik yönünün, dînî hayat ile birlikte ön planda tutulduğunu göstermektedir. Orhan Bey, Emir Hanı’nı hem Bursa’ya ekonomik katkı sağlaması hem de yaptırdığı Orhan Bey Külliyesi’ne gelir getirmesi amacıyla inşa ettirmiştir. Tarihi vesikalarda Bezzazistan, Eski Bezzazistan, Bey Hanı, Sultan Hanı, Kârbansaray gibi isimlerle de geçmektedir. Bursa’nın fethinden sonra bu bölgeye At Pazarı kurulduğunu ancak kısa bir zaman sonra yerine bu hanın inşa edildiğini öğreniyoruz. 19. Yüzyılın sonuna kadar inşa edilecek olan Osmanlı hanlarının ilki ama plan ve ahenk açısından da olgun bir yapısıdır. Nisbetlerindeki mükemmeliyeti biraz da şehir dışında yapılmış olmalarından dolayı arazinin elverişli oluşu, belli bir miktarda arsaya bağlı kalınmak zorunda olunmayışına da bağlanabilir.


   Bina yaklaşık 700 m2 avlulu, kesme taş ve tuğladan örülmüş kalın ayaklara oturan beşik tonozlarla örtülü iki katlı, her iki kat da revakla çevrili, altta 36 üstte de 38 olmak üzere toplam 74 adet depo ve dükkandan ibarettir. Dükkanlar ve depolar da tonozlu olup sadece birinci kat revakının dört köşesinde birer kubbe vardır. Ulucami inşa edilirken hanın ahırları da toprakla doldurulmuş ve doğu minaresinin altında kalmıştır.
    Bursa’ya gelen kepenekçilerin burada konaklamaları mecburi idi, kapısında sabun satılırdı, sabunu misafirlerden başkasının satmaması için de ferman verilmişti. Şehirde yenilen veya yenilmeyen, alınan veya satılan her türlü malzeme bu handa tartılır, tartılardan alınan kantariye resmi bu hanın gelirini teşkil ederdi. Kapının sağında ve solunda kantarcılara ayrılan üç adet peyke adı verilen oturma yeri halen mevcuttur. Hancılar burada oturdukları gibi kantar ve levazımı da burada asılı dururdu.
   Orhan Gazi’den sonra, Emirhanı’nın hemen yanında Lala Şahin Paşa Vakfı’ndan Demirhanı dediğimiz bir başka han vardı fakat günümüze ulaşamamıştır. Hemen ardından Hacı İvaz Paşa’nın vakıf hanı olan İvazpaşa Hanı veya Lonca Hanı da denilen Geyve Hanı geliyor. Çelebi Mehmet Vakfı’nın malı sayılmış ve aynı ipek hanı gibi Yeşil Külliye’nin iradı olmuştur. Kapalı Çarşı’dan Yorgancılar Çarşısı’na dönüldüğünde Demirkapı denilen mevkide yer almaktadır. Bedesten binası, Kapalı Çarşı’nın çekirdeği olarak kabul edilmiş ve etrafındaki çarşı ve han yapıları buna göre planlanmıştır. Geyve Hanı da bedestenin doğu kapısının tam karşısında, Yorgancılar Çarşısı sokağında ve çarşı ekseni üzerinde bulunmakta ve konumuyla Kapalı Çarşı’nın en hareketli mevkiindedir. Dıştan moloz taş ve tuğla, içten ise kemerler, ayaklar ve kapılar tamamen tuğla duvar işçiliğine sahip, iki katlı ve kirpi saçaklı bir yapıdır. Hanın batı, kuzey ve güney cephesinde birer kapısı, taç kapının tam karşısı olan doğu kanadında bir mescidi, alt katında yirmi altı, üst katında ise otuz dükkân yer almaktadır. Ahırları yok olmuştur. Son yıllarda Osmangazi Belediyesi’nce esaslı bir tamir görmüş ve önündeki bazı muhdes binalar kaldırılarak gün yüzüne çıkarılmıştır. Ulucami ile Pirinç Hanı arasında yer alan İpek Hanı Sultan Çelebi Mehmet tarafından Yeşil Külliye’ye gelir getirmesi için yaptırılmıştı ve bu hanın müstecirlerinden elde edilen kiralarla Yeşil Medrese’nin müderris, muid, kayyım ve talebelerinin giderleri, o mahallenin fukarasına ve külliye çalışanlarına ücretsiz yemek dağıtan Yeşil İmaret’in masrafları ve de camideki imam, hatip, müezzin ve müstahdemlerin maaşlarıyla caminin tamir ve onarım harcamaları karşılanmaktaydı. Eski kayıtlarda Sultan Hanı, Han-ı Harir, Yeni İpek Hanı, Eski İpek Hanı gibi isimlerle geçtiği gibi, bir zamanlar içinde landon tipi araba imalatçıları ve tamircileri bulunduğu için Faytoncular ya da Arabacılar Hanı da denilmekteydi. Mimarı ve inşa tarihi bilinmeyen binanın, Çelebi Mehmet devrinin değerli bir devlet adamı, asker ve mühendisi olan Hacı İvaz Paşa tarafından planlandığı sanılmaktadır. Kaba yontu taş ve tuğla duvar işçiliğine sahip olan hanın, arşiv vesikalarından öğrendiğimize göre, altta 38 ve üstte de 38 olmak üzere 76 odası, ahırı, ortasında bir şadırvanı ve dört odası ile bunların üzerinde mescidi olduğu anlaşılıyor. Fakat daha sonraları bazı mahalleri de oda olduğundan bugün oda sayısı 81’e ulaşmıştır. Hanın ortadan kalkmış olan ahırlar bölümü muhtemelen güneyde, Eski Bakırcılar Çarşısı ile han arasında yer alıyordu.