|
|
|
Ahmet Emin Yılmaz
Gazeteciliğe 20 Mayıs 1977’de
Bursa Marmara gazetesinde çırak olarak başladım. O tarihe kadar elbette
Bursa’da doğup büyümüş biri olarak kentin siyasi hareketliliğini gözleyen
bir kentliydim. Ama 1977 Mayıs’ından itibaren kent siyasetini ve seçimleri
gazeteci olarak izleyen biri oldum. Bursa gibi 2 bin 500 yıllık geçmişi olan
bir kentte benim 38 yıllık gazeteci gözlemim elbette çok fazla şey ifade
etmez. Ne var ki normalde 150-200 yılda gerçekleşecek değişimleri 40 yılda
yaşamış bir kentin son 38 yılını gazeteci olarak gözlemlemiş olmayı da
kendim için ayrıcalık sayıyorum. Bu yazı için bilgisayarın başına
oturduğumda, gazeteci olarak izlediğim seçimleri şöyle bir gözümün önüne
getirdim. 1977 yılında iki seçim yaşadım. Önce haziran
ayında milletvekili genel seçim oldu, sonra aralık ayında yerel seçim
yapıldı.1980 darbesinin ardından başlayan yeni siyasi dönemde önce 1983
yılında genel seçimi, sonra da 1984 yılda yerel seçimi izledi. 1987 genel,
1989 yerel, 1991 genel, 1994 yerel, 1995 genel seçimlerinin ardından 18
Nisan 1999’da hem genel hem de yerel seçim bir arada yapıldı. Sonrasında
yakın dönemdeki 2002 genel, 2004 yerel, 2007 genel, 2009 yerel, 2011 genel
ve son olarak da 30 Mart 2014 yerel seçimlerini hep birlikte gördük. Yani
rakam olarak söylemek gerekirse, 1999’da iki seçim bir arada olmak üzere 38
yıllık gazetecilik yaşamımda 8 yerel ve 9 genel seçim izlemişim. Toplamda
ise 17 seçim demek. Tüm bu 17 seçim içinde bende izi
kalmayan tek seçim 5 Haziran 1977’deki milletvekili genel seçimi oldu. Çünkü
gazetecilikteki çıraklık günlerime denk geldi. Henüz 20 günlük gazeteci
çırağı olarak ne yapacağımı bilmediğim için ustam rahmetli Fuat Erdur’a
yardımcı olarak kaldım. Fakat 11 Aralık 1977’deki ilk belediye seçimim
unutamayacağım anıları da barındırıyor. Örneğin CHP Adayı
Mustafa Eroğlu ile
AP Adayı İsmet Tavgaç arasında yaşanan ve Eroğlu’nun galip çıkmasıyla
CHP’nin Bursa’da kazandığı tek belediye seçimi olan o yerel seçimde üç de
bağımsız aday vardı. Bağımsızlardan biri Ahmet Künksatan’dı. Orman Mühendisi
Künksatan, bir gün Setbaşı’ndaki bürosunda basın toplantısı yaptı. Henüz
çiçeği burnunda gazeteci olarak biz de izleyenlerdendim. O toplantıda Ahmet
Künksatan, seçimi kazanırsa neler yapacağını anlatırken bir ara “Bursa tek
merkezde yaşıyor. Uydukentler kurup Bursa’yı tek merkezden kurtaracağım,
Bursa’nın çevresinde uydukentlerle yeni bir Bursa kuracağım” dedi. Açıkça
söylemek gerekirse basın toplantısını izleyen gazeteciler olarak hiçbirimiz
uydukent diye bir şey duymamıştık. Rahmetli Ahmet Künksatan da önüne bir
kağıt çekti ve çizerek anlatmaya başladı. Önce bir daire çizdi, üstüne Bursa
yazdı. Sonra o dairenin çevresinde küçük küçük daireler çizmeye başladı.
Bunları da uydukentler olarak işaretledi. Söylediğine göre çarşısından
sinemasına, pazarından stadyumuna kadar merkezdeki hareket bu yeni kurulacak
uydukentlere kaydırılacak, Bursa merkezi de yoğunluktan kurtulacaktı.
Konuşmalar dün gibi aklımda… Ahmet Künksatan’ı dinleyen gazeteciler uydukent
sözüne takılıp kaldılar. Benim çömez gazeteci olarak büyüklerimin yanında
soru sorabilmem zaten saygısızlık kabul edildiği için gazeteci ağabeylerimin
sorularını dinlemekle ve oturup notlarımı almakla yetindim. Kıdemli
büyüklerim ise uydukent projesine güldüler ve bu değişik seçim vaadi daha
toplantı bitmeden Künksatan’ın hayali kabul edildi, sonra da unutuldu gitti.
İşte Künksatan’ın 36 yıl öncesindeki hayali ya da fantezisi bugün kentleşme
gerçeği oldu ve modern kent planlaması adıyla literatüre girdi. Sistemin
temeli Ertuğrulgazi’de vatandaşın diline Ucuz Meskenler olarak yerleşen İmar
İskan Bakanlığı Konutları ile atıldı. O konutlar bugünkü TOKİ’yi doğurdu.
Ertuğrulgazi’deki tek tip binalardan bugünkü site yaşamına gelindi. Önce
Çekirge, Kükürtlü, Acemler doğdu, sonra Nilüfer, Bademli, Yeşilşehir yeni
kentleşme modelinin ürünleri olarak karşımıza çıktı. Düne kadar Heykel olan
Bursa’nın yaşam ve ticaret merkezi, Yalova Yolu üstündeki alışveriş
merkezleriyle kent dışına kaydı, İzmir Yolu’nda yeni bir boyuta ulaştı.
Mudanya Yolu ise yeni bir planlamaya hazırlanıyor. Bugün cazibesini yitiren
Heykel’de, Setbaşı’nda, Altıparmak’ta işyerleri sıkıntı yaşarken, kenti
çevreleyen büyük alışveriş merkezleri alışveriş anlayışını da değiştirdi.
Ucuz Meskenler deyimi sonradan semtin adı olarak kaldı
11 Aralık 1977 seçimlerinin 3 bağımsız adayından biri olan Bağımsız Aday
Orman Mühendisi rahmetli Ahmet Künksatan’ın önüne çektiği kağıda çizdiği ve
üzerine uydukent diye yazdığı daireler bugün modern kent yapısı olarak
karşımıza çıktı. Bunun adı vizyon olsa gerek. O seçimden aklımda kalan bir
anım daha var ki resmen fıkra tadında diyebilirim. AP ve CHP adaylarının
diğerlerine göre kıran kırana yarıştığı o seçimdeki 3 bağımsız adaydan ikisi
şakacı ve esprili kişilikleriyle de tanınıyorlardı. Seçim gecesi,
Setbaşı’ndaki Atatürk İlkokulu’nda konuşlanan Seçim Kurulu’nun kapısında
sonuçları takip eden 4 ya da 5 gazeteciydik. Çünkü o yıllar hem gazete ve
hem de gazeteci sayısı çok azdı. Sabah güneşin ilk ışıkları yansımaya
başladığında sonuçlar da ortaya çıktı. Seçim kampanyası süresince yaptığı
şakalar ve esprili toplantılarla seçime renk katan rahmetli Adil Edesen’e
mahallesindeki sandıklardan yalnızca 1 oy çıktığı anlaşıldı. Oradaki
gazeteci büyüklerim hemen yanına gidip “Seçimde çok iddialıydın ama 1 oy
çıktı, şimdi ne yapacaksın?” diye sordular. Rahmetli de net bir cevap verdi:
“Şimdi eve gidip uyuyacağım. Sabah kalktığımda ilk işim hanımdan boşanmak
olacak.” Derken Türkiye 12 Eylül 1980 darbesini yaşadı.
Siyasi partiler ve TBMM kapatıldı. Yeniden demokrasiye dönüş kararı
verildiğinde yeni anayasayı hazırlaması için Danışma Meclisi kuruldu. Onun,
yani Danışma Meclisi’nin oluşturulmasında da Valiler tarafından illerden
önerilen DM adaylarının kimileri Milli Güvenlik Konseyi tarafından veto
edildikleri için pek çok ilginç olay yaşandı. Daha doğrusu kentlerde sevilip
sayılan pek çok sanayici, işadamı ve bürokrat gerekçesi açıklanmayan veto
kararlarıyla mağdur oldu. Benzer mağduriyet 6 Kasım 1983’te yapılan yeni
dönemin ilk seçimi öncesi partilerin kurucular kurulu ve milletvekili aday
listelerinde de yaşandı. İnsanlar neden veto edildiklerini öğrenemedikleri
gibi, toplumun önünde bir anda sakıncalı durumuna düştüler. O seçime
askerlerin gölgesinde kurulan ve Emekli Orgeneral Turgut Sunalp’ın lideri
olduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi ile askeri hükümetteki Başbakan
Yardımcılığı görevinden ayrılan Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi ve
aynı dönemde Başbakanlık Müsteşarlığı’nı bırakıp siyasete atılan Necdet
Calp’ın kurduğu Halkçı Parti seçime giriyordu. Ben de gazetecilikte
ihtisaslaşmanın olmadığı dönemde yeni parti yapılanmalarını izlerken fark
etmeden Bursa’nın ilk politika muhabiri unvanı oluvermiştim.
Turgut Özal Cumhurbaşkanı olarak Bursa'da
6
Kasım 1983 seçimleri hızla yaklaşırken bir gün çalıştığım Hakimiyet
gazetesine İngiltere Büyükelçiliği’nden görevliler geldi. Tam anımsamıyorum,
ama gelenlerin başında galiba Büyükelçilik Basın Ataşesi vardı. Seçimleri
sordu. Bursa’daki siyasi yapılanmayı sordu. Seçmen eğilimlerini sordu.
Seçimi kimin kazanacağına yönelik tahminleri öğrenmek istedi. Kendi payıma
izlediklerimden çıkardığım sonuçları gözlem olarak aktardım. Bunun üzerine
İngiliz görevli “oyların yüzde kaç olarak dağılabileceğini” öğrenmek istedi.
Benim gözleme dayalı bilgiler de işte tam orada kaldı. İngiliz konuk anket
sorduğunda daha da şaşırdım. Anket neydi ki? Öyle bir çalışma bilmiyordum.
Gördüğüm ilk anket de çantasından çıkarıp önüme koyduğu dosya oldu. İlginç
olan şu: İngiliz Büyükelçiliği’nden gelen görevlinin önüme koyduğu ankette
ANAP’ın kazanacağını görünce güldüm. Çünkü sahada MDP’nin kazanacağı
izlenimi vardı ve ANAP teşkilatları bile bu beklentideydi. İşte o tarihten
beri hem anket çalışmalarını, hem de yabancı ilgisini önemserim. Yıllardır
her seçim Türkiye’yi yakından izleme gereği duyan ülkelerin Büyükelçilik ya
da Başkonsolosluk görevlileri gelirler, Bursa’nın seçim nabzı üstüne kısa
araştırmalar yaparlar. Bu seçim yine öyle oldu. Olay’da yabancı ülkelerin
seçim için araştırma yapan görevlilerini peş peşe kabul ettik, sorularına
dilimiz döndüğünce cevaplar verdik. Gelenlerin kimi müttefik kabul
ettiğimiz, kimi stratejik ortak gördüğümüz, kimi dost bildiğimiz ülkelerden.
O ziyaretlerden birinde çok daha uzaklardan, Uzakdoğu’dan önemli bir ülkenin
Başkatip düzeyinde Büyükelçilik görevlisiyle sohbet ediyorduk. Arkadaşlarım,
çok uzakta bir ülke olmalarına karşın Türkiye’deki seçime neden bu kadar
önem verdiklerini sordular. Şu cevabı verdi: “Ülkemin işadamları Türkiye’yle
alışveriş de yapıyorlar, yatırımları da var. O nedenle buradaki siyasi
hareketler bizi çok yakından ilgilendiriyor.” Yani her şey siyasi değil.
Küreselleşmenin getirdiği sonuçlardan biri olarak, siyasetin ortayla
çıkaracağı tablo ekonomik ilişkiler ve kararlar için daha önemseniyor.
Söylediklerinden de şunu anladık: Türkiye gerçekten çok güçlü ve önemsenen
bir ülke. Ama bunu içeriden biz pek fark edemiyoruz.
Kaynak: Bursa'da Zaman, sayı 10: 38- 39
|