Agah
Enes Yasa
Ramazan ayının son iki günüydü. Haftalardır bir damla yağmur düşmemiş Bursa
sokaklarında, çarşısında ve ahşap konakların odalarında kulaktan kulağa bir
hadise yayılıyordu. “Bu kuraklığın da, dualarımızın kabul olmamasının da
nedeni kiliselerini büyüttükçe büyüten o Ermeniler! Mevla bizi
cezalandırıyor!’’ diyordu Hoca Kadın, bir ev oturmasında diğer kadınlara.
“Erkeklerin kuvveti de yapacakları bir şey de yok, biz kadınlar bir çare
bulmalı” diye devam ediyordu galeyana. İçlerinden birisi “Yakmalı, o
kiliseyi de, mahalleyi de!” diye fırladı ayağa. Ya sonrası? Kimse
düşünmüyordu. Kullar, kafirleri cezalandırırsa Rab da onları affedecek,
kuraklık bitecek; dualar kabul olacaktı.
Bursa’da ilk Ermeniler
Hikâyemiz için biraz daha eskiye, 15.yüzyıla gitmemiz gerekecek. Çelebi
Mehmed, yeniden toparladığı devletin bir mührü olarak Bursa’ya Yeşil
Külliyeyi inşa ettirmişti. Rivayetlere göre kış günleri cemaatin çamurlu
pabuçlarını silecek bir zümreye ihtiyaç ortaya çıkınca camiin etrafına,
Setbaşı mahallesine Kütahya’dan on hane Ermeni’yi getirmiş; bir de
kendilerine aş bağlamıştı. Bursa Ermenileri’nin serüveni böyle başlar.
16.yy’da Bursa’ya gelen Polonyalı Simeon küçük bir ahşap kilisenin
etrafındaki evlerinde 300 kadar Ermeni’nin yaşadığını anlatır. Bu küçük
ahşap kilise, yazımın ana kahramanı olan kilisenin atası olan aynı arazideki
kilisedir. Ne tesadüftür ki bugün o kilisenin temelleri dahi günümüze
ulaşamamış, üstüne Bursa Şehir Kütüphanesi inşa edilmiştir. Bugüne
ulaşabilen tek kilise, Soykırım sırasında Bursa’dan sürülen Ermenilerden
boşalan, bir dönem tütün deposu ve sigara imalathanesi olarak kullanılan
Katolik Kilisesi’dir.
Yeni pencereler nasıl “huzursuzluk” yarattı?
Hikayemize geri dönelim. Aslında Ermeniler, yalnızca, Bursa’daki yegane
kiliselerinde İncil okudukları bölümün aydınlığı artsın diye yeni pencereler
eklemiş, çatıyı tamir edip bir de dış duvarlarını boyamışlardı. Bu tamirat
belli ki birilerini anlamsızca rahatsız ediyordu. Şehirde yaratılacak
huzursuzluğun planları Nizamzâde Nizameddin ve Cabizâde Mustafa adlı iki
ulema tarafından oluşturulmuştu bile. Taşrada dolaşarak vaaz verecek imamlar
‘’Ermeniler, Yüce Hünkarımızın izni olmaksızın kiliselerini yıkıp yeniden
yapmışlardır!’’ fitnesini yaymaları için örgütleniyordu. Hiçbir detay
atlanmamalıydı. Kadınlar da işin içine katılmıştı. Ev ev gezip
anlatacaklardı ‘’Tanrının gazaplarını’’
Hedef Ermeni kilisesi
Fitne ‘’ateşi’’ tüm Bursa’yı sarmaya başlamıştı. Ramazan’ın 29’u, akşam
üstüydü. Esnaf yaklaşan bayramın getireceği bereketle işlerinin açılmasını
ve şehri artık serinletecek yağmurun yağmasını bekliyordu belki de. Bir
uğultu şehrin sokaklarını sallıyor, evlerinin penceresinden insanlar
şaşırarak bakıyordu. Bin kadar kadın ellerinde meşalelerle Setbaşı’na, yani
Ermeni Mahallesine doğru ilerliyordu. Yanlarına elli kadar da çapulcuyu
toplamışlardı. Çılgına dönmüş kadınlar kilisenin önüne gelmişti. Hep bir
ağızdan haykırıyorlardı ‘’Erkeklerimizde güç kalmadı! Kuraklık, yokluk şehri
kavuruyor! Tek sorumlusu sizsiniz!’’ Bu feveran koparken kadınların
içlerinden daha evvelden aşina olduğumuz bir ses çıktı. Hoca Kadın’dı bu.
‘’Hünkarımızın izni olmadan kadı’ya rüşvet vererek yaptınız bu kiliseyi!
Abdullah Efendi bize haberi vermiştir.’’ diye bağırıyordu. Kilisenin
tamiratıyla uğraşan işçiler kadınları engellemek için harekete geçince bin
kadar kadın ve eşkıyalar, işçileri perişan etmiş ve oradan savuşturmuşlardı.
Şimdi fitne ateşi yayılacak ve kiliseyi de saracaktı. Bir anda Bursa
semaları yalnızca kilisenin değil, tutuşmaya başlayan civardaki Ermeni
evlerinin dumanlarıyla de kaplandı. Kadınlara bu yetmeyecekti. Civarda
gördüklerini yağmalamaya başlamışlardı. Kadınlar ve onlara katılanlar birçok
Ermeni’yi de öldürüyorlardı. Kilise ve mahalle yanıyor, Ermeniler dehşet
içinde kaçacak yer ararken içlerinden bazıları da yangını söndürmeye
çalışıyordu. O Ramazan’ın 29’u, Setbaşı semtinin ve Bursa’nın en gaddar
günlerinden birine şahit olmuştu.
Işık tutan raporlar
Yukarıda okuduğunuz tüm olay kurgusuna ulaşabilmemizi, bu saldırı sonrası
Ermeni Cemaati yetkililerinin mahkemeye başvurması sonrası Osmanlı
yönetiminin başlattığı geniş çaplı sorgulamalar sonucunda yazılan raporlar
sağladı. İki yıl boyunca bağımsız bir mübaşirin yürüttüğü tahkikatlar sonucu
birçok yargılama yapıldı. Elbette ki olayın tüm sorumluğunu tek kişi üstüne
yıkmak tarihsel bir hata olur fakat o dönem yöre ayanı olan Esad Efendi,
Divan’dan gelen kilise tamiri iznini halka duyurmadığı için olayın fitilini
ateşlemiş, ‘’rüşvet’’ ve ‘’Hünkarımızın iznini almaksızın’’ iftiralarının
zemini oluşturmuş sayılabilir. Olayın baş tahrikçileri ve organizatörleriyse
o dönem için idam ya da benzeri ağır bir ceza almamışlardı. Nizamzâde ve
Cabizâde ile sorgulamalar sonucu onlara yardım ettiği tespit edilen Deli
Molla’nın Bozcaada’ya sürülmesiyle yetinilmemişti. Ceza almalarına en çok
şaşıracağımız kişiler ise kilisenin tamiratı için malzeme sağlayan
camcılardı. Şeriye Sicili’ndeki kayıtta isimleri geçen Bolulu Ohannes,
Çingâneoğlu Avedis, Araboğlu Bedros, Kuyumcu Kocabayızoğlu’nun Bursa’dan
uzak bir yere sürgün edilmesine ve bu civarlarda iş yapmamalarına karar
verilmişti.Bu kundaklama işini fiiliyata geçiren kadınların akıbeti
hakkındaysa bir bilgi maalesef yok. Belki de sayılarının fazlalığı nedeniyle
tahkikat sonucunda hepsi tek tek tespit edilip yargılamadan uzak durulmuş
olabilir.Pek tabii ki bu saldırı sonucu Bursa Ermenileri’nin kiliseleri
kullanılmayacak hale gelmişti. Divan-ı Hümayun’dan çıkan karara göre evvelki
kilisenin boyutlarını aşmayacak şekilde yeni bir kilise inşa etmelerine
müsaade edilmiş ve kendilerine müdahale edilmemesi tembih edilmişti. Bu,
haliyle Osmanlı azınlık siyasetinde emsaline az rastlanır bir izin
olmuştu.Devletin tutumu olması gerektiği gibiydi. Peki ya yakılan bir cami
olsaydı? Bu sorunun cevabını size bırakıyorum. Ancak, bu olay 1909 Adana
Pogromu’nda ya da daha evvel Bursa’da yakılan bir başka kilisede yaşandığı
gibi, Osmanlı toplumunu oluşturan grupların ufacık kıvılcımlarla nasıl
‘’tutuşturulabileceğinin’’ bir örneğidir.Bu yazının arşiv kısmını ve konu
üzerine anekdotlarını paylaştığı için İsmail Yaşayanlar’a ve yazının yayım
sürecinde bana yardımcı olan Güven Bayar’a teşekkürlerimi belirtiyorum.
Kaynakça:
YAŞAYANLAR, İsmail, ‘’ Bir Arada Yaşama Kültürünün Zedelenmesi:1794 Bursa
Ermeni Kilisesi Yangını Örneği’’, Ermeni Sempozyumu Bildirileri, ss. 116 –
129
KAPLANOĞLU, Raif, “Bursa Kiliseleri”, Bursa Araştırmaları,KS.30, 2010,
ss.10-25. – ‘’ Bursa’da Ermeni Semti Setbaşı’’, Bursa Araştırmaları,KS.05,
2004, ss. 38 – 45
KARAKOÇ- DÜVENCİ, Fulya, “Ermeni Milletinin Bursa Sancağındaki
Sosyo-kültürel Varlığı (19. Yüzyıl)”, Journal of Turkish Studies, V.41,
Harvard University, 2014, ss.321- 411.
KEPECİOĞLU, Kamil, Bursa Kütüğü, Cilt 2, Haz. Hüseyin Algül ve diğerleri,
Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2009, ss. 41 – 43, 256- 257.
Kaynak:
https://hyetert.org/2022/07/30/1794te-bursa-ermeni-kilisesinin-kundaklanmasi/