Bursa ve Ermeniler
                     
        (Bursa and the Armenians)


Setbaşı'ndaki Killise

Bursa Ermeni Kilisesi'nin Kundaklanması

İçli, Hassas, Şen Bir Betekâr

Setbaşı'ndaki Ermeniler

Bursa'nın Beyoğlu'su 

İpekçilik Caddesi

Bursa ve Rumlar

 

     

       Ermenilerin Bursa'daki varlığı ile ilgili iki görüş var. Raif Kaplanoğlu'na göre Bursa'ya ilk kez Orhan Gazi'nin daveti üzerine Kütahya'dan geldiler. Fetih sırasında Hisar’da yaşayan Ermeniler olduğunu söyleyen kaynaklar da vardır. Kamil Kepecioğlu ise Bursa'ya gelişlerini 15. asra tarihler. Ona göre Çelebi Mehmet Yeşil Camii’ni yaptırırken, camiye gelenlerin ayakkabılarının çamurlarını silmek ve yazın tozlarını almak üzere on hane Ermeniyi Kütahya’dan getirtmişti. Bu Ermeniler Yeşil'de iskan edilmişler, Yeşil İmaretinden de yemek tahsis edilmiştir. Sonraki yıllarda Doğu illerinden gelenlerin katılımıyla Ermeniler Mollaarap, Çobanbey, Namazgah, Kurdoğlu, Karaağaç mahallelerinde yoğunlaştılar. Yakın zamanda yapılan hafriyat çalışmalarında sur içinde Yerkapı Cami yakınlarında fetihten önce bir Ermeni kilisesi olduğu ortaya çıktı.

   1461 yılında İstanbul’da bir Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmet Patrikhanenin başına Bursa Metropoliti Ovakim’i getirmiş, Bursa’daki Ermeni din adamlarını da davet etmiştir. Buradan yola çıkarak o dönemde Bursa’da bir kilisenin varlığından bahsetmek mümkündür ki bu kilise muhtemelen Setbaşı’ndaki Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nin yerinde inşa edilen ilk kilise idi. 

     Bursa'da Ermeniler ve Türkler asırlarca uyum içine birlikte yaşadılar. 1894-96 ve 1909 Ermeni olayları sırasında Bursa’da hiçbir olay yaşanmamıştır. Bu olayları gözlemeye çıkan Tanin gazetesi muhabiri Ahmet Şerif şu notu düşmüştür: “Bursa’da, Meşrutiyetten sonra özellikle Hıristiyan vatandaşlar, kent içinde tam bir güven içinde geziyorlar. Bursa’da çeşitli dinlere bağlı kimseler birbirleriyle çok güzel geçiniyorlar.” Bursa’da yaşayan Ermenilerin kültür ve sanat ortamına ciddi katkıda bulundukları görülmektedir. Tarih yazarı Hasan Sırrı Orikagasızade, yazar Ohannes Deroyentz, ünlü yorumcu ve besteci Bimen Şen katkı yapan Ermenilerden ilk akla gelenlerdir.

    Bursa'da ilk ipek fabrikası Ohannis Taşçıyan adlı Ermeni tarafından 1838'de açıldı. İpekçilik Caddesine ve semte adını, bu caddenin başında bulunan İpekçilik Okulu vermiştir. İpekçilik Okulu, aynı adı taşıyan caddenin başında, Eşrefiler Caddesiyle kesiştiği yerdedir. Fransa’da eğitim gören Kevork Torkomyan (KİMDİR?) adlı bir Ermeninin önderliğinde, 1893 yılında kurulmuştur. Bu okulun açılması ile Bursa ve çevresinde ipekböceği üretimi büyük ölçüde artmıştır. 1888'de Şehreküstü Mahallesi'nde açılan okul, bir yıl sonra bina yetmediği için Karaağaç Mahallesine taşındı. Daha sonra da, 18 Ağustos 1893'de bahsettiğimiz binasına taşındı. 1930 yılında Düyûn-i Umumiye yönetiminin kaldırılması üzerine okul ve bina da devletin eline geçti, İlahiyat Fakültesi ve İmam Hatip Okulu olarak hizmet verdi (günümüzde müzeye dönüştürülmüştür).

                           

     Bursa’da yaşayan Ermenilerin büyük bölümü Türkçeden başka bir dil bilmiyordu. Ermeni şairler Türkçe şiir yazıyor ve Türkçe şarkılar söylüyorlardı. Ermeni harfleriyle, fakat Türkçe gazete çıkarıyorlardı.

    Setbaşı Mahallesinde önceleri iki Ermeni kilisesi vardı; İpekçilik Caddesinde, 1980 yılında yıkılan kilise Gregoryen olanıydı. Bu kilise, bugünkü Halk Kütüphanesi’nin bulunduğu yerdeydi (1). Protestan Ermeniler için de olasılıkla Namazgah Caddesinin solundaki kilise yapılmıştı. Mahalledeki ikinci Ermeni kilisesi ise, cumhuriyetten sonra bir süre fabrika olarak kullanılmıştır. Halen sağlam durumdadır.
    Katolik olan Ermeni cemaati Vatikan'a bağlıydı. Bunların Namazgah Caddesi yakınındaki kilisesi 1877'de inşa edildi.

  Avrupalı misyonerler, Bursa’daki ticari ilişkilerini sürdürecek altyapı için, kendi kiliselerine cemaat çekmekteydiler. Setbaşı Ermeni mahallesi olduğu için de, çok sayıda Ermeni, Gregoryen mezhebini terkedip, Katolik olmuştur. Bursa’daki Peres Augustinus Assomption ile Fille de La Charite adlı iki misyoner okulunda, hemen hemen tümüyle Ermeni çocuklarına eğitim verilmekteydi. Bu kilise de yakın zamanda Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Ancak yanındaki yurtlar ve hastane binaları yıkılmıştır.

Orhangazi/Karsak'tan bir mezar taşı (Reyhan Çorum arşivi)

    1915 yılına dek Rum ve Ermenilerle Türkler arasında ciddi hiçbir çatışmaya rastlanmamıştır. Gerek 1894-96 ve gerekse de 1909 Ermeni olayları sırasında Bursa’da hiçbir olay yaşanmadığı gibi, olayları gözlemeye çıkan Tanin gazetesi muhabiri Ahmet Şerif şu notu düşmüştür: “Bursa’da, Meşrutiyetten sonra özellikle Hıristiyan vatandaşlar, kent içinde tam bir güven içinde geziyorlar. Bursa’da çeşitli dinlere bağlı kimseler birbirleriyle çok güzel geçiniyorlar".  1915 Mart ayında Ermeni göçürmesi sırasında Ermeniler mahalleden çıkarılmıştı. Yunanlılar Bursa'yı işgal edince Ermenilerin bir bölümü geri geldi ancak 1922 yılında bir daha geri gelmemek üzere gittiler. Yerlerine Yunanistan’dan göçmenler iskan edildi. Ermeni mezarlığı Mübadeleden sonra göçmen mahallesi oldu. Yeni mahallenin yarısında yer alan Ermeni mezarlığı 1951 yılında belediye tarafından İskan Müdürlüğüne verilerek göçmenlere mahalle kurulmuştur (Ant gazetesi, 13.11. 1951).

    Bursa'da doğmuş ünlü Ermenilerin başında yorumcu ve besteci olan Bimen Şen (asıl adı Bimen Dergazaryan - 1871-1943) gelir. Kilisede ilahiler okurken Hacı Arif Bey'in ilgisini çekti, onun önerisiyle İstanbul’a gitti. Çok sayıda plak yaptı ve sattı. Gazinolarda yıllarca solistlik yaptı, konserler verdi. Atatürk kendisini dinledi.  “Şen” soyadını "Yüzüm Şen" adlı bestesi sebebiyle aldı. 600-800 arasında bestesi bulunduğu söylenmektedir. Bir başka Bursalı Ermeni yazar Hovhannes (Çamurciyan) Deroyentz (1801-1888)'dir. Yunanca, Fransızca, Gürcüce, İbranice, Arapça, İngilizce, Latince, İtalyanca ve Türkçe’yi öğrenip bu diller üzerinde çalışmalar yaptı. İstanbul’daki Ermeniler tarafından 1846'da çıkarılmaya başlanan Hayastan gazetesinin yayın müdürü oldu. 1855'de Ermeni harfleriyle Türkçe yayınlanan "Zohal" gazetesinin de yayıncısıydı. Ermenice yüz elli kadar kitap yazdı, birçok kitabı Ermenice’ye çevirdi. 1878 yılında tiyatroya başlayan Harutyan Aleksanyan ise Bursa’nın ünlü tiyatro gurubu olan Fasulyacıyan ve Minakyan grubunda çalıştı.
 Notlar:

1- Belgelere göre, bugünkü Setbaşı İlkokulu’nun bulunduğu yerde Bogosyan Ermeni Okulu ve yanında da bir Ermeni Hastanesi vardı. 

 Kaynaklar:

                  1- http://kaplanoglu.org 

                 2- http://www.dergibursa.com.tr/bursada-gayrimuslim-ve-mubadele-kulturu/ 

 

                           Kevork Torkomyan (186?- 1955)

                            

   1880'de ziraat tahsili yapmak üzere, Sirkeci'de bulunan Ticaret ve Ziraat Nezareti'nde bir sınav yapılmış ve sekiz öğrenci seçildi. Torkomyan Efendi bu sınavda ikinci olarak Fransa'ya gönderilen öğrenciler arasında yer aldı. Mont-Pellier Ziraat Enstitüsü'nden mezun olup 1883'de İstanbul'a döndü. Diğer yedi mezun Halkalı Ziraat Mektebi'nde, Torkomyan ise İstanbul yakınlarındaki Hazine-i Hassa'ya ait Çiftlikat Dairesi'nde görevlendirildi.

    Düyun-u Umumiye İdaresi'nin Bursa'daki temsilcisi ve Alman konsolosu Herman Schuller'in, ipekböcekçiliğinin ıslah edilmesi gerektiği hakkındaki raporu üzerine 1883'de Paris'teki Louis Pastör'e mektup yazılmış, ipekböceklerinde büyük kırıma sebep olan Karataban ve Baygınlık hastalıklarına çare bulmasını rica edilmiş. Ancak Pastör'den çok meşgul olduğu, ilgilenemeyeceği cevabını alınmış. Pastör bu iş için Mont-Pellier Enstitüsü müdürü Maillot'u önermiş. Bunun üzerine irtibat kurulan Maillot kendisinin Türkiye'ye gelmesine gerek olmadığını, kendisinin yetiştirdiği, okul birincisi olan Torkomyan'ın bu işi çok iyi yapacağını belirtmiş. Konuyu araştıran Torkomyan Efendi bir ipekçilik okulu kurulmasını önermiş. Öneri kabul edilince okul açılmış, altı ay sonra da İpekçilik'teki yerine taşınmış. Torkomyan Efendi 1922'ye kadar 35 yıl boyunca enstitünün müdürlüğünü yapmış, 2023 diplomalı "BÖCEKÇİ" yetiştirmiş, 18 milyon kilo ipek mahsulü elde edilmiştir. Torkomyan Efendi aynı zamanda Düyun-u Umumiye'nin merkez kadrosunda görevli olduğu için devamlı Bursa'da kalmaz, ilkbahar ve sonbaharda gelirdi. Maaşı 100 altın liraydı. Ayrıca Bursa'ya geldiği aylarda 50 altın lira da fazladan alırdı. Enstitünün en üst katı Torkomyan'ın özel dairesiydi. Görevinden ayrılınca İstanbul'a yerleşti.

    Torkomyan Efendi Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş, centilmen tavırlı, şık bir İstanbul beyefendisiymiş. Bursa'dan onu tanıyanlar yaşadığı lüks ve şaşalı hayatı uzun uzun anlatmışlardır. Gayet iri iki Macar atının çektiği özel faytonu, arabacısının saraylara mahsus uşaklar gibi süslü kıyafetleri, dostlarıyla yaptığı görkemli toplantıları hep konuşulmuş. Kendisi ve yardımcıları herkes tarafından sevilmiş, saygı görmüştür. Uzun yaşamı boyunca yararlı işler yapmış, ipekböceği ırkının ıslahına yönelik katkılarda bulunmuştur.

  Not: Bilgileri aldığım Sn. Fahri Dalsar, Torkomyan Efendi ile 1950'li yılların başında görüşmüş. Torkomyan daha sonra ona çeşitli belgeler ve mektuplar göndermiş. Fahri Beyin İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi tarafından yayınlanmış İpekçilik adlı bir kitabı vardır. 

  Kaynaklar:

1- M. Yüce Doruk (Bursa'da Yaşam-Mayıs 2012- s. 112-115)  

2- Bursa Setbaşı Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi ile Okulun İnşası ve Mimarlık Tarihi Açısından Önemi, Sami Başak, Ayşın Özügül, BUÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt 35, sayı 2, 2016: 205-230