|
|
RAİF KAPLANOĞLU
Mudanya’dan
sonra batı yönünde, sahilden yola devam ederseniz, zeytin ağaçları arasında
ilerleyen aracınız, sizi ufak bir koya götürür. Siği/Kumyaka köyünden hemen
sonra, dağladın arasında sıkışmış bir koyun yamaçlarında kurulmuş olan
Tirilye, adeta bir şeylerden saklandığı köşesinden, söbe yapar gibi aniden
önünüze çıkıverir.
Mudanya’nın şirin beldesi Tirilye, bugünkü adıyla Zeytinbağı, ülkemizin en
ilginç köşelerinden biridir. Bu nedenle bir çok ulusal dergi ve gazetede
hakkında yazı çıkmıştır. Tirilye’nin gizemlerini çözmek için, çok eski
devirlere dek inen bir yazı kaleme aydık. Ve gördük ki, Tirilye’nin geçmişi,
Bursa’dan bile daha eski ve sırları daha gizli...
TİRİLYE’Yİ ÜÇ KEŞİŞ
KURDU...
Mudanya'nın 11 km. uzağında bulunan
Tirilye’nin adı, bölgede bulunan üç keşişten aldığı söylenmektedir. Bunlar
Aya Yani, Aya Soti ve Aya Yorgi’dir. Bu keşişlerin yaptığı manastırlardan
Aya Yani, Mudanya’ya 4 km. uzaklıkta, zeytinlik içindedir. Aya Soti ise 3 km
güneyde yer alır. Aya Yorgi Manastırı da, kasabanın dışındaki çiftlik olduğu
söylenmektedir. Bu üç manastır, 8. yüzyılda ikonolistlerin cezalandırılması
nedeniyle kaçan keşişlerce kurulmuş. Bugün halen halk arasında köyün
kuruluşuna dair anlatılanlar bunlar. Gerçekten bu bilgilerin doğruluğunu
gösteren kanıtlar vardır. Nitekim 19. Yüzyıl belgelerinde Tirilye
yakınlarında Ayayani ve Ayosotri adlı mesire yerlerinin adı geçmektedir. Ve
daha da önemlisi, eski kaynaklara göre de gerçekten Tirilye’de üç önemli
manastır vardı. Oysa kasabanın Bizans dönemindeki adı Triglia olup
köyün tarihi çok
eskidir. Eski
Helen dilindeki adı Trigla, 'Barbunya Balığı' anlamına gelmektedir.
Kelimenin tam anlamı ise, 'barbunya balığı yurdu'dur. 13.yüzyılda Cenevizler
devrinde Triglia’ya Tregia derlerdi. Daha eski dönemde de kentin adı
Caesareia veya Briyllios olarak geçmektedir. Belki de, antik dönemdeki
Briyllios adından gelmiştir.
Tirilye yazıtlarında bulunan
Megara lehçesi yazılara göre, olasılıkla bir Megara kolonisi olduğu
anlaşılıyor. Bu da kentin kuruluşunu Helen dönemine kadar indirmektedir.
TİRİLYE’NİN
KEŞİŞLERİ
Tirilye bölgesi, Hıristiyanlık
aleminde resimlere saygı gösteren bir anlayışı savunan ve bu nedenle baskı
gören ikonolistlerin sığınma mekanı olmuştur. 8. yüzyılda Tirilye’de;
Pelekete, Medikion ve Triglia adlarında üç önemli manastır işte bu ikonolist
keşişler tarafından kurulmuştur.
Tıpkı bizim Geyikli Baba veya Abdal Murad gibi, farklı bir dinsel yorum ve
ibadet biçimleri nedeniyle hep resmi otorite karşısında kaçıp gizlenmeye
çalışırlardı bu keşişler. İşte bu saklandıkları mekanların biri de Tirilye
idi.
Tirilye’yi geçtikten sonra, yolun sağına dönülüp 45 dakikalık yolculuktan
sonra karşılaşılan ilginç bir yapı topluluğu ile karşılaşırsınız. Çam
ağaçları arasına gizlenmiş ufak bir koydaki kalıntılar, tüm tahribata karşın
insanı yüzlerce yıl gerilere götürebilir. Bu yapı topluluğu, Hıristiyan
dünyası için en önemli manastırlardan biri olan Medice/Medikion
Manastırı’dır.
780 yılında Nicophoros tarafından kurulmuştur. Rumca anlamı Med elmasıdır.
Med Elması ise, limondur. Kelime, “Limon Bahçesi” demektir. Gerçekten burası
bir limon bahçesi gibidir. Medikon Manastırı’nın yazıtı ise manastır
yakınlarında bulunmuştur.
813 yılında Nikephoros’un yerine, Medikion Manastırının yönetimi Niketas’a
geçti. Bu keşiş de, imparator V. Leon (813-820) devrinde, ikonistler savaşı
sırasında sürekli izledi ve değişik cezaevinde yattı. Niketas ve onun
öğrencisi olan Theostrikos’un kaleme aldığı “Vita” adlı kitapta, bu
manastırdaki keşiş hayatı en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır.
Manastır, uzun yıllar
Hıristiyan Hacılar tarafından ziyaret edilmekteydi. Tamiratlarla özgünlüğünü
yitirmiş olan Medikion Manastırı, Niketas ve Athanasiaos adıyla da
anılmıştır.
Günümüzde bu yapı kompleksinden kilisenin duvar örgüsü sağlam olarak
durmasına karşın, diğer yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları kalmıştır.
Ancak yapı kompleksinin en ilginç bölümü, limana doğru uzanan 100 metrelik
kaldırım yoludur. Her köşesinde, bugün olmasa da, bir zamanlar yaşanmış
ihtişamlı bir hayatın izlerini görebiliriz.
Tirilye’den 700-800 m sonra, solda geniş bir kervansaraya rastlanır. Bu
Triglia Manastırı’dır. Manastırın kurucusu Stephanos, 8. yüzyıllarda yaşamış
ve imparator Leon tarafından, din savaşları sırasında izletilmiştir. Birkaç
kez tamir gören bu yapı, 1777 yılında yangında harap oldu. 1801 yılında
tekrar yapıldı. Manastır, St. Mare de Triglia, St. Theodose le Jeune, St.
Leu de Triglia et St. Etienne le Confesseur adlarıyla da anılmaktaydı. Bugün
çiftlik olarak kullanılmaktadır.
Pelekete Manastırı ise, Tirilye’nin 5 km batısındaydı. 709 yılında
kurulmuştur. Kiliseye adını verene kişi de, tıpkı diğerleri gibi İkonlar
savaşına öldürülmüş bir azizdir.
Ayrıca Tirilye’ye gelmeden 1 km kadar önce karşılaşılan manastır ise 956
yılında yapılmıştır. Halk arasında Aya Yorgi olarak anılan manastırın gerçek
adı da Saint Georges Kyparissiote Manastırı’dır. 19. yüzyıla gelindiğinde
ise Tirilye’de kilise sayısının yediye yükseldiği anlaşılmaktadır.
Tirilye’nin merkezinde yer alan
Fatih Camii’nin de Kenolakkos Kilisesi olduğu sanılmaktadır. Mudanya'nın
alınması ile birlikte camiye dönüştürülmüştür. 1920 yılında Zeytinbağı
Rumların eline geçince cami tekrar kiliseye dönüştürülmüştür. 1922 yılında
Rumların gitmesi üzerine yeniden Fatih Camî adıyla ibadete açılmıştır. Bu
kilisenin yakınında da bir hamam bulunmaktadır.
TİRİLYE
LİMANINDAN BURSA İŞGAL EDİLECEKTİ
Tirilye’yi canlı
kılan en önemli özelliği, limanıdır. Roma döneminden kalan antik liman,
Tirilye ile Eşkel arasında, Kapanca denilen mevkidedir. Bir zamanların
bölgenin en önemli limanı olan yerde şimdi sadece Roma devri taş blokları
yeralmaktadır. Ancak liman, son 40 yıl öncesine kadar bölgenin soğan limanı
olarak kullanılmaktaydı.
Mudanya alındıktan sonra Bizanslıların tek limanı Tirilye idi. Bursa’ya da
mal ancak bu limandan geliyordu. Selçuklular devrinde de bu kıyıda en önemli
liman Tirilye idi. Bithynia’nın da en son limanıydı. Bu nedenle Bursa
kuşatması sırasında gıda sıkıntısı çektiğinde, deniz yoluyla Bursa’ya
Tirilye limanından gıda ve asker yardımı yapılmıştır. İmparator II.
Andronikos, yardım etmek için limandan sürekli elçilerle haber yolluyordu.
Hatta yardım için ordunun buradan Bursa’ya gönderildiği kaynaklarca
bildirilmektedir.
Türk kaynakların haberdar olmadığı ve Corsten’in tespit ettiği bir plana
göre; Tirilye’den, 1337 yılında Türkler üzerine büyük bir saldırısı
yapılacaktı. Bu saldırı sırasında 36 parça gemiyle gelecek olan asker,
Bursa’yı kuşatacaktı.
TİRİLYE DEYİNCE AKLA ŞARAP ve ZEYTİN
GELİRDİ...
Tirilye köyünde üretilen şaraplar her dönem çok ünlüydü. 1332 tarihli
Ceneviz arşiv belgelerinde bu kentin şarapları kayıtlıdır. 1352 yılında
Cenevizlerin Orhan’a sundukları armağanlar arasında 44 metrelik Tirilye
şarabı da vardı.
Osmanlı döneminde de; bağcılık ve ona bağlı şarapçılık aynı önemde olmasa da
Tirilye’de devam etmişti. Tabi buna bağlı olarak da en önemli sirke üretim
merkeziydi.
Tirilye’nin diğer önemli geçim kaynağı zeytinciliktir. Zaten bu nedenle
Zeytinbağı adını almıştır. 19. yüzyılda bölgenin en önemli yağ üretim
merkezi Tirilye idi. Tirilyeli Kaptan Phillip, burada üretilen yağları
ABD’ye bile götürmekteydi. 19. yüzyıl belgelerinde Tirilye’de 19 yağhane
bulunması da, bunun kanıtıdır.
TİRİLYE ESKİ BİR RUM KÖYÜ
Osman ve Orhan Bey
döneminde Bithynia bölgesindeki saldırılar nedeniyle, bölgedeki tüm
Hıristiyanlar köylerini terk edip, Mudanya ve çevresindeki kıyılara
kaçmışlardı. Herhangi bir tehdit karşısında kolaca kaçabilmesi için. Bu
nedenle 14. yüzyılda Tirilye bölgesi, Türklerin gelmesiyle kaçışan Rumlarca
dolmuştu.
Eski bir Rum köyü olan Tirilye'nin adına çok eski belgelerde rastladık.
Belgelere göre bu köyde, Rumların yanı sıra 10-15 hane de Türk yaşamaktaydı.
1880'li yıllardan başlayarak
Tirilye’de belediye örgütü kurulmuştur. 1886 yılında Hiristophorus Efendi,
1888 yılında Mehmed Hayri, 1889 yılında Yorgi Efendi, 1906 yılında Kalmalari
Sokrat Belediye başkanı olmuştur. 5 kişilik Belediye Meclisinin ise tüm
üyeleri Rum’dur. 1880 yılında Tirilye 820 hanelik iri bir kasaba
görünülündeydi.
TİRİLYE’NİN ESKİ DOSTLARI
19. yüzyılın
sonlarında beldede, 199 Müslüman’a karşılık 3.657 Rum yaşamaktaydı. 1920
yılına gelindiğinde ise Tirilye’de sadece 20-25 hane Türk kalmıştı.
Tirilye’deki yerli ailelerle konuştuğumuzda, tümü Rumkomşularını çok iyi
anlattı bize. Hatta savaş kızışınca, Tirilyeli Kaptan Phillip, tüm köylüleri
gemisine bindirerek denize açıldığında, Müslümanları da yanına almış. Ancak
sonra Tirilyeli bu Müslümanlar Tekirdağ’da karaya inmiş, Rum komşularını
Yunanistan’a buradan uğurlamışlar.
Tirilye’nin Rumları, o candan dostlarını Yunanistan’a gittiklerinde de
unutmadılar. Selanik Körfezi boyunca tıpkı eski köyleri gibi, güzel bir
koyda yepyeni bir belde kurdular. Adını da Yeni Tirilye anlamında Nea
Triglia koydular. Yanı başında da Mudanyalıların kurduğu Yeni Mudanya
kasabası var.
Kurutuluş Savaşı sonrasında köyü terk eden Rumların yerine, Girit göçmenleri
yerleştirilmiştir. Ayrıca Usturumca, Dedeağaç, Serez, Vodina ve Arnavut
göçmenler de vardır. Adı Zeytinbağı olarak değiştirilen beldede 1927 yılında
2.516, 1990 yılında ise 2.399 kişi yaşamaktaydı.
Sadece
tarihi manastır ve hamamlar değil, belki de bugün Tirilye’ye uğrayanları en
fazla etkileyen, muhteşem konaklarıdır. 150-200 yıllık tarihi evlerin çoğu
Rumlardan kalma çok güzel yapılar. Sokaklarında gezerken, sıra
sıra dizilmiş 2-3 katlı ahşap konaklar, bir zamanların Tirilye’si hakkında
fikir size bir verebilir.
Kaynak:
http://www.bursa.com/makale/bir-cicek-demet-tirilye-491.html
------------------------------------------------------------------------------------------------
Taş
Mektep
1839 yılında Sultan Abdülmecid
döneminde yürürlüğe konulan Tanzimat Fermanı’yla başlayan ve Osmanlı
Devleti’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik yapısını Batılı anlamda
düzenlemeyi hedefleyen reformlar sürecinde inşa edilen pek çok okuldan biri
de Trilye’deki Taş Mektep’tir. Trilye’de doğan ve Yunanistan’da eğitim
gördükten sonra metropolit olarak Trilye’ye dönen Chrisostomos tarafından
1904-1909 yılları arasında yaptırılan Taş Mektep binası çok görkemlidir.
İskele Caddesi’nin batısındaki yamaçta Cami Bayır Caddesi ile Yel Değirmeni
Sokak arasında 965 metrekarelik bir arsa üzerinde inşa edilmiştir.
Binanın batı cephesindeki bir taş üzerine
oyularak yazılmış
M. MYPIDHS
APXITEKTWN
1909
ifadesinden mimarın M. Myrides olduğu ve binanın 1909’da tamamlandığı
anlaşılmaktadır. Kıbrıs eski cumhurbaşkanı başpsikopos Makarios’un eğitim
gördüğü rivayet edilen bu okulda müdür olarak görev yapan Chrisostomos, daha
sonra İzmir metropolitanı olmuştur. Kagir okul binası o sırada Avrupa’da
yaygın olan Neo-klasik tarzda dört katlı olarak inşa edimiştir.
restorasyon öncesi hali
günümüzdeki hali
Bu okul Rumların
Trilye’yi terk etmelerinden sonra 1924 yılında Kazım Karabekir tarafından
öksüz ve yetim çocukların okuması amacıyla Darü’l-eytam okulu olarak hizmete
açılmıştır.Burada kültür derslerinin yanı sıra marangozluk, demircilik gibi
sanatlar da öğretilmiştir.1928’den sonra bina önce beş sınıflı yataklı bölge
okulu, sonraları yatılı kısmı kaldırılarak gündüzlü ilkokul olarak hizmete
devam etmişti. 1986’da okul koruma derneğinin başvurusu üzerine Bayındırlık
İl Müdürlüğü teknik elemanlarının yaptığı inceleme sonucunda Taş Mektep’in
çatısında, duvarlarında ve döşemelerinde sorunlar tespit edilmiş ve can
güvenliği açısından sakıncalı bulunarak 1988’de boşaltılmıştır.
5.5.2000 tarihinde
Uludağ Üniversitesi ile valilik arasında imzalanan protokol ile bina 49 yıllığına
Uludağ Üniversite'sine tahsis edilmiştir. Bursa Defteri
Sayı 8 (2000), s. 141-142'den kısaltarak alınmıştır.
|