Dr. Doğan Yavaş
Bursa’da bulunan eski eserlerden
bazıları zaman içinde yok olduğundan yeri geldikçe bahsediyoruz. Cami,
mescit, çeşme, hamam, türbe gibi eserlerden başka hanlarda da birçok
kayıplar vardır. Bunlardan biri de BEZİR HANI’dır. Bezir Hanı, Demir Hanı ve
Vezir Hanı adlarıyla bilinen bu han, Orhan Gazi’nin yetiştirip oğlu I.
Murad’a lala tayin ettiği Lala Şahin Paşa tarafından, kendi vakfına gelir
getirmesi için inşa ettirilmiştir. Birçok hayır eseri bulunan paşa, 1376
yılında vefat ederek Mustafakemalpaşa’daki türbesine defnedilmiştir.
Paşa’nın 1348 tarihli vakfiyesinde bu han olmadığına göre herhalde I. Murat
devrinde yapılmış olacaktır. 1861 Bursa haritasında, Fidan Hanı’na doğudan
bitişik olarak görülen bina, 1900 yılındaki bıçakçılar yangınında yanarak
mahvolmuştur.
Sicillerdeki bilgilerden 40 X 50 m. boyutlarında ve iki katlı
olduğu, altta 32 deposu ve üstte de 25 odası ile dışarıda 6 dükkânı olduğu
sonucu çıkmaktadır. Sultan 1. Murat’ın emriyle yaptırılan Kapan Hanı, Orhan
Gazi’nin hanından sonra doğusunda Bezir Hanı yapılmıştı şimdi ise batısında
Kapan Hanı’nı görüyoruz. I. Murat’ın, hanlar bölgesinin batısında inşa
ettirdiği bu yapı, Bursa Valisi Reşit Mümtaz Paşa’nın Atatürk Caddesi
çalışmaları esnasında büyük oranda yıktırılmış ve az bir bölümü kalmıştır.
Bursa Kadı Sicilleri’ndeki belgelerden 29 dükkânlı olduğu ve 900 m² lik bir
alan kapladığı, yani Emir Hanı’nın yarısı kadar olduğu anlaşılıyor. Son
zamanlarda Yağ Kapanı dendiğine göre yağ satışı burada yapılıyordu.
Sandıkçılar Hanı da günümüze gelemeyen ticaret yapılarından biridir. Hem
mükemmel bir asker hem de Yeşil Cami’nin ve külliyesinin mimarı olan Hacı
İvaz Paşa’nın vakfı olduğu için, İvaz Paşa Hanı da derlerdi. Ortadan kalkmış
olan han, İvazpaşa Camisi’nin arkasında ve Ertuğrul Camii civarındaydı.
Ondan sonra ise Yıldırım Bayezid’ in Bedesten’i geliyor. İşte asıl bedesten
bu, 4 tane kapısı var. Ulucami’nin kuzeyinde ve uzakta, çarşı aksına paralel
olarak plânlanan bu yapı 15 x 56,5 m. ebadındadır ve altı tane kalın ayakla
taşınan on dört kubbe ile örtülüdür. Her cephesinde birer tane olmak üzere
dört yöne açılan dört kapısı olan yapı, her tarafa geçit verme imkânı ile
geleneksel Türk çarşı sistemi içinde, merkezde yer alan bedesten fikrini
devam ettirmektedir. Binanın içinde otuz iki, etrafında ise altmış sekiz
dükkân olup, dışarıdakilerin on ikisi Orhan Gazi Vakfı’na, diğer toplam
seksen sekiz adet dükkân ise Yıldırım Vakfı’na aitti ve bu vakıflara gelir
sağlamak amacıyla inşa ettirilmişti. bu bedesten, Plan şeması ile ilk olan
bu Yıldırım Bedesteni, daha sonra inşa edilecek bedestenler içinde Edirne
bedestenine de örnek olmuştur ve plan şeması itibariyle en çok Edirne’dekine
benzer. Yalnız Edirne’deki bundan 5 m. daha büyük ve geniş, Tekirdağ ve
Gelibolu bedestenleri ise daha küçüktür. 1958 yılında vuku bulan ve devletin
en üst kademelerini de harekete geçiren Kapalı Çarşı yangınında, bir çok han
ve çarşı ile birlikte bedesten de tamamen yanarak harab olmuş ve şehrin
maddi ve manevi yapısında onulmaz yaralar açmıştı. 1970’li yıllarda hala
çarşının ayağa kaldırılması için onarım ve inşa çalışmaları sürmekteydi.
Bursa şehrinin gelişim yönünü daha önceden işaret edenin Orhan Külliyesi
olduğu açık olmakla birlikte, Yıldırım Bayezid’in inşa ettirdiği Bedesten
ile çarşının odak noktası iyice belirginliğe kavuşmuştur. Merkezin güneyinde
Emirhanı, doğusunda bugün ortadan kalkmış olan Bezir Hanı, batısında Kapan
Hanı ve nihayet kuzeyinde de Yıldırım Bedesteni. Bu dört ana yöne
serpiştirilen hanların aralarında da çarşı ve pazarlar oluşturulmuştur.
Ayrıca, dört kapılı Bedesten güneyden Kapalıçarşı, kuzeyden Sipahiler
Çarşısı ve Karacabey Hanı, doğudan Geyve Hanı ve batıdan da Eski İpek Hanı
gibi ticaret yapılarına açılmaktadır. Daha sonra inşa edilmiş olan hanların
hepsinin Bedesten’in kapılarına göre planlanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Çarşı dediğimiz “cıhâr sû” aslında Farsça bir kelimedir, dört yöne, dört
tarafa açılan yapı türü anlamında kullanılıyor. Biz bunu almış “çarşı”
şekline dönüştürmüşüz ve çarşı deyince içinde her türlü malın pazarlandığı
alışveriş ve ticaret merkezleri anlamında kullanıyoruz. Bu ikinci bedesten
inşa edilince Orhan Gazi’nin bedesteni Eski Bedesten (Bezzâzistân-ı Atîk)
olmuş, Yıldırım’ınki de Yeni Bedesten (Bezzâsistân-ı Cedîd). Bizim yapılarda
bir de böyle bir sorun var, isimlendirme sorunu; ilk önce bir tane hamam
vardır, Orhan Hamamı, hani o sonradan Aynalı Çarşı olan hamam, daha sonra
ikinci bir hamam yapılır ve birincisine eski hamam, ikincisine de yeni hamam
denir. Eğer üçüncü hamam yapılırsa o zaman durum daha karmaşık hale gelir ve
birinciye eski hamam, ikinciye eski yeni hamam ve üçüncüye de yeni hamam
denilmeye başlanır. Böyle isimler hanlarda ve camilerde de var. 18. yüzyıla
kadar böyle devam ediyor.
Daha sonra İstanbul’da bile bu gelenek
değişmemiş. Bakıyorsunuz Üsküdar’a, meselâ yukarıda Toptaşı’nda 3. Mehmet’in
annesi Safiye Sultan’ın yaptırdığı bir külliye var, Valide Külliyesi
deniliyor. Ama daha sonra aşağıda deniz kenarında 3. Ahmet’in annesi Gülnuş
Ümmetullah Valide Sultan’ın yaptırdığı ikinci bir valide sultan külliyesi
olunca, yukarıdaki Üsküdar Eski Valide (Valide-İ Atîk), aşağıdaki de Üsküdar
Yeni Valide (Valide-i Cedîd) adıyla anılmaya başlanıyor. Hep bu şekildeki
isimlerde ayrı bir sorun yaşanıyor, dolayısıyla arşiv vesikalarını okurken
çok derin sıkıntıda kalıyoruz. Yeri gelince göreceğimiz Pirinç Hanı ve Koza
Hanı’nda durum biraz daha farklı. Burada Han-ı Cedid-i Evvel ve Han-ı
Cedîd-i Sânî terimleri karşımıza çıkıyor; Birinci Yeni Han ve İkinci Yeni
Han anlamında. İnşaat, tamir ve tecdîd ile ilgili arşiv vesikalarında bu
şekilde yazılmış. Ama sonradan birincisine Pirinç Hanı, ikincisine de Koza
Hanı denilmiş. Bunu biz anlıyoruz. birincisi Pirinç Hanı, ikincisi Koza Hanı
diye ortaya çıkıyor.