|
|
Karoserci Ali Tezel anlatıyor:
“Valimiz Bursa’yı güzelleştirmek için yardım topluyordu. Bir komisyon
kurulmuştu. Bir gün benimle alakadar oldu, “Ali, gel bakalım, seninle bir
ortak iş yapalım” dedi. Zamanla yakınlık doğdu aramızda. Ben komisyonda
değildim, ama beni karşısına oturturdu, bana işaret ederdi, ‘nasıl, bundan
para alınır mı’ gibilerinden. Ben de başımla işaret ederdim. Çoğunluğu
tanırdım çünkü. Bir gün bana geldi sıra. Sana ne yazalım Ali, diye sordu. Ne
yazarsanız yazın, dedim. 2000 lira yazalım mı dedi. Çok, dedim, 1500 lira
vereyim. İnan olsun Bursa’nın en zengin adamları geliyorlar, 100 lira
vermeye korkuyorlardı… Haşım İşçan çok çalışkan adamdı. Malumatlı adamdı.
Çok dedikodu yaptılar hakkında. ama yoktu öyle şeyi. Çok temiz adamdı.
Hoşgörülü, iyi kalpli, sokulgan biriydi.
Gazeteci
Hasan Kesimel (2005’te aramızdan ayrılmıştı) anlatıyor:
“Şimdi bakın, bugün şehri boydan boya geçen Atatürk Caddesi genişletilecek.
E, genişleme imkanı yok.. Tuttu, ‘portik’ yaptı. Ta,
İş Bankasından
başlayarak. Bir gün
Dağcılık Kulubü’nde oturuyoruz, Haşim Bey belediyeden
çıktı. Yanımızda Atatürk Caddesi inşaatını yapan Niyazı Acar var, aklı
başında bildiğimiz bir zat. Haşim Beye ‘Beyefendi, bu portiğe neden ihtiyaç
duydunuz sanki’ dedi. Portik de diyemiyor da, kendi tabirince sallama diyor,
‘bu sallamaya niye ihtiyaç gördünüz’ diyor. ‘Caddenin genişliğini görmüyor
musunuz?’ Haşim Bey sakin sakin güldü: “Yirmi sene sonra, niye bu kadar dar
tutmuş, diye bana küfür edecekler. O zaman beni hatırlarsın”. Bakınız adamın
görüşüne. Bu bahsettiğimiz hadise 1947-48 senesinde. Atatürk Caddesi 1968’de
Bursa’ya dar gelmeye başladı. Haşim Bey ‘Bursa
Güzelleştirme Derneği’ aracılığıyla bayındırlık işleri için para toplardı.
Bunu nasıl yapardı, ikna ederek. Bakın bir Mustafa Keskin vardı. Mülkiyeyi
bitirmiş, mali müşavirlik yapıyordu. Babasının da kamyonları, otobüsleri
var, onları çalıştırıyor. Lastik lazım oluyor, karaborsadan alınıyor o
zamanın şartlarında, büyük fark vererek. Haşim Bey de güzelleştirmeden bu
kabil ihtiyaçları karşılıyor ve karaborsanın yarısı veya üçte biri farkla
derneğe para topluyor. Başka bir yerden tahsisat gelmesi mümkün değil çünkü.
Mustafa bu duruma kızgın. Büyük bir hışımla valinin odasına giriyor. Kapı
önündeki memurlar merakla sonucu bekliyorlar, ters bir şey söylemese diye
hayıflanıyorlar. Yarım saat sonra Mustafa çıkıyor, ağlamaklı… ‘Ne oldu’
falan diyorlar. Yahu, diyor. Benden 500 istemişse ben 2000 vermeye razı
oldum. Adam bana yapmayı tasarladığı öyle şeyler anlattı ki, vazgeçtim 500’e
itiraz etmekten, bari 2000 vereyim dedim. Görüyorsunuz nasıl bir ikna
kabiliyeti vardı. Katiyen hükümette oturmazdı, belediyede otururdu. Mesela
yol inşaatını veriyordu adama, diyordu ki: “Gününde teslim etmezsen ceza
veririm. Ne ceza veririm? Cadde üzerinde beş tane karakol yaparsın”. O
gördüğünüz emniyet müdürü evi, Çekirge Karakolu, yıkılan Çarşı Karakolu,
hepsi Haşim Bey zamanında bu şekilde yapılmıştır.
Haşim İşçan (1898- 1968)
Bir de Çakırhamam’da yeni açılan yolun ortasındaki
çınarın kesilmesi olayı var. Sümerbank’ın olduğu yerde bir çınar vardı, çok
nefis bir ağaçtı. Ama çınar durduğu müddetçe trafiğin oradan akıtmaya imkan
yok. Haşim Bey düşünüyor, ne yapayım diye. Sedat Çetintaş, mimar,
Eski
Eserleri Koruma Derneği başkanı o zamanlar. Bir gece evde hastayım. Akşam
yedi buçuk sekiz arası bir polis geldi, vali bey seni istiyor, dedi, kalktım
gittim. Haşim Bey, “saat 10:00’da çınarı keseceğim, siz de bulunun” dedi.
Yani “bir şey yazmayın” demek istedi. Saati gelince geçti çınarın yanına.
“Şu dalı alın, şunu da alın, bu dalı da alın, şunu da alın.” Ondan
sonra da “kesiverin” dedi. Sonra da yerine asfalt döktürüverdi. Benimle
beraber 2-3 arkadaş daha vardı. Döndü bize, “Siz yarın 10 ile 11 arası
belediyede bulunun” dedi. Ertesi gün Sedat Çetintaş geldi belediyeye. Haşim
Beyin onunla bir konuşması var: “Kim yapmış? .. Kimden izin almış da kesmiş?
. . Olur mu böyle şey?” diyerekten bir ağlanışı var…
“Zaman geçti.
Demokrat Parti iktidara geldi. Sene 53 falan. Bir gün
Beyoğlu’nda geziyordum. Dediler ki: “Yahu Haşim Bey Divan Oteli’nin
inşaatında sürveyanlık yapıyor”. Hemen gittim. Eski bir iskemle üzerine
oturmuş Haşim Bey. Çalışanları seyrediyor, Koç’un adına inşaatı yönetiyor.
Koştum, elini öptüm. Acı acı baktı yüzüme: “Bursalılara söylersin, mücevher
ve pırlanta meraklısı dedikleri Haşim Beyi nerede gördüğünü anlatırsın.
Başka bir şey istemiyorum senden”.
Bursa’da Yakın Zamanlar,
Yılmaz Akkılıç, Bursa Ticaret Borsası- Bursa Gazeteciler Cemiyeti yayını,
2006, s. 122-124-163'den kısaltarak alınmıştır
|