Ramis Dara'nın 1985'te çıkan bu kitabı Cemal Süreya'nın övgüsünü
kazanmıştır.
|
|
|
Melih
Elal
Her şehrin, onunla özdeşleşmiş isimleri vardır. Sanat
bağlamında Bursa'ya baktığımızda aklımıza "Bursa" şiiriyle bir
Niyazi
Akıncıoğlu, Çalıkuşu romanıyla bir Reşat Nuri Güntekin,
Bursa Erkek
Lisesi'nde öğrenciyken yazdığı "İpekli Mendil" ve "Zemberek" öyküleriyle bir
Sait Faik Abasıyanık, Beş Şehir' in "Bursa" bölümüyle ve "Bursa'da Zaman’la
Ahmet Hamdi Tanpınar gibi adlar gelir. Burada sıraladığım, aklıma gelen ya
da sizin aklınıza geliveren adlar yapıtlarında kenti anlattıkları,
anlattıklarıyla Bursa'yı sanata taşıtarak ölümsüz kıldıkları için önemlidir.
Ramis Dara
Günümüzden baktığımızda Ramis Dara da Bursa için vazgeçilemez adlardan
biridir. Burada sizlere Bursa' da yaşayan ve yazmayı
sürdüren Ramis Dara'yı anlatmaya çalışacağım. Ramis Dara, Manisa
Salihli'nin en uzak dağ köylerinden bir olan Kurttutan'da 1953 yılında
dünyaya gelir. Diğer köy insanları gibi baba Mehmet ve anne Zeynep Dara da
geçimini tütüncülükle sağlamaktadır. Ramis, 1959' da Kurttutan İlkokulu'na
başlar. O yıllarda şarkı söylemeyi çok sever. Şimdi de bir araya
gelindiğinde şarkı söylemeden duramaz Dara. Onları beş yıl okutacak olan
öğretmenleri Recep Aktaş, üzerlerinde olumlu bir iz bırakır. Bu öğretmenin
çalıştığı yıllarda ilkokulda okuyan öğrencilerin çoğu öğrenimlerini
sürdürürler. 1964'te ilkokul biter. Tek geçim kaynağı
tütün olan ailenin, çocuklarını yatılı okutmaktan başka çıkış yolu yoktur.
Ramis, Konya' da meslek eğitimi veren bir yatılı okula verilir. İlk
yolculuğunu babasıyla birlikte, tıklım tıklım dolu bir otobüsün koridorunda
yapar. O yıllarda çok yolcu oldu mu koltukların arasına hasır iskemleler
konur, koltuklarda yer bulamayanlar burada yolculuk yapardı. Dara da
Salihli' den Konya'ya hasır iskemlede oturan babasının kucağında yolculuk
yapar. Daha sonraları, tatillerde, o yörede oturan arkadaşlarıyla birlikte
trenle döner yurduna... Oldukça da zevkli geçer bu yolculuklar. Yedi yıl
süren Konya' daki parasız yatılı günlerinde, önce okumaya merak sarar ve boş
zamanlarında bol bol kitap okur. Lise yıllarında yazmaya da başlar. Kendince
öykü ve denemeler yazar. Sonra şiir yazmaya başlar. Bunlar hece ölçüsünün
kullanıldığı, uyaklara özen gösterilen şiirlerdir. Şiirlerini yayımlama
olanağı da bulur. O yıllarda ailenin soyadı Doğru' dur. Ramis de bu soyadı
kullanır, ama nüfus kağıdına yanlışlıkla Dara yazılmıştır. Resmi işlemlerde
yanlış yazılan Dara'yı kullanmak zorundadır. Daha sonra ailesi de Doğru
yerine Dara soyadını alır. Önce Konya' da yayımlanan Yeni Konya ve Yeni
Meranı gazetelerinde çıkar şiirleri. Ardından da Fevzi Halıcı'nın Konya'da
çıkan ve hala da yayımlanmakta olan çağrı dergisinde üç şiiri basılır.
(Aralık 1971 sayı 167, Haziran 1972 sayı 173, Temmuz 1972 sayı 174.) Fevzi
Halıcı, şu anda Türk edebiyatında yeri olmasa da bir zamanlar yarı
muhafazakar, neoklasik çizgiye yakın Hisar dergisi çevresinde toplanan
Hisarcılar diye bilinen topluluk yazarlarıyla koşut çizgide bir yazardır.
Meslek lisesi yılları sona erer ve 1972'de Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin
Fransız Dil ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydım yaptırır. Bu isteyerek yapılmış
bir seçim değildir. Bitirdiği okulun mezunlarını yalnız Atatürk Üniversitesi
almaktadır, oysa Dara'nın sınavda aldığı puan İstanbul' daki üniversitelere
rahatlıkla girmesini sağlayacak bir puandır.
Üniversitede de okuma uğraşım sürdürür. Ne var ki çağcıl ürünlerden çok,
aldığı eğitimin de etkisiyle, kendisine fazla bir katkı sağlamadığım
düşündüğü kitapları okur. Bir de müzik dergilerini izler. O yıllar gergin
bir siyasi ortamın yaşandığı yıllardır. Yazma isteğiyse sürmektedir. Şiirden
kopar, daha çok öykü yazmaya yönelir. Okuduğu bölümdeki derslerin etkisiyle
Fransız klasiklerine, buradan da dünya klasiklerine yönelir. Klasiklere
yöneliş dünyaya ve insana bakış açısını değiştirmeye başlar. Henüz edebiyat
dergileriyle tanışmamıştır. Öğreniminin sonlarına doğru, bölümünün öğretim
üyesi Ali Özçelebi' nin kitaplığından okumak için kitap seçerken Soyut
dergisiyle karşılaşır, dergiden etkilenir. Bu etki onu diğer edebiyat
dergilerine yöneltir. Gerçi yatılı okuldayken bir arkadaşının elinde gördüğü
Varlık’ı biraz karıştırmış, okumuştur ama, pek bir iz bırakmamıştır bu
okumalar onun üzerinde... Soyut'la karşılaştığı günlerde Fransız
edebiyatından Camus'yü, Balzac'ı, Emile Zola'yı okumaktadır. Bu okumalar, o
sıralarda yayımlanan Milliyet Sanat dergisini okumaya yöneltir Dara'yı.
Böylece çağcıl edebiyatın içine girmeye başlar. 1976'da
Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olmak üzereyken evlenir. Yaz
tatili sırasında köyde, kendi doğduğu evin bulunduğu yerdeki evde, 1977
yazında oğlu Doğa doğar. 29 Nisan 1977 tarihinde Bitlis'in Adilcevaz
ilçesindeki lisede, Fransızca öğretmeni olarak göreve başlar. Bir süreden
beri günlük tutmaktadır. Ramis Dara, o günleri ve günlükleri şöyle anlattı:
Adilcevaz da çok güzel günlükler tuttum. Ama ondan önce de hatırladığım
kadarıyla, üniversite yıllarında da yaz aylarında, doğduğum köyde, tütün
tarlasında günlükler tutardım. Adilcevaz' da da çok güzel günlükler tuttum.
Zerdali ağaçlarıyla süslü bir bahçenin içindeydi evimiz. Bağımsız bir evdi.
O evde zerdali ağaçlarına bakarak, adeta meteoroloji uzmanı gibi hava
durumundan okuduğum kitaplara uzanan süreçte günlükler tutuyordum.
Adilcevaz'da bir de roman yazdım. Baştan sona bitirebildiğim-hatta bir
yarışmaya da, Köy Enstitüleri'nin düzenlediği bir yarışmaya da katıldım- ilk
romandı. Bununla yeterli başvuru olmadığı için ödül vermedikleri bir
yarışmaya da katılmıştım. Tabii çok acemice bir şeydi ama, baştan sona
bitirebildiğim bir romandı. Ondan önce ortaokul yıllarımda da birkaç defa
roman yazmaya başlamış, on on beş sayfa yazdıktan sonra hep yarıda
bırakmıştım." Dara, 1 Aralık 1977 tarihinde Bitlis'in
Mutki ilçesindeki liseye atanır. Uzunca bir süreden beri Milliyet Sanat
dergisini izlemektedir. O sırada Okurdan Yankılar bölümünde hocası Ali
Özçelebi'nin bir yazısıyla karşılaşır. Bu yazıyı yanıtlayan bir yazı yazar,
Milliyet Sanat'a gönderir ve yazısı yayımlanır. Bu içindeki yazma isteğini
kamçılar, dergilerde yazılarını yayımlayabileceği duygusunu pekiştirir. Bu
doğrultuda çalışmaya başlar. Giderek dergilere gönderilen yazılar sıklaşır
ve ses de getirir. Örneğin, Sesimiz dergisinin Mayıs 1978' de yayımlanan
106. sayısında Sami N. Özerdim, Milliyet Sanat dergisinin Haziran 1978'de
yayımlanan 282. sayısında Mehmet Seyda, Dara'nın yayımlanan farklı iki
yazısına atıfta bulunurlar ve Dara'nın görüşlerini kendi görüşlerini
açıklama doğrultusunda destek olarak kullanırlar. 15 Ağustos 1978
tarihinde Manisa Salihli'ye atanır, ama göreve başlayamadan askere gider. Bu
sırada öğretmen olan eşi de Manisa'ya atanır. Dara, Bursa'da Işıklar Askeri
Lisesi'nde askerliğini yapmaya başlar. Böylece Bursa ile olan macerası da
başlamış olur. O günlerde yaşamının büyük bir bölümünü bu kentte geçireceği
aklının ucundan bile geçmemektedir. Rastlantıya bakın ki, Bursa yaşamında
önemli bir başlangıcın da odağını oluşturur. Şimdiye kadar hazırlık
aşamasında olan yazma çalışmaları, Bursa' dayken meyvelerini vermeye başlar.
Edebi anlamda ilk yazısı 23 Mart 1979 tarihinde Dünya gazetesinin Sanat
sayfasında 'Oyun' adıyla yayımlanır. O günlerini ve şiire yeniden
başlamasını şöyle anlattı Ramis Dara: "Dünya gazetesinin sanat sayfası
vardı. Sanıyorum Selim İleri yönetiyordu. O sayfada üç dört tane yazım çıktı.
O dönemlerde bir de Dönemeç'te küçük bir değini yazı çıktı. Yine o
dönemlerde yeniden, demek ki asker olduğum için yalnız kaldım, şiir yazar
gibi yaptım. Birkaç şiir yazdım. Somut dergisinin özel sayısında, o dönem
için prestijli bir dergi olan Türk Dili dergisinde; eski TDK'nin dergisinde,
hatta telif de ödenen bir dergiydi, şiirim yayımlandı. Askerliğim bittikten
sonra mıydı, bitmeden miydi tam anımsayamıyorum Yusufçuk'ta, Edebiyat
Cephesi'nde çıktı." Askerlik bitince 10 Nisan 1980
tarihinde Manisa'nın Akhisar ilçesinde Endüstri Meslek Lisesi'nde Fransızca
öğretmeni olarak çalışmaya başlar. Bu dönemde daha sonra eleştirel denemeler
diye tanımlayacağı, eleştiri yazılarının özgünlüğü fark edilir. Dara'ya,
Arif Damar, Adalet Ağaoğlu gibi dönemin önemli adları, gönderme yapmadan
edemezler. Yarın dergisinin 1982' de düzenlediği yarışmada Toplum
Kitabevi'nin Eleştiri Özel Ödülü'nü alır. 15 Şubat
1982' de Ankara' da kısa adı FRTEM, açılımı Film - Radyo - Televizyonla
Eğitim Merkezi olan kurumun radyo bölümünde çalışmaya başlaması, yazarlık
yaşamında yeni bir sayfa açar. Çalışma ortamı yaratıcılık isteyen bir
ortamdır. Bu ortam nüvesini verir, ardı ardına ürünler gelmeye başlar.
Çevresinde Hüseyin Ferhad, Vedat Yazıcı gibi edebiyatla birebir ilişkisi
olan adlar vardır. Hüseyin Ferhad aracılığıyla Ankara' daki Ahmet Erhan,
Adnan Azar, Haydar Ergülen, Behçet Aysan gibi genç şairleri tanır. Resmi
işinin dışındaki zamanlarda birden fazla işi inanılmaz bir üretkenlikle bir
araya sığdırır. Bir bakarsınız, çeviri yapmaktadır; bir bakarsınız
Fransızcadan çocuklar için radyo oyunları uyarlamaktadır; bir bakarsınız
şiir üzerine eleştirel denemeler yazmaktadır.
Üniversite yıllarında Varoluşçuluk felsefesinin önemli yazarlarından Albert
Camus' den etkilenmiştir. Ankara günlerinde, Camus çevirilerine girişir.
Denemelerini çevirir ve 1983'te Düğün ve Yaz yayımlanır. Ardından bir roman,
Mutlu Ölüm (1991) ve Yolculuk Günlükleri (1993) gelir. Bu çeviri
çalışmalarının büyük bir bölümü Ankara' da 1982-1986 yıllarında gerçekleşir,
yayımlanması uzun bir zamana yayılır. Şiir çevirileri yapar ve bunları
Oluşum, Türkiye Yazıları, Broy gibi dergilerde yayımlar.
Radyoda ilk ve ortaöğretime yönelik yayınlarda çalışmakta ve eğitici
dramalar hazırlamaktadır. Bu, bakışını çocuk yazınına çevirir, Çocuk Bahçesi
programı için Fransızcadan pek çok oyun uyarlar. Kendi yaşamöyküsünden yola
çıkarak bir de oyun yazar. Yine çocuklar için Enid Blyton'dan Beyaz Finonun
Sırrı'nı (1985), Siyam Kedisinin Sırrı'nı (1985), Mor Zarfların Sırrı'nı
(1985), Lucie Rauzier Fontayne'den Gitarlı Küçük Kız'ı (1986) çevirir. Çocuk
öyküleri, masallar yazar, bunlardan Kaplumbağalar ile 1985 yılında de
Yayınevi'nin düzenlediği Masal Yarışması'nda üçüncü olur. Ankara' da
arkadaş ortamını oluşturan genç şairler, onlar yoluyla tanışılan diğer
şairler, Ramis Dara'yı, şiirden şiir eleştirisine doğru yöneltir. Metin
Celal'le yaptığı söyleşide, şiirden eleştiriye yönelişini söyle anlatır: "0
yıllarda bir iki dergide, bir iki şiir yayımladığım doğru. Ama ben o döneme
kadar roman, öykü, deneme de yazmıştım. (...)öte yandan, kısa bir dönem
şiire yönelip ve birden kopmama yol açan bir süreci de yaşadım. Yanlış ve
kötü şiirler okuyarak geçmişti ilk gençlik yıllarım. Günün edebiyatını ve
şiirini dergiler aracılığıyla ve epeyce gecikmiş bir yaşta tanıdım. Sadece
bir yıl kadar süren bu yoğun ve yeni dönemde, günümüz şiiriyle ilişkili
olarak; okumaya, yazmaya ve yayımlamaya çalıştım. (...) ...kırsal bir
ortamdan gelen delikanlı, Edip Cansever tarzı şiirle karşılaşmıştı; o zamana
kadarki birikimime ters bir şiirdi bu. Ayrıca bir şey yapacaksam, çok iyi
olmaya aday olmalıydı yaptıklarım. Bin kişinin yarıştığı bir koşuda yüzüncü,
ellinci, otuzuncu olmak yerine, bir başka alanda belki ilk sıralarda yer
alabilirdim. Özet olarak şiir yazmanın benim için hızla ihtiyaç olmaktan
çıkması, ruh dünyamdaki değişim ve mükemmeliyetçi yanımın dayatmasıyla
şiirden koptum. Eleştiri-eleştirel deneme bende böyle bir ortamda uç verdi
sanıyorum." (Gösteri, Ağustos 1995, Sayı 177).
Mükemmeli arayış Dara'yı eleştirel denemeye yöneltir. Bir şairi, onun
şiirini odağına alarak, yazmaya başlar. Bu arada gelen bir teklif, bu
yazılarını daha disiplinli yazmasını sağlar. İstanbul' dan Broy
dergisindendir bu teklif. Seyyit Nezir her sayıya şiir yazıları yazmasını
ister. Dara da her ay oturur bir şairi, onun şiirini okur; bir kez, üç kez,
olmadı beş kez... Okumalar sonunda, şiir yazıları çoğalmaya başlar ay ay...
Her yazı ilgi uyandırır, bir sonraki yazısı beklenir olur. Şiire soyunanlar
beklemeye başlarlar kendi şiirleri üzerine ne zaman yazacağını, ne
yazacağını... Artık ellinci, otuzuncu değil, eleştiri yazılarıyla ilkler
içindedir. Oktay Rifat, Sabahattin Kudret AksaI, Edip Cansever, Cemal
Süreya, Hilmi Yavuz, Metin Altıok, Egemen Berköz, Süreyya Berfe, Abdülkadir
Budak, Behçet Aysan, Seyyit Nezir, Adnan Özer Ahmet Erhan şiirleri üzerine
yazdığı şairlerin bir bölümü... Bu yazılar sonra kitaplaşmaya da başlar ve
üç kitap ortaya çıkar. İç Sızıları (1985) ,Şiir Çünkü Şiir (1988), Kırık
Amfora (1998). Bu yıllarında, öznel seçimine göre şair olarak benimsediği
herkesi eleştirel denemelerine katmak kaygısındadır. Bir tür eleştirel Türk
Şiir tarihi yazmak istemektedir. Gerçekten de önemli bir düşünce...
Edebiyatımızın buna gereksinimi var ve bugüne kadar böyle bir çalışma.
yapılmadı; Dara da yapmadı. Dileğim bundan sonra kendini bu düşüncesine
odaklar ve bunu gerçekleştirir. Burada bir terimi de dikkatinize sunmak
istiyorum: Eleştirel deneme... Bu 80'li yıllarda kullanılmaya başlanan ve
Dara'nın, yazılarıyla. yaygınlaştırdığı bir terimdir. Yazılarını
okuduğunuzda, şairlere ve şiirlerine farklı bir açıdan yaklaştığını, kendine
özgü, ama gerçekçi bir bakış açısıyla baktığını görürsünüz. Metin
Celal'le konuşmasında, hangi eleştiri anlayışlarına yakın duruyorsun,
sorusunu "Herhangi bir sıralama yapmadan, Cemal Süreya, Enis Batur, Füsun
Akatlı, Ahmet Oktay'ın adlarını anmak istiyorum hemen. Denemeci olarak Melih
Cevdet Anday, Bilge Karasu, Mehmet H. Doğan'ı unutuyor değilim; Mehmet
ağabeyi bir misyon adamı olarak apayrı bir yere koyuyor, kendim için çok
önemli buluyorum... Memet Fuat'ın ele aldığı her konuyu yalın ve kolay
anlaşılır bir dille anlatması, yer yer hayranlık uyandırıcıysa da yer yer de
sığlıkla yan yana duruyor gibi geliyor bana." biçiminde yanıtlar. Yazarlara
ve eleştirmenlere bakışınıysa "Şair, öykücü, romancı çok zaman elinde
olmadan yaşamın, doğanın karşısında sözcükle, yazıyla, imgeyle gösteriye
çıkmış bir insandır. Eleştirmen ya da eleştirel denemede de bu gösterisini
aynı araçlarla şiir, öykü, roman aracılığıyla yapmaktadır." sözleriyle
belirtir. Hani derler ya söz uçar yazı kalır. Yazı kalırken aynı zamanda da
yazarının hayata bir gösterisidir. Ramis Dara, artık tüm edebiyat
dünyasının tanıdığı, hatta şiire bakan yazılarıyla, şairlerin gözden
kaçırmak istemedikleri bir yazarıdır. Ankara günlerinde, özel yaşamında da
bir gelişme olur ve 1983'te kızı Ilgım doğar. Bir yanda günlük yaşam, bir
yanda iş yaşamı, bir yanda yoğun edebiyat yaşamı giderek bunaltmaya
başlamıştır onu. 1986 bitmiş, 1987'nin ilk günleridir. Üniversite
yıllarından hocası Ali Özçelebi, Ankara'ya gelir. Onu görmek için
konuşmasını dinlemeye gider. Bu karşılaşmayı, neden Bursa'ya geldiğini
sorduğumda Dara şöyle yanıtlıyor: "Evet, askerlik yaparken Bursa' dan öyle
etkilenmemiştim. Ankara'daki yoğun çalışma temposu beni inanılmaz
yordu. Adeta boğulur gibiydim. Yine de çalışmaya devam ediyordum. Ali
Özçelebi hoca bir gün Sanat Sevenler Kurumunda bir panele, konuşmaya gelmiş.
Orada onu ziyarete gittim. Uludağ Üniversitesine gelsene, dedi. Köyde doğmuş
büyümüş ve öğrenim görmüş bir kişinin gözünde, olaşabileceği son nokta
üniversitede çalışmaktır. Bu bana sıcak geldi. Daha çok Ankara' da bunaldığım
için değil de üniversitede çalışmak için Bursa'ya geldim." Bursa'ya
gelmesine gelir, ama edebiyattan da kopar. Nedeni mi? Onu da şöyle anlattı:
"Bursa'ya geldikten sonra edebiyattan uzaklaştım. Yeni bir işyerinde kendini
konumlandırmak kolay değil. Üniversitede de aradığımı beklediğim oranda
bulamadım. Çünkü yazarken bir şeyin hem kralı, hem kölesi sizsiniz.
Üniversite diye heveslendiğim kurumun sıradan bir devlet dairesi konumunda
olduğunu gördüm. Belki kendi yetersizliklerim de uyum sağlamamı zorlaştırdı.
Mükemmeliyetçi yanım ve yetersizliklerim, özellikle diyelim Fransız dili ve
edebiyatı alanında çalışacaksınız, siz kendinizi Türk dili ve edebiyatı
alanında yetiştirmişsiniz, yetiştirmek istiyorsunuz, Fransız dili ve
edebiyatı alanında, okyanusta bir damla bile değilsiniz, orada görev
yapmanız gerekiyor. Uyum sağlamanız gerekiyor. Ben uyum sağlayamadım
sonuçta." Evet, mükemmeliyetçi yan... Bu Dara'nın çok sık kullandığı bir
söz. Doğru da... Onu, Ankara' da geçirdiği beş yıl süresince eleştirinin
zirvesine taşıyan yanı da bu. Daha sonra kitap derlemeleri yaparken, dergi
çıkarırken, sıkça duyduğum bir sözü var Dara'nın: Sıfır hata... Evet, en
büyük rüyası bu, hiç yanlışsız yayın yapabilmek. Gelelim yine 1987 yılına...
8 Şubat 1987 tarihinde Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nin Fransız Dili
ve Edebiyatı Bölümü'nde çalışmaya başlar. Peki, Ankara' da kalsaydı ne
olurdu? Bunu da şöyle yanıtladı Dara: "Ankara' da kalsaydım, arka
arkaya belki kitaplarım çıkacaktı. Çeşitli Türk şairleri üzerine yazdığım, o
dönemlerdeki, yazılar devam edecekti. Belki üç beş tane; benim şiir yazısı
dediğim, eleştirel deneme dediğim tarzda yazdığım denemelerden oluşan üç beş
kitabım daha olabilirdi Bursa'ya gelmeseydim." 1987
ile 1990 arası, edebiyattan koptuğu dönemidir. Eleştirel deneme tarzına,
birkaç yazısı dışında fazla yüz vermez. Ama bir süre sonra edebi yaşamla
arasındaki bağları yeniden kurar. Çünkü, Bursa'ya gelme nedenlerinin
arasında "iyi bir dergi, iyi bir edebiyat dergisi düşüncesi" de vardır. O
günlerini, dergilere bakış açısını, Bursa' da olmanın verdiği duyguları
şöyle anlatıyor: "Gerçi Bursa'ya gelmemin nedenleri arasında iyi bir dergi,
iyi bir edebiyat dergisi çıkarabiliriz düşüncesi vardı. İşte Ali Özçelebi
hocam bunlardan bir tanesi diyelim. Güvendiğim. Biri de Mustafa Durak...
Balıkesir de oturuyordu ama, Çağdaş Eleştiri dergisinde, aynı sayılarda bir
iki yazımız yayımlandı. Uludağ Üniversitesi'nde çalışıyordu, onu da duydum.
Belki burada güzel bir ortam yaratırız, güzel bir dergi çıkarırız, diye
düşündüm. Bu da vardı aslında buraya gelirken; ama dediğim gibi umut
kırıklığı, düş kırıklığı oldu. Nasıl tutundum? İşte o sırada Nahit Kayabaşı,
Biçem diye bir dergi çıkarmaya başladı. Tabii benim düşümde, Türkiye'nin en
iyi dergileri olan Adam Sanat'ta, Varlık'ta, Broy'da, Çağdaş Eleştiri' de
yazmış ve onları daha iyi hale nasıl getirebiliriz, diye düşünen bir kişi
olarak, onlar gibi bir dergi özlemi var. Şimdi Bursa'ya geliyorsunuz, yerel
bir dergi, tabii bana, bir taraftan motivasyon oluyor ama; bir taraftan da
yeterli bulmuyorum. Zaten, diyelim Bursa'daki hiçbir tiyatro oyununu
izlemiyorsun, Ankara'daki Devlet Tiyatroları'nın bütün oyunlarını izlerken,
onlarla beraber radyo programları yaptıktan sonra... Yani ister istemez
burayı bir taşra gibi görüyorsunuz. İşte, Biçem' e de sadece beğenmediğim
için değil de, o günkü psikolojimden dolayı Anadolulu şairlere ilgili birkaç
yazı yazdım. Ankara'da olsam, kesinlikle o şairlerle ilgili o yazıları
yazmazdım. O yazıları da kesinlikle İstanbul'da çıkan iyi diyebileceğimiz
dergilere gönderemezdim. Yani o yazılar oraya bağlam olarak da yakışmazdı.
Daha sonra, Biçem'in düzensiz ve yetersiz de olsa bir başarı elde ettiğini
görünce, belki entelektüel bir edebiyat dergisi burada da çıkarılabilir
ümidini yeniden duymaya başladım. Yeniden edebiyata heveslendik galiba. İşte
Hilmi Haşal, bana göre daha az gergin, hatta hiç gergin değil. Son derece
sevgi ve hoşgörü yüklü bir arkadaşımızın belki de arada olmasından aldığım
cesaretle; Nahit Kayabaşı ve Hilmi Haşal'la üçümüz Yeni Biçem dergisini var
etmeye çalıştık. Ve Bursa' da birazcık yeniden edebiyata tutunur gibi
oldum." Nahit Kayabaşı'nın Nisan 1990'da çıkarmaya
başladığı Biçem, Dara'yı tekrar edebiyat üzerine düşünmeye yöneltir. Ama
henüz duyguları net değildir. Yukarıda aktardığım, benimle yaptığı
konuşmasında da bunu belirtir: Isınamamıştır. Akan zaman, Biçem'in nispi
başarısı, Bursa' da oluşmaya başlayan edebiyatçı çevresi, onu yeniden
mükemmeliyetçi yanıyla birlikte edebiyata döndürür. Ramis Dara; Nahit
Kayabaşı'nın sahipliğinde Hilmi Haşal,
İhsan Üren, Nuri Demirei, Zerrin Koç,
İbrahim Yıldız, Ali Aksoy, Mustafa Durak'la birlikte; Mayıs 1993'ten
başlayarak Yeni Biçem'i çıkarmaya başlarlar. Aksamaksızın 72 ay sürecek bu
serüvende Dara, hemen her sayıya, edebiyat ortamını değerlendiren, deneme
tarzında başyazılar yazar. Bu yazılar ve dergide izlenen seçici, ilkeli
tutum, dergiyi Türkiye'nin edebiyat gündemine taşır. İlk kez İstanbul'un
dışında bir yerde yayımlanan dergi, İstanbul'un gündeminde yer almaya
başlar. Şiir adına, öykü adına, diğer dergi boyutuna sığabilecek yazın
türleri adına, ülkenin edebiyat gündeminde olan yazarlar, bu dergide
ürünleriyle görünmeye başlarlar. Yeni Biçem ve Ramis Dara, Bursa' da adından
söz ettiren bir edebiyat çevresi oluşturmaya başlar. Dara, üretken bir
insandır. Dergi ile yetinemez. Bir düşü daha vardır. Birçok ilde edebiyat
adına konferanslar, paneller, benzeri toplantılar yapılmaktadır ama, bunlar
kalıcı olmamakta, o yörede edebiyat adına sürekli bir devinim
yaratamamaktadır. Oysa her yıl düzenlenecek bir etkinlik
gerçekleştirilebilirse, bu edebiyat ortamını sürekli kılacaktır. Bu
doğrultuda çalışmaya ve destek aramaya başlar. Edebiyatçılar Derneği
arkasındadır. O dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
Erdem Saker, Bursa
Kültür Turizm ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Ekrem Barışık destek verir ve
27-28 Ocak 1996'da "Bursa'da Edebiyat Edebiyatta Bursa" adıyla Bursa
Edebiyat Günleri başlatılır. Cumhuriyet'in
kuruluşundan bu yana, yani 1996'ya dek, hiçbir şehirde sürekli kılınan bir
edebiyat etkinliği düzenlenmemiştir. Bu bir ilktir ve Ramis Dara yanına
Hilmi Haşal'ı alarak gecesini gündüzüne katmış ve bu etkinliğin doğmasını
sağlamıştır. O günleri anımsıyorum. Bir etkinlik programı vardı elimizde.
Dara, programda belirtilen süre doldu mu, hemen müdahale eder, aksamayı
önlerdi. Bizlerse bir edebiyat şöleninin ortasındaydık. Enis Batur, Mehmet
H. Doğan, Ali Cengizkan, Mustafa Şerif Onaran gibi adlarla günün edebiyatını
konuşuyor, tartışıyorduk. Bu etkinliğin bir de gizli destekçisi vardı Uludağ
Üniversitesi Eğitim Fakültesi... Bu yıl dokuzuncusu
gerçekleşen Edebiyat Günleri'nin ilk beşini düzenleme sorumluluğunu Ramis
Dara üstlendi... 1997' de "Bursa' da Bir Başka Zaman", 1998'de "Erguvan
Bayramı", 1999'da "Uludağ'ın Etekleri Gümüşten", 2000' de "İpek Şehrin
Günlüğü" adlarıyla... Böylece bir gelenek kurulmuş oldu ve günümüzde de
sürdürülüyor. Bu arada Dara, Yeni Biçem' de yayımlanan başyazılarıyla,
Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı birkaç yazısını topladığı Edebiyatçı
Aydın Değildir'i (1998) yayımladı. Özel hayatında da bir değişiklik oldu ve
1999'da Seher Kaya ile evlendi.
Bursa EdeEdebiyat Günleri, onu farklı bir alana doğru sürükledi. Kenti
düşünür oldu ve şehir denemeleri yazmaya başladı. Bu yazılarını her hafta
Bursa Hakimiyet gazetesinde yayımladı. Bir süre sonra bunlar da kitaplaşmaya
başladı. Saklı Zamanlar (2000), Düş Kazıları: Bursa Yazıları (2001),
Bursa'nın Ufak Tefek Taşları (2001) birbiri ardınca geldi. Ramis Dara, bu
yazı serüveninden bir de türünün ilk örneği olan bir sözlük üretti: Turistik
Bursa Sözlüğü (2003). Yeni Biçem 1999 Nisan'ında
yayımına son vermişti. 2000'in Ocak'ında Ramis Dara'nın yönetiminde benim,
İhsan Üren'in, Hilmi Haşal'ın, Serdar Ünverin, Ali Özçelebi'nin, Mustafa
Durak'ın katkılarıyla, daha sonraları Nuri Demirci'nin katılımıyla
Akatalpa'yı çıkarmaya başladık ve sürdürüyoruz... Dara, bu yolculuğu
Turistik Bursa Sözlüğü'nün Akatalpa maddesinde şöyle anlatır: "Ağırlıklı
olarak Yeni Biçem'i çıkaran kadro, kendisinden kopan Düşlem kadrosunu da
yanına alarak, Akatalpa'yla, doğaçlama güzel bir ezgi söyler, içten gelen
bir sevinci, bir hüznü ıslığa döker gibi, dingin, durgun, estetik bir
yolculuk..." Osmangazi Belediyesi'nin Tanpınar'ın ölümünün 40. yılında,
yani 2002'de, Tanpınar'ın anısına düzenlediği Bursa Denemeleri Yarışması'nda
Dara, "Tanpınar'ın Bursa İzni" adlı denemesiyle ikincilik ödülü aldı. Yine
2002 yılının sonbaharında U.Ü. Eğitim Fakültesi'ndeki öğretim
görevliliğinden emekli oldu. Bursa' da dört yıldan beri yayımlanmakta olan
üç aylık kent kültürü ve düşün dergisi Bursa Defteri'nin 16. sayıdan
itibaren Genel Yayın Yönetmenliği'ni üstlendi ve sürdürüyor. Ramis
Dara'nın edebiyat yaşamına baktığımda dört devre ile karşılaşıyorum:
1-1976-1980 hazırlık dönemi: Öykü, roman, şiir yazıyor. Kısa eleştiri
denemeleri yapıyor ve dergilerde görünmeye başlıyor. 2- 1980-1987
eleştirel deneme dönemi: Nedim'den başlayarak günümüze değin gelen kimi
şairler üzerine çalışmalarından ortaya çıkan eleştirel denemeleri edebiyat
ortamını etkiliyor. 3- 1993-1999 dergicilik dönemi: Yeni Biçem'i
çıkarıyor ve Edebiyat Günlerini hayata geçiriyor. 4- 1999' dan başlayan
şehir yazıları dönemi: Önce gazetede kent üzerine denemeler yazmaya, daha
sonra da kent kültürü dergisi Bursa Defteri'ni yönetmeye başlıyor. Yazıma
başlarken, Ramis Dara da Bursa için vazgeçilemez adlardan biridir, demiştim.
Evet, Bursa'nın son 15 yılında Bursa'yı güncel edebiyatla özdeşleştiren
Ramis Dara' dır. Bursa'yı Bursa'lılara hanlarıyla,sokaklarıyla,
çiçekleriyle, evet evet erguvanlarıyla, aklınıza gelebilecek her özelliğiyle
tanıtan Ramis Dara' dır. O yazılarıyla Bursa'nın erguvan haritasını
çizmiştir. Karla birlikte açan ilk çiçekleri yazılarıyla bizlere duyuran,
yerini tarif edendir. Bu kenti 72 sayılık Yeni Biçem ile edebiyat ortamına
taşıyan, bununla yetinmeyip, doğumunu sağladığı Edebiyat Günleri ile
edebiyat ortamını kente getiren, kentin tarihi ve doğal dokusunu yazılarıyla
koruyup kollamaya çalışan bu edebiyatçıyı Bursa tam anlamıyla
sahiplenememektedir... Ramis Dara, Bursa'nın önemli
bir edebiyat insanıdır. Var olan üretkenliğiyle bu kente daha çok kitaplar
kazandıracaktır. Dileyelim de Ramis Dara, o nitelikli, şiire yönelik
eleştirel denemelerine de zaman ayırsın ve o hayalindeki eleştirel Türk şiir
tarihini yazsın. Kitapları: a) Eleştirel Denemeleri İç
Sızıları, Dayanışma Yayınları, Ankara 1985 Şiir Çünkü Şiir, Broy
Yayınları, İstanbul 1988 Kırık Amfora, YKY, İstanbul 1998 Edebiyatçı
Aydın Değildir, Öteki Yayınevi, Ankara 1998 b) Çevirileri Düğün
ve Yaz, Albert Camus, Bayraktar Yayınevi, Ankara 1983 Mutlu Ölüm, Albert
Camus, Can Yayınları, İstanbul 1991 Yolculuk Günlükleri, Albert Camus, Can
Yayınları, İstanbul, 1993 c) Kent Yazıları Saklı Zamanlar, Asa
Kitapevi, Bursa 2000 Düş Kazıları: Bursa Yazıları, Uludağ Üniversitesi
Yayınları, Bursa 2001 Bursa'nın Ufak Tefek Taşları, Uludağ Üniversitesi
Yayınları, Bursa 2001 Turistik Bursa Sözlüğü, Kare Yayınları, İstanbul
2003 d) Ders Kitapları Yazılı Anlatıma Giriş, Asa Kitapevi, Bursa 2000
Bursa ve Marmara Bölgesi, Kare Yayınları, İstanbul 2001 e) Çeviri
Çocuk Kitapları Beyaz Finonun Sırrı, Enid Blyton, Kalem Yayıncılık,
Ankara 1985 Siyam Kedisinin Sırrı, Enid Blyton, Kalem Yayıncılık, Ankara
1885 Mor Zarfların Sırrı, Enid Blyton, Kallem Yayıncılık, Ankara, 1985
Gitarlı Küçük Kız, Lucie Rauzier- Fontayne, Milliyet Yayınları, İstanbul,
1986 İlyada, Jean Martin, Say Yayınları, İstanbul, 2001 Odysseia, Jean
Martin, Say Yayınları, İstanbul, 2002 Kara Yazgılı Prens, Marcelino
Truong, Say Yayınları, İstanbul, 2002 f) Derleyip Yayına
Hazırladıkları Bursa'da Bir Başka Zaman, Bursa Kültür Sanat ve Turizm
Vakfı Yayınları, Bursa, 1997 Erguvan Bayramı, Bursa Kültür Sanat ve
Turizm Vakfı Yayınları, Bursa, 1998 Uludağ'ın Etekleri Gümüşten, Bursa
Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, Bursa 1999 İpek Şehrin Günlüğü,
Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, Bursa, 2000 Erguvan Zamanı,
Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, Bursa, 2002 Tarihi Bursa
Hanları ve Kapalıçarşı, TED Bursa Koleji Kültür Yayınları, Bursa, 2003
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Ramis Dara, Edip Cansever'i okuduktan sonra şiir yazmaktan vazgeçtiğini
sohbetlerinde birkaç kez dile getirmiştir.
|